sinek
Ayten sabahın köründen beri ayaktaydı. Fincanına üçüncü nescafesini koyup, beşinci sigarasını yaktı. Yağmur sinsi sinsi yağıyordu dışarda.
Bu sinek de nerden çıktı, dedi. Mutfak camında oynaşan kara sineğe bakarak. Kışın soğuğunda nerden çıktı bu?
Sinek pervasızca tüm camı yokladı, saydamlığın fiziğini anlayamayacak kadar sinekti. Bu yüzden yılmadan şeffaf katılığı delip geçmeye çalışıyordu öte yana. Oysa bilse burası sıcak, öte yan soğuk...
Eşinin, koridordan gelen ayak seslerine kulak verdi. Şimdi mutfağa gelir, masayı yoklar. Kahvaltı delisi adam. Hafta sonlarından nefret ediyorum. Rutinin sıradan akıcılığından çıkmak sersem ediyor beni.
Sinek hala umutlu camdan geçeceğinden. Şimdi camı açsam kaçar içeriye. Mutfağın güvenli sıcaklığına. Ne işim var diyecek yağmurun ıslaklığında. Ölürüm hemen. Dayanamam.
Ocağa su koydu, masayı hazırlamaya başladı. Peynir, zeytin, haşlanmış yumurta, bu sabah patates kızartmak istemiyorum...Ev kokuyor.
Kocası kapıyı açtı, kafasını soktu içeriye, bedeni kapının arkasında gizlendi. Masayı inceledi, sonra Ayten’in devnimlerine göre gözlerini ayarladı.
- Patates? dedi
- Yapma, dedi Ayten, eliyle kelimeleri savuşturur gibi yaparak.
- Aşkolsun, bir hafta sonum var , adam gibi kahvaltı etmek için! dedi kocası, ağlamaklı...
Ayten, ağlamaklı yüze baktı bir süre; ilk kez görüyor gibiydi kocasını bu haliyle. Yüzünü buruşturdu istemsiz. Patateslerin bulunduğu bölmeye yöneldi. Üç patates alıp eviyede yıkamaya başladı.
Adam, gülmeye geçiş yaparken;
- Üç, az değil mi, hayatım? dedi.
Ayten, cevapsız bir bakış fırlattı kapıdaki bedensiz başa, dörde çıkardı patatesleri. Kocasının banyoya giderken tutturduğu ıslığı duydu, yine eliyle savuşturdu bir şeyi...Bu melodiyi bir yerden tanıyorum, diye geçirdi içinden. Neydi? Tam dilimin ucunda, ama çıkaramıyorum bir türlü? Neydi, neydi?
Kızgın yağa attı elma dilimli patatesleri, karıştırdı bir tur. Sinek şimdi başının çevresinde dans ediyordu. .Koku onu heyecanlandırmış olmalıydı. Sinsi yeli kaşındırıyordu kulaklarını.Dese ki kocasına; hallet şu sineği, atardı adam dışarıya. Ama neydi şu melodi, dilimin ucunda, bir türlü yakalayamıyorum ! Neydi?
Patateslerin ikinci yarısı tavaya konduğunda, masa hazırdı. Ayten’in en titiz olduğu şey masa hazır olunca herkesin de hazır olmasıydı. Kocasına seslenmek için koridora açılan kağının kulpunu tuttu. tam kapıyı açıp da seslenecekken vaz geçti,. ağzı yarım açık kalmıştı. Nasılsa damlar şimdi, dedi kendi kendine. bu sefer, çağırmadan gelsin.
Yine aynı melodinin bir ton alçaktan tınısı yaladı kullaklarını...Neydi? Çok iyi bildiği bir şarkıydı bu. Gözünün önünden bir bahçe geçiyordu, erguvanlı...An’lık bir geçiş. Yakalıyamıyordu. Eğer o bahçeyi durdurabilse, müziğin hangi şarkıya aİt olacağını hatırlayacaktı. Fakat yapamıyorum; tutamıyorum bahçeyi!
Sinek de coşmuş, hazır sofranın başında dört dönüyordu. Artık yettin sen! Şimdi görürsün! Eline mutfak havlusunu alıp kovaladı. pencereyi de açtı. Rüzgar ocağın alevini kaydırdı. içeriye buz gibi bir hava girdi. Ayten sineği dışarıya yöneltmeye çalışıyordu. Nafile... Sinek tavanın emin uzaklığından bir santim bile aşağı inmiyordu. Hep orda kalsan tamam, katlanabilirim sana.
Son patatesler nar gibi kızardı bile. Almalı artık tabağa hepsini. Havalandırmaya rağmen ev kızartma kokacak bütün gün. Bu adam da nerede kaldı?
Kocası pat diye girdi mutfağa. Sanki bunu planlamış gibiydi. Yüzünde muzip bir gülümseme. Tıraş olmuştu. Buram buram traş losyonu kokuyordu.
- Şu güzelliğe bak! Mis gib kokuyor, sağol hayatım! dedi
Ayten, kocasını traşlı yüüzne baktı, şaşkın. Bir tuhaflık var bu sabah.
- Sen kahvaltı saatinde tıraş olmazdın? dedi.
- Oldum işte, bak fena mı oldu? dedi adam gülerek.
Sinek unutulduğunu anlayacak kadar akıllıydı. Sofranın en leziz noktalarına dalışlar yapıyor, ama son anda vaz geçiyordu. Ayten, kocasının tıraşlı yüzünden aldı gözlerini, vızıltıyı takip etti.
- Git defol! diye bağırdı ansızın.
Adam irkildi. O zaman fark etti sineği. Yüzü dondu. tereddütle baktı karısına;
- Dur, atarım ben onu dışarı, dedi.
Fakat, nasıl yapacağını bilmiyordu. Bir pencereye, bir de sineğe baktı. Karısının gözlerindki hüzünde kaldı. Sinek adamın çaresizliğini anlamış gibi perdelerin arasında kayboldu, vızıltısını kesti.
Adam yine keyifle ıslığını çaldı.
- Çayları koyuyorum sevgilim!
Ayten, sevgilim, kelimesinin sofradaki aykırılığına aldırmadı. Çünkü, ıslığın melodisini yakalamak üzereydi. Gözlerini kapattı. Erguvan ağaçları...Durun gitmeyin! Kahretsin, kayboldu! Melodi devam ediyordu kocasının ıslığında.
- Bil bakalım bugün günlerden ne? dedi adam ansızın, çaylar tavşan kanı, çın çın karıştırılmayı beklerken.
Ayten hilal kaşlarını kaldırdı, melodiden arta kalan merakla;
- Bugün mü, neymiş?
- Biraz düşün! dedi kocası, yine muzip , yine tıraşlı....
Adam, aniden, küçük, bildik kırmız,ı kadife bir kutu çıkardı cebinden. Uzattırken karısına;
- Evliliğimizin onuncu yılı, kutlu olsun sevgilim! dedi.
Ayten, kutuyu aldı, bir robot gibi, yavaş yavaş açtı. İçinden, pırlanta bir yüzük ışıl ışıl gülümsedi, Ayten’in yüzüne tezat.
O sırada sinek, tam zamanı deyip masaya son hamlesini yaptı. Ayten, peçeteyi kaptığı gibi hücüm etti. Ayva reçeli, parlak tarçın renginde, iştah açıcıydı, içine sinekle birlikte Ayten’in peçetesi girmeden.
Elbette, masa da sarsıldı bu sonuçtan. Pırlanta yüzük, kırmızı kadife kutusuyla savruldı yere. Ayten, yüzüğün yabancılığına tekrar baktı:
- Adi herif, söyle, ne zamandır? diye tısladı.
Kocası, şaşkın;
- Ne ne zamandır?
- Beni ne zamandır aldatıyorsun?
Sinek boşuna çabalıyordu, tarçın rengi reçelin içinden çıkmaya...Adam, yerdeki pırlanta yüzüğe baktı donuk.
- Buldum, dedi Ayten, sevinçle gülerek.
- Ne buldun? diye sordu adam, karısının gülmesine şaşarak.
- Melodiyi buldum! Erguvan ağaçları, bahçe... yakaladım, hepsini yakaladım!
YORUMLAR
Sinek küçüktür ama mide bulandırır, burdada böyle oldu.
Bir küçüçük sinek, güzel, hoş bir sürprizi ziyan etti...
Ayten'in kafasında hatırlamaya çalıştığı melodinin kocasından daha değerli olmasını, ve bu kadar dalgın olmasını gerektirecek sebebi anlayamadım. Yoksa Ayten aldatıldığını mı düşünüyordu?
Sevgiler ve selamlar