HAYIRDIR İNŞALLAH
Güneşli bir gün… Annem dut ağacından dut toplamış ama uçlarındakilere ulaşamamış. Görev bana devrediliyor doğal olarak. Yavaş yavaş çıkıyorum dallardan ve zirveye kadar ulaşıyorum; lakin dutların hepsi ham… Ağacın dalları arasında – sanırım dutları toplamak için konulmuş – kutuya gözüm ilişiyor. İçinde çok sevdiğim bisküvilerden var. Yiyip yemediğimi hatırlayamıyorum. O sırada dut ağacının zirvesi hizasında bir balkon ya da damda birini görüyorum: Okuldaki öğretmen arkadaşlarımdan birisi. Dallar arasındaki çevikliğimden mi bilmiyorum ama hocam bana düşebileceğimi söylüyor hatta ölümü ima ediyor. Tuhaf bir korku peyda oluyor yüreğime. Kutuyu da alıp iniyorum ağaçtan. Aşağıda beni- şu an Almanya’da yaşayan- dayımın eşi karşılıyor. Neticeyi soruyor bana. Boş döndüğümü söylüyorum. Derken çocukluk arkadaşlarımdan biri yanımıza yaklaşıyor ve benden siyah ya da kırmızı tükenmez kalem istiyor. Cebimdeki siyah kalemi çıkarıp veriyorum. Yengemin yanındaki kapta duran süt dikkatimi çekiyor ve soruyorum. Meğer dondurma yapılacakmış o sütle. En sonunda bir kuş tüyünün şavkı gözlerimi kamaştırıyor. Uzanıp yerden alıyorum. Simsiyah, küçük bir tüy… Ortasındaki beyaz bölüm parlıyor. O an fark ediyorum ki yerden tüyü benden önce almak isteyen biri var. Adamı – bu aralar onunla ilgili kitap okuduğumdan mıdır, bilmem- hemen tanıyorum: Mevlanâ. Şaşırıyorum. Elindeki cam parçasıyla tüyden çıkan ışığı, karşımızda duran – o an fark ettiğim- ev ya da mabede benzeyen, küp biçiminde bir yapının duvarlarına yansıtıyor. Işık gökyüzünde güneşin seyahati misali dolanıyor duvarda. Neden sonra ışık taksim ( / ) şeklini alıyor. Mevlanâ oraya bir işaret koyuyor ve elime bir kazma tutuşturuyor. İyice afallıyorum. O, bu halime aldırmadan ‘’ İşte tam burada bir hazine var .’’ diyor. Kazma elimde duvara bakıyorum. O ise küpün yan kısmından – duvardan geçerek ya da bir kapı bularak- içine giriyor. Tam kararımı vermiş işaretlediği yere vururken ney sesiyle gözlerimi aralıyorum. 5.30’a – sabah namazı için- kurduğum telefonum ney ile girişi yapılmış bir şarkı ile bana kalkmamı emrediyor. Mevlanâ’nın elime kazma tutuşturduğu andaki afallamam hala devam ediyor. O şaşkınlıkla sabah namazını kılıp tekrar yatıyorum. Ama artık uyumak kolay mı? Sıcak odamda battaniyemin altında tir tir titriyorum bir müddet ve gözlerim ,belki de o hazinenin ne olduğunu öğrenebilmek ümidiyle, yeniden yumuluyor.
YORUMLAR
Sevgili Yazar, Bildiğim kadarıyla saz, gitar, fülüt ailesinden olan müzik aletlerine aşinalığınız var-bunu Senden Sanat Yapmak adlı şiirinizden anlamak mümkün-. Belki de Hazretleri'nin sizden bir ricası olacak: Ülkesinden koparılan ve o vakitten bu yana feryat içinde inleyen ney'i de bu aileye katmak. Ve değerli şair-yazar, farkettin mi, taksim halini alan nur, bir ney'in dudağa olan yirmi beş derecelik açısını gösteriyor( / ). Ve bu taksim dediğimiz şey sizce ne(y) olabilir? Rüya yorumladığım düşünülmesin, naçizane düşüncelerimdi. Böylesi güzel öyküler okuyabilmemiz için galiba düşlerinizin devam etmesi için dua edeceğiz. Çok selam.