- 1307 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
Anne Yüreği (47)
“Haklısın Ayşe. Bu işi hallet. Yarın gelemezsen, bir gün sonra geldiğinde konuşuruz”
“Ayşe, çok zor olmuyor mu, üç çocuğun hem annesi, hem babası olmak?”
“Çok zor Hacer Hanım. Ben bunları göze alarak kaçtım köyden. Onların geleceği için yapamayacağım hiçbir şey yok”
“Haklısın, anne olmak bu demek değil mi zaten. Ayşe, senin köyünün adı ne? “
“Ben Sorkun köyündenim. Annemin adı Çiçek, babamın adı Mahmut. On iki yaşında verdi babam kocaya. Kocam olacak adam da, kızıma aynısını yapmaya kalkınca da, çocuklarımı alıp kaçtım köyden”
“Demiştim değil mi Can? Ayşe, sen hatırlamadın mı beni?”
“Hiç yabancı gelmiyorsunuz Hacer Hanım”
“Ben Hacer, yanındaki de Ahmet Can. Hani Sorkun’a, kan davası yüzünden kaçıp gelmiştik ve babam kardeşimin okuyabilmesi için ayrılmıştı köyden”
Ayşe tam bir şok geçiriyordu. Karşısındaki Can, çocukluk aşkı Ahmet Can mıydı? Bu inanılmazdı.
“Ama sizin soyadınız Çakır idi?
“Evet Çakır’dı. Babam bizi alıp şehre geldiğinde, mahkemeye başvurup, Ahmet Can’ın önünde ki, Ahmet’i kaldırttı, soyadımızı değiştirdi. Biliyorsun, başımızda kan davası diye lanet bir töre vardı. Ondan kurtulmak ve izimizi kaybettirmek için bunu uygun buldu”
“Çok şaşırdım Hacer abla. Sizi gördüğümde, hiç yabancı gelmemiştiniz bana”
“Onun için mi, o kadar dikkatli bakıyordun?”
Doktor can, Ayşe’den çok daha fazla şaşkındı ve tek kelime konuşmadan öylece Ayşe’ye ve ablasına bakıyordu.
“Can, kendine gel. Sana demiştim, bu Ayşe diye. İnsanın yaşı ne kadar büyürse büyüsün, simasını kaybetmiyor. Seni görür görmez tanıdım. Can’a sordum. Ama bizimki, senin köyünün adını bile sormamış”
“Köyle ilgili konuları konuştuk ama köyümün adını söylemedim demek”
“Kader bu mu dersin abla? O köyden, özellikle de Ayşe’den ayrılırken ne kadar ağlamıştım”
Ayşe gözyaşlarını göstermek istemediği için, ayağa kalkıp, yattığı odaya geçti. Artık gözlerine sözü geçmiyordu. Bir süre ağladı, ağladı ve yastığını kaldırıp, altından bir şey aldı. “ Ayşe kendine gel” diyerek odaya geri döndü. Can’ın yüzüne baktı. O da ağlamıştı, gözlerinden belli oluyordu. Tekrar yerine oturdu. Titreyen dudakları konuşmasına mani oluyordu. Kendini zorlayarak, avucunu açıp, Can’a uzattı;
“Bunu hatırladınız mı Doktor Bey?”
Can, oturduğu yerden kalkıp, Ayşe’ye doğru yürüdü. Ayşe’nin avucunun içinde duran kolyeye elini uzatıp aldı,
“Bu, sana verdiğim kolye. Demek sakladın, demek hiç atmadın, kaybetmedin?”
“Benim hayatımda aldığım en güzel armağandı bu. Nasıl atabilirim? Kaybetmemek için, nerelerde sakladım biliyor musunuz? “
Kolundan tutup Ayşe’yi ayağa kaldırdı.
“Dön bakalım arkanı, saçlarını kaldır yukarı. Bunu, boynuna takmak istiyorum”
Ayşe’nin yüzü kıpkırmızı olmuş, utanan gözlerini, Hacer hanımdan kaçırmaya çalışarak;
“Bırakın, ben kendim takarım”
“Hayır, bu defa eline vermeyeceğim bu kolyeyi, boynuna takacağım”
Ayşe’nin utanmasını önemsemeden, kolyeyi boynuna taktı. İkisi de ayaktaydı. Can’ın üstünde kalın bir kazak vardı. Kazağının kolunu yukarı çekip;
“Sen bunu hatırlıyor musun? Bu künyeyi, yıllardır kolumdan çıkartmadım. Bu künyenin bana uğur getirdiğine inanıyorum”
Ayşe, Can’ın kolundaki, deriden yapılmış künyeye baktı. Ne kadar yıpranmıştı. Üstüne yazdığı isim, yer yer tahribat olmuş, ama ona rağmen Can kolundan çıkartmamıştı. Bu durum karşısında artık gözyaşlarına mani olması mümkün değildi ve hıçkırarak ağlamaya başladı.
“Hatırlamaz mıyım? Hiç unutmadım ki. Annem, yeni öğretmişti örgü örmeyi. Anneme çok yalvardım, deriden künye yapmayı öğret diye. Annem kendisi eğirdi deriyi, sonra bana verdi ve örmeye başladım. İlk işim de sana künye yapmak oldu. Üstüne de ismini işlemiştim naylon ip ile. Giderken gözyaşları içinde vermiştim sana”?
Hacer hanım, her ikisini de sessizce dinliyor, onların birbirlerine nasıl baktıklarını izliyor, araya girmek istemiyordu. “Bu kader olmalı. Bunlar ne olursa olsun ayrılmayacaklar birbirlerinden, kader bile onları birbirine itiyor baksana” diye düşünüyordu.
“Ablacığım, teşekkür ederim dikkatin için. Bak yıllar sonra bile bir aradayız Ayşe ile”
“İyi ki getirdin buraya. Ben, çok eski bir dostumu, sen de, yıllardır beklediğin kadını buldun. Aslında bulalı çok olmuş ama sen bunun farkında değilmişsin.”
“Haklısın abla. Sorular ilk beynime doluşmaya başladığında sorsaydım, çoktan Ayşe’nin, çocukluk aşkım Ayşe olduğunu öğrenmiş olacaktım, kendimi de, o mu acaba diye düşünmekten yormayacaktım”
Can, çocukluk aşkım diyordu Ayşe’ye. Demek Can, hâlâ Ayşe’yi seviyordu, kendisinin Can’ı sevdiği gibi. “Olamaz” dedi bir an, bu düşüncesini yüksek sesle söylemedi. Ablası gittikten sonra, Can ile oturup konuşur, neden olmayacağını açıklardı. Şimdi, içinde bulunduğu duygusal anın keyfini çıkartmak istiyordu.
Oda, duygu sağanağına bürünmüştü. Hacer de, Ayşe gibi ağlıyordu.
“Ağlamayın bakalım hanımlar. Bu gece benim en güzel gecem. Ağlamak yok. Çaylar bittimi, bardaklarınızı doldurayım?”
Diyerek, boşalan bardakları Can, doldurmuş, yeniden çaylarını yudumlamaya başlamışlardı. Can, artık Ayşe’den bakışlarını kaçırmıyor, gözlerinin ta içine bakıp, oradan kalbinin içine akıp, Ayşe’nin yüreğini görmeye çalışıyordu adeta.
“Yarın gelmeyeceksin bana. Oysa ben, senin geleceğin günleri iple çekerdim. O zaman, ben geleceğim buraya ve birlikte gideceğiz okula. Bakalım Sıla’yı rahatsız eden çocuk kimmiş, neyin nesiymiş, ne yapıyormuş öğrenelim? Bundan sonra, boş zamanlarımda çocukların yanında olacağım , tamam mı Ayşe?
“Beni utandırıyorsunuz. Ne diyeceğimi bilmiyorum inanın. Çocuklarımın sorumluluğunu kendim taşımak istiyorum. Lütfen siz rahatsız olmayın”
“Hâlâ siz diyor abla ya, bir şey söyle şuna. Kızdıracak beni şimdi?”
“Tamam, tamam Can ya da, sen diyeceğim”
“Hacer abla, sen köyde yaşıyor muşsun?”
Devam Edecek
YORUMLAR
Türkan hanım sanırım mutlu bir sona doğru yol alıyor romanınız. Tesadüfün de böylesi. Böyle aşk var mıdır acaba ? Onu merak ettim okurken yazıyı. Gerçek aşk bu işte. Aradan ne kadar yıl geçerse geçsin unutmamak, ilk günki gibi. Yine güzeldi. Tebrikler yüreğinize ve yazan kaleminize. Sevgim de yüreğinize.
Yazdığın bölümleri azıcık okutsan beni buraya mahkum etmemiş olacaksın ama biliyorum ki bu senin için çok önemli onun için buradan izlemek zorunda kalıyorum.
Canım Ayşe "olamaz" demesin. Doktor ile aşkın en güzelini yaşamak için adım atsın. Oldu mu?
Sevgiler canımın içi.
Aşk en güzel hali ile yeniden geldi Ayşe'nin yüreğine. Neden olamaz diyor onu anlamıyorum. Çocuğunun olması sevmeye engel mi. Onlar yıllardır birbirini seven iki sevgili. İnşallah Ayşe aptallık yapmaz. Ve sevdassını doyasıya yaşar.
Bu bölüm içimi ısıttı canım. Öpüyorum seni