- 887 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
POLİSTE ÇİFTE STANDART UYGULAMASI
POLİSTE ÇİFTE STANDART UYGULAMASI
Dr. Sadık Özen
Polis örgütleri ülkelerin iç güvenliğini sağlamak için kurulmuşlardır. Anayasa ve yasaların kendilerine verdiği yetkileri eşitlik anlayışı içerisinde ve tarafsızca yerine getirmeye çalışırlar.
Ülkemizde de durum aynıdır. Tarihi bir geçmişi olan polis örgütümüz, büyük bir özveri içinde; gecesini gündüzüne katarak, tatil-bayram demeksizin, görevini en iyi şekilde yerine getirebilme çabasındadır. Asayişi korumak ve halkımızın güvenliğini sağlamakla yükümlü olan bu örgütümüz, aynı zamanda, yasalarımızın uygulaması ile de halkla devlet arasında güçlü bir bağ oluşturmaktadır. Bu nedenle, halk karşısında polis devletin gücünü temsil eden bir sembol olmuştur.
İşte bu nokta çok önemlidir. Polis, devletin gücü yanında; onun sevgisini, şefkatini, korumacılığını, eşitliğini, tarafsızlığını ve adaletini de temsil etmektedir.
İktidarların, mevki sahipleri ve cemaatlerin; siyasi veya kişisel çıkarları uğruna, polisimizin kutsal sayılabilecek özellik taşıyan görevleri üzerinde tasarrufta bulunma hakları olmamalıdır. Ama ne yazık ki bu konuda zaman zaman birtakım ilke dışı davranışların yaşandığına tanık olmaktayız.
1950-1960 yılları arasında yaşanan ”Bumin Yamanoğlu” olayı, bu söylenenlere gösterilebilecek tatsız ve acı bir örnektir. Dönemin başbakanının fedailiğini üslenen Yamanoğlu kayırma ile hak etmediği bir polis şefliği görevine getirilmiş ve gençlik üzerine yaptığı zulümle, ülkede başlı başına bir anarşi ve terör odağı olmuştu. O kadar ki üniversite öğretim üyelerinin bile üstlerine yürüyerek onları hırpalamıştı. Yaptığı faşizan uygulamalarla 27 Mayıs İhtilali’nin önde gelen hazırlayıcılarından biri olan Yamanoğlu’ nun yaptığı çirkin uygulamalar, aradan geçen bunca yıl sonra bile acı ile anımsanmaktadır.
Osmanlı İmparatorluğu döneminden başlayarak, geçmişte yaşanan bazı olumsuzluklar nedeniyle; halk arasında, “Kurt derisinden post, polisten dost olmaz” diye atasözü niteliğinde bir söylem ortaya çıkmıştır. Bu banal söyleme hiçbir zaman katılmadım. Zira her rütbeden emniyet görevlileri arasında, çok değerli, üstün nitelikli, birçok yakın dost ve arkadaşlarım var. Üstelik atasözlerimiz arasında; “Beş parmağın beşi de bir değil” diye güzel ve geçerli bir atasözümüz daha bulunuyor.
Uzunca bir süredir, bazı yayın organlarında ve bazı yazarların kitaplarında, polis örgütümüz ile dinci bir cemaat arasında yakın bir bağ kurulmuş olduğu ve polis örgütünün bu cemaat tarafından yönlendirildiği ve yönetildiği tarzında iddialar ortaya atılmıştır. Bu tür fikirleri hiçbir zaman benimsemedim ve konu açıldığında elimden geldiğince karşı çıkmaya çalıştım. Yazdığım yüzlerce makalenin hiç birinde bu türden bir düşünceye yer vermedim.
Bana göre bu tarz düşünceler, sözü edilen cemaatle yakın ilişki içinde olan, bazı “Karşı devrimci” gazete ve yazarlara karşı uyanan tepkilerin ürünüdür. Ancak, halkta bu tür duygu ve düşüncelerin uyanmaması için polis örgütümüzün de gereken dikkat ve titizliği göstermesi gerekiyor. Bu ülke, bir daha Bumin Yamanoğlu örneğini yaşamamalıdır.
Bu yazımın amacı; son günlerde karşılaşılan; eşitlik ve hakkaniyet ilkelerine aykırı bazı uygunsuz uygulamalardan söz etmek içindir. Dedikodulara itibar etmeyen bir yapıdayım. Ancak, kendi gözlerimle gördüğüm son derecede önemli bir konuya burada parmak basmamın yerinde olacağı kanaatindeyim.
Havaalanlarında polisçe yapılan güvenlik kontrolleri sırasında; kadınlarımızla ilgili bir çifte standart uygulaması dikkat çekmektedir. Modern giyimli kadınların kontrol yerlerinden geçerken başlarındaki kep, şapka ve bereleri ile ayaklarındaki çizmeleri çıkarmaları istenmektedir ve bu günkü Türkiye şartlarında bu son derece doğal bir uygulamadır. Ancak diğer bir kesime bu tür bir uygulama yapılmamaktadır. Bu, bir çifte standart yaratılmasıdır. Eğer, teröristlerin, başlarındaki aksesuarlar içinde, birtakım terör araçlarını taşımaları söz konusu olabiliyorsa, aynı şekilde; bunları türbanlar içinde de saklamaları mümkündür. Üstelik onlarca top başlı iğnelerle tutturulan bu aksesuarlar, daha da emin bir saklama yeri olabilir. Çizmeler içinse söylenecek söz bulunmamaktadır.
Beyinleri yıkanmış “Canlı bombalar” için kıyafetlerin hiç önemi yoktur. Onlar, hain emellerini gerçekleştirebilmek için her türlü kıyafete bürünebilirler. Bu husus asla unutulmamalıdır.
Söz açılmışken; önemli bir başka çifte standart uygulamasının da; polisimizin Atatürkçü ve Ulusalcılara, Şehit Aileleri’ne, grev yapan sendika işçilerine karşı izledikleri acımasız tutum yanında; her zaman olmasa bile, bazı kereler, izinsiz gösteri yapan bölücü terör örgütü mensuplarına karşı göstermiş oldukları veya böyle davranmak zorunda bıkıldıkları çekingen tavırlar olduğu söylenebilir.
Habur’dan gelen teröristlerin karşılanışı ve bazı illerde yapılan yasa dışı gösteriler sırasında, polisimizin ellerindeki kalkanların arkasına saklanarak seyirci durumunda kalmaları, bu söylenenlerin çarpıcı örnekleridir. Abdi İpekçi Meydanı’nda; Tekel İşçileri üzerine tazyikli su sıkılması, atılan biber gazlı bombalar ve sırtlarında şaklayan copların yarattığı çirkin tablo, belleklerden asla çıkmayacaktır.
Yaşanan bu olumsuzluklar; demokrasi ve demokratik açılımdan söz edilen bir ülkeye ve “Demokratik Hukuk Devleti”ne yakışmamıştır.
Bu çirkin eylemlerde bulunan polislerimizin, bu olumsuzlukları isteyerek yaptıklarına inanmıyorum. Bunların; “Üst makamlarda bulunan, politize olmuş bazı yetkililerin verdikleri keyfi veya yanlı emirlerle yerine getirilmiş olumsuzluklar” olduğunu düşünüyorum. Bu arada; ben katılsam da katılmasam da, malum cemaatin, bu gibi durumlarla ilgisi olabileceği de söylentiler arasında bulunuyor.
Yapılan çifte standartlı uygulamalar halkımızı tedirgin etmekte, sadece bölücü ve ayrılıkçıların işine yaramaktadır. Hiç kimselerin ve hiçbir siyasi veya idari kuruluşun fedakâr polis örgütümüzü töhmet adlında bulundurmaya hakları yoktur.
Çok değerli polis örgütümüz bütün bu şaibelerden kurtarılmalıdır. Siyaset, polisimizin yakasından elini çekmelidir. İşsizliğin ileri boyutlar kazandığı bu dönemde, devletimizin her kesiminde görevli vatandaşlarımızın, bunlara polislerimiz de dahil olmak üzere, “İşsiz kalma korkusu”ndan azade kılınarak, görevlerini yasalarımıza ve vicdani kanaatlerine uygun şekilde yerine getirebilmeleri sağlanmalıdır. Bu, şu anda içinde bulunduğumuz “Ergenekon Davası” ve “Kozmik Oda Aranması” da dahil birçok olumsuzluğu ortadan kaldıracak, ulusal birlik ve beraberliğimizin korunmasına büyük bir katkı sağlayacaktır. Bunun gerçekleşmesini gönülden istiyor ve umut ediyorum.
Umut; yaşamın kaynağı, tadı-tuzu ve katığıdır. Umutlarımızın gerçekleşmesi dileğiyle saygılar sunuyorum.
16 Ocak 2010
www.fikirplatformu.net
www.antalyabugun.com
www.edebiyatdefteri.com