- 509 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
ANARŞİST (13)
Boş kaldığı bir hafta süre içersinde yazın dünyasına kendisini bıraktı. Bir yazarın romanları dikkatini çekmişti. Onları okudu,özet çıkarıp yorumunu yaptı.Okuduğu kitapların özetini çıkarmak alışkanlık halindeydi,kendisinde.Bu alışkanlığını taa ortaokul yıllarından itibaren edinmişti.İlk özet çıkardığı kitap Robinson Croze’ydi.Issız bir adada tek başına kalmış olan bir insanın uzun yıllar boyunca hayatta kalma mücadelesi ilgisini çekmiş romandaki kahramanın yaşantısı,kendi yaşantısına esim kaynağı olmuştu,o yıllar.Hayatta kalmak için insanın yenemeyeceği hiçbir zorluk yoktu demek…Kitapçı vitrininde romanlar arasında yerini almış olan ilginç roman başlıkları dikkatini çekmişti.
Komünist İmam,Yaşamak Yasak ve İşkence Öyküleri.Kitapçıdan bu romanları satın alıp adeta koşar adım eve gelmiş,romanları okuyup özet çıkarana dek kendisini eve hapsetmişti adeta…Komünist İmam’ı yazılıp yayımlandığı tarihe göre çok cesaretli bulmuştu.Kalıplaşmış kurallara uymayan bir imamın başından geçenleri anlatıyordu bu roman.Onu okuyup özetini çıkardı.Sıra Yaşamak Yasak romanına gelmişti.Bu romanı da okuyup bitirdiğinde kafasında bir takım çelişkiler yer almaya başladı,kendisine göre kurgusu fazla şişirilmiş bölümler buldu.Her ne kadar roman ve öykü yazama sanatının;hayal alemi ile gerçekçiliğin sentezlendiğini kabul etse de kendi yaşadığı gerçeklere göre yetersiz bulduğu yanları da vardı. Yaşamak Yasak romanı, Fatsa’nın bir köyündeki fındık işçilerinin yaşamlarını anlatıyordu.
Fındık işçileri,Akkuş,Korgan,Gölköy,Mesudiye gibi yakın ilçelerden gelenlerdi.Doğduğu yer olan Niksar’a yakındı bu yerler.İşin ilginç tarafı da kendisi fındık işçiliği yapmış bulunuyordu.Öğrencilik yıllarının yaz tatillerinde Niksar ve Akkuş’tan toplanılan işçilerin arasında bizzat bulunmuş,onlarla birlikte çoğunlukla Ünye ve Fatsa’ya fındık toplamaya gitmişti.Oradaki fındık işçiliği izlenimleri,unutamayacağı bir şekilde kafasına kazınmıştı.Geçmişte yaşadığı bu gerçeklerin romanda farklı yansıtılmış olması tuhafına gitti.Kurgunun bu kadarını da şişirilmiş balona benzetti.Yazarın Yaşamak Yasak romanında görmüş olduğu bu çelişkileri,sahife ve paragraflarını da belirterek boş bir teksir kağıdına not aldı.Sonra aldığı bu notları,düzgün bir ifade ve yazım biçimiyle yazarın adresine postalamam gerek diye düşündü.Son aldığı kitabı da büyük bir heyecanla bir çırpıda okuyup bitirdi.Özellikle işkenceler üzerine olan öyküleri kendisini derinden etkilemiş ve hapis yıllarındaki acı anılarını anımsatmıştı.Romanları okuyup bitirdikten sonra ne kadar eleştirecek tarafını bulmuş olsa da yine de güçlü bir yazar kanısına vardı…
Bir haftalık süre ona ilaç gibi geldi. Sonunda kendisini toparladı. Yeni bir şeyler yapması için fazla zaman kaybetmemesi gerektiğine kendisini kabullendirmişti.Kısa bir tereddütten sonra kararını verdi.Gündelikçi işçilerin ekmek parası için dineldikleri Keşfi camiinin önündeki işçi pazarında yerini aldı.
İşçi pazarının değişik atmosferini pek yadırgamadı. Bu atmosferin içerisine çırak usta nitelendirmesiyle girmemiş olmasına rağmen kendisini işçilerin havasına yakın buldu.Babası bu dünyanın bir parçasıydı zamanında.Babasının inşaattan düşüp ölmesiyle dünyası zindan olmuştu.Bunu her anımsayışında bütün bedenini elektrik çarpmış gibi hissediyordu.
Hapishane yıllarında vücuduna verilen elektriğin yarattığı korkunç deprasyonlara dönüşürdü adeta bu anımsamaları…Anası da zaten bu dünyanın içinde olan emekçiydi.Şimdi ise kendisi de ekmek parası için bu dünyaya merhaba demeye hazırlanıyordu.Zaten mısır satım işiyle merhaba demişti.Yine de gocunmuyordu yaptığı işten.Bir çıkış noktası bulmak için her şeyi denemek zorundaydı.Bütün işlere girip çıkacak kendisine düzenli ve uygun olanı bulacaktı…
Zaman zaman insan kendi dünyasına ters düşecek davranışta bulunmamalı ve yaşamamalı, mutluluğa engel olan karabasanları yıkmak için öz güvene sahip olarak direnmeli diye düşünmeden edemez, insan kendi onurunu başkalarına peşkeş çektirmeden yaşamalı derdi.Aslında toplum üzerinde empoze ettirilmiş konuşmama suskunluğunu,demokrasi adına gülünç ve düşündürücü buluyordu.
Geçen günlerde haftalık bir siyasi derginin İstanbul’da yapmış olduğu araştırmayı çok ilginç bulmuş, ne acı ki bütün duyguları bastırılmış toplum haline geldik diye endişelerini belirtmişti. Derginin yapmış olduğu araştırma da bu durumu açık açık belirtiyordu zaten. Dergiye ait görevliler,şehrin işlek bir merkezinde gündüz yapılan operasyon biçimindeki eylemle;insanlar durdurulup kimlik kontrolleri yapılıyor,bunlar yapılırken de hiçbir kimse de,” sizler necisiniz,eğer polisseniz kimliklerinizi gösterin bakalım “diyen çıkmıyor.İşçi pazarında oturduğu taburenin üzerinde beyninden geçirdiği bu imgelem dünyasından bir sigara yakma istemiyle sıyrıldı.Günün ilk sigarasını yakacaktı.Dudaklarının arasına iliştirdiği sigarasından derin bir nefes ciğerlerine doğru zehiri gönderirken;bakışları etrafında kah oturan,kah da dinelen işçilerin üzerindeydi.
İşçiler,Keşfi camiinin avlusunun ana cadde ile birleştiği uzun,yüksek olmayan duvarının kenarına kümelenmişler her an gelebilecek nasiplerini bekliyorlardı.Tam karşıda taş binanın altında bulunan küçük çay ocağının içerisi ve kaldırım genişliğince yeri olan dışarıda da yanlarında bulundurdukları iş malzemeleriyle bekleşiyorlardı.
Dursun, cami avlusunun cadde ile birleştiği kısımda dinelen işçilerin arasında yerini almış o da diğerleri gibi kısmet bekliyordu.Yeni bir iş gelecek olan yeni bir kısmetti.İşçilerin ellerinde kazma,kürek,balta ve yere bıraktıkları küçük torbaların içerisinde iş malzemeleri bulunuyordu…
Ayakta dinelenler, kendi aralarında bir şeylerin tartışmalarını yapıyorlardı.Dursun kulak verdi.Duyabildiği kadarıyla bir önceki günde yaptıkları işten aldıkları ücretlerin azlığı üzerine yönelik olan bir tartışmaydı.
İşçi pazarındaki ilk günüydü.Biraz sonra iş sahipleri gelecekler,işçi pazarı devinimli bir hale dönüşecek sanırım diye us’ladı.Sonra da sigarasından derin bir nefes daha çekerek herhalde buradaki işçilerin tamamı da benim gibi düşünüyorlardır diye aklından geçirdi.Güneş,ufuktan sıyrılmış,yavaş yavaş yükseliyordu.Vakit sabahın altı sularıydı.İş sahiplerinin geliş saatleri yaklaşıyor olmalıydı.Bakışlarını etraftaki işçiler üzerinde gezdirdi.Herkes de umutlu bir bekleyiş vardı….
(DEVAM EDECEK)
YORUMLAR
Benimde bir yazım var ya Amele Hüseyin, ben amelelik yapmadım ama lise sıralarında okula giderken amele pazarında bekleyen işçileri izlemiştim. Oradaki gözlemlerimle kurgulamıştım o yazıyı. İş beklemek, umut beslemek farklı bir şey. Yine güzeldi Ayhan abi. Merakla bir sonraki bölümü bekliyorum. Sevgilerimle :)
Benim iş yerinde birlikte çalıştığım bir arkadaşım vardı. Aldığı maaş yetmediği için, akşam iş çıkışında ve cumartesi pazar günü Amele pazarında yerini alırdı. Bizim bir işimiz olduğunda ona söylemeye utanırdık ama zamanla, utanmaktan vazgeçip, onu çağırmaya ve geldiğinde de tüm gücümüzle de yardımcı olmaya başlamıştık.
Şimdi o arkadaşım bel fıtığı oldu ve ne yazık ki artık yalnız dairede çalışabiliyor.
Yine düündüren bir bölümdü Ayhan bey. Saygılar
"Amele Pazarı"...Oldum olası adaletsizliği anımsatmıştır bana bu tabir. Adaletsizlik derken elbetet bizi yaratanın adaletinden söz etmiyorum.İnsnın insana ve devletin insana karşı olan adaletsizliğinden söz ediyorum. Daha geçenlerde bir masum can katledildi, iğrenç tezgahlar uğruna...Allah herkesin yardımcısı olsun. Zaten öyledir de...Yoksa nasıl katlanırdık bu dünyanın hengamesine...
Bu bölümü okurken hep ikinci duruma itilmiş insanları düşündüm. Benim insanlarımı....
Kutluyorum seni...