- 1542 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
ASİL BİR UYGUR TÜRKÜ
Mescidimiz (medresemiz) Türkiyeli bir işadamının yaptığı salondan girilen sağ tarafı derslik sol tarafı mescid, salonun tam karşısı imam odası olan Kırgızistanın en güzel mescitlerinden birisiydi. Şirinde bir bahçesi vardı. Mescidimizin adı Fatih medresesi idi. Fatih adının çok yakıştığına inanıyorum. Kominizmden sonra ilk giden Türklerin yaptığı mescitlerden biriside bizim mescitti.
Her zamanki gibi dersimi bitirmiş sınıfımdan çıkmıştım aradaki salonu geçip mescide girecektim ki görünüşü itibariyle iri yarı eli bastonlu kalın gözlüğü olan bir kişi karşıma çıktı. Gayet nazik bir şekilde selam verdi bana buyurun diye öncelik hakkı vermek için hamle yaptı. Bende onu hafif yollu iteleyerek salondan içeriye ittim. Mescidin içinde bizim ahıska Türkleri öncaden gelirler koyu bir sohbete dalarlardı. Sanki bizim Türkiyede bir camidesiniz. Kırgızlara gelince onlar asla camide konuşmazlar ibadetle meşgul olurlardı, Birtek Kırgız Vais ata var tam muğri emmi gibi. Muğri emmi her şeye konuşan lafı sözü kimseye batmayan ahıskaTürkü. Kendisine benzetmiş onuda. Bana selam veren bu zaatıda başka yerden gelen AhıskaTürkü diye düşünürken mescidin bir köşesine tek başına oturdu. Demekki bu cemaattan tanıyan birisi yok fakat kırgızda değil kim bu şahıs diye düşünerek ezanı okudum, yardımcım olan hocalardan kadir molla(Kırgız) kameti yaptı namazı kıldık. Her zamanki gibi mescidimizin bekçisi Ahıska türkü olan Ezelhan dede çayımızı hazırlıyor Kadir, ben ve Ezelhan dede beraberce içiyorduk Yine böyle oldu fakat çok sevdiğim ahıska Türklerinden olan muğri dedeyi de çağırdım. Hocaların odası diye dizaynedilen odamıza girdik. Ezelhan dede de çayları dolduruyordu. Dede bir bardak daha doldururmusun dedim başını kaldırmadan tamam hocam dedi ve iki bardak daha koydu masaya. Çayla beraber kahvaltı türü şeyleri yemeye başlamıştık muğri emmi hem yiyor hemde bize şaka yapıyor laf dokunduruyordu. Sözleri hiç batmayan bir tipti muğri emmi, bu sebepten hep gülüp geçiyorduk.
Hafiften kapının tıkırdadığını duydum. Kadir hemen ani bir hareketle kapıya yöneldi. Zaten bu Kırgız kardeşlerimiz bizlere hizmette kusur etmiyorlar, gayet hürmetli saygıdeğer insanlar. Kadir hocada bunlardan birisi asla bir sözü iki defa söyletmez. Hele birde Azamat varki o da Kadirden üstünlüğü var noksanlığı yok. Kadir kapıyı açınca namazdan önce gördüğüm o iri yarı kalın camlı gözlüğü olan kişiyi gördüm. Buyurun dedim içeri girmeye pek niyeti yoktu. Israrla davet ettiğimi görünce başını önüne eğdi o dev gibi adam iyice küçülmüştü hocam bir maruzatım vardıda kusura bakmayın onun için rahatsız ettim dedi. Hele gel bir stakan(bardak) çayımızı iç sonra konuşuruz diyerek içeri aldım. Gayet saygılı bir şekilde sofraya oturdu euzü besmele çekti yemeğe başladı. Öyle bir manevi ağırlığı vardıki, o şaka yapıp bizlere laf söyleyip güldüren muğri emmi bile susmuştu. Bu kişinin ekmeği bölmesinde çayı içmesinde bir farklılık vardı. Ekmekleri küçük küçük bölüyor, çayı hiç ses çıkarmadan içiyordu. Çaydan sonra misafirin duası makbuldür diye dua yapmasını söyledik gayet güzel bir şekilde dua yaptı. Kadir ve Azamat her zamanki gibi sofrayı kaldırdı. Ezelhan dedeye iş düşürmüyorlardı. Benim yaptığım her hamlede Kadir ya da Azamat elimden alıp hocam olmaz siz bizim konuğumuzsunuz diyor kendileri yapıyorlardı.
Muğri emmi misafiri aşağıdan yukadı bir süzdü ve gardaş uygurmusun dedi. O dev cüsseli adam kibar bir şekilde evet dedi. Muğri emmi neden hangi millettensin diye değilde direk Uygur musun diye sordun dedim. Hocam ben ferganada oldum Özbekçeyi iyi bilirim bu kişinin şivesi Özbekçeyi okşamıyır tacikte değil olsa olsa uygurdur dedi.
Adının abdulkerim olduğunu söyleyen şahıs; hocam bana bu yerde bir ev lazım bildiğiniz ev varmı? diye sordu. Bende bu cemaata en iyi muğri emmi bilir dedim. Muğri emmi dört büklüm oturan adamı soru yağmuruna tutuyordu. Niçin buradan başka yerden olmazmı Kırgızistanın en varlıklı insanları Uygurlar, niçin bu mahalleden ev tutuyorsun Uygurlar sana sahip çıkarlar dedi. Muğri emminin sorularından kurtulamayacağını anlayan adam bir uhh çektikten sonra Kadir ve azamata baktı. Bir şeyler söylemek istiyordu, fakat çekindiği belliydi. Çekincesini giderebilmek için bu arkadaşlar burada kuran hocası zarar gelmez bende Türkiyeden geldim burada hocayım diğer iki kişide mesni(yerli)Türk korkma dedim. Anlatmaya başladı...
Ben doğutürkistanlı bir uygurum buraya gelip gider deri kumaş ticareti yapardım. Buradaki Uygur kardeşlerimizde bize yardımcı olurlardı. Dört çocuğum vardı ikisi hafızlık yapıyordu. diğer ikisi daha küçüktü. Gene bir defasında buraya (Kırgızistan) mal getirmiştim malımı sattım deri satınalıp doğutürkistana dönmeye hazırlık yapıyordum. Bir Uygur dostumun(arkadaşımın) yanında misafirdim. Yatsı namazlarımızı kıldık çayımızı içiyorduk. Aniden evi askerler bastı, bizim elimizi kolumuzu bağladılar sorgusuz sualsiz hapsettiler. Suçumuz nedir diye soruyorduk fakat kimse cevap vermiyordu. Sorgusuz sualsiz bir ay yattık evinde misafir olduğum arkadaşa da soruyordum o da hiçbir şey bilmediğini söylüyordu. Bir ay sonra mahkemeye çıkardılar bizi terörist diye suçluyorlardı. Çinin aleyhine çalışıyormuşuz. Ben, nasıl olur ben çinden mal getirip burada satıyorum. Öyle bir şey olsa çin hükümeti beni orada yakalamazmıydı çin istihbaratından sorup öğrenebiliriniz dedim fakat,nafile.bizi hücreye hapsettiler tam yedi yıl ışıksız bir hücrede yatırdılar.Birde hücrede zincire vurulmuş olarak yaşadım.Daha sonra beş yılda normal tutukluların içinde yattım hiçbir vakitte namazımı bırakmadım .Öyle işkenceler çektimki İnancım ve imanım beni kendimi öldürmekten alıkoydu. Hep hazreti Yusufu düşündüm. Oda benim gibi suçsuz yere yatmıştı zindanda. O nu egipite(mısır)sultan eden banide kurtatır dedim. Çok kez Hazreti Yusufu rüyamda gördüm her defasında bana sabret diyordu. Bir gün hadi size af var dediler ve bizi bıraktılar.
Meğer ihtilal olmuş devlet başkanı kaçmış, içeri girdiğimde otuzyedi yaşındaydım şimdi yaş elliye dayandı. Sonradan öğrendiğimize göre çin devlet başkanı buraya ziyarete gelecekmiş Kırgız hükümeti onlara şirin görünüp daha fazla yardım alabilmek için hayali bir senaryo üretip bizi çinin bütünlüğüne kasdeden terörist diye tutuklattırıp çin hükümetine de şu kadar terörist tutukladım diye çine bildirmiş. Günahsız insanları terörist diye damgalamış ve bizimle türmö(mahpushane)ye doldurmuş.
Evet bu gün bizi tutuklatıp içeri attıranlardan Allah teala bizim adımıza hesap sordu. Bizi günahsız bir şekilde zindana attıranlar bu gün kendi yurtlarından sürğün edildiler. Biz serbest olduk fakat onlar zindan hayatı yaşıyorlar. Bir de Kırgız benim öz kardeşim bana çinin yapmadığı zulümü yaptı benim zoruma giden budur. Çin yapsa kabullenebilirdim fakat kökü soyu bir kardeşimden gelen zulüm bana daha ağır geldi.
Benim peşimde bir sürü ajan var. Şimdi ben uygur kardeşlerimin yanına varsam onlarda zarar görecekler. Bu sebeple Uygurlardan uzak durmaya gayret ediyorum. Burayı ben tercih ettim. Burada mesni (yerli) Türk kardeşlerim; cami, cemaat var ve şehrin bu başı, Uygurların yaşadığı tarafın diğer ucu. polis bana sord, bu mahallede yaşayacağımı söyledim, o da buradaki karakola yazı gönderdi her gün imza atmam gerekli, bu sebeple buradan kiralık ev arıyorum elimden her iş gelir, ne iş olsa yaparım rızkı veren Allah dedi.
Şok olmuştuk. Hepimizin gözyaşları akıyordu. Kadir ve Azamata baktım onlarda ağlıyorlardı. Muğri emmi daha fazla tahammül edemedi. Ben kafkastan sürüldüm yerimden yurdumdan uzaktayım çok çile çektim fakat seni dinleyince ben kendi derdimi unuttum dedi ve camide olduğunu unutup bu zülmü yapanlara bir küfür sallıyorduki aman dikkat camideyiz diyerek zorda olsa engelledim. Abdulkerim bayke(abi) ne yeyip ne içiyorsun dedim. Rabbim beni aç bırakmıyor biz onu unutsakta o bizi unutmuyor hocam dedi. Muğri emmi yardımcı olacağını söyleyince Abdulkerim teşekkür edip müsade istedi kalktı, Bende peşinden çıktım. Elimi cebime attım yüz som para çıkardım cebine koyayım dedim cebinin tabanı yoktu. Çaresiz eline tutuşturdum, almak istemedi. Çok ısrar ettim nihayet razı oldu. Mahcup bir eda ile sağolasın hocam biliyormusun şu koca bişkekte Rabbim Türkiye’den gelen bir kardeşimi karşıma çıkardı ne kadar şükretsem azdır dedi karşılıklı gözyaşlarıyla dua ederek uzaklaştı.
Daha sonra bizim camiye yakın bir yerden ev bulundu, Abdulkerimde sürekli cemaatımız oldu. Her defasında cemaattan evel çıkıyordu camiden, sebebini daha sonradan öğrendim Ezelhan dedeye her gün medreseyi yaptıran şahıs tarafından gönderilen ekmeklerden bir tanesini abdulkerime vermesini söylemiştim o da almak istememiş,Ezelhan dede de Ali hoca ver dedi almazsan bana darılır demiş o da o ekmeği almamak için herkesten önce çıkıp gidiyormuş. Ogün Abdulkerimin bu hareketini duyunca gene ağladım hemde cemaattan utanmadan hüngür hüngür ağladım. Abdulkerimin taşıdığı büyük değerlerin varlığına sevinip ağladım. Adını aldığı Satuk Buğra Hanın ruhunun yüceliğini düşünüp aynı yüceliği yirmibirinci asırda yaşayan adaşında görmenin mutluluğunu görüp ağladım. eeeyyy Abdulkerim… MEVLAM KERİM…