- 932 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
KENDİNİ TOPLUMA ADAMAK!
DÜZ ADAMLAR…
Toplum içinde kendini topluma adamış insanlar vardır. Hayatının her anı, her dakikası ve her saniyesi milletin hizmetindedir. Ne ile karşılaşırsa karşılaşsın çizgisini alsa değiştirmez. Dümdüz bir adamdır. Onu yolundan ve yaptıklarından kimse engelleyemez.
Bu insanların, hayat çizgisi içersinde eğrileri yoktur. Eğilip bükülmezler. Karşılaşacakları kar-kış, yokuş-iniş, fakirlik-zenginlik onlar için önemli değildir. Onlar, bildikleri yoldan asla şaşmazlar.
KARINCA GİBİ…
Anlatılır: Nemrut, İbrahim (AS)’in yakılması için deryalar gibi odunu meydanlara yığıp, ateşlediğinde; pek çok insanlar ya korkularından, ya da güçlünün yanında oldukları için Nemrutun emrini yerine getirip, ateşe odun taşıdılar. Sadece küçücük bir karınca suya gidip, ağzına su doldurup, suyu ateşe atmaya çalıştı. Bazıları:”Senin cürümün ne ki, su getiriyorsun, bu büyük ateşi nasıl söndüreceksin?” deyince, Karınca: “Bu su ile ateşin sönmeyeceğini bende buluyorum ama ben tarafımı belirliyorum, İbrahim’in yanında olduğunu ortaya koyuyorum.”der.
NÜFUS AZALIYOR.
Yapılan bir araştırmada üzücü bir sonuçla karşı karşıya kaldık. Türkiye’nin nüfusu artmak bir tarafa, batı ve güney illerimizde eksi vermeye başladığını yani azaldığını öğrendik. İnsanlar fakirlik ve geçim korkusu yüzünden çocuk yapmaktan bile vaz geçtiler.
Türkiye, bırakın gelişmiş ülkelerde, gelişmekte olan ülkeler arasında bile işsizlik sıralamasında oldukça yüksek sıralarda yerini alıyor. İnsanlar işsiz, aç, babasının veya yakınlarının yardımları ile geçiniyor.
Nüfusun oldukça hatırı sayılır bir kesimi, yani genç kesimin büyük bir bölümü, asgari ücretle geçinmeye çalışıyor. Asgari ücretle çalışır yeni evli bir yakınıma sordum. “Nasıl geçiniyorsun?” Cevap: “Ev kiramı, yakıtımı ve elektriğimi babam, market ve pazarını ben karşılıyorum.” Dedi. Asgari ücretle çalışanları işsizler ordusunu katmıyoruz. Kattığımızda vahametin boyutlarını varın siz tahmin edin.
Eğer bir ailenin, kirasını, elektrik parasını ve yakıtını babası öderse bu insanlar hangi akla hizmet, iki-üç çocuk yapacaklar? Yapsalar bu çocukların ihtiyaçlarını nasıl karşılayacaklar, kim karşılayacak?
SOSYAL TOPLUM-SOSYAL DEVLET!
Toplum sosyal bir toplum(!) Devlette sosyal bir devlet(!) netice olarak da, işsiz ve aç ihtiyaç sahibi insanlar sosyal devletin bireyleri, sosyal toplumun üyeleri oluyorlar. Böyle bir yapıdan ise nüfusu azalan bir millet, büyüyen ve yıllık gayrisafi hâsılası 730 milyar dolarlara çıkar bir ekonomik yapı meydana geliyor(!)
Sosyal toplumda insanlar her hangi bir ihtiyaçları olduğunda ihtiyaçlarını nereden sağlarlar? Elbette sosyal toplumda insanların, yardımlaşma duyguları gelişir. İnsanlar komşuları açken tok yatmazlar. Komşuda pişen, olmayan komşuya da düşer. Ama öyle mi?
Sosyal devlet: kendisini meydana getiren milletin, maddi ve manevi, sosyal, kültürel ihtiyaçlarını tespit eden ve çözümler ortaya koyan, uygulayan bir devlettir. Sosyal devlet insanlarının aç, açık kalmalarına razı olmaz. Onlar için istihdam meydana getirir.
Sosyal devlet, açları açıkları ilânihaye beslemez, onların kendi kendine yetecek imkânları hazırlar.
Sosyal devletin vazifesi: Halkı yardımlarla geçimini temin değil, onların çalışıp kendi ellerinin emeği veya kendi imkânları ile kazançlarını temin etmenin yollarını açar. Tedbirleri alır. Yani yatırım yapabilecek güçte insanların hukuken önlerini açar, yapıtım yapmalarını kolaylaştırır. Destek verir.
DİYELİM Kİ,
Diyelim ki, devlet bunları yapmadı. Yatırım imkânlarının önünü açmadı. Evet yatırım yapmak belki zordur. Ancak, bütün zorluklara rağmen yazımızın başında bahsettiğimiz insanlar vardır. Bu insanlar, bazen defalarca batıp çıkmalarına rağmen yılmadan, azimle millet için ekonomik, kültürel, siyasal bir şeyler yapmak için çabalar dururlar.
Milletin sıkıntılarını kendisine dert edinmiş, halka hizmeti, hakka hizmet olarak gören insanlar, çalışmaya bir şeyler yapmaya, üretmeye ve ortaya koymaya çalışan insanlar hep vardır. Milletin varlığı da bu insanların yüreklerinde ve omuzlarında yükselir.
Bütün imkânsızlıklarına rağmen bu insanlar, karıncanın Hz. İbrahim’in yanında yerini aldığı gibi milletin yanında yerlerini alırlar.
Yangın ne kadar büyük olursa olsun, gerekse bu yangın onları da yakıp kavursun fark etmez.Onlar yinede olmaları gereken yerde, yapmaları gereken işte var olurlar.
GÖREV KİMİN?
Elbette görev, öncelikle milletin sorunlarını çözmek vadi ile devletin idaresine talip olanlarındır. Çünkü devletin bütün imkânları bu insanların emrine tahsis edilmiştir. Devletten daha büyük bir güç, kuvvet ve kudret yoktur. Hiçbir insanın gücü devletin gücü ile kıyas edilmez.
Ancak, devlette bizlere manavlık, bakkallık veya marketçilik yapacak değildir. Devlet yeraltı ve yer üstü zenginliklerini işletip çalıştırırken, milletimizin içinde nisap miktarı varlığa sahip olanlar, benim komşuma karşı görevim nedir? Benim mahalleme, şehrime ve ülkeme karşı ne gibi görevlerim vardır? Diyerek düşünmeli, kendi kendisine durumdan vazife çıkarmalıdır.
Elimizde, kasamızda veya hesabımızda atıl halde bekleyen varlıkların, yatırıma ve üretime dönmesi; bizim üzerimizdeki aç komşumuzun, aç yakınımızın veya işsiz insanımızın hakkıdır.
Velev ki, bizler üretimden ve ticaretten anlamayalım, velev ki, bizim üretmek için ticaret yapmak için vaktimiz ve kabiliyetimiz olmasın, olabilir. Kendimizce kabiliyetli gördüğümüz insanlarla ortak olma veya ortaklık kurma imkânlarımız vardır.
Varlıklarımızın zekâtını vermek ancak varlık üzerindeki fakirin hakkını vermektir. Biz malımızın hakkını, varlıklarımızın hakkını nasıl vereceğiz? Bizler varlıklarımızın hesabını yarın huzurda nasıl vereceğiz?
Varlıklarımızın hakkını vermek; onların üretimde, işsizlerin evine ekmek götürmesinde, mamasız çocukların mamasının alınmasında, hastaların ilaçlarının verilmesinde kullanmaktır. Bu da yastık altında, bankada bekleyen varlıkların üreyerek arması ile olur.
HÂSILI…
Toplum içinde bir şeyler üretmek için hayatını feda eden insanların yaptıkları, sınırlarda ve cephelerde askerlerin yaptıklarından çokta farklı değildir. Üretmek, yatırım yapmak, açları kendi el emekleri ile doyurmak, bacalarda bu kış günlerinde dumanın tütmesini sağlamak kahramanlıktır.
Nasıl ülke savunmasında bedensel bir sorunu olmayan her Türk erkeği görevini yapmak için silâhaltına alınıyorsa, imkânı olan, varlığı olan, yatırım ve üretim imkânları olan insanlarımızda silâhaltında vatan bekleyen Mehmetçikler gibi ellerinde bulunan varlıkları ile vatan savunmasına koşmalıdır.
Her imkanı ve gücü olan kardeşimiz, insanımız; İbrahim(AS)’ın ateşini söndürmeye koşan karınca gibi milletin güçlenmesinin, zenginleşmesinin ve üretiminin yanında yerini almalıdır.Aksi halde milletin lehine kullanılmayan varlıklar, başkaları tarafından milletin fakirleşmesi ve yoksullaşması için kullanacaklardır.
Vatan savunması topyekûn olursa bir anlam ifade eder. Ekonomik bağımsızlığını kazanamamış toplumların bağımsızlığından söz edilemez. Onun içindir ki, her gün İMF ile anlaştık, anlaşıyoruz gibi laflar dinliyoruz. Ekonomik bağımsızlığını kazanamamış milletlerin kültürel bağımsızlığından ve geleceğinden de endişe edilir. O nedenle en küçüğümüzden en büyüğümüze kadar hepimize, bütün bir millete görev düşmektedir.
Milli birlik ve varlığımızı kazanmak için, Dünya devletleri içinde sözümüzün dinlenmesi için, birilerinin bir yerlerden icazet almaya gerek duymaması için, gereceğimizden emin olmak için, hepimiz bütün imkânlarınızı ortaya koymalı ve değerlendirmelisiniz. Yoksa yarın vah etmenin ne anlamı ne de faydası kalmaz.Ya yokluğun fakirliğin yanında yerimizi alacağız ya da varlığın ve zenginliğin! Üçüncüsü yok.
Mustafa Göktekin
YORUMLAR
Toplum içinde kendini topluma adamış insanlar vardır. Hayatının her anı, her dakikası ve her saniyesi milletin hizmetindedir. Ne ile karşılaşırsa karşılaşsın çizgisini alsa değiştirmez. Dümdüz bir adamdır. Onu yolundan ve yaptıklarından kimse engelleyemez.
Bu insanların, hayat çizgisi içersinde eğrileri yoktur. Eğilip bükülmezler. Karşılaşacakları kar-kış, yokuş-iniş, fakirlik-zenginlik onlar için önemli değildir. Onlar, bildikleri yoldan asla şaşmazlar.
Ne mutlu bu anlattığınız tipteki insanlara.
Ne mutlu o insanalrın takipçisi olanalara.
Ne mutlu bu tür güzel yazılarla sitemize gelip de yüreğimizi aydınlatanlara.
Selamalr.
Saygılar.