- 1989 Okunma
- 19 Yorum
- 0 Beğeni
Dayak mı, Dul kalmak mı?
Zaman kavramının, yazacağım konuda çok önemli olmadığını bildiğim için, şu zaman, ya da bu gün, ya da dün diyerek başlamayacağım giriş paragrafıma. Bu konu yıllardır insanların gözünde, (özellikle hemcinslerimin) dün değişmediği gibi, yarın da değişmeyeceğini bildiğim için, tam zamanını belirtmeyeceğim.
Arkadaşım, üniversiteyi bitirmiş, çalıştığı iş yerinde müdür makamına kadar yükselmişti. İşinde çok başarılı, etrafında sevilen ve saygı duyulan birisiydi. Benden önce evlenmiş ama eşi ile aralarında sorun çıktığı için ayrılmış, zamanla bu ayılığa dayanamamış, aynı kişi ile ikinci defa evliliği denemiş ve mutluluğu yakalamıştı. Yani bize öyle yansıyordu. Aradan bir yıl geçmeden, arkadaşımda değişiklikler hissetmeye başlamıştık. Artık eskisi gibi yüzü gülmüyor, kimseyle çok fazla görüşmüyor, evinden işine, işinden evine geliyor, arada bir sohbet ettiğimizde dalıp gidiyordu. Bir şeyler yine ters gidiyor olmalıydı ve bunu kimseyle de paylaşamadığı belli idi. Bu ruh halinden kurtulması gerekiyordu ama nasıl başaracağını da bilmiyor gibiydi.
Aradan aylar, hatta yıllar geçiyor, o daha çok içine kapanıyor, insanlardan kaçıyordu ve tam on yedi yıl sonra, içini dökmeye başlamıştı. Eşinden gördüğü şiddeti, evdeki huzursuzluğu, eşinin kendisini küçük gördüğünü, saygısızlık yaptığını anlatıyordu. İlk başlarda bu durumun düzelebileceğini düşündüğünden, kimseyle paylaşmadığını ama artık dayanacak gücünün kalmadığını ve kimliğini yitirmek üzere olduğunu söylüyordu. Bizler tahmin ediyorduk aralarında bir sorun olduğunu ama şiddeti hiç tahmin edememiştik. Ona, nasıl yardımcı olacağımızı bilmiyorduk.Kararı kendisi vermesi gerekiyordu. Okumuş, belli bir makama gelmiş, ekmeğini eline almış, yanlışı ve doğruyu çok net görebilen bir kadındı. Ona yol göstermek bize düşmezdi. Verdiği karar ne olursa olsun, yanında olacağımızı söylüyor, yalnız olmadığını bilmesini istiyorduk.
Sonunda ayrılmaya karar verip, bunu hemen uygulamaya koymuştu. Eşinin yaptığı akıl almaz rezaletlerden sonra ayrılabilmiş, kendi evine yerleşebilmişti. Arkadaşım eşinden, ayrıldıktan sonra, bir iki kişi yanında oluyor, onu yalnız bırakmıyorduk. Fakat arkadaşım, evli olan arkadaşlarından, yalnız bana geliyor, başka hiçbir yere gitmiyordu. Nedenlerini sorduğumda, gerçek anlamda içimi yaralayan cevabı alıyordum..
Arkadaşımı, eskiden evine davet edenler, artık davet etmeyi bırakmış, hatta onunla görüşmüyorlardı. Bir araya geldiklerinde de konuştukları tek şey, dul bayanın kendi içlerinde işinin olmadığını, dul olduğu için kocalarını ayartıp ellerinden alabileceğini, onun için dul kadınlardan uzak durulması gerektiğini konuşuyorlardı ve ben bu konuşmaları kendi kulaklarımla duyuyordum. Duyduklarım öyle öfkelendirmişti ki beni, ağzımdan çıkanı kulağım duymuyor, öfkeme hâkim olmak istiyor olmama rağmen, yine de yapamıyordum.
Ne değişmişti ki arkadaşımın hayatında? O, yıllarca tanıdığımız aynı kişi idi. Yalnızca medeni hali değişmişti ve bu halini de zorunlu olduğu için değiştirmişti. Şimdi, çevresindeki kadınlar, yıllardır tanıdıkları arkadaşlarını, farklı kategoriye koymuş, erkeklerden önce, kendileri soyutlamışlardı aralarından. Neydi kadının birbirine yaptığı bu acımasız davranış? Neden kadın, kendine bu kadar güvensizdi? Neden, her olayda önce kendi hemcinsini suçlama gereği duyuyor, karşı cinste suç bulmuyordu? Eşi, arkadaşına farklı yaklaşımlarda bulunmuş ise, bu eşinin değil de, neden arkadaşının suçu oluyordu? Dul olmak, evliyken dayak yiyip, kişiliğinin yok olmasından daha mı kötüydü? Neden evliliğini, kendi kimliğini ve kişiliğini kurtarmak için ayrılıkla sonuçlanmış kadınları, önce hemcinsleri sahiplenmiyordu? Ve neden, bu gün onun başına gelen, yarın kendi başına da gelebileceğini düşünmüyordu?
Bu soruları sessiz değil, bağırarak söylemiş ve olduğum ortamdan uzaklaşmış, kendimi sokağa atıp, saatlerce caddede dolaşmış, sonunda ayaklarım beni, arkadaşımın yanına kadar götürmüştü. Odasına gittim, bir koltuğa oturdum. O da, o gün o toplantıya gelecekti ama işleri yoğun olduğu için gecikmiş, gecikince de beni, önce cep telefonumdan aramış, ulaşamayınca da, misafir gittiğim ev sahibini aramıştı.
“ Sana telefon açtım, cebin kapalıydı, sonra evi aradım, senin çay bile içmeden kalktığını söylediler. Ne oldu ki, bu kadar çabuk kalkmak zorunda kaldın? Yoksa konu ben miydim yine?“ dediğinde, söyleyeceğim sözler boğazıma düğümlenmiş, konuşamamıştım. Bir çay söylemesini rica etmiştim, kendime gelebilmek için, çayımı yudumlarken;
”Sen, bu konuları anlattığında, abarttığını düşünmüştüm ama haklıymışsın. Hiç abartmamışsın, Eksik bile söylemişsin. Sana bundan başka söyleyebilecek söz bulamıyorum inan bana. Ama bir şeyi de merak ediyorum, ben çok mu safım, ya da çok mu aptalım? Buraya gelene kadar bu soruyu defalarca sordum kendime ve cevabını veremedim. Söyler misin, ben hangisiyim?”
Arkadaşım, oturduğu yerden kalkıp, karşımdaki koltuğa geçmiş, acı ve hüzün dolu bakışlarını yüzüme cevirmiş, buğulanmış gözlerini, gözlerime dikmiş, elinde ki mendil ile akan yaşlarını silerken;
“Sen ne safsın, ne de aptal, Sen, insan gibi insansın. İnsan gibi düşünüyor, insan gibi algılıyor, insan gibi davranıyorsun. Yani olması gerektiği gibi. Ben boşanmadan önce, bayanların bu kadar art niyetli olabileceğini düşünmemiştim. Boşandıktan sonra bizzat kendim yaşadım, söylenenleri kendi kulaklarımla duydum. İlk günlerde çok canım yandı, fakat artık canımın yanmasına izin vermiyor, yaşamam gerektiği gibi yoluma devam ediyorum. Anladım ki, ne kadar uğraşırsak uğraşalım, bir takım düşünceleri yıkmaya gücümüz yetmeyecek. O zaman canımızı yakmalarına da asla izin vermeyeceğiz, tamam mı canım?” diyordu.
Evet, hiçbir şeyi değiştirme imkânımız yoktu ama hiç değilse düşüncelerimizi her tarafta konuşarak birkaç kişinin bakış açısını değiştirebilirdik ve biz de öyle yaptık ve yapmaya da devam ediyoruz.
Şimdi size, özellikle de bayan arkadaşlarıma sormak istiyorum.
” Ben ve benim gibi düşünen bayanlar, çok mu saf, yoksa çok mu aptal? Ve bu durumda olan bayan arkadaşlarımıza, önce biz bayanlar sahip çıkmak zorunda değil miyiz? Biz kadınlar, boşanmış bayan arkadaşları, içimizden soyutladığımızda, kendimize mi güvenmemiş oluyoruz, yoksa eşimize mi, ya da arkadaşımıza mı? Bu tür davranışlar kendimizi, erkeklerin karşısında küçük düşürmek değil midir? Ve neden kadın, kendi hemcinslerine karşı hep güvensizdir?”
Türkan DİNÇER
YORUMLAR
Malesef kadın boşanınca Onu yalnızlığa bırakan dışlayan ilk önce candan yakınları ailesi...Sonrada canım arkadaşım diyen evinden çıkmayan canciğer gibi görünenler oluyorlar..
Ama kadına dul kalınca çaresiz kalınca en çok zarar yine kadınlardan gelmekte..
Yardım edeceklerine kan kusturur dünyayı dar ederler hemcinslerine..
Çokları gerçek iyi gün dostumu karagün dostu mu böyle zamanlarda ortaya çıkarlar..Gerçek kimliklerini gösterirler..
Girip çıktığı kapılar yüzüne kapanır dulların ..Eşlerinden yakınlarından kıskanır oysa o kadınların ağızları yanmıştır ..Erkeklerini elllerinden almak değil yüzlerine bile bakmazlar çok defa karşı cinsin..
İlgimi çeken şu oldu erkek evlenmeden önce aldatsa başka kadınlarla görülse kolkola hatta dahada ileri derecede..O hoş görülmekte erkek değil mi elinin kiri..Kadına sabret denmekte ..Kadın kendinin aşağılanmasına göz yum denmekte..Bu nasıl duygudur merhamettir anlamadım gitti..
Şiddet taciz derken boşanma olunca eşinin hali bilindiği halde kadın suçlanır neden boşandın .Yalnız bırakılır...Kadınlarınız sizlere Allahın emanetidir diyen peygamber efendimiz ..s.a.v.
Belki düzgünler vardır..Ama hemcinslerimiz doğrsunu bulanadek mutlu olanadekde çok gözyaşı dökecek geceleri dost edinecekler..Çığlıkları sadece boş duvarlara yansıyacak...
Belki bir candan arkadaşları olacak..Belkide insanların uydurması işkence olan kaderini çek tabirlerine katılmıyorum yalnız bırakmayı ihtiyacı olunca insanların..
Yazınızın konusu çok güzeldi teşekkürler..Allaha emanet olunuz..Selamlar..
.
ÜLKÜ BAHÇESİ tarafından 1/16/2010 2:00:45 AM zamanında düzenlenmiştir.
Şimdi, çevresindeki kadınlar, yıllardır tanıdıkları arkadaşlarını, farklı kategoriye koymuş, erkeklerden önce, kendileri soyutlamışlardı aralarından. Neydi kadının birbirine yaptığı bu acımasız davranış? Neden kadın, kendine bu kadar güvensizdi? Neden, her olayda önce kendi hemcinsini suçlama gereği duyuyor, karşı cinste suç bulmuyordu?
her seyden önce belli ki hala 30 40 sene öncesindeyiz.
hani vardir eski sinemalarda derdik ne kadar abartili dul kadina bakis
demekki hala ayni yerdeyiz.
her seyden önce kendisi icin ayrilmista olsa kolay olmasa gerek ayrilmis olan bayanin atlattiklari.
yani bu bayanin hicc isi gücü yokta arkadaslarinin esleriyle mi ugrasacak.
ve de hele arkadasimizsa bu durumda olan nasil dislar insan bir türlü aklim almaz.
insanlarin eslerine degil kendilerine güveni yok daha cok.
mahhalle kadini tarzi bu olsa gerek.kadinin halinden kadin anlar
kadin kadina el uzatmazsa erkeklerden ne bekliyoruz ki.
ve sunu söylemek isterim eslerden siddet görmeyi abartan kadin da var.
hangi kadin diye bilir ki ben esimden bir tokat yemedim.ya da tartismadim.
her sey uyum uyum saglamaktir birazda.
cünkü durup dururken baslamaz siddetler.ayriliklarda her zaman erkek suclu degildir.
ve okumus bir bayani esi asagiliyorsa sanirim ki asagilik kompleksi vardir bu erkekte.
kendini kadini asagilayarak kendi kendine ispatlama derdi vardir.
yani kisaca asagilik olan kendisidir.
cok konulara deginebilecegimiz bir yaziydi.
Allah kimsenin yuvasini bozmasin insallah diyelim.
yüreginize saglik sonsuz sevgimle.
Yapılan araştırmalara göre ekonomik özgürlüğü bulunan kadınlar daha fazla şiddete ve hakarete maruz kalıyormuş. Bunu okumuştum ama ne zaman okudum bilmiyorum. Sadece eğitim ile yada kariyerle bazı şeyler değişmiyor.ç Bir evlilikte önce güven, saygı, sevgi ve anlayış olmalı. Ne olursa olsun birbirine güvenebilmek. En önemlisi de saygı duymak. Bu iksi bir araya geldiğinde sevgi kendiliğinden ortaya çıkıyor. Allah bütün yuvalar huzur ve mutluluk versin diyorum. Ayrıca eşinizin yorumunu okudum. O sa siz de şanslısınız. Ben de tabii ki. Sizin gibi bir arkadaşım, dostum olduğu için. Sevgilerimle :)
BENCE ÖZGÜVEN MESELESİNDEN KAYNAKLANIYOR HER ŞEY...ÖZGÜVENİNE GERÇEKTEN SAHİP OLAN İNSANLAR , ARKADAŞLARININ DUL OLMASINI DERT VE SORUN ETMEZLER...AKSİ TAKDİRDE KOMPLEKSE KAPILIP HER ŞEYİ DERT EDERLER...BU TİP İNSANLARIN ÖNCELİKLE KİŞİLİKLERİNİN GELİŞMESİNDE FAYDA VAR DİYE DÜŞÜNMEKTEYİM...
YİNE TOPLUMUN KANAYAN YARASINA PARMAK BASMIŞSINIZ...KUTLARIM SİZİ...
SEVGİLERİMLE...SELAMLAR...
Çok eskiden yazdığım uzun bir öykünün özeti gibiydi ve zevkle okudum acı olayı...
Edebiyat böyle birşey işte. Çok acı bir olayı, anlatımın güzelliği, yalınlığı, konuya hakimiyeti olunca zevkle okursun ve o acı olayla ters orantılıdır artık hazzın.
Aslında sadece insanda olan bir özelliğin kadınca olan bölümü idi bu. Bir düşünürsek en yırtıcı hayvanlar bile canlı olan kendi türünü öldürmez asla. Kurt, ancak ölü bir kurtu parçalar ve yer. Ve diğerleri...
İnsanı düşünelim bir de... Bizler gözümüzü kırpmadan öldürürüz. İnsanca değerlerden dem vurur, insan öldürürüz. İnsan hayatı kurtarmak için organ nakli yapar; ama gerekirse o organı bulmak için bir başka insan öldürürüz. Trafikte arabanın tamponu çizilir; çizeni öldürürüz. İnsanız!
Erkekler... Yolda giden kadına laf atarız; ama kendi kızkardeşimize, annemize o laf atılırsa öldürürüz. Tezat mı? Kime ne! İnsanız... Karımızı evde hapseder, başkalarının karısına iştahla bakarız. Kendi karımız yaparsa mı? "Böyle kadınla yaşanmaz" der vururuz. Oysa diğer kocasını aldatan kadınla yaşanacağını düşünen de yine biziz. Tezat mı? Olsun... O başka.
Kadını da siz anlattınız...
Ne denir başka?
Selamlar...
Türkancığım insan yüreğine sevgi...Şiddetin "Ş"si yola çıkarsa "kadınlığıma,insanlığıma" cevabım sert olur,ister eşim olsun ister bir başkası hiç farketmez."Dul" olmak oldukça şahsiyetli ve onurludur benim için, gururumu, kadınlığımı insanlığımı ezdirmektense.
Hiç tereddütsüz "DUL" olmak derim.Tebrikler arkadaşım,yine gelmek üzere kimbilir belki hikayeler düşerim ben de "dul" ve onurlu kadınlardan.Bir de güne gelirse paylaşımın keyfi daha bir güzel olur...
Sevgimle canım...
Çok zor bir konu.
Zor değil aslında; zorlaştıran yine biz bayanlarız. Birbirimizi çekememezlik mi acaba bizleri bu duruma düşüren diyeceğim ama ne alaka.
En yardıma muhtaç olduğumuz an yalnız kalmak. İşe önce kendimizi eğitmek ve sevmekle başlamalıyız. Bu ne kadar mümkünse?
Yine çok güzeldi ablacığım.
Sevgilerimle....
Anne Yüreğini merak ederke geliyorum edebiyat defterine bir de bakıyorum ki canım arkadaşım yine kanayan yaramıza parmak basmış. Böyle bir yazıyı görüp de ses vermeden gidilmeyeceğine göre ben de öyle yapıyorum.
Canım bişldiğin gibi, seninle birlikte okumuştuk. Türkiye'de, okuyan ve belli bir makama gelmiş olan kadınlar, evde olan ve ilkokul mezunu kadınlar dayak yiyen kadınların oranından çok fazla. Ünüversite mezunu olmuş, ve kariyer sahibi kadılar , dışarıdan çok farklı gürndükeri ve utandıkları için dayak yediklerini söyleyemiyoırlar. Boşanma davası da açamıyor. Çünkü eşi, çalıştığı iş yerinde rezalet çıkartıp kadnı çok daha kötü sduruma düşürüyor ve kadın dayak yemeyi sineye çekiyor.
Artık kadınların gerçek anlamda uyanması gerek. Bunu her zaman söyleriz. Dayak yemektense, dul kalıp ikinci sınıfa iitlmek bence çok daha güzel. Çünkü dayak ile birlikte sözlerin izi asla çıkmıyor yüreğimizden ve bedenimizden.
İyi ki senin gibi bir arkadaşım ve dostum var. Sevgili bay ve bayan DİNÇER' sizi seviyorum. Her zaman aynı sevgi ve güven içinde var olmanızı diliyorum.
Bu konuyu gündeme getirdiğin için kendi adıma teşekkür ediyorum. Öpüyorum seni
Güven karşılıklı verilebilen bir duygudur ve bu duygu tek taraflı da olsa bitmiş ise, zaten evlilik denen kurum çoktan yıkılmıştır.
Bu olayı bire bir yaşayanlar olarak, sana bu konuyu gündeme getirdiğin için teşekkür ediyorum canım. Eminim biraz olsun toplumun boşanmış erkek ve kadına bakış açılarını değiştirebilirsiniz.
Bu konuları yılmadan yazmak ve yılmadan gündeme getirmek zorundasınız. Ben her zaman şükrediyorum Yaradana, senin gibi bir eşi bana verdiği için. Öpüyorum seni.
Maalesef toplumumuzda hiç onaylamasak da,boşanmış bayan veya erkeğe potansiyel düzen bozan gözüyle bakılıyor.Sanki boşanmış kişi,kadın olsun erkek olsun hemen gördüğü kişileri baştan çıkaracak.Tabii ki bu konuda bayanlara daha acımasızca yükleniliyor,aynen yazdığınız gibi,koca ayartan(kaba tabir için okuyanlardan özür diliyorum)İnsanların dikkat etmediği konu şu:Haberlerde sıklıkla izlediğimiz, evli kişilerin de,tabiatları bozuksa evli de olsalar,kendi karakterlerinde karşı cinsle anlaşıp,çoluk çocuk gözleri görmeden,kendi hayatlarını yaşamaları.
Türkan kardeşim,yine sosyolojik bir yarayı ele alıp işlemişsiniz.bu konuda sayfalar dolusu yazsanız bitmez.Kaleminize sağlık,sevgiler saygılar.
Sevgili Türkan, ben burada koloni'nin yorumuna aynen katılıyorum. Ne kadar bayan arkadaş edinmeye çalışırsak çalışalım, olmuyor. Bizlere erkekler kadar samimi davranmıyorlar. Tabi, istisnalar hariç. Sizin gibi bir kaç samimi arkadaşı ayırıyorum.
Neden en çok sevdiği gibi göründüğü arkadaşını çok basit bir nedenden dolayı kıskanırlar, bunu anlamış değilim. Aslında, arkadaşımın başarısı, benim başarım gibi olmalı ve sevinmeliyim. Üzüldüğünde onunla birlikte ağlamalıyım. malesef bu pek mümkün değil.
Dayak konusuna gelince, bu apayrı bir olay. Ne eğitim, ne de cahil, hepsi yapıyor. Bence dayağa baş vuran kişi, beyin özürlü. Karşısındaki kıskandığı gücü, kaba kuvvetle susturmaya çalışıyor. Bu gibi kişilere, kesinlikle musamaha gösterilmemeli. Hak ettiği ceza verilmeli.
Gelelim dul kadınlara. O kadın, arkadaşlarının kocası için mi boşanıyor? Zaten kendi çektikleri kendine yetiyor, birde hem cinsleri tarafından aşağılanması, daha bir incitiyor. Bence bu tür kadınlar, sadece kendilerine güvenmiyorlar.
Yoksa arkadaşı yine aynı arkadaş. Değişen sadece medeni hali. Oda onun en doğal hakkı. Böyle bir konuyu kaleme aldığınız için sizi kutlarım. Yazının güne gelmesini dilerim.
sevgiler...
EMİNE45 tarafından 1/15/2010 7:19:53 AM zamanında düzenlenmiştir.
” Ben ve benim gibi düşünen bayanlar, çok mu saf, yoksa çok mu aptal? Ve bu durumda olan bayan arkadaşlarımıza, önce biz bayanlar sahip çıkmak zorunda değil miyiz? Biz kadınlar, boşanmış bayan arkadaşları, içimizden soyutladığımızda, kendimize mi güvenmemiş oluyoruz, yoksa eşimize mi, ya da arkadaşımıza mı? Bu tür davranışlar kendimizi, erkeklerin karşısında küçük düşürmek değil midir? Ve neden kadın, kendi hemcinslerine karşı hep güvensizdir?” burada söz bitiyor....duyarlı kalem yine ders veriyor hemde gerçek hayattanka
leminiz daim olsun tebrikler
İlk olarak evliliklerde yaşanan dayak mevzusuyla ilgili birkaç hususa değinmek istiyorum. Görüyoruz ki eğitimli olup olmamakla uzaktan yakından ilgisi yok aile içinde yaşanan şiddetin. Üniversite mezunu olsanızda bir bayan olarak, maalesef bu durum şiddet görmenize engel olamıyor ve sosyal bir statüye sahip oldukları için çoğu kez bayanlar bu durumu dört duvar arasında yaşamayı tercih ediyor.
Her ne kadar bu cümleyi çok sevmesemde çevreden gözlemlediğim olaylar neticesinde, ''Bir insan yedisinde ne ise yetmişinde de odur.'' sözünü istemeyerekte olsa benimsediğimdir. Eğer kişi psikolojik destek almaya razı olmuyor ve yaptığı davranışın yanlış olduğunun farkında değilse, değil 17 sene ebediyen beklese bile değişmeyecektir ve yolunda gitmeyen bu evlilikleri ısrarla sürdürmeyi ve beklemeye devam etmeyi anlamlandıramıyorum.
Bir arkadaş ortamında sohbet ederken bir bayan ''Benim hiç kız arkadaşım yoktur erkeklerle daha iyi anlaşabiliyorum'' demişti. Bunun üzerine biri ''neden'' diye sordu. Yanıt bana çok ilginç gelmişti. ''Erkeklerden sadece bir tek yönde zarar görebilirsin onunda önüne geçebilirsin ama hemcinslerimden nasıl bir zarar geleceğini kestiremem''...
Dul kelimesi bana çok itici gelir erkek içinde kadın içinde kullanmayı sevmiyorum. Bahsettiğiniz gibi boşanmış bayanların sadece hemcinsleri içerisinde değil erkekler tarafından da 2. sınıf insan muamelesi görmesini hoş karşılamıyorum. Yazınızda belirttiğiniz bayanların eşlerini kontrol altında tutmak niyetiyle o bayana karşı mesafe koymaları ise diğer anlamlandıramadığım bir husus.
Evli olmasamda anne ve babamdan edindiğim fikirler neticesinde evlilik kurumunun en önemli dayanaklarından biriside güvendir ve güvenin olmadığı bir ortamda aşktan sevgiden bahsetmek tutarsızlıktır.
Kaleminize teşekkür ederim Türkan hanım.
Beğeni ile okudum.
Saygılarımla.
koloni tarafından 1/15/2010 2:16:39 AM zamanında düzenlenmiştir.
Anlatığınız ülkemizin gerçeği..Bizde bir erkek olarak evimize dul bir erkeği rahatlıkla getiremiyoruz...Üzğünüm ama biz daha o toplum seviyesine erişemedik....Sizin yaptığınız doğru ama herkesin bunu yapabilme şansı yok..Hele küçük bir çevre oturuyorsanız sizin dürüstlüğünüz yetmiyor...Çevreninde aynı olgunluğa sahip olması gerekir..
Belki beni tutucu sanacaksınız ama malesef böyle...Artık komşuluk ilişkilerinin azladığı,insanların yalnızlaştığı bir sürece girmişiz...
Biz istesekte o gibi arakadaşlar gelmiyorlar, nedeni çevre dedikodu yapar korkusu....Bunun aşmak bir eğitim meselesi....
Eğitim yüzyıllar süren bir süreçtir...Ülkemde dul bir bayan olmak zor..
Güzel bir konu...Kutlarım saygılar...
türkan hanım,aynen sizin gibi düşünüyorum.ne safım ne de aptal.sizi de öyle olmadığınızı biliyorum
hep derim erkek yada kadın deil öncelikle insan olmak gerek.
erkek gibi kadın yada adam gibi adam deil İNSAN olmak.
ben de hep hayrete düşmüşümdür eşleri aldatan kadınlar eşlerine kızacaklarına birlikte olduğu kadına saldırırlar.
kadın ayartmış yada asılmıştır eşlerine.erkek hayır desin neden demiyor ki.evli yada bağlılığı olan kadınlar başkalarına hayır diyorlar ama .
yazınızın başlığını okuyorum da tekrar onurlu olmak.dimdik ayakta durmak diyorum.
teşekkürler paylaşım için