- 3565 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
UMUTSUZLUK UMUDU
Umut, var olmanın ve yaşayabilmenin nefesidir. Size ne fazla bir umut vermek istiyorum ne de sizi umutsuzlukla bocalatmak istiyorum. Geçmişle geleceği yargılamak gibi bir niyetim de yok. Geçmişte şunum, bunum yoktu diyenlere seslenerek devam etmek istiyorum. Teknolojinin mahrumiyeti, bilgisayarın olmaması, makinelerin henüz icat edilmemesi… Kısaca bütün teknolojik araçları kaybınız olarak görebilirsiniz…
Televizyon ekranını bir düşünün. Dünyanın en ulaşılmaz yerindeki bir haberi anında gözleriniz önüne seriyor, sizleri bilgilendiriyor ve aydınlatıyor. Yarınlara sağlıklı girebilmeniz için sizlere bir kapı aralıyor. Bu kapının iyi ve kötü yönleri olduğu kesindir. Bir film izliyorsunuz; unutmayın filmde oynanan sahneler yaşamın bir parçasıdır. Siz, onların film çekmek için harcadıkları onca zamanı, saatlere veya dakikalara sığdırarak o filmi büyük bir zevkle izleyebiliyorsunuz. Size, soruyorum yaşadığınız şeyler, ya da ilk şeyler, daima ikincisinden daha güzel değil midir? Bu yüzden, ilkinde duyduğunuz aşk, sevgi, heyecan ve duyguyu, ikincisinde asla ve asla yakalayamazsınız.
Bir film sahnesi düşünün, bu sahneyi canlandıran şahıs ağlama rolünü üstleniyor. Bu ağlayan, niçin ağladığını anlamadan ağlayacak, sadece ve sadece rolünü yapabilmek için ağlayacak. Bu şahıs ağlamanın tadını alamadan ağlayacak… Evet, bu şahıs hakikatte var olan ağlama duygularına sebebiyet veren bir ağıtla ağlayabilir mi? Ağlamaz, ağlayamaz…
Geçmişin kayıp sahnelerini hatırlayacağınıza, geçmişte kazandığınız özverileri neden hatırlamıyorsunuz? Kaybettikleriniz kadar kazandıklarınız da vardır. Belki de kazandıklarınız fazladır. Unutmayın; kaybettiklerinizle kazandıklarınızın kıymetini düşündünüz ve anladınız var olabilmek için. Şimdi siz, kendi kendinizi yargılıyorsunuz. Keşke şimdi yaşamasaydım da elli, yüz veya iki yüz sene sonra yaşasaydım diye. O günler neler getirir bilinmiyor…
Şu günlerde bilim adamları, insan kopyalamanın yollarını arıyor. Amerika Birleşik Devletleri başkanı Clinton ise bu insan kopyalama işine karşı çıkıyor. Zaman ne getirir, ne götürür bilinmez… Birkaç ay önce bir koyun kopyalanmıştı. Doğrusu insan kopyalamak, benim kafamı çok karıştırıyor. Bu kopyalama nasıl olacak? Kopyalanacak olan insan nasıl olacak? En azından insan olacak, o da sevindiricidir. Ancak endişelerim yok değil. Ya çok cılız cılız kopyalanmış insan ordusuyla karşılaşırsanız ne yapacaksınız? Tek tip insan oluşturma sevdasıyla yanıp tutuşanlar için kaçırılmaz bir fırsat doğmuştur bu. O zaman, belki de tek tip insan bu kopyalanma sayesinde meydana getirilmiş olacaktır. Böylece düşünmeyen insan ordusunu idare etmek, onlar için daha rahat ve kolay olur. Düşünebiliyor musunuz; düşünmeyen, anlamayan ve akletmeyen insan ordusu…
Seralarda yetişen hormonlu domatesleri düşünün. Bu domateslerin tadını ve kokusunu düşünün. Kopyalanacak olan insan da bu hormonlu domatesten farklı olmasa gerek. Yazın güneşini ala ala olgunlaşan domates ile biyolojik metotlarla yetişen domates arasında bir fark olsa gerek. Şu günlerde bu kopyalama olaylarının cereyan ettiğini unutmayın.
Şimdilik hayat, normal seyrinde devam ediyor. Yüce Rabbimiz unutmayın ki bizleri imtihan ediyor. Bu imtihandan kimler başarılı çıkacak? Rabbimiz bu zor imtihanda bizlere kolaylıklar ver ve bizleri başarılı kıl…
13. 01.1998
İstanbul
YORUMLAR
Ne kadar eski bir yazı. Ama halen güncelliğini koruyor.
Şimdilerde herkese çip takmak ve köleleştirmek projesi gündemde. Çün kü düşünmeyen ve sığır gibi yönetilebilen insan kitlelerini zaten oluşturdular.
Yzınıza katılıtorum ve paranoya olmadığına inanıyorum.
Tebrikler.
!0 Numara
İDRİS ÇETİN
selam ve saygılar...