- 1601 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
KİRVEM KİRVEM
KİRVEM KİRVEM
Tevekelli Taki her zamanki gibi yine çarşıdaydı ama bu kez farklıydı. O gün ne her hangi bir dükkanda oturup oyalandı ne de kimsenin peşine takılıp çay kahve içmeye veya lokantada yemek yemeye gitti. O gün işi başından aşkındı. Serinköylü Ahmet Almanya’dan izine gelmişti ve iki gün sonra da oğlunu sünnet ettirecekti. Geçen yıl izine geldiklerinde Tevekelli Taki’yi oğluna Kirve seçmişti. Artık şimdi bu kirveliğin gerekenlerini yerine getireceklerdi. Bir hafta önce de Kirvesi Ahmet, anne babası, karısı ve sünnet olacak çocukla yani Tevekkelli Taki’nin kirvesi olduğu çocukla kendi evlerine kirvelik ziyaretine gelmişlerdi. Şimdi artık Tevekellinin yapması gereken şey Sünnet olacak kirvesinin düğününde kendisine hediyeler götürmekti. Karşılığı zaten fazlasıyla gelirdi. Hele ki kirve babası Almancı olunca da kat be kat geri gelirdi vereceği hediyeler.
Tevekelli Taki bu güne kadar kaç çocuğun kirvesi olduğunu kendisi bile bilmiyordu. Onun o tevekelli hali herkes tarafından sevilir ve saygı duyulurdu. Dobraydı. Kime ne söylenecekse yüzüne söylerdi. Sonra gariptir, ön sezileriyle bir çok şeyi önceden bilirdi. Hangi bekara sen şu köyden evleneceksin demişse gerçekten de o kişi o dediği köyden biriyle evlenirdi. Kime, senin şu kadar çocuğun olacak demişse aynen dediği olmuştu. Birine sen üç kere evleneceksin dediğinde inanmazlardı ama, uzun zaman sonra görürlerdi ki hakikaten bir şeyler olmuştur ve o kişi üç kere evlenmek zorunda kalmıştır. Ve daha bir sürü şeyler....Elli yaşını çoktan geçmişti. Belki de çocukluğundan beri var olan göz bozukluğuna aldırış etmemiş aşırı derecede miyop olmasına karşın gözlük kullanmaktan kaçınmıştı. Başka türlü de yapamazdı zaten. Ne gözlük alıp kullanma kültürü vardı ne de gözlük alacak parası. Körlük derecesinde bozuktu gözleri. Gene de işte o önsezileriyle çarşıda, caddede, o anda bulunduğu mekanda kimin gelip kimin gittiğini, kimin nereye gittiğini, yıllar sonra karşılaştığı kişileri bile adıyla sanıyla hatırlayıp tanırdı. Bunu sağlam gözlüler bile beceremezdi.
Elinde bastonuyla kasabanın kaldırımlarında ayaklarını yerden sürüye sürüye dolaşıyordu. Kendisini görüp her selam vereni de ismiyle hitap edip selamının karşılığını veriyordu.
Önce elbise satan Zeki’nin dükkanına gitti. Zeki’nin kendisi yoktu oğlu Atilla oradaydı.
“Atilla, Zeki abi yok mu?” diye sordu.
“Yok Tevekelli” dedi Atilla.
Atilla askerliğini bitireli henüz bir yıl olmuştu. Çocukluğundan beri babasının dükkanında durduğu için gelen giden müşterileri babası kadar o da tanırdı. Kimin nasıl bir müşteri olduğu, hangi müşterinin nereden geldiği kaç çocuğunun olduğu, ekonomik durumunun ne olduğunun hepsi bilinirdi.
Tevekelli’ye de bu kasabada güvenemeyecek esnaf yoktu. Tevekelli genellikle veresiye alış veriş eder ama borcunu da daha günü gelmeden öderdi. Zaten çoğu esnaf ona ne satarsa satsın yarı fiyatına satardı.
“Atilla, biraz bir şeyler alacağım da” dedi.
“Buyur Tevekelli amca, dükkan senin. Ne istiyorsan ben çıkarayım sana” dedi.
“Ama şimdi param yok. Veresiye alacağım. Onun için babanı sordum. Harman sonuna kalmaz borcumu veririm”.
“Çok ayıp ettin tevekelli amca. Senden para isteyen mi oldu? Babam yok diye sana veresiye vermiyecek miyim? Beni hiçe sayıyıorsun yani...”
“Yok, yok öyle değil. Biraz epeyce bir şeyler alacağım da...”
“Dükkan senin, dedim ya Tevekelli!”
Sünnet olacak çocuk kirvesine takım elbise ayırdı. Gömlek aldı. Bir çift de çorap aldı. Almancı kirvesi için de gömlek ve kravat aldı. Kendisi için de sünnet düğününde giymek için bir pantolonla bir gömlek aldı.
“Hayrola, Tevekelli? Bütün bunlar kime?” dedi Atilla.
“Kirveliğe gidiyorum. Sünnet çocuğunun kirvesiyim de.”
“Kim bu kirven. Hangi köyden?”
“Serinköy’den. Şu Almancı var ya.”
“Ahmet!”
“Evet, evet. Ahmet” dedi Tevekelli Taki.
“Ooo! Şimdi anlaşıldı bu bonkörlüğün nedeni. Valla Almancı kirveyi de buldun ki sırtın yere gelmez artık. Bak işte, söyle o Almancı kirvene, senin çocuklardan birini götürsün oralara, siz de rahat edersiniz hiç olmasa.”
“Kısmet” dedi. Bakalım”
Sonra bir başka dükkana girdi. Kirvesinin karısı ve yaşlı annesi için bir şeyler aldı. Kendi karısı için de bir etek ve bir kazak aldı. Aynı şeyler kendi köylüsü İbrahim’in dükkanında da konuşuldu. İbrahim de Tevekelli’ye kısmetin büyüğünün çıktığını söyledi. O da hiç düşünmeden Tevekelli’ye istediği her şeyi veresiye olarak hazırlayıp verdi. Sonra da:
“Yine de fazla açılmasaydın Taki” dedi. “Bu Almancıların işi belli olmaz. Hem onlarda elbise mi yok, gömlek mi yok, boşuna bu kadar masrafa giriyorsun. Al sünnet olacak kirvene bir yarım altın, yeter de artar bile” dedi.
“Yok, yok” dedi Tevekelli Naki.”Benim kirvelerimin canı sağ olsun.”
“Haydi, haydi” dedi Manifaturacı İbrahim. “Sen işini bilirsin. Kaz gelecek yerden tavuk esirgenir mi? Eh, artık bundan sonra Alaman gömlekleri giyersin.”
Sonra saatçi Süleyman’ın dükkanına girip sünnet olacak çocuk kirvesine nacar marka bir kol saati aldı. Bir iki dükkandan da ufak tefek hediyelerin yanında yiyecek bir şeyler de aldıktan sonra, aldığı tüm eşyaları köylüsü İbrahim’den ödünç aldığı valize koydu ve valizi iki gün sonra almak üzere yine İbrahim’in dükkanına emaneten bıraktı.
İki gün sonra Tevekelli Taki, yeni kirveleri için aldığı tüm hediyelerin konduğu valizi Manifaturacı İbrahim’in dükkanından alıp, karısını da yanına alarak kasabadan kiraladığı bir at arabasına binip yeni kirvelerinin köyüne doğru yola koyuldu. Köy kasabaya fazla uzak değildi. Sünnet töreni ertesi gün yapılacaktı. Tevekelli Taki bir gün öncesinden geldi. Almancı kirvesi onları iyi karşıladı. İlgi gösterdiler. Akşam güzel bir ziyafet verdi kirvesi Tevekelli Taki ve eşine. Tevekelli de beraberinde getirdiği hediyeleri tek tek herkese dağıttı büyük bir gururla. Sünnet olacak kirvesi çocuğa takım elbise, ve gömlek, kol saati, babasına gömlek ve kravat, kirvesinin karısına bir etek ve bir kazak, yaşlı annelerini de unutmayıp onun için de kışlık yün bir hırka almıştı. Bütün bu hediyeleri gören yeni Almancı kirvesi:
“Ah, kirvem, neden bu kadar masraf ettin. Ne gerek vardı. Aşk olsun biz seni hediyen için değil, dürüstlüğün için, insanlığın için, sevilen sayılan kişiliğin için kirve seçtik. Senin tatlı dilin güzel sohbetin yeterdi bize kirvem” dedi.
“Yok, kirvem” dedi tevekelli Taki. “Biz babadan dededen bunu gördük. Ne öğrendiysek onu uygularız. Kirvemin evine eli boş mu gelecektim? Millet ne derdi bana sonra? Hem ne olacak ki canım, size layık değil ama, Allaha da ayan ki, bizim de bütçemiz ancak buna el veriyor. Ne yapalım, herkes kendi gücüne göre, durumuna göre davranır. O artık insanın onurudur, şerefidir” diyerek yeni Almancı komşusuna hediyelerin karşılığı konusunda ince mesajlar vermeye çalışıyordu.
İki gün sonra sünnet töreni vardı. Törenden önce dedelerin bulunduğu bir erkanda kirvelik koşulları yerine getirilecekti. Daha önceden sabahın erkeninde kurbanlar kesilmiş, lokmalar pişirilmişti. Sadece yakın akrablar değil tüm köy halkı bu törene davet edilmişti. Uzak köylerden gelen misafirler bile vardı.
Dede bir postta oturmuş önünde de Muhammed honçası denen bir yer sofrası, onun üzerinde bir sini ve sininin içerisinde de kullanılmamış bir havlu ve bir kalıp sabun vardı. Az sonra dedenin ayağa kalkmasıyla orada salonda bulunan herkes ayağa kalktı. Tevekelli Taki, sünnet olacak çocuk kirvesinin elini tutmuş çocuğun anne ve babasıyla ve kendi karısıyla birlikte dedenin karşısında hafif öne doğru eğilmiş, dedenin kirvelik ve sünnet hakkında anlattıklarını dinliyorlardı. Kirveliğin ağır bir makam olduğunu, kirve olan kişilerin ve ailelerin birbirlerini asla üzmemeleri gerektiğini, birbirlerine daima maddi ve manevi yardımda bulunmaları gerektiğini, asla küslük olmaması gerektiğini, bundan sonra birbirlerinin kardeşi sayılacaklarından, ne birbirlerinden ne de yakın akrabalarından biriyle evlenilmeyeceğini, böyle bir şeyi yapanların da yol düşkünü sayılacağını anlattı. Bu kısa bilgiden sonra, dede, “gerçeğe hüüü!” diyerek orada bulunanları edep erkana davet etti. Herkes dedenin önünde eğilip beklemeye başladı. Dede karşısında duran kirve ailelere “Bismi Şah, Allah Allah! Adem ata geldi dünyaya oldu zürriyet, İbrahim peygamberden kaldı bu adet, Hakka kul olduk, Muhammed Mustafa’ya ümmet, hem farzdır hem sünnet, Muhammed Ali’ye verelim Selavet, Allahümmesali ala Seyyidina Muhammed
Ve ala Ali Seyyidina Muhammed!” diyerek dua edip gülbenk verdi. Sonra da; ”dil bizden nefes Hüseyni Kerbela’dan ola, Gerçek erenler demine, hü mümine ya Ali!” deyip duayı bitirdi. Kirve olan aile kişileri sırayla Muhammed Honçası denen sininin içine bir miktar para bırakıp geri çekildi. Sonra sıra sünnet törenine gelince, kirve olan erkek büyükler ellerini üst üste tutarak temiz su ve sabunla ellerini yıkadıktan sonra yine sini içindeki havluyla ellerini kuruladılar. Sünnet olan çocuğu önceden hazırlanmış kat kat döşeklerden oluşan yatağa yatırdılar. Kirve Tevekelli Taki bir süre sünnet çocuğunun yanında durup onun elini tutup güzel şeyler söyledi. Sonra da çocuğun yanaklarından öperek, cebinden yeni bir hediye çıkarıp kirvesinin yastığının yanına bırakarak salondan dışarı çıktı. Bir süre başka bir odada, kirvesi Almancı Ahmet ile ve gelen diğer misafirlerle sohbet ettikten sonra karısını da yanına alarak, yeni Almancı kirveleriyle vedalaşıp kasabaya doğru yola çıktılar. Misafirlerden birisi de arabasıyla oradaydı o da kasabaya gidiyordu, onun arabasına binip gittiler. Gelenek böyleydi. Kirve olan kişi, sünnet olayı bittikten sonra artık orda kalmazdı. Bir kaç gün sonra kirvesi olan çocuğu yeniden ziyarete gelebilirdi. Ama asıl bundan sonra olması gereken şey bu kez bir iki hafta sonra sünnet çocuğu tarafı kirvelerini ziyarete gider ve onu hediyelere boğardı.
Tevekelli Taki yeni Almancı kirvelerine karşı görevini eksiksiz yerine getirmiş olmanın mutluluğuyla bir hafta boyunca gezip durdu. Aradan bir hafta daha geçince bu kez sabırsızlanmaya başladı. Hele üç hafta sonra artık huylanmaya ve sinirlenmeye başladı. Etrafına karşı kırıcı olmaya başlamıştı. Esnaftan veresiye aldığı eşyaların parasını ödemesi gerekiyordu ve yeni Almancı kirvesi nerdeyse izin günü dolup geri dönecekti ve hala kendilerini ziyarete gelmemişlerdi.
Kasabada bir çayevinin köşesinde çay içip sigara içerken biraz da sinirli bir halde oflayıp pofluyorken, kirvesinin köyünden birini görünce dayanamayıp yanına çağırdı onu. Kenan’mış adı.
“Kenan” dedi, sessizce. “Kenan kurban olam, şu benim Almancı kirveme bir hatırlat bize ziyarete geleceklerdi hala gelmediler, benim bir selamımı söyle yeter. O anlar artık” dedi.
Bir kaç gün daha geçince aradan, iyice sabırsızlanıp korkmaya başladı Tevekelli Taki. O sadece kasaba esnafından veresiye aldığı hediyelik eşyaların geri ödenmesi gereken paralarını düşünüyordu. “Fazlasını istemiyorum” diyordu içinden. “Fazlasından vaz geçtim, borcumu verecek kadar bana para yardımında bulunsun yeter!”
Bir kaç gün sonra bu kez yine kasabada Almancı kirvesinin köylülerinden Mustafa ile konuşuyordu. Mustafa’yı sıkı sıkı tembihledi.
“Aman Mustafa kardeşim, bu adama söyle, esnafa karşı rezil oldum. Yahu bu ne biçim kirvelik. Adam nerdeyse Almanya’ya geri dönecek, hala bize gelmedi. Bak Mustafa, hiç çekinme kendisine aynen böyle söyle, ben onun hediyelerinden vaz geçtim, benim borcum kadar bana yardım etsin yeter. Haa, etmiyecekse de, ben kirve mirve olmam kardeşim, vallahi vaz geçerim. Varsın günahı da onun olsun!”
İki gün sonra Almancı kirvesi Almanya’dan getirdiği arabasıyla Tevekelli Taki’nin evinin önüne yanaşınca Taki her şeyi unutup öyle bir rahatladı ki, o sevinçle kirvesine bir sarıldı ki bırakmak aklına gelmedi de karısının uyarısyla geri çekildi. Onları içeri buyur ettiler. Hemen çaylar kahveler hazırlandı, yemek hazırlığı yapılacaktı ki Almancı kirvesi engel oldu.
“Hiç zahmet etme kirvem. Biz şu anda yola çıktık gidiyoruz. Benim en geç Pazar günü orada olmam gerekiyor ki Pazartesi iş başı yapacağım. Yola çıkmadan önce kirvemize de bir uğrayalım dedik, helallik isteyelim dedik, onun için yemek falan hazırlamayı bırakın, çayımızı kahvemizi içtik, haydi artık bize müsade. Kısmetse artık seneye görüşürüz” diyerek ayaklandı Almancı kirvesi. Onun arkasından karısı ve çocukları da ayaklanıp dışarı çıktılar. Birbirlerine sarılıp vedalaştıkça, Tevekelli Taki’nin kalbi sıkışıyordu sanki. Çünkü Almancı kirvesinde hediyelerin karşılığını verme gibi bir düşünce yoktu sanki. Ondan hiç söz etmiyordu. Çıldıracaktı. Nerdeyse Almancı kirvesinin yakasından tutup onun gitmesini engelleyecekti.
“Haydi Taki kirvem, bize müsade” diyerek Taki’nin boynuna sarılmak isterken, Tevekelli Taki Almancı kirvesinin gitmesini biraz daha ertelesin diye kendini geri çekti.
“Tamam da” dedi, “Sen şimdi gerçekten Almanya’ya doğru yola mı çıkıyorsun?”
“Evet, nereye gidecektim peki? Rusya’ya mı gideyim? Ben Almanya’da çalışıyorum, tabi ki oraya gideceğim” dedi Almancı kirvesi.
“Artık gidiyor musun gerçekten?”
“Allah allah! Kivem ne demek artık gidiyor muyum? Bak görüyorsun işte yola çıkmışız.”
“İyi de peki bu şey ne olacak, kirvem?”
“Ne ne olacak? Haa, annem mi? Canım ne yapayım çok ısrar ettim, Almanya’ya gelmek istemiyor, köyden ayrılmam diyor. Eh artık kirveyiz ne de olsa, iki üç günde bir gidip bir bakarsanız sevinirim. Hem çamaşırı falan olursa yardım eder kirvemiz. Haydi bize eyvallah! Deyip arabasına doğru bir iki adım atınca, Tevekelli’nin kan beynine yürüdü adeta. Böyle kirvelik mi olurmuş. Adam hem Almancı, hem o kadar masrafa, hediyeye karşılık vermedi, hem de utanmadan annesine bakmalarını istiyordu. Artık sinirlerine hakim olamıyordu.
“Ulan şerrefsiz, böyle kirvelik mi olur “ diye lafa başlayacaktı ki, ağzından çıkan şer.. sözünü duyan Almancı kirvesi gülerek Tevekelli Taki’ye doğru gelip ona sarıldı:
“Kirvem, Tevekelli kirvem benim. Ben senin saflığına da kirveliğine de kurban olurum. Bunların hepsi bir oyundu. Vallahi ben yapmadım bunu, bu tamamen Atilla ile senin köylün manifaturacı İbrahim efendinin suçu. Onlar dediler kirvene böyle bir numara yap diye.” Sonra arabadaki çocuklarına seslenip:
“Çocuklar, kirvemin hediyelerini içeri taşıyın” dedi.
Biraz sonra bagajda tutulmuş koyun da dahil olmak üzere, bir araba dolusu eşyalar kirvesi Tevekelli Taki’nin evine taşındı. Ailedeki bütün herkese gömlekler elbiseler, saatler alınmıştı. Taki kirvelerine ayrıca altın kaplamalı cep saati alınmıştı. Kirveler yeniden keyiflenip güle oynaya çaylarını içerlerken akşamın bir vakti, kapıya yanaşan arabadan Atilla ile manifaturacı İbrahim de çıkıp Taki’nin evine geldiler. Gece geç vakitlere kadar sohbet edip gülüp eğlendiler.
Almancı kirvesi, herkesin içinde söz verdi giderken, en geç bir yıl içinde kirvesinin askerden gelecek oğlunu Almanya’ya götürüp işçi yapacaktı.
“Ayrıca” dedi,”Atilla’ya ve İbrahim efendiye olan borçlarını ve de diğer esnaflara olan tüm borçlarını ödedim, kimseye bir kuruş bile borcun yok” dedi.
Tevekelli Taki, gece olmasına aldırmadan, oradan uzaklaşan Almancı kirvesinin arabasının arkasından bir kova suyu boşaltıverdi toprak yola.