- 551 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
.
Kan, ter içinde kalmıştım! Omuzlarıma geçirdiğim sırt çantası her adımda daha da ağırlaşıyordu. Bacaklarımdaki derman artık tamamen tükenmişti. Ama başarmalıydım! Tam bir yıldır bunun heyecanıyla, mutluluğuyla sabah erkenden kalkıyor spor yapıyor, zirveye vardığımda yaşayacağım tarifsiz hislerin hayaliyle yatıp kalkıyordum. Dün sabah yola çıkmış, akşama kadar tırmandıktan sonra, küçük çadırımı kurup mola ermiştim. Ve bu sabah içimde inanılmaz bir sevinç ve azimle yeniden yola çıkmıştım.
Zirveye neredeyse iki yüz, üç yüz metre gibi çok kısa bir mesafe kalmıştı. Acele etmek istemiyordum, yavaş yavaş bundan sonra kalan her metrenin tadını çıkara çıkara ilerleyecektim. Bu arada ayaklarım dikenlerin ve keskin taş parçalarının kesikleriyle dolmuştu. Kesiklerin üzerine ter geldikçe büyük acı veriyordu ama umurumda değildi bunlar.
Aşağı yukarı son elli metreye ulaşmıştım. Bedenim neredeyse yorgunluktan iflas etmek üzereydi. Tek korkum dengemi kaybedip zar zor ilerlediğim yarlardan aşağı düşmekti. Orada ki bir kaya parçasına sırtımı dayadım. Bu yükseklikten aşağısı ürkütücü gözüküyordu. Bulutlar elimi uzatsam dokunabileceğim kadar yakındı. Şu an tek istediğim zirveye varıp, termosumdaki çayımı içmek ve daha önce buraya kimsenin ayak basmadığını öğrendiğim bu noktaya ulaşmanın mutluluğunu yaşamaktı. Oraya asmayı düşündüğüm bayrağım bile cebimde her an gururla dalgalanmayı bekliyordu. Yaslandığım kayanın üstünden aşağıları seyrederken hayal meyal seçilen ve şu an orada öğretmenlik yapığım köyü gördüm. Birden aklım bir yıl öncesine buraya, yani tayinim ilk çıktığı yer olan bu köye gitti. Bütün hayatı Ankara gibi büyük bir şehirde geçen birisi için burada yaşam kolay değildi. Okul dışında kalan zamanlarda vakit geçirebileceğim, mutlu olacağım çok fazla imkan yoktu burada. Kazandığım parayı harcayacak bir yer bile bulamıyordum. Miskinleşmiştim. Can sıkıntısından çoğu zaman boş kalan vakitlerimi yatarak geçiriyordum. İşte bu sırada şimdi çıktığım bu dağı keşfetmiştim. Keşfetmiştim derken dağ zaten hep gözümün önündeydi ama ben gözümü o dağın zirvesine çıkmaya dikmiştim. Buradaki köylülerden öğrenmiştim bu dağın zirvesine daha önceden kimsenin çıkmaya cesaret edemediğini. Çünkü oldukça sarp yarlarla çevriliydi ve en azından yolun yarısında bir gün mola vererek ilerlemek gerekiyordu. Ayrıca çam ormanlarıyla kaplı dağdaki kurt ve ayılar da ayrı bir tehlike oluşturuyordu. İşte ne zaman ben bu dağa çıkmaya karar verdim. Tüm hayatım değişti. Beni hayata bağlayan önemli bir neden vardı. Her günüm zirveye vardığımda yaşayacağım mutluluğun hazzıyla geçiyordu. Bu yüzden sabahları erkeden kalkıyor kondisyon hareketeri yapıyor, dağcılıkla ilgili kitapları okuyordum. Çoğu zaman dağa doğru kısa kısa alıştırma yürüyüşleri yapıyordum. İçimde, bir gün zirveye çıkacak olmanın inanılmaz bir mutluluğu vardı. Ben bu mutlulukla, bir zamanlar çok sıkıldığım bu yerde daha yıllarca kalabilirdim.
Oturduğum kaya parçasından kalkarak yeniden zirveye doğru yürümeye başladım. Çok az bir mesafe kalmıştı. Heyecandan kalbim yerinden fırlayacak kadar hızlı atıyordu. Tam bir yıldır gece gündüz hayalini kurduğum, bu yüzden sürekli her sabah erkenden mutlulukla kalkıp spor yaptığım hayalim gerçekleşmek üzereydi. Bir elim hemen montumun cebine gitmiş, biraz sonra dikilmeyi bekleyen bayrağı kavramıştı. Artık sayılı metreler kalmıştı. Fakat o anda bir şey düşündüm! Zirveye vardıktan sonra ne olacaktı? Bunu başarmanın mutluluğu belki birkaç saat, belki bir gün sürecekti. Oysa ben sırf buraya ulaşmanın mutluluğuyla tam bir yıl geçirmiştim. Eğer bugün değil de daha sonra buraya çıkmayı düşünsem, bu umutla mutluluğum devam edecek ve her sabah güne aynı heyecanla başlayacaktım. Tıpkı bana verilen bir hediye paketini hiç açmayıp sürekli onun içinde ne olduğunu hayal etmem gibi. Ve şu an hissettiğim bu duygular asla parayla satın alınacak türden değildi. Hani bir sevgiliye aşık olduğunuz ilk günler gibi. Hani sevgilinin hayaliyle gece yatıp, gündüz onun hayaliyle yataktan ok gibi kalkarda, ama daha sonra ona alışır da eski heyecanınızı kaybedersiniz ya..
Eğer şimdi zirveye çıkarsam aynı şey olacaktı. Beni ayakta tutan, bana mutluluk veren duygular birkaç saat içinde yok olup gidecekti.
Yeniden yürümeye başladım. Fakat bu kez yürüdükçe zirve benden uzaklaşmaya başlıyordu. Geri dönüyordum. Zirveye çıkmaktan vazgeçmiştim. Daha burada yaşayacak çok zamanım vardı. Ve buraya çıkma ihtimalinin verdiği morale, mutluluğa daha çok ihtiyacım olacaktı.
Galiba, bazen bize mutluluk veren kaynakların ömrünü uzun ya da kısa tutmak bize kalıyor…
YORUMLAR
Çabuk ve emeksiz ulaşılan mutlulukların ömrü kısa oluyor.Değer,kıymet bilinmiyor...Sizi, mutluluk adına verdiğiniz büyük çabadan dolayı tebrik ediyorum...Herkesin yapabileceği bir davranış değil...Birgün zirveye çıkıp,bayrağı dikmeniz ve alacağınız mutluluğun ömür boyu kalıcı olması dileği ile...Sevgi
Mustafa Sakarya
insanın ulaşmaya çalışacağı bir amaç olmalı daima
amaçsızlık hedefsizlik insanı boşluğa düşürür her daim...
anafikriyle beğenimizi kazanan nefis yazı
kutlarım sayın yazarını
Mustafa Sakarya
Uzun noktaları aşıp bir mini nokta kala; hem de mutluluk adına zirveden geri dönüş sağlam bir psikolojik denge, güzel bir felsefik düşünce, mutluluk ilminin atomuna varan bir yürek gerektirir.
Güzel bir yazıydı. Düşünceler bir tablo gibiydi. Anlatımın güzelliği ise kenar süsleri idi...
Tebrik ediyorum arkadaşım...
Selamlar...
Mustafa Sakarya
Mustafa Sakarya
O duyguyu çok iyi bilirim. Zirveye çıkarken, elimizdeki su şişesi bie tonlarca ağırlık yapıyor gibi geliyordu. Ama zirveye çıkıp ta, etrafı seyretmekte müthiş bir duygu.
Yazı ve anlatım çok güzel.
Tebrikler... sevgilerimle...