- 1332 Okunma
- 13 Yorum
- 0 Beğeni
Anne Yüreği (45)
“Biliyorum anneciğim, Öğretmenlerimiz her ders beş dakika konuşuyor bizimle bu konularda. Ama bu çocukların öyle uyuşturucu işi falan olduğunu sanmıyorum. Yalnız, çok öfkeliler. Üçünün de ailesi çok zenginmiş. Okul Aile Birliğine bayağı yardım ediyorlarmış. O benim peşime takılan çocuğun annesi de, Okul aile birliği yönetimindeymiş. Kendisi bağıra bağıra söylüyordu bunu”
“Daha iyi ya kızım. O zaman o bayana ulaşabilirsin. Yani çok uzakta değil.”
“Anne, çocuk çok şımarık. Sanki dünyaları ben yarattım havasında. Bizim sözümüzün geçeceğini hiç sanmıyorum. Kadını bir gör, kapıdan girerken burnunu havaya kaldırıyor ve herkese tepeden bakıyor. “
“Öyle düşünmeyin kızım. O da anne, Senin durumunu anlayabilir sanırım”
“Hiç sanmıyorum anneciğim. Çünkü kadın hiç kimseyle konuşmadan doğruca Müdürün odasına gidiyor. Diğer öğretmenlerimizle bile konuşmuyor”
“Tamam kızım, sen bunları düşünme. Ben gerekeni yapacağım”
Ayşe, çocuklarının yaşadığı olayın, onlarda bıraktığı etkiyi yüzlerinden okuyabiliyordu. Anlaşılan bu çocuklar üçünü de korkutmuştu. En kısa zaman da, bu korkularını atmaları için önlemini almalıydı. Annesi bir gün, Ayşe’ye,” Çocuklar büyüdükçe, kendileri ile birlikte sorunları da büyüyor kızım, ona göre” demişti. Artık anlıyordu, çocukların yaşları ile birlikte sorunları da büyüyordu ve tek başına bu sorunlarla baş etmek zorundaydı. Çocukların hem annesi, hem babası olmak çok zordu ama bunu başaracaktı. .
Bu gece ev her zamankinden daha sıcak olmuş, kömür sobasının verdiği sıcaklığı kemiklerine kadar hissediyorlardı. Bir kova, kömür gece boyunca yetiyor, tekrar tekrar odun atmaya gerek kalmıyordu sobaya. Sıla ve Gökhan derslerinin başına geçmişler, Serkan çizgi filme dalmış, televizyon izliyordu. O henüz küçük olduğu için çok fazla dersi yoktu.
Ayşe evin işini yapmak için ayağa kalkmak istiyor ama bir türlü kalkamıyordu. Çok yorgun hissediyordu kendini. “ Bu akşam, bulaşıklar dursa ne olacak. Kaynanam mı var başımda, bana hesap soracak? Yarın yine ben yapacağım. Otur biraz dinlen Ayşe” diyerek kendini teselli etmeye çalışırken, olduğu yerde mayışıvermişti. Sıla, annesinin uyuduğunu görünce, üstünü battaniye ile örtmüş, kendisi de yatakları hazırlayıp, kardeşlerinin sessiz olmasını sağlamıştı.
Saat kaçtı bilmiyordu ve korku ile uykusundan uyandı. Bütün bedeni ter içindeydi. Uzun süre koşmuş bir sporcunun kalp atışları gibi, hızlı hızlı atıyordu kalbi. Ok gibi fırladı yerinden. İlk işi çocuklarına bakmak oldu. Çocukları uyuyordu. Geri döndü sobaya baktı, sobada kömür bitmek üzereydi. Neden sonra, saate bakmak aklına gelmiş, gecenin bir buçuğu olduğunu görmüştü.
“Ne kadar uyumuşum. Çocuklar da uyandırmamışlar. Neydi o rüya öyle. Allah’ım, hayırdır inşallah” diyerek, mutfağa geçmiş, bir bardak su içip, yeniden odaya dönmüştü. “Şimdi yatıp uyu uyuyabilirsen. Çocukların anlattıkları girdi galiba rüyama. Hemen bu işi halletmem gerek. Yoksa hep kâbuslarla uyanacağım rüyalarımdan”
Ayşe, rüyasında, kızının yaşadığı olayı, bir kadınla konuşuyor ama kadın Ayşe’ye inanmıyor, kızının suçlu olduğunu söylüyordu. Ayşe bağırarak kadını ikna etmeye çalışırken, üç kişi kızını zorla kaçırıyor, Ayşe peşinden koşuyor ama onlara ulaşamıyordu.
“Uyu Ayşe, yarın ilk işin şu çocukları takip etmek olsun” diyerek uykuya dalmaya çalıştı ama nafile, gözünü bile kırpmamış, uyuyamayınca evde akşamdan yarım bıraktığı işlerini yapmaya koyulmuştu. Saat sabahın beşi olmuş, o hâlâ uyumamıştı. Oturduğu odanın camını açtı, sabah ayazı bir başka doluyordu odaya. Titrediğini hisseti ve hemen camı kapattı. Soba iyice sönmüştü. Sobadan kovayı çıkartıp, külünü boşalttı, yeniden kömür doldurdu ve kuru çıra ile tutuşturdu. “Hiç değilse bu sabah çocuklarım sıcak odada giyinip, kahvaltılarını yapacaklar” diye geçiriyordu içinden.
O kadar iş yapmasına rağmen saat bir türlü ilerlemek bilmiyordu. Soba tutuşunca üstüne çaydanlığı koyup, çayını demleyip çocukların kahvaltısını hazırladı. Saat yediye doğru çocuklar uyanmış, sobanın yanında almışlardı soluğu.
“Anne hiç uyumadın mı sen? Gözlerin şişmiş.”
“Akşam erken uyudum ya, gece uykudan uyanınca bir daha uyuyamadım. Ben de evdeki işleri yaptım. Bu sabah sıcak odada olmak size de bana da iyi geldi çocuklar”
Sabahın ilk saatlerinde, dördü birlikte evden çıkmışlar, Ayşe çocuklarını kendisi okula bırakmış, oradan doğruca çalışacağı eve gitmek için yola çıkmıştı. Bu gün Çok sevdiği Hoca hanımın evinde olacaktı. Yaşlı hoca hanımı çok seviyordu. Orada kendini rahat hissediyor, annesindeki sevgiyi onda buluyordu sanki. Çok erken saatte gitmişti hoca hanımın evine.
“Hayırdır kızım, bu sabah çok erken geldin. Bir sorun yok değil mi?
“Yok hocam. Evden erken çıktığımız için, buraya da erken geldim. İşimi çabuk bitirip, çocukları okuldan ben almak istiyorum. Kızımın başında bir sorun var, onun için dikkat etmem gerekiyor”
“Anladım kızım. Kız çocuğuna çok daha fazla dikkat etmek gerek. Her taraf çakal doldu. Aman kızım aman, iş önemli değil, çocukların ile ilgilen yeter benim için”
“Sizin ne kadar duyarlı olduğunuzu biliyorum. Onun için anlatıyorum size her şeyi. Bana yol gösteriyorsunuz. Varlığınız için teşekkür ederim”
Diyerek hemen işinin başına geçmiş, hiç oturmadan işlerini öğleden sonra bitirmişti. Çocukların okuldan çıkmasına daha çok vardı. Hoca hanımın verdiği para ile bir şeyler almak için markete gitti. Çocukları küçük şeylerle mutlu olabiliyordu. Marketten çıkıp, okulun yolunu tuttu. Okulun bahçesine geldiğinde zil çalmıştı. Çocuklara görünmeden dış kapının önünde beklemeye başladı.
Çocuklar birer birer çıkıyordu. Bir zaman sonra Sıla, iki kardeşinin de elinden tutmuş, kapıdan çıkmışlardı. Ayşe, onlara görünmeden takibe başladı. Evet üç tane erkek çocuk, kendi çocuklarını takip ediyor, arada gidip Sıla’ya laf atıyor, Gökhan yine öfke ile bağırıyordu. Ayşe’yi bile, bu üç çocuğun davranışları korkutmuştu. Çünkü çocuklar sınır tanımıyor, ağızlarına gelen lafı söylüyorlardı. Takibi bırakıp çocuklarına seslendi.
“Çocuklar beni bekleyin”
“Anne, sen mi geldin?”
“Aaaa..! Bakın küçük bebelerin anası gelmiş. Ana kuzuları, korktunuz mu da ananızı çağırdınız?”
“Oğlum, ne oluyor, ne biçim konuşuyorsun? Ne istiyorsun çocuklardan söyle bakalım bana?”
“Ne isteyeceğim teyze, damadın olmak istiyorum. Kızına benimle evlen diyorum, o beni kovuyor. Benden iyi damat mı bulacaksın. Benim babam çok zengin, sizi de krallar gibi yaşatır. Söyle kızına da evet desin”
“Nasıl konuşuyorsun sen öyle. Yaşın kaç senin, bu yaşta böyle evlilik mevlilik. Önce büyü, oku, adam ol, sonra evlenirsin.”
“Ne okuması be teyze. İlköğretim zorunlu olduğu için geliyorum. Ben okumayacağım. Karımı da okutmayacağım. Dedim ya, babamda para çok diye”
Ayşe bu çocuğun konuşma ile yola gelmeyeceğini anlamıştı. Durum sandığından daha vahimdi ve bunu gözleri ile görmüştü. Sokak ortasında, üç tane küçük çocuk ile tartışmanın yararı yoktu. Yarın, Can beyde olacaktı. Oraya bir gün gitmese sorun çıkmazdı. Okula gelmeli, öğretmen ile konuşmalı, sonra da onların gösterdiği yolu izlemeliydi. Tek başına bu sorunun altından kalkamazdı. .
“Geç kalıyorsunuz evinize. Yürüyün bakalım”
“Geç mi? Ne geçi be, benim eve gitmeme daha üç dört saat var. Kimse merak etmez bizi. Annemler konken partisindedir, babamız ise, işten başını kaldırıp, bizim nerde olduğumuzu bile sormaz. Bizim yememiz için daha çok para kazanması gerek. Haydi, arkadaşlar bize yine kafenin yolu göründü.”
Ayşe, şimdi anlamıştı, çocukların neden bu durumda olduklarını. Çünkü çocuklar, sevgisiz ilgisiz bir ortamda büyüyorlardı. Para vererek sorumluluklarını yerine getirdiğini düşünen anne ve babaya sahiptiler demekki. Bu durumdaki çocuklardan çok fazla bir şey beklenemezdi ve onlarla tartışmaya da giremezdi. Çocuklarının elinden yapışıp evin yolunu tuttu.
Devam Edecek
YORUMLAR
Toplumsal bir yaramızı dile getirmişsiniz. Evet çocuklar..Çocuklarımız..Geleceğin teminatı olan çocuklar. Maalesef çocukları sadece okula göndermekle gerekeni yapmış olmuyoruz. Eğitimin manevi yanları, mesela sevgi, saygı, merhamet vb. büyük oranda aileye düşüyor. Onlara belkin pahalı kıyafetleri alabiliriz, onları belki en iyi okullarda da okutabiliriz. Ama onlara manevi değerlerimizden veremessek onları asla adam gibi adam yapamayız.
Hassasiyetinizden dolayı tebrik ve teşekkürler.
evet malesef ki tüm okul hayatında çocuklar bu tür davranışlara maruz kalıyorlar.kız yada erkek olması farketmiyor.
ve emin olun bu ilk öğretim veya orta öğretimle bitmiyor.
bir arkadaşımın kızı ünüversite öğrencisi.ve bu tip bir davranışa maruz,hemde bir öğretmeni ,evli bir öğretmeni tarafından.dahası tehtid ediliyor dersten bırakılmakla,hatta bir açığını yakalayıp okuldan atılmakla.
sonu nereye varacak bunun bu gibi davranışların
korkutuyor bazen.ama yılmamak mücadele etmek gerek.
bir örneğini öykünün devamında göreceğiz sanırım.
teşekkürler
Türkan Hanım, çocuk yetiştirmek günden güne zorlaşıyor, siz yazınızla bu bilinci aşılamayı başarıyorsunuz. Ahmet Bey'e katılıyorum. Her annae Ayşe gibi olmak zorunda, yoksa yavrularımız hangi batağa saplanır bilinmez. Anlatım ve konu çok güzel.
kutluyorum... sevgiler...
Benim yirmidört yaşında oğlum var ama engelli. O nedenle bu tür tehlikelerin biz engelli anneler çok farkında değiliz. Ama yaşanan olayları bire bir izliyor, başına gelen arkadaşlarımıza da her türlü yardımı veriyor, gördüğümüzde uyarıyoruz.
Biz engelli çocuk anneleri farklı bir şey ile ilgilenirken, sağlıklı çocuklara sahip ailelerin, bizden çok daha büyük tehlikede olduğunu görmek gerçek anlamad çok daha fazla yaralıyor beni. Umarım aileler bu yazıları okur ve biraz daha dikkatli davranırlar.
Öpüyorum canım. Takibindeyim biliyorsun. Sevgiler
Bir çok aile bu bölümü okumalı ve kendine düşen payı almalı. Her yanımız çiyan ve yılan dolu özellikle de çocuklarımız için bu yılanlar çok büyük tehlike oluşturuyor. Para vererek hiç bir sorumluluk yerine getirilmiyor. Çocuklar sevgi ve ilgi ister. Babalık ve annelik onlara verlilen ilgide saklıdı.
Yine çok güzeldi canım. Teşekkürler.
Malesef bu tip öğreciler son yıllarda çoğalmaya başladı.Annelerin mutlaka dikkatli olması ve okul yönetimi ile işbirliğine girmeleri gerekir...
....Artık bazı bölgelerde öğretmenlerde çaresiz. Her okulun önünde güvenlikçiler görev alıyor.Eskiden okulların kapıları hep açıktı eğitime,öğretmene ve arkadaşlara saygı çok büyüktü..
Artık uyuşturucu maddeler ilköğretim çağındaki çocuklarımızı tehtit etmeye başladı...
Her anne bir Ayşe olmak zorunda....
Güzel ve anlamlı ders niteliğnde....Saygılar