EBA MÜSLİM’CE; “DOSTLAR.! DÜŞMANLAR.!”
Eba Müslim Horasani der ki: “Onlar zararlarından emin oldukları için dostlarını uzak tuttular. Kendilerine bağlamak ve kazanmak için de düşmanlarını yakınlaştırdılar. Yakınlaştırılan düşmanlar dost olmadı. Ama uzaklaştırılan dostlar düşman oldu. Herkes düşman safında birleşince yıkılmaları mukadder oldu.”
Osmanlı’nın yıkılış sebeblerine bakınız. Yahut biraz geriye giderek gerileme devrini inceleyiniz. Daha olmadı, varın Fetret Devri’ne ve 12 yıllık Osmani başıboşluğu tahlile tâbi tutunuz. İlki; Timurlenk’le Yıldırım’ın kardeş kavgasını kardeşlik yönünden ele alın. İkincisi; Avrupa’nın medeni ve ilmi düzenine entegrenin başlattığı bitmez tükenmez ihtiras sancısından doğan felâketin, üç kıtaya hükmeden koskoca imparatorluğu ne hâle soktuğuna biraz kafa yorun.
Üçüncüsü; Malûm ki.. Batı’nın Osmanlı üzerine yapıştırdığı “Hasta Adam” markasını kabule zorlanan dünyanın hep birden, sonunda sadece Mü’min, adil, insafın hâkimi olan Âli Osmaniye’ye çullanışına sadık nesiller mesabesinden bakın.. Göreceksiniz ki, bu devirlerin art arda gelişi ve İlay-ı Kelimetullah ve Nizam-ı Alem diyen tek devletin yıkılışı, neticede ırk, dil, din ve inançları ayrı ne kadar millet varsa onların da huzur ve refahlarının yıkılışının önünü açmıştır.
Şimdi.. ecdadı arkadan vuran ve Küffar’la hemhâl olan hain tebaanın, asla Haçlı ve Siyonist güçlere karşı kendilerinin de emin olamadıkları Emin Beldeler’ine bir bakınız.. Bugün ne hâldeler? Şerif Hüseyin’in veya diğer mânâda isyankâr Arabi Paşa’nın ülkesi Mısır mı İlay-ı Kelimetullah için Filistin’e yâr ve yaren olacak? Ürdün mü, Umman mı, Irak mı, Suudi Arabia mı? Hangisi? Libya’sını, Cezayir’ini veya Fas’ını, Tunus’unu saymaya lüzum var mı? Birisi, Ömer Muhtar gibi büyük bir İslâm Mücahi’dine rağmen 20 yıllık İtalyan işgalinden, diğeri 132 yıl süren ve bir milyon insanını kayıp vererek, Fransız zulmünden kurtulabildi mi? Ötekilerde de Tunuslu Şeyh’in tefekkürü en zalime insaf, en mazluma rahmet olabildi mi?
Thedeor Herzl; şayet 1896’da Milli Yahudi Bölgesi kurma emelini, II. Abdülhamid Han’a kabul ettirebilseydi ve Osmanlı Sarayı’ndan tesellisi olan altından bir enfiye kutusuyla geriye döndürülmüş olmasaydı, Filistin’de Hayfa Limanı’yla Yafa Bölgesi Siyonizm’in mülkü olurdu ve bugünkü İsrail Devleti’nin kuruluşu da 52 yıl sonrasının 1948’lerine kalmazdı.
Eba Müslim Horasani’nin işaret ettiği; dostları ihmalle düşmanlara yakınlaşmanın ortak cezası olan, “herkesin düşman safındaki birliği”nin talihsizce kenetlendiği Ortadoğu ve hattâ Akdeniz’e kıyı Afrika ülkelerinden, kimisi uzun seneler zulümle beslendi, kimisi zulmün pençesinden kurtulamadı. İslâm adına yürütülecek ortak dâvâya ihanet edenlerin bir de kendi içlerinde türlü entrikaları yaşamasıyla yıkılmaları mukadder olmuştur. Yıkılışlarının temelinde de hep kardeş kavgaları; kardeş kavgalarının ardında da Küffar’ın fitne oyunları vardır. Halâ da var.
Şu işe bakınız: Yıllardır Türkiye’nin huzurunu bozan ve binlerce insanımızı şehid ederek ocaklara ateş düşüren PKK’nın destekçileri eroin tüccarlarını, kara paracılarını ve benzeri kaynaklardan beslenen medyasını bünyesinde barındıranları hesaba çekemeyen ve mahkemeye veremeyenler, iş dönüp dolaşıp İslâm kesimine el uzatan Deniz Feneri’nin helâl finansına gelince küçük kıyametler koparttılar. Despot bir milliyetçilik fikrinin önüne geçemeyen ve faili meçhul yangınların dahi suçlularını bulup adaletin önüne çıkaramayanlar, konu İslâm olunca cevahirden cevahir oldular. Haydi orası Batı ve onlar da Batı’nın hedefine uygun fiillere hizmetkârlık ediyorlar. Ya burası neresi ve buradakiler kimler? Bunların, bizden görünüp bizi arkadan hançerleyen hain tebaadan farkları ne?
İnançta zaafı olanların Peygamber Hz. Muhammed (SAV)’e hâkir fikirlerle dil uzatanların teşekkül ettirdiği cemiyet.. Hayır ve hasenaddan uzak, her şeyi sadece kendi siyasi ikballeri adına düzenleyen lâfazan tayfalar.. Milli iradeye tahammül edemeyip adlarına miras kondukları Halk’a irade ve hür düşünceyi çok bulan riyakâr zümre.. Adalet’e hiç güvenmeyen, Kalkınma’yı hiç içine sindiremeyen muhalifler şürekası, Deniz olup kabarsa-kubarsa kaç yazar? Nihayetinde onlarında hakikat kıyısına vardığında göstereceği en büyük azamet, köpüklü bir dalgadan öte ne olur ki.. Ne yaparlarsa yapsınlar; her devirde Garipler’in ocağına taşınmakta olan bir lokmada dahi şaibe arayan ve politik ikbal umanlar, hep iktidar olma aşkıyla yanıp tutuşmaya mahkûm kalırlarken, mazlumların ocakları, “komşusu açken tok yatmayan” bir Asr-ı Saadet ahlâkıyla hep tütecektir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.