- 506 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
ANARŞİST (12)
Nedense o gece, Dursun, sabaha dek uyuyamadı.Sarhoşla karşılaşması kendisinin düzenini bozmuştu.Beyni sepet gibiydi.Beyninde uykunun zerresi kalmamıştı.Bir ara odanın içerisinde, hapiste yaptığı gibi volta atmaya başladı.Volta attığı süre içerisinde de beyninden bin bir çeşit düşünceler kayıp gitti.Küçük kitaplığındaki kitapları karıştırdı.Kitaplar onun için ayrı bir hazine ve güven kaynağı teşkil ediyorlardı.Onları,hapishaneye girmeden önce saklamasını başarabildiği için kendisini şimdi çok şanslı görüyordu.Ayrı ayrı karton kutular içerisinde paket yapıp evin tavan aralığında gözden ırak bir bölümde gizlemişti.Hapiste kaldığı üç yıl boyunca onların özlemini duymuş,kavuşacağı günü iple çekmişti.Şimdi gözlerine uyku girmeyen bir gecede kitaplarıyla şakalaştı,oynadı ve onlarla çocuklar gibi konuştu.Kitaplarının tamamını romanlar teşkil ediyordu.Yerli yazarlardan Orhan Kemal,Kemal Tahir onu çok etkilemişti.Romanlarının çoğunda da yabancı yazarlar vardı.Onların anlatım tekniklerini,akıcılıklarını,biçim ve özlerini çok beğeniyordu.Jhon Steincek’im Gazap Üzümlerini iki kez okumuştu.Gazap Üzümlerindeki elma işçilerinin mücadelesine hayran kalmıştı.Jack London romanları ise apayrı bir yaşam kaynağıydı sanki.Dünya klasikleri ise başlı başına tam bir şahaserdi…Yavaş yavaş kendi öz yaşamını okuduğu romanların içerisine sokmaya çalışıyor,roman kahramanlarıyla özdeşleşmeye çalışıyordu…Yatağının üzerinde bağdaş kurup bazı yazarların biyografilerini,romanlardaki önsözleri okudu.Halbuki okuduklarını daha önceden defalarca okumuştu.Sonra yataktan kalkıp tahta sandalyeye ilişti.Masanın üzerinde önüne çektiği çizgisiz teksir kağıdının üzerine yarım sayfa kadar bir şeyler yazdı.Yazdıkları,dünkü gözlemlerine ve başından geçen mısır satım üzerineydi…Tahta sandalyede geriye doğru yaslandı.Yazdıklarını okudu,okudu.Tetkik etti,imla kurallarını…Hiç olmuyor,beceremiyorum diye hayıflandı.Yazdıklarının üzerine boydan boya çaprazlama çarpı çizgisini çekerek iptal etti. Henüz erken, yazarlığa mı soyunuyorsun budala diye kendi kendine mırıldandı…
Horozların aceleci ve birbirleriyle yarış edercesine inatçı ötüşlerinin hemen ardından güneşin tılsımlı gücü karşısında gecenin karanlığı yerini günün aydınlığına bırakmaya hazırlanıyordu. Uykusuzluğuna aldırmadı. Yarım saate kalmaz anası işe gitmek için hazırlıklara başlardı. Birazdan kadın iççileri toplayan traktörün sesi duyulacaktı.Peşinden kadın çavuşun yükselen sesi,mahalleyi uyandırmaya yetip da artardı bile…Mutfağa girip sabah kahvaltısını hazırlamak için kolları sıvadı.Demliği ocağa koydu.Dört tane yumurtayı rafadan olarak pişirdi.Yumurtanın ikisini,anacığım,tarlaya götürsün,ona azık olsun bakalım.diye aklından geçirdi.Anasına azık olarak bir miktar zeytin,biraz da çökelik ayırdı.Bütün bu hazırlıklar sırasında küçük el radyosundan sabah programını izliyordu.Spikerin,bir bilim adamıyla doğanın korunması üzerine yapmakta olduğu konuşmaları dikkatini çekti.Bilim adamı,doğanın korunması üzerine insan oğlunun neler yapmaları gerektiği üzerine bilimsel açıklamalarını sıralıyordu.Bilim adamının açıklamalarının ardından düşüncelere daldı.Beyninden geçenler film şeridi gibi hızlıca kayıp gidiyorlardı.Bence de çevre kirliliğini yaratanlar,doğanın dengesini ve orijinal yapısını bozanlar,egemen güçler,dünyadaki emperyalist kanatlardan başkası değil.Silahlanma uğruna her türlü pislikleri yapanlar,yaptıkları bu pislikleri kaldırmak için iletim araçlarıyla doğa korumacılığı üzerine masumiyet rolleriyle ahkam kesmeye devam etmeyi de ihmal etmiyorlar…Sahtekarlıktan başka bir şey değil kesinlikle…
Anası, kurulu bir saat gibi zamanında uyandı.Mutfağa girdiğinde oğlunun espirisi,anasını ruhunu okşadı:
- Anacığım oğlun sana gurban olsun.Her zaman sen kahvaltıyı hazırlayacak değilsin ya.Bugünde ben hazırladım.Nasıl?.. Bak bakalım, çayım nasıl olmuş?Ben biraz demli çaydan hoşlanırım ama.
- Ellerine sağlık oğlum. Sen niye zahmet ettin. Ben hazırladım…
- Dedim ya bu seferlik de böyle olsun diye…
Anasının aklına dünkü düşünceleri geldi. Söylemeliydi…Tam zamanıydı çünkü…
- Benim yakışıklı oğlum,evimizde güzel bir gelinimiz olsa iyi olmaz mı?..Evimizin içerisinde dönüp dursun.Hem ben hem de sen rahat edersin,olmaz mı?..Sözlerinin ardından hafiften gülümsedi.Gülümserken de oğlunun tepkisini göz ucuyla izliyordu,nasıl olacak diye…
Dursun, anasından bu sözleri beklemiyordu doğrusu.Şimşekler çaktı,soru işaretleri belirdi beyninde.Yanıtsız bıraktı.Anasının bir bildiğimi vardı yoksa.Anasının ızdırabını anlıyordu.Onun istemine hak verdi.Onu hiçbir şeyde olduğu gibi kendine göre haklı gördüğü bu istemine de karşı gelemezdi.
Kahvaltı için yer sofrasına oturdular.
- Haklısın anacığım.Her şey zamanı geldiğinde olacaktır.Bu,kaçınılmaz bir gerçek.Ama zamanı geldiğinde…Benim de evlenmek doğal hakkım.Fakat evlilik şartlarının olgunlaşması lazım bence…Yani senin anlayacağın ana,öncelikle benim iş güç sahibi olmam gerek.Sonrasında evimize yakışacak özelliklere sahip mazbut bir kızla tanışmam lazım değil mi?..Yoksa senin kafanda şekillenen güzel bir kız mı var,ha?..
Oğlunun bu konuyu doğal karşılaması, hoşuna gitmişti:
- Henüz gözüme çarpan öyle güzel bir kız yok ama yeter ki sen kararını ver. Güzel kızlar bulunur oğlum…
Mahallenin köşesinde yerini alan traktörün kendine özgü sireni yükselmeye başladı.Kadın çavuşun nakarat halinde tekrarlanan çağrışımı,mutfağın içerisine dek sızıyordu:
- Huuuu gızzzlllaaarrrr.Faaadddiikkkk,Ayyşşeee hattuunn,Çiçeekk teyzzeee!..
Tepe Mahalle Sarı boyun Sokak Kara bodur kümesinin günlük yaşamı, kadın çavuş Şaziye’nin nakarat halinde sıralamaya çalıştığı mahalle kadınlarının isimleriyle başlamaya hazırlanıyordu.On dakika sonra Kara bodur kümesinde ateşlenen yaşam kıvılcımı,büyümeye başlamıştı.Kadınlar telaşla gecekondu tipindeki evlerinden alel acele çıkıp traktöre doğru koşuşturuyorlardı.Dursun’un anası,elindeki azığı ile birlikte evden ayrıldı.Kara bodur kümesinden aşağıya doğru inen kadınların aralarına karıştı.Çok geçmeden otuz kişilik grup oluşmuş,traktördeki yerlerini aldılar.Beş dakika sonra traktörün sarı boyun sokağından uzaklaşması ile birlikte sessizlik,mahalleye çöreklendi…
Dursun, mektup yazıp arkadaşı Ali’ye haber gönderdi.Mektubunda mısır satım işinden neden vaz geçtiğini uzun uzun belirtti.
Yeni bir iş bulma kaygısıyla aradan bir hafta geçti. Telaşlanmaya başlıyordu.Sinir sisteminin de yavaş yavaş gerildiğini hissediyordu.Mısırdan kazandığı paranın bir kısmını,yeni aldığı romanlara yatırmıştı.Aslında buna kendi kazandığım para diyemiyordu.Katıksız bir şekilde kendi alın teri ve başkalarının inisiyatifine girmeden
para kazanmayı istiyor, bunu arzuluyordu…
(DEVAM EDECEK)
YORUMLAR
Ayhan abi yazının gelin alma bölümünü okurken aranan niteliğin güzellik olması aklıma yeni bir düşünce konusu açtı. Acaba insanlar neden güzellik peşinde, yani güzel bir hanım güzel bir beyle evlenmek ne için acaba. gerekli bir şey mİ?Bunu yazına dayanarak sormuyorum. Okuken aklıma geldi. Ne demişler, o güzellik sende de kalmaz, annene bak gör halini".
Öykün biraz olaysız ilerliyor şimdilik. Ama eminim ilerki bölümlerde aksiyon da, olaylar da artacatır.
tebrik ediyorum seni, kahve eşiliğinde güzel bir bölüm daha okudum.
selamlar.