- 744 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Sırrı Kader Hakkında.
Sırrı Kader Üzerine Bir Mülahaza.
ALLAH MEN ETTİĞİNİ EMR ETMEYECEĞİ GİBİ.
EMR ETTİĞİNİ DE MEN ETMEZ.
Kader mes-elesi İmanın şartları içinde sıra itibari ile altıncı sırayı teşkil etmektedir.
Bunun sebebi ise Kaderden önceki Beş temel esasta güçlü bir iman sahibi olduktan sonra anlaşılması ve anlatılması zor bir konuda iman, teslimiyet ve imtihan vesilesi olarak inanılması emr olunmuştur.
Ancak Kader sadece biz insanların basit davranışlarına münhasır bir iman mes-elesi değildir.
Allah’ın ezeli ve Ebedi olmasını, Mülkünde malik ve melik olmasını bunun yanı sıra tüm sıfatı sübhaniyesi ve evsafı kudsiyyesi ile esmai hüsnayı ilgilendiren bağları mevcuttur.
Kâinatta atomlardan tutun.
Galaksilere kadar kaderin tersimi Allah’ın inkar edilemez İlim ve İradesinin, San-at ve Kudretinin tezahür ve tecellileri vardır.
İnsan açısından baktığımızda ise, kaderin Allahın varlık ve birliği ile çok alakalı olduğunu görmekteyiz.
Amelin sahibi olmakla (İsteyeni) Amelin halikı olmak çok farklı şeylerdir.
Biz amellerimizin sahibi ve talibiyiz.
Allah ta onların sani-i ve halıkıdır.
Bu taksim amellerimizin kuvveden fiile çıkması anındaki durum olmakla beraber,
Esas kafa karıştıran durum bununda dışında kalan,
Allah’ın daha tahakkuk etmemiş davranışlarımızı ezelden bilmesi ve onları bildiği doğrultuda yaratmasıdır.
Bizim kader deyip anlayamadığımız ve kabullenmekte zorlandığımız mes-ele burada başlar.
İşte bu konuda İslam içinde,
Cebriye
Mu-tezile,
Ehli Sünnet dediğimiz itikat mezheplerini doğmuştur.
Bu Mezhepler,
1-İfrat
2-Tefrit
3-Avsat
Olmak üzere üç görüşü içerirler
Bunlardan ifrat olanı kulun iradesini inkâr edip mesuliyetten muaf tutan Cebriye.
Yani Allahın faili muhtar oluşundan hareketle,
Bütün her şeyi yaratan Halık-ı Kulli şe-y oluşundan kulun amellerinde tercihi yoksa mes-uliyetide yoktur.
İddiasıdır.
Ki İnsanı güz rüzgârı önündeki gazel yaprağına benzetir.
Yönünü tespitte tercih ve müdahalesi yok ise gittiği yerden de mesul değildir.
İddiasıdır.
Burada Âdemi mesuliyet dediğimiz günah veya sevapta sorumluluk olmadığı ve aynı zamanda cennet veya cehenneminde lüzumsuzluğunu netice verir.
Bu görüş Bizim iti kadımızca makbul ve makul değil merduttur.
Yani red edilir.
Diğer görüş ise
Bu da Mu-tezile adı altında insanın inkar edilmez iradesinin varlığının hayat ve olaylara tamamen hakim olduğu iddiası yanlışlığı içine girerek insanı fiilinin halikı olarak ilan eder ve kaderi red ve inkar eder.
Hatta bu görüşten neşet eden bir batıl görüşte, eşya ve olayları iyi, kötü güzel, çirkin hak ve batı olarak ikiye tasnif ettikten sonra.
Hayır işlerine bir ilah tahsis eder ve adına Yezdan der.
Çünkü Allah güzeldir ve kötü şeyler yaratmaz mantığından hareket edince,
Birde şerleri yaratan ilaha ihtiyaç duyulur ki buna da şer ilahı manasına gelen Ehrimen derler ve tevhid fillerin faili adedince tekessür eder.
Bu görüşlerin hepsi batıl olmakla beraber Kader konusunda makul ve makbul olan görüş Ehlisünnet Velcemaat dediğimiz (Eşare ve Maturidiye) görüşüdür.
Kur-andaki kader anlayışı ile örtüşüp, Peygamber efendimizin sünneti doğrultusunda hareket eden görüştür.
Bu görüşte Her şeyi iyisi ile kötüsü ile yaratan Allah’tır.
Her şeyin hilkati hasendir.
Eşyanın iyi veya kötü diye değerlendirilmesi insanın menfaat veya zararına mebnidir.
Oysaki Allah’ın yaratması bizim ile olan ilişkisinin dışında kâinat içindeki sistem tamamlayıcısı olarak çok yönleri, maksat ve maslahatları vardır.
Onun için eşyanın hilkatini kendi değerlendirmelerimizle ölçüp biçemeyiz.
Bir iş veya eşyanın yaratılmasında bir maslahat yaratılana ait ise,
Yaratana bakan maksat ve maslahatları mahlukat adedincedir.
Diğer bir açıdan bakıldığında ise şöyle bir kelam kuralı ile karşılaşırız.
Halk-i şer şer değil
kesb-i şer şerdir.
Misal olarak,
Kibritin hayırlı işlerde kullanılma amacı ile icat ve imali hayırdır.
Fakat kibrit yangın çıkarmada da kullanılabilir,
Yangın çıkarmada kullanılınca ise kesbi şer denen mesuliyet ortaya çıkmış olur.
Kibriti yaratmak Allah için bir takdir,
Doğru veya yanlış kullanmak ise insan için bir irade,
Kişinin yaradılış karakterine göre ne yapacağını bilmekte Allah için kader,
İyi veya kötü amaçlı kullanım talebi doğrultusunda fiili yaratması da kaderin kazasıdır.
Konuyu daha fazla detaylara indirmeden,
Ehlisünnet görüşünü biraz olsun açıklamaya çalışalım.
Allah Kaderin halikıdır.
Kul hem talibi hem failidir.
Allahın Kıdem, Beka, Kudret, İrade, Vahdaniyet gibi sıfatlarının tespitinin vazgeçilmez bir kuralı, eşya ve hadiseleri(fiilleri) yaratma hakkına sahip olması ancak kaderin varlığı ve ona inanılması ile mümkündür.
Allahın kaderimizi bilmesi bize o bilgiyi yapma mecburiyetini dayatmıyor.
Allah bildiği için biz yapmıyoruz.
Allah’ın bildiğini biz Akıl ilim ve irademizle istediğimizden Allah bilgisi dâhilinde olanı bizim talebimize binaen yaratıyor.
Dolayısıyla Allah bize akıl, ilim irade vermiş bunlar inkar edilemez.
İcraatları ile varlıklarını ıspatlıyor.
Kaderde;
Tüm tedbirlerimize rağmen istemediğimiz olayların başımıza gelmesi ile kendisi bizzat onu inkar etmeye çalışanlar da dahil olmak üzere herkese kendisini yaşatarak, his ve tasdik ettiriyor.
Genel hatları ile özetlemeye çalışacak olursak biz ehlisünnet itikadı olarak,
Geçmişe dair cebri,
Geleceğe ise mutezile nazarı ile bakar, iki mezhebin yanılma ve hatalarından salim bir itikat ile kaderi hem yaşar hem tasdik ederiz.
Bu konuda daha tafsilatlı bilgi edinmek isteyenler Risale-i Nur Külliyatından Sözler Mecmu-asının yirmi altıncı Sözü olan sırrı kader dair risaleden istifade edebilirler.
________________________________________
YORUMLAR
hadiseleri(fiilleri) yatma (Sanırım yaratma olacak.)
Konuyu oldukça güzel açıklamışsınız.
Buna rağmen bu konunun anlaşılabilmesi
inanmasına bağlı olduğu gibi inanmakta
neticede Allah'ın takdiri ile olmuyor mu?
Burada akıl terazisinin bu gibi konuları
tartamadığını düşünüyorum.İnandım iman ettim ben teslim oluyorum.
kutlarım.