- 1189 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
HACI ARİF EFENDİ
- Ah! Mustafa Kemâl’in askerlerimizi dünya gözü ile bir görebilsem, başka bir şey istemem Allah’dan!
Bu sözler, son günlerde Salihli sokaklarında dolaşan Hacı Arif Efendi’nin dilinden düşmez olmuştu. Evde aile arasında olsun, ahbapları ile konuşurken olsun, lafı döndürür dolaştırır hep bu konuya getirirdi.
- Ne dersiniz? Bu ilkbaharda mutlaka bir taarruz olur değil mi? Ben işittim; geçen gün İstanbul’dan biri gelmişti; o söyledi, asker sayımız iki yüz bini bulmuş, bir taraftan Ruslar, diğer taraftan Fransızlar, sürekli top ve silah veriyorlarmış bize. Mustafa Kemâl Paşa ‘Hazırım, hepsini denize dökeceğim düşmanların!’ diyormuş!
Hacı Arif Efendi, bu kanaate, Salihli’deki Rumların tavırlarına bakarak varıyordu. Rumları endişeli gördüğü günler, cephede onların aleyhine ama bizim lehimize bir şeylerin meydana geldiğini seziyordu. Her gördüğüne de aynı sözleri tekrarlıyordu.
- Taarruz başlamış, hazır olun! Ben 300 lira ayırdım. Helva ve pilav yaptıracağım; üç gün üç gece buradan geçen askerlerimize dağıtacağım! Kendi elimle hem de kendi elimle!
Bazı günler de Rumları sakin ve neşeli görünce; kendini on yaş daha yaşlanmış hissediyor, bütün inancı ve ümidi azalıyordu.
- Ah! Mustafa Kemâl’in askerlerini dünya gözü ile bir görebilsem, başka bir şey istemem Allah’dan! Dünya gözü ile bir görebilsem, bir görebilsem!
1922 Ağustosu’na doğru cepheden iyi haberler gelmeye başlayınca, Hacı Arif’in neşesi yerine gelmişti. Afyon’da 200 Türk topu birden yeri göğü titretti. Hacı Arif, evinin kilerini pirinç, şeker ve irmikle doldurmaya başladı, bir yandan da evdeki kadınlara emirler yağdırıyordu.
- Hazır olun bakalım hanımlar, kolları sıvayın, helvayı ve pilavı kendi elimle dağıtacağım askerlere, ona göre yapın!
- Tamam Hacı, tamam! Sen telaşlanma! Söz, biz her şeyi senin istediğin gibi yaparız!
- Ama bak sonra karışmam ha!
- Yahu sen şöyle bir dolaş, biz hallederiz!
Büyük Taarruz’un başladığını sezdiği günden son güne kadar, gerdeğe gireceği saati bekleyen bir delikanlı gibi, yerinde duramadı, gözüne uyku girmez oldu. Yerli Rumlar işlerini güçlerini bırakmışlar, dükkânlarının kepenklerini kapatmışlar, akın akın Salihli’yi terk edip gidiyorlardı.
Düşman komutanı, Salihli ile köy ve kasabaların irtibatını kestirmiş ve bütün Türkleri evlerine kapatmıştı. Belediye Reisi Hacı Davut (Ulaş), Savcı Mehmet Kamil ve eşraftan bazı insanlar ile birlikte Hacı Arif de tutuklanmıştı. Fakat, Hacı Arif çok sakindi, hiç endişe etmiyordu.
Bir sabah, süvarilerimizin Salihli’ye geldiği haberi duyuldu, hapishane kapıları açıldı ve Hacı Arif dışarı çıktı. Sokakta hiç Türk askeri ve halktan kimseler görünmüyordu. Şehir korkunç bir sakinlik içindeydi, uzaktan silah sesleri duyuluyordu. Doğru evine koştu, evdekileri telaş içinde buldu.
Salihli’ye gelen iki bölük süvari, düşmanı sürüp Salihli’den dışarı atmıştı ama Yunan’a teslim olan Çerkez Ethem’in adamlarından bir grup, Kuşçubaşı Eşref’in konağına (Şimdiki Salihli Lisesi ile K.Evren Parkı arasındaki) sığınmışlar, şiddetli bir direniş göstermişlerdi. Bir süre sonra da tekrar gelmek üzere Salihli’yi terk etmişti süvarilerimiz.
Bu haber üzerine, Arif Efendi’nin inancı biraz sarsılır gibi oldu, neredeyse çocuk gibi oturup hüngür hüngür ağlayacaktı ki dışarıdan bazı sesler duyuldu. Pencereden baktı, halk büyük bir sevinç içinde İstasyon’a doğru koşuyordu.
- Bizimkiler geliyor, bizimkiler!
Arif Efendi ilk soluğu evde, ikincisini İstasyon’da almıştı. Önündekileri ite kaka en öne geçti, tren düdüğü duyuldu. Heyecan iyice artmış, trenin düdüğü sanki bütün halkın kalplerinde ötüyordu. Hacı Arif de bayram çocuğu gibi yerinde duramıyordu. İstasyon’da görevli Rum memur halkı uyarıyor.
- Çekilin tren geliyor, geri çekilin!
- Niçin çekilecekmişiz? Türk askerleri geliyor, Türk!
- Şimdi görürsünüz siz gelenler kimmiş! (Mırıldandı)
Tren geldi, durdu ama halk gördükleri manzara karşısında. şaşkına dönmüştü. Alkışlamak için kaldırılan eller havada kaldı, yüzler asıldı ve bütün benizler sarardı. Trenle gelenler bizim değil, cepheden geri kaçan ve daha sonra Salihli’yi yakacak ve harabeye çevirecek işgalci Yunan askerleriydi.
Hacı Arif, birçok silah namlusunun, dipçiğin ve süngünün aniden kalabalığın üzerine doğru çevrildiğini gördü ve gerisin geriye kaçanların arasına katıldı. Salihli sokaklarındaki manzara, sözle anlatılacak gibi değildi. Kısa süre içinde sokaklar, trenden inen Yunan askerlerinin ayakları altında kaldı. Bu hengâmeden ve saldırıdan sağ olarak kendini kurtaranlar çok şanslıydı. Kimileri yaralanıp, yol kenarlarında acılar içinde kıvranıyor, kimileri de kanlar içinde evlerine doğru koşuyordu.
- Gamuto Turko, gamuto, gamuto!(Defolun Türkler!)
Hacı Arif Efendi, bu kıyametin içinde yarım saate yakın koştuktan, yere yuvarlanıp ayaklar altında ezildikten sonra, kendini Salihli’nin Kırveli Köyü yakınlarındaki bostan tarlasında buldu. Üstü başı paramparça olmuş ve şakaklarından sızan kanın pıhtılaşması sonucunda, gözleri kapanmıştı. Artık yürümeye ve ayakta durmaya mecali kalmamıştı, bulunduğu yere yığılıvermişti.
Hacı Arif, baygın ve bitkin halde ne kadar yattı bilinmez, derinden derine “Allah, Allah!” sesleri duymaya başladı. Yattığı yerden, başını iki elleri arasına aldı, sırtını bir ağaca verdi ve son bir gayretle dizleri üstüne doğruldu.
- Acaba rüya mı görüyorum, bu sesler de nereden geliyor?
- Allah, Allah, Allah!
Salihli’ye ilk giren askerlerden birisinin anlattığına göre; yollarının üstündeki bu ihtiyarın yüzükoyun yatmış, can çekişmekte olduğunu görmüşler.
- Baba, baba, kalk baba biz geldik!
- Allah, Allah, Allah!
Hacı Arif, hiç kımıldamamış. Onu sırtüstü çevirmişler, kan ile kapanmış gözlerini ve yüzünü mataralarındaki suyla temizlemişler. Hacı Arif gözlerini açmış, etrafını saran askerlere tek tek bakmış,
- Mustafa Kemâl’in askerleri gelmiş, gelmiş! Eşhedü enlailahe illallah ve eşhedü enne Muhammed…!
Başka hiçbir şey söylemeden, hafifçe tebessüm ettikten sonra ruhunu teslim etmiş. 5 Eylül 1922 Salı sabahı Hakk’ın rahmetine kavuşmuş. Hacı Arif Efendi muradına ermiş ve Mustafa Kemâl’in askerlerinin geldiğini, Salihli’yi kurtardığını gözleriyle görme mutluluğuna ermiştir. Allah rahmet eylesin! (Âmin)
Kaynak: Ali Aksakal.Salihli Hikâyeleri-Salihli: Sanayi ve Ticaret Odası,2008.96 s.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.