- 1104 Okunma
- 10 Yorum
- 0 Beğeni
BİZ AYRILAMAYIZ - FİNAL
Aynı gece, Müteahhit Yılmaz’ın apartman dairesinde de olağanüstü bir konuşma yaşanıyordu. Yılmaz ve karısı evde yalnızdılar. İki oğlunu evlendirip ayırmış, üç kızlarını da gelin vermişlerdi. Yemekler yenmiş, adam televizyon karşısında, akşam içkisini içiyordu. Kadın, mutfakta yemek-bulaşık işiyle ilgiliydi.
- Kocakarı, gel bakalım biraz ! diye seslendi kadına, kabaca. Anında, dikildi kadın, kocasının karşısına. Adeta, komutanın karşısında, esas duruşa geçmiş er gibiydi. Hiç sesini çıkarmadan, elleri öne bağlı dinledi adamı.
- Geç şöyle otur bakalım. Diyeceklerim var sana. Yine aynı saygıyla geçip oturdu kadın. Bordo renkli, işlemeli tülbent vardı başında. Saçlarının akları dışa savrulanlarından görünüyordu. Çizgiliydi yüzü. Zayıftı bedeni. Yaşından çok daha fazla gösteriyordu. Kolay değil ; beş çocuk doğurup büyütmüş ve evlendirmişti.
İçkisini yudumladıkça göbeği biraz daha şişen , adeta salyaları akan, dünyayı kendisinin yarattığını iddia eder gibi tavırları olan kocası, bir taraftan da televizyon seyrediyor, kadının yüzüne bile bakmıyordu.
- Sen bayağı yaşlandın. Bakmıyorsun kendine. Bak bana ; halâ delikanlı sanıyor görenler.
- Öyle bey ; dedi kadın sessizce.
-İhtiyaçlarıma cevap veremez oldun son günlerde. Dinimizce de bir sakıncası olmadığı üzere, ben bir hanım daha almaya karar verdim.
Beyninden vurulmuşa döndü kadın. Fakat, çıt bile diyemedi. Başka bir şey dinlemeye tahammülü kalmamıştı. Oracıkta ölmek istiyordu. Belki de ilk defa, kocasından korkmadan, izin bile istemeden kalkıp uzaklaştı ondan. Mutfaktaki işine devam etti.
................
Taner yine sabahı uykusuz etmişti. Yine balkonda bütün gece yıldızlarla konuşmuş, Ay’ı seyretmiş ve düşünmüştü. Zeynep’i kazanmak için verdiği kararı nasıl uygulayacağını düşünüyordu. Cumartesi olduğu için, işe gitmeyecekti. Annesi de sabah namazından sonra uyumayıp, onun yanına geldi.
- Anne ; ben kararlıyım. Sen ilk fırsatta yeniden git Zeynep’lere. Ya da Ayşe’yi gönderelim. Son bir defa mutlaka konuşmalıyım onunla. Anne, senin de haberin olsun ; gerekirse sırtıma vurup kaçıracağım, yine de vaz geçmeyeceğim ondan.
- Vaz geçme oğlum ! Ben de seninleyim. Sonuçta iyi niyetlisin. Amacın ona da yardımcı olmak. Günah değil, sevap işleyeceksin. Ayşe’yi gönderelim, çağırsın. Son bir defa konuş. İkna etmek için, sonuna kadar uğraş. Daha da olmazsa, vur sırtına kaçır. Mecbur kalsın evlenmeye. Sonunda mutlaka dua edecek sana.
..............
Müteahhit Yılmaz’ın evinde bir hareketlilik vardı, aynı saatlerde. Evli iki oğlu birden gelmişti. Anneleri olayı onlara anlatmış ve gelip kendisini almalarını istemişti. Yataktan kaldırdılar babalarını. Üstünü giyinmesine bile müsaade etmediler.
- Baba, sen müslüman mısın ?
- Ne diyorsun ulan sen sabah sabah ?
- Peygamberimizin neden bir kaç kadınla evlendiğini biliyor musun ? Bu arada yakasından tuttukları babalarına çoktan bir kaç yumruk indirmişlerdi bile.
- O kadınların hepsi yaşlıydı, duldu ve yardıma ihtiyaçları vardı. Nefsî amaç, asla söz konusu değildi o evliliklerde. Halâ de vurmaya devam ediyorlar, adamın yüzünü-gözünü kan çanağına çeviriyorlardı.
- Yani senin gibi P...lik değildi maksat ! Kadın çoktan bavulunu hazırlamıştı bile. Son bir defa dönüp,
- Utan, utan ! deyip tükürdüler yüzüne ve annelerini alıp, kapıyı çarpıp çıktılar.
...........
Ayşe Zeynep’lere gelmiş, onu ağbisiyle son bir defa görüşmesi için ikna etmeye çalışıyordu.
- Ne olur Zeynep ! Benim hatırım için. Vallahi son defa bak ; bir daha asla istemeyeceğim senden böyle bir şey.
Daha fazla direnemedi Zeynep ve Ayşe ile birlikte, Taner’in beklediği parka gitti. Onu daha uzaktan gördüğünde heyecandan titremeye başlamıştı bile. Taner de hemen ayağa kalktı. Aynı heyecanı yaşıyordu o da. Ayşe onları az ileriden izledi.
Taner, bırakmamaya karar vermişcesine tuttu sevdiğinin ellerinden. Zeynep direnemedi. O da istiyordu aslında tutmasını ve bırakmamasını sevdiğinin ellerinden.
- Zeynep, ben senden vaz geçemem, diye başladı Taner. Aslında aynı sözleri söylemek istiyordu o da. Ama söyleyemiyordu. Aslında o da inanacağı bir çözüm olsa, koşa koşa giderdi sevdiğine.
- Gel bu inadından vazgeç. Günahın benim olsun. Her şeye razıyım ben. Evlenelim Zeynep.
İstemez miydi o da ? Ama ah o içindeki korku. Söylenenler . Haram, günah, uğursuzluk.. Bu korkuları yenmesi mümkün değildi. Kurtuldu sevdiğinin ellerinden. Son kararını vermişcesine kalktı yerinden.
- Olmaz Taner, olmaz diye bağırdı. Rüzgâr saçlarını savuruyordu ve o tıpkı kaderine direnemediği gibi direnemiyordu rüzgâra da. Bedeni de savrulmaya başlamıştı. Ağlıyordu şimdi. Koştu Taner. Belinden kavradı, sarılmak istedi sevdiğine.
- Tamam, dedi. Pes. Gel bari eve bırakayım seni.
Parkın az ilerisinde daha önce beklemesini tembih ettiği arkadaşının arabasına bindiler birlikte. Hızla uzaklaştılar oradan. Yolda eve değil de başka bir yere gittiklerini anlayan Zeynep, yalvarmaya başladı.
- Allah’ını seversen kaçırmaya falan kalkma beni Taner. Ele güne rezil etme. Hem benden sana fayda gelmez. Haramım ben sana. Uğursuzluk getiririm ancak. Yalvarmasının fayda etmeyeceğini anlayınca, kendini tutamayıp, bağırmaya başladı Zeynep. Taner bu defa, elindeki eterli pamuğu koklatıp, bayıltmak zorunda kaldı onu.
Az sonra gelmişlerdi arkadaşının evine. Etrafı kollayarak indiler ve eve girdiler. Arkadaşı kapıyı açıp uzaklaştı oradan.
Taner, yatak odasına götürdü sevdiğini. Utana sıkıla da olsa, çıkardı üzerindekileri. Kendisi de bir miktar soyunup, yattı yanına. Dokunmaya kıyamadı ama Zeynep öyle sanmalıydı. Öyle de oldu. Uyandığında Taner’i yanında görünce, bir kez daha kirletildiğine inandı.
- Sen de mi Taner, sen de mi ? diye sorduğunda, ’Hayır ’ diyemedi Taner.
- Sen mecbur ettin, dedi yine utanarak ve başı önde. Kıyafetlerini alıp çıktı odadan.
’ Hayır sevgilim, ben öyle bir şey yapmam, yapmadım da demeyi çok istedi ama onu yeniden kaybetmekten korktu.
Banyoya gidip duşunu alıp çıktıktan sonra odaya döndü.
- Banyo nerede, diye öfkeli bir şekilde sordu Zeynep. Tarif etti o da. Mahçuptu, utanıyordu ama artık Zeynep’i kazandığına, kazanacağına inanıyordu.
Banyodan döndüğünde salonda oturan Taner’in karşısına geçti o da.
- Sen şimdi beni, seninle evlenmek zorunda kalacağımı mı düşünüyorsun ?
- Zeynep, çok mahçubum, suçluyum belki de ama, bana başka bir yol bırakmadın. Ben senden vaz geçemem Zeynep !
- Seni gerçekten sevmiştim. Çok değerliydin benim için. Sonunda bir tecavüzcü olacağın, bu kadar alçalacağın hiç aklıma gelmemişti.
Utandı bu defa Taner. Gerçeği bir anda anlatmak geçti içinden. Korktu sonra. ’ Ya evlenmezse benimle, ya o adama kuma gitmekte ısrar ederse ? ’ Böyle düşündü ve sustu. Her sözüne, hakaretine razı oldu.
- Sen şimdi beni bir şeyden kurtardın ; doğru. İlk tecavüzcüm ile evlenmek zorunda değilim artık. Bu sözlere sevindi Taner. Amacına bir nebze de olsa ulaşabildiğine inandı.
- Fakat, seninle de asla evlenmeyeceğim. Ne farkın kaldı ondan ? Bu andan itibaren sevdiğim falan değilsin benim ! Beni burada zorla alıkoymayı düşünmüyorsun herhalde !
- Şu anda gerçekten çok pişmanım. Ne dersen haklısın. Keşke böyle bir şey yapmasaydım, deyip telefonla arkadışını aradı.
Biraz sonra eve gitmek üzere hareket ettiler.
..................
Ayşe ağbisinin Zeynep’i kaçırdığını görmüş, eve gelip annesine söylemişlti. O da Zeynep’in annesine gidip, durumu anlatmış, özür dilemiş ve merak etmemesini istemişti. Kadın evden çıkarken kapıda Zeynep’le karşılaştı. Zeynep ona dönüp,
- Bu akşam gelin istemeye dedi ve başka da bir şey demeyip içeri girdi.
- Tamam kızım, diye seslendi kadın peşinden.
Eve gelip Zeynep’in dediklerini anlattığında, Taner inanamadı ama çok da sevindi.
...............
Çok kısa bir süre sonra, yine ilk tanıştıkları düğün salonundaydılar. Bu defa gelin ve damat kendileriydiler üstelik. En çok anne ve babalarının yüzleri gülüyordu. Zeynep’te ise hala bir burukluk vardı. Sevdiği insan ile de olsa, mecbur kaldığı bir evlilikti bu.
Nikâhları kıyılıp ilk danslarına kalktıklarında kulağına bir şeyler fısıldadı Taner sevdiğinin.
- Zeynep ’im ! Her şeyin üzerine yemin ederim ki, ben sana dokunmadım ! Öyle söylemek zorunda kaldım. Beni affet, olur mu ?
O saattle güneş yeniden doğmuş gibi oldu Zeynep için. Bir başka sarıldı sevdiğine. Gözleri bir başka parladı.
- Canım, canııım ! dedi..Çok teşekkür ederim sana. Şu anda dünyanın en mutlu insanı benim. Yaşadıkça senin yüzünü güldürmek, benim boynumun borcu olsun.
- Birlikte yaşayalım sevdiğim, birlikte gülelim, birlikte mutlu olalım.
O şarkı çalıyordu yine, ilk günkü gibi. Ama daha anlamlıydı sözleri şimdi :
............................. BİZ AYRILAMAYIZ ! .........................
Fikret TEZAL
YORUMLAR
Finali bu şekilde bitirmiş olmak, beni de mutlu etti. Olumlu olumsuz tüm eleştirilerin katkısı oldu. Herkese çok teşekkür ediyorum. İyi ki varsınız.
Eleştirilere boş vermemiş olmaktan pişman değilim. Doğru olana yönlendirildim. Sonunda yazmaya çalıştığım bu öyküyü çok sevdim. İleride zamanım olursa geliştirmek, yeniden yazmak isterim. Fakat final yine böyle olur. Çünkü doğrusu ve güzeli buydu.
Fikret TEZAL tarafından 1/12/2010 11:01:33 AM zamanında düzenlenmiştir.
Off yine aşk kazandı. Tecavüzcüler kazanmadı. Buna sevindim. Zeynep ve zeynep'in ailesi gbi insanları aldatmaya kalkan insnalrın biraz daha okuması ve neden önceden erkeklerin üç dört kadın ile evlenmek zorunda kaldıklarını bilmeleri ve anlamaları gerek ki bu gün kumalık olayı gündemden kalksın.
Güzel bir finaldi Fikret bey.Saygılar yüreğinize