- 945 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
Anne Yüreği (44)
Çiçek hanım, anlatırken, olayı yeniden yaşıyordu adeta. Gözleri zaman zaman buğulanıyor, yüzü kızarıyor, içindeki utanç, yüzünden dışarı vururken mimiklerine öfke gelip yerleşiyor, oturduğu yerde bir ayağa kalkıyor, bir oturuyor, dilinden dökülecek sözcüklerin, karşısındakileri etkileyecek kadar keskin olmasını istediği için, konuşmasına ara verip, onu dinleyenlerin gözlerinin içine bakıyordu. Tekrar oturduğu yerden kalkıp, kaynının olduğu yere doğru yürüdü.
“Burasını ben anlatamayacağım abi, istersen sen anlat?
Kaynı, Çiçek hanımın karşısında, ezildikçe eziliyor, dilinden sözcükler dışarı çıkmıyor, bir kelime söylemeye kalkıştığında, sesi titriyor “ ben, ben ne diyeceğimi bilmiyorum” diyerek, yeniden başını önüne eğiyordu. Ayşe’nin babası, Mahmut Efendi iyice öfkelenmiş, yüz hatları gerilmiş, gözlerinden kıvılcımlar saçarak bağırıyordu.
“Anlatsana be kadın. Bizi merakdan öldürecen. Anlatmıyor işte abim”
“Neden bağırıyorsun ki? Burasını ağabeyinin anlatması gerek ki, hepiniz dersinizi alasınız”
“Anlat, baksana o anlatamıyor. Anlaşılan utanç verici bir olay olmuş”
“Evet, utanç verici. Off..! Nefes aldım biraz, kaldığım yerden devam ediyorum. Kulağınızı dört açın ve söyleyeceklerimi iyi dinleyin. Hoca çırılçıplak, Mürvet baygın, hareketsiz yatıyor yerde. Biz odaya girince hoca bir an afalladı. “ Dışarı çıkın, kim dedi size içeri girin diye” bağırıyor, Jandarmayı görmüyor, yalnız beni görüyordu. Komutanı görünce “ komutanım, komutanım dur, giyineyim” diye bağırırken, komutan, hocanın üstünü battaniye ile kapatıp, arabaya bindirdi. Evdeki insanların hepsini toplayıp, karakola götürdüler. Biz de, başka bir araba ile de, Mürvet’i hastaneye kaldırdık. Hastanede midesini yıkadılar. Muayene yaptılar, neyse ki adam amacına ulaşamadan yakalanmıştı. Hani, şişeler var demiştim ya, içinde ne olduğu belli olmayan? O şişelerin içinde uyku ilacı varmış. Hoca efendi, hoşuna giden kadınlara, bu suyu içirip, uyutup, tecavüz ediyormuş. Birkaç kadın bunun farkına varmış ama anlatamamış. Anlatanlarda inandıramamış kimseyi. Jandarma tutuklayıp savcılığa gönderiyormuş ama delil ve şahit olmadığı için serbest kalıp aynı işlere devam ediyormuş. Artık ellerinde delil de var şahitte. İnanıyorum ki onun gazabına uğramış kadınlar bir bir gelecekler şahitliğe, İki şahit ben ve abim. Zaten bu bile yetiyor. Ha bir de, hani bize gelip de, o hocaya gönderen kadın var ya Zehra, o kadın da hocanın adamlarından biri. Yani, hoca ile ortak çalışıyor, kazançlarını da paylaşıyormuş. Oraya giden kişiler hakkında bilgi toplayıp, hocaya veren kadınlardan biri de Zehra imiş”
Bütün köy tam bir şok yaşamıştı. Her ağızdan bir ses çıkıyor, kimin ne dediği belli olmuyordu.
“Hastaneye gittiniz, Mürvet’in nesi varmış?”
“Mürvet’i hastaneye yatırdı doktorlar. Nesi var, nesi yok tahlillerden sonra belli olacak. Tedavisi ne zaman biter bilmiyorum. Size söyleyeceğim şu, sakın bunun gibi şarlatanlara inanmayın. Bilim her şeyden önde olmalı. Hastalanınca hacıdan, hocadan, muskadan fayda gelecek diye beklemeyin. Doğru doktora gidin. Zehra gibi, ikiyüzlü kendini bilmezlere de kanmayın. Değil mi ağabey?” diye yüksek sesle bağırdığını hatırlıyordu Ayşe.
Yengesi hastanede uzun zaman kalmıştı. Rahatsızlığı tamamen psikolojikti. Psikiyatrisine her şeyi anlatmış, hastaneden çıktıktan sonra da, eltisi, Çiçek hanıma anlatmıştı.
Mürvet Hanım, hiç kimsenin haberi olmadan, Zehra’nın yardımı ile çocuk sahibi olamayan kız kardeşini hocaya götürmüş, hocanın, kız kardeşine yaptıklarına şahit olmuş, kardeşi hamile kalmış, bu çocuğun kimden olduğunu bir türlü kimseye söyleyemediği için vicdan azabı çekiyor, gece rüyalarına giriyor, gündüz kâbusları oluyormuş. Bu olayı Çiçek Hanım, Ayşe büyüyüp, evlendiğinde anlatmış, dikkatli olması konusunda uyarmış, bu gibi düzenbazların hayatını karatabileceğini söylemişti.
“Of Ayşe.! Nerden geldi şimdi bu olay aklına? Canım annem, eğer okutulmuş olsaydı, belki de bu gün çok yüksek yerlerde olurdu o aklı ile. Köyde yetişmiş ama hiçbir zaman aydınlanmaktan vazgeçmemiş. Teşekkür ederim anneciğim, bize bu kadar güzel değerler verdiğin için. Haydi, Ayşe çok geç oldu kalkıp yat, yarın yine yoğun bir gün olacak senin için”
Diyerek, çocuklarının yanına sokulmuş, onlardan aldığı güç ile uykuya dalıvermişti. Ertesi günü iş çıkışında, sobacıya gitmiş, taksitle kömür sobası almış, kömürcüye uğramış, iki yüz elli gram kömür siparişi vermişti. Çocuklarını üşütmek istemiyordu. Eve gelip, kendi kendine sobasını kurmuş, kömürün sıcaklığı ile oda bir başka ısınmıştı.
“Aman çocuklar, sobayı söndürmeden sakın uyumayın. Altını üstünü kapatmayın. Baca temizdir eminim ama ne olur ne olmaz.” diye de tembih üstüne tembih yapıyordu. Çünkü kömür sobasından korkuyordu. Sobadan sızan karbondioksit ile kaç kişinin zehirlendiğini duymuştu.
Günler büyük bir hızla geçiyor, Yasemin ile Mustafa’dan haber çıkmıyordu. Bu arada okula gitmiş, Meltem öğretmen ile görüşmüş, çocukların genel durumu hakkında bilgiler almış, kendisine çalışması için kitaplar vermişti.
“Çok yoruluyorsunuz biliyorum Ayşe Hanım ama son zamanlarda Sıla’da bir takım değişiklikler var. Okuldan çıkarken, sanki korku yaşıyormuş gibi hisse kapılıyorum. Sordum birkaç defa, “bir şey yok öğretmenim” dedi. Ama bir şeylerden çekiniyor. Onunla konuşursanız iyi olur. Belki ben yanlış düşünüyorumdur.”
"Benim de dikkatimi çekiyor birkaç akşamdır. Onun anlatmasını bekledim ama anlatmadı. Bu akşam onunla konuşacağım Meltem Hanım. Dikkatiniz ve uyarınız için teşekkür ederim. ”
Diyerek ayrılmışlardı. Yine çok soğuk bir gündü. Kar soğuğu, iliklerine kadar üşütüyordu insanı. Fırına uğrayıp, ekmeğini almış, evine gelmişti. Kapıdan içeri girdiğinde, evin sıcaklığı yüzüne vurmuş, koşarak sobanın başına gelmişti. Bu akşam yemek yoktu evde. Kahvaltılık hazırlasa ne olacaktı ki. Dolapta olanlardan bir şeyler çıkartmış, kızının yeni demlediği çay, sobanın üstünde hazır bekliyordu. Kahvaltılık bir şeyler hazırlayıp, oturmuşlar yemeklerini yerken sohbete başlamışlardı.
“Okula gittin mi anneciğim?”
“Evet kızım. Onun için geciktim zaten. Meltem öğretmeninle konuştum. Anlatın bakalım neler oluyor okulda? “
“Bir şey yok anneciğim, her şey yolunda”
“Son günlerde durgun görüyorum seni. Öğretmenin de dikkatini çekmiş. Seni korkutan nedir?”
“Beni korkutan bir şey yok anne, nerden çıkartıyorsun?”
“Abla, anneme anlatmayacak mısın?” diyerek Gökhan lafa karışmıştı.
“Ne oldu Sıla? Ne saklıyorsun benden? Ne demek istiyor kardeşin?”
“Önemli bir şey değil anneciğim. Canını sıkmak istemiyorum”
“Anlatır mısın, neler oluyor?”
“Bizim okula bir çocuk geldi, benden bir sınıf büyük. Geldikten bir hafta sonra arkadaşlık teklif etti. Hayır dedim. Şimdi durmadan laf atıyor. Okul çıkışında takip ediyor. Kaç defa söyledim peşimden gelme diye. Ama dinlemiyor beni”
“Bize durmadan “ ben sizin ablanızla evleneceğim, siz de benim kayınçom olacaksınız” diyor anne”
“Sen ne yapıyorsun Gökhan?”
“Ben çok sinirleniyorum. Vurmaya çalışıyorum. Ama benden çok büyük, gücüm yetmiyor”
“Neden bana daha önce söylemedin bunu? Öğretmeninden yardım isteseydin, o da yardımcı olurdu sana”
“Anne, ilk başlarda çok sorun olmadı. Fakat gün geçtikçe canımı sıkmaya başladı. Çok fazla üstüme geliyor. Ondan hiç hoşlanmıyorum. İtici bir şeyler var çocukta. Son bir haftadır, okulun kapısında iki arkadaşı bekliyor, üçü beraber geliyorlar peşimizden”
“ Tamam, yarın sabah birlikte gideceğiz okula ve bu sorunu halledeceğiz. Bir daha bu tür olayları sakın ama sakın gizleme benden ve öğretmeninden. Biliyorsun, artık okul önleri çok güvenli değil. Çocuk tacizcileri okulların önlerinde cirit atıyor. Bir de şimdi uyuşturucu olayları çıktı. Aman kızım dikkat. Küçük bir rahatsızlıkta, tanıdıklarından yardım istemekten çekinme oldu mu? Sizler de çocuklar, küçük bir olayda, hemen yardım isteyin”
Devam Edecek
YORUMLAR
Bilim her şeyden önde olmalı. Hastalanınca hacıdan, hocadan, muskadan fayda gelecek diye beklemeyin. Doğru doktora gidin. Zehra gibi, ikiyüzlü kendini bilmezlere de kanmayın. Değil mi ağabey?” diye yüksek sesle bağırdığını hatırlıyordu Ayşe.
Bu bölümde de çok güzel konulara değinmişsiniz...Hurafeler ve okullarda olup bitenler...
Yine bir solukta okudum.Azminizden dolyı sizleri kutlarım...Bizleri her konuda aydınlatıyorsunuz...
Sevgiler selamlar Türkan hanım...
İnsanlar doktor yerine hocalara yani, dinini bilmeyen ve yanlış uygulayıp yanlış bilenlere giderse, bu gibi olayların arkası kesilmez. Hurafelere o kadar çok inanan var ki, neredeyse hurafelere din diye tapacaklar.
Gençleri buluğ çağında sorunlarını dinleyip, onlara yardım etmek gerektiğini güzel bir şekilde kaleme almışsınız.
kutlarım... sevgiler...