- 1211 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Pasta
Sessizce ayağa kalktı. Aynanın karşısına geçip incelemeye başladı yüzünü. Yılların birikimi yüzünde çizgi çizgi kendini gösteriyordu. E, artık sonuna geliyordu. Ne kadar daha yaşayabilirdi ki? Hatta istiyor muydu daha fazlasını?
Acı bir gülümseyiş yerleşti yüzüne. “Ne istediğin gibi oldu ki?” dedi aynadaki görüntüsüne. “Doğdun, ki sana doğmak isteyip istemediğini bile sormadılar. Sonra sana bir isim verdiler; Sabahat! Soyadın zaten hazırdı. Onu seçme hakkın zaten yoktu. Yediğin yemekten içtiklerine, giydiklerine kadar hep sen seçmeden önüne geldi.
Seçmeye başladığında, aslında artık kendi zevklerinden daha çok başkalarının zevklerine göre seçmeyi öğrendiğinde, serbest bırakıldın. Başkaları gibi giyinip, başkaları gibi yemek yeyip, başkaları gibi yaşamayı kendi tercihin sandın yıllarca. Şimdi bile başkaları gibi, bu yaştaki başkaları gibi oturmuş ölümü bekliyorsun. Mithat Bey seni terk edip başka bir dünyaya göç edeli ne çok zaman geçti değil mi? Onun anısına saygısızlık etmemek için neredeyse evden hiç dışarı çıkmadın. Peki onunla evlenirken? Tamam kapatalım o defteri. Büyük bir şehirden gelen ve senin de gönlünün aktığı Nafiz Beyi unutalım. Hiç söz etmeyelim ondan. Ama bak şuradaki en derin izde onu görebilirsin. Sen herkesten gizlesen de kendinden saklayamadığın Nafiz Bey, hatta Nafiz. Hiç istemesen de, aile büyükleri istediği için sesini çıkaramadığın Mithat Bey.
Oysa sen okumak da istiyordun. Üniversiteye de gidecektin! Ama ne işi vardı kız kısmının bir başına yaban ellerde, değil mi? Kurtlar parçalardı seni oralarda. Ne derdi sonra el alem sizinkiler için? “Kız başına koca şehirde bir başına ne yapar bu Sabahat?” Yoksa sen Nafiz’i buralardan bir kaçış gibi mi görmüştün? Hoş onu istediğini de söyleyememiştin ya! Şimdi bak onun yaptığı binaların önünden geçerken bile için sızlıyor. Saklıyorsun ama sen bildikçe ne önemi var saklamanın? Kim bilir kimler, neler yapıyor o binalarda? Kendi dilediklerince yaşıyorlar mı dersin hayatlarını?
Oğlun doğduğunda kaç yaşındaydın? Çok gençtin daha değil mi? Sen daha yeni yeni büyürken kucağına aldığın oğlun. Ona da sormadınız ‘doğmak ister mi’ diye. Ona da sormadınız ‘adın Onur olsun mu’ diye. Ve siz de onun için seçtiniz kıyafetlerini, oyuncaklarını, okulunu ve daha bir çok şeyi. Ama o ne yaptı? Sen, siz istemediğiniz halde gitmedi üniversiteye değil mi? Gitseydi ne değişecekti? İstemediği bir fakültede okuyup istemediği bir işi yapacaktı; eğer ki sınavları başarırsa. Ama o buldu bir yolunu, çalışıp didinerek bir şirket aracılığıyla gitti başka diyarlara. Şimdi orada hem çalışıyor ve hem de istediği eğitimi alıyor. Ama bu tercihi yapmasına neden olan da şartlar değil miydi zaten?
Başka çocuk yapmak istememe tercihin ne içindi? Bir tek bunu anlamış değilim. Belki de… Neyse kapatalım bu konuyu. Hadi toparlan biraz. Az sonra gelirler arkadaşların kahve içmeye. Hani bugün gelmelerini sen istemiştin ya! Gülümse!”
Elimize verilen pasta diliminin yemek istemediğimiz bir lokmasını daha zorla atıyoruz ağzımıza. Kim, neyi dilediğince yapıyor? Hangi haklarımız kendi isteğimizce sunuluyor ki bize? Neyi seçiyoruz doğarken? Adımızı, ailemizi mi? Yaşamak isteyip istemediğimiz bile belli değilken hangi tercihten söz ediyoruz ki? Hadi kalkın! Dışarıda hayat sizi bekliyor. Tercih etmediğiniz bir şekilde! Pastanın yağı elinize, yüzünüze bulaşmasın. Peçete yeterince temizlemiyor bile.
atilla güler
YORUMLAR
"Seçmeye başladığında, aslında artık kendi zevklerinden daha çok başkalarının zevklerine göre seçmeyi öğrendiğinde, serbest bırakıldın."
ne güzel öykü düşündüren ve ne güzel tesbitler uyarılar kendimiz olma yolunda...harika...
devam etmeli güzellikler yeni öykülerle..
tebriklerimle değerli şair yazar dost sevgil Atilla...
Hayatta neyi seçmek istediğimiz hiç sorulmadı ki
hep birilerinin dayatması ya da kabullendirmesi ile yaşamadık mı bize sunulan yaşamı
ne adımız ne soyadımız soruldu dünyaya gelmeden önce
bunlar sigara içmeye çıktığım balkonumun köşesinde, kendime sorduğum sorulardı
kendimle özdeşleştirdim yazınızı
kutlarım efendim
saygılarımla