- 2443 Okunma
- 14 Yorum
- 0 Beğeni
FAKİR'İN SEKS'İ
Birol, büyük oynamak istiyordu. Gayet uyanık arkadaşlarını da alarak sendikanın birindeki seçim çalışmalarını takibe gitti. Amacı, yönetim kadrosuna girebilmekti. Fakat umduğu fırsat hiç doğmadı. Kokuşmuş sendika yönetimi kendi içinde öyle kenetlenmiştir ki; değil görev kapmak, dayaktan zor kurtuldular. İşçi hak ve sorunları hariç her şey ele alınmıştı. Burada emek ve emekçi hariç her denge gözetiliyordu.
Birol ve arkadaşları, son bir umut ve gayretle; sendika başkanına bir pusula ulaştırdılar. Pusulada şöyle bir şiir vardır:
SİZ VE BİZ
Görmüyoruz sanmayın iç yüzünü işlerin…
O doğru duruşların o eğri gidişlerin.
Neler çiğnediğini hiç durmadan dişlerin…
Ne yolda olduğunu o yıldızlı fişlerin?
Biliriz yenileni kuzumudur, tavşan mı?
Sizinki tatlı can da bizim ki patlıcan mı?
***
Morgken koltukların çıkardınız tadını…
Yokladınız güzelin evcilini, yâdını.
Şu ince belli kızı şu fıkırdak kadını.
Ne dediniz olmadı bir yosma mı, civan mı?
Sizinki tatlı can da bizim ki patlıcan mı?
***
Sizlerde bendendiniz ne çabuk ayrıldınız?
Her biriniz en yüce yerlere kaydırıldınız?
Kiminiz doğruldunuz, kiminiz eğildiniz.
Böylece zevk içinde yaşarsınız yalan mı?
Sizinki tatlı can da bizim ki patlıcan mı?
***
Yok mu? Ata malından azıcık pay bize de?
Adınız hiç görülmez pasaportta, vize de…
Biz de gezmek isteriz Londra’da, Gize’ de.
İsterseniz gideriz hatta Portekiz’e de.
Bizim yerimiz sade Sivas, Erzurum, Van’ mı?
Sizinki tatlı can da bizim ki patlıcan mı?
***
Neler sorulur bilseydik, amcamız, dayımız mı?
Değilse nemiz eksik aklımız, boyumuz mu?
Yoksa beğenilmeyen bir kötü huyumuz mu?
İnancımız mı bozuk, kanımız, soyumuz mu?
Bizim kanımız başka, sizin ki başka kan mı?
Sizin ki tatlı can da bizim ki patlıcan mı?
***
Bizler de sizin gibi yorulmak istiyoruz.
Divanda, encümende kurulmak istiyoruz.
İnsanlar sırasında görülmek istiyoruz.
Kırk yıl pösteki gibi sürünen de insan mı?
Sizinki tatlı can da bizim ki patlıcan mı?
****
Süründük bu kadar yıl, Aydın’da, Muş’da, Van’da…
Kahve gibi kavrulduk, dövüldük bu havanda.
Şöyle bir yaşamadık Karlisbat’la Lozan’da.
Fakat arılar gibi çalıştık bu kovanda.
Balı, kaymağı sizin bize acı soğan mı?
Sizinki tatlı can da bizim ki patlıcan mı?
Hayat böyleydi işte. Herkes bir şekilde emeğinin karşılığını alsa da
Emekçinin emeğinin karşılığını kapitalist sermaye alıyordu. Sömürülüyor, satılıyor, horlanıyordular emekçiler. Birol, sendika başkanı Sarı Süleyman’ın cevap yazdığını fark edip umutlanmıştı.
Sarı Süleyman kronik doyumsuzluk çeken, gaddar, içinin karası dışına vurmuş biridir. Yediği haramlara çok nadir helal karışmaktadır. Ama denge adamıdır. Yılların kurdudur o. Biro’a cevap yazarken göbeğinin şişinden dolayı hayli rahatsız olmuştur. Sarı Süleyman, Sarı Çıyan, gençlerin mücadele azmini kırmayı hesaplamaktadır. Nihayet Birolun beklediği pusula gelir. Pusulada şunlar yazılmaktadır:
SEN BİR GARİP ÇİNGENESİN
İki gözüm eller gibi sefa sürmek hakkın değil,
Nene gerek apartman, nene gerek otomobil,
Çok ağır da olsa yükün taşımayı vazife bil,
Bu yarışa girme sakın altındaki topal eşek.
Sen bir garip çingenesin, telli zurna nene gerek…
***
Çadır senin nene yetmez tutuşmuşsun villa diye,
Üzüyorsun yüreğini yat isterim illa diye.
Taştan taşa fırlatıyor felek seni bilya diye,
Ne anlarsın piyanodan çal kavalı eğlenerek,
Sen bir garip çingenesin, telli zurna nene gerek.
***
Varsın onlar bezensinler, varsın onlar kurulsunlar,
Varsın bütün hısım kavim birbirine sarılsınlar.
Sen bahtına küste çekil onlar bol bol serilsinler,
Onlar yesin muz, ananas senin payın kabak, kelek.
Sen bir garip çingenesin, telli zurna nene gerek.
Birol, şiiri okumuş ve çok bozulmuştu. Arkadaşlarına; “bu sene buradan bize ekmek çıkmaz. Herifler organize. İşimizden ve dişimizden olmadan gidelim.”demiş ve orayı terk etmiştiler. Ama akılları orada kalmıştı.
Onca bilgi ve becerisine karşın pek çok sıkıntısı vardı birol’un. Kader Birol’a pek gülmüyordu. Gergin yüz hatları onu yaşından olgun gösteriyordu. Elleri ile ceplerini umutsuzca ama dikkatle tekrar karıştırdı. Birkaç kuruş demir para çıktı. Hatırı sayılan kâğıt paralar yoktu. Başı öne eğildi. Sarı sendikada sıkıntılı bir gün geçirmişti. İstirahat ile geçmeyen değişik bir yorgunluktu onunki. İçinin acıdığını hissediyordu. Engelsiz engelliydi. Para özürlüydü Birol da diğer ameleler gibi. Bayrama üç, aybaşına 15 gün vardı. Parası yoktu. Kira sorunu olmadığı, eşi ve kendisi çalıştığı halde parasız kalmıştı. Kiradaki dükkânının kirasını da alamamıştı. Ya kirada oturup tek çalışanlar ve yan geliri olmayanlar ne haldeydi?
Bayram, masraf demekti. Hem de ne masraf. Zaruri olmayan her türlü masrafı kısacaktı. Yine de hesapta olmayan şeyler çıkıyordu. Bütçe deliği her ay daha genişliyordu. Daha 20 yıl önce işçi memurun iki katı ücret alırken bu gün yarısını alamıyordu. Memuru kıskanmıyordu ama yaptığı işi dört memur yapamaz, kaçardı. Sendikaya ve devlete kızıyordu. Hele 12 Eylül ihtilalına deliriyordu. Mecburi ve fazla mesailer de, haftada bir değişen üç vardiya sistemi de iyice bıktırmıştı Birol’u. Her gün yeni yasak ve kısıntılar de çabasıydı.
Çocukları ile yaşlı annesi ilgileniyordu. Babası, evde hakkında konuşulmayan bir konuydu. Annesi çocukları yedirip yatırmıştı. Suzan da az önce uyanmış, giyinmiş ve işine gitmek üzere evden çıkmıştı. İşlerinin ağırlığı yüzlerine yansıyordu. Sürekli gergin ve asık surat olmuştular. Hayatları iyice monoton ve sıkıcı olmaya başlamıştı. Sosyal faaliyetleri yoktu. Birbirlerine sevgi sözcükleri söylemek dahi unutulur olmuştu.
Ülke yöneticileri ve sendikalar kör olmalıydı. Fakirlik hatta açlık sınırının altında asgari ücretleri hangi vicdan ile onaylıyordular? Vicdan? Nadir rastlanan bir erdemdi.
Birol, yorgun, sinirli, umutsuzdu. Hiçbir zaman hiçbir şey değişmeyecekti. Pijamalarını giyinip yatağa girdi. Kitap okumak gelmedi içinden. Gündüz yaşadıklarını bir süre analiz etti. Bir ara yanında olmayan Suzan’ı düşündü. Bazen böyle değişik vardiyalara düşerdiler ve ayrı kalırdılar haftalar boyunca. Birol, içinden “cinsel tazminat isteyeceğim.” Diye fikir yürüttü. Uykuya dalmak üzereyken kapının zili çaldı. Gelen Suzan’dı. Yeni servis sürücüsü, yolları karıştırıp bazı elemanları almadan fabrikaya girmişti. Birol bu işe sevinmişti. Hemencecik eşi ile güzel bir gece hayal etti. Suzan’da, makinedeki çamaşırları balkonda asıp odya geldi. O da güzel bir gece planlıyordu.
Acı acı çalan saat zili ile uyandı Birol. Saat 06.30’du.İştahsızca doğruldu. Yanındaki eşini gördü. Akşam onu beklerken uyuya kaldığını hatırladı. “Fakirin seksi de fakirmiş” diye hayıflandı. Giyindi. Bir ölü gibi ruhsuz ve isteksiz Guantanemo’ya doğru yola çıktı. Böyle çalışma, böyle verim mi olurdu? Fakat nice işsiz varken bu dahi bayağı bir şans idi. Tam kurtuluş için sendikalı olmak da yetmiyordu. Arpalığa düşmek gerekiyordu. Serviste bunları düşünürken, ince hesaplarını daha da detaylandırıyordu. “ Seneye Sarı Süleyman seneye” diyordu içinden. Sarı Süleyman’ı kafasından silip atamıyordu Birol.
YORUMLAR
ÇOK İLGİNÇ VE HOŞ BİR YAZI OKUDUM YÜREĞİNİNE VE KALEMİNE SAĞLIK.EVET MALESEF TÜRKİYE'DE MADDİ KONUDA ADALET YOK.ZENGİN VE FAKİR ARASINDA ÇOK BÜYÜK BİR UÇURUM VAR.ZENGİNLER BİR DÜĞÜN YAPIYORLAR SU GİBİ PARA HARCIYORLAR.DİĞER TARAFDA ÇÖPLÜKDEN YİYECEK TOPLAYAN ZAVALLI İNSANLAR,EVSİZ İNSANLAR VAR.ZENGİNLER LÜKS ARABALARLA,YATLARLA DOLAŞIYORLAR VE LÜX VİLLALARDA,KONAKLARDA YAŞIYORLAR.FAKİRLER İSE BİR DİLİM EKMEĞE MUHTAÇ.ZENGİNLER TABİKİ CİNSELLİKLERİNİ DOYASIYA YAŞIYORDUR EŞİYLE VEYA SEVGİLİSİYLE.AMA FAKİR ADAM SİTRESDEN,İŞSİZLİKDEN,AÇLIKDAN NASIL CİNSELLİĞİ DÜŞÜNSÜN?SEVGİYLE KAL HOŞÇAKAL.GÜLHAN KESKİN.
Engin Dost, başlıkla içerik farklı değil uyumluydu, son bölümde gayet güzel vurgulanmıştı.
Yazı bence mükemmel olmuş , büyük emek sarfetmişiniz. Tam puanlık
Emeğinize yüreğinize sağlık.
Sendikalara pek ilgim yok ama son zamanlarda dikkatimi ceken birşey oldu.
Ülkede karışıklık kargaşa varsa, sokak çatışmaları başlamışsa, sendikalarında, işcinin hakkını aramak o zaman akıllarına geliyor. O zaman devreye giriyorlar. Vay işcilerimizin haline diye düşünmeden edemedim...
ÜZÜMKARASI tarafından 1/12/2010 9:41:44 PM zamanında düzenlenmiştir.
SEVGİLİ MEHTAP KARDEŞİM; kasten isim başka içerik başka olsun istiyorum.
Çünkü dünyamızda artık herşey maskeli. Güzel isim ve ambalajlarla ağuyu sunuyorlar bal diye.
Yani ambalaja aldanılmasın istiyorum. Öze, ambalajın içine, maskenin ardına bakılsın istiyorum.
Teşekkür ediyorum yorumunuz için.
Sevgili Akdemir. Ne güzel satırlar yazmışsınız. O kelimeler içinizin güzelliğinin dışa yansıması. Kaşke bir kısmına layık olabilsem.
İşsizlik
Fakirlik
Terör
Sosyal yozlaşma
Yönetim
Bu gibi ana meseleler belimizi büküyor. Çokca yazmamız lazım. Ağlamayana anası da süt vermiyor.
Ve haklı ağlıyoruz.
Teşakkür ederim.
Saygılar.
Sevgili Engin kardeşim,
Bu yazı yüreğimin çoktandır yabancısı olduğu neredeyse tadını bile unuttuğu kendi çapındaki mutlulukla yeniden karşılaşmasına neden oldu. Demek ki henüz mutlu olunacak şeyler varmış, henüz umut bağlanacak düşünceler varmış, henüz bunları dile getiren güzel insanlar! varmış. Biz de onları güzel atlarına binip gittiklerini zannederdik.
Yani iki gözüm; günümüzde bir çok işçinin, "emekçinin" ev sahibi, araba sahibi hatta villa sahibi olduğunu düşünürken, onların artık "zincirlerinden başka kaybedecek" başka şeylerinin de olduğunu görünce, güzel, içten, samimi, bilinçli ve bizim dünyayı kavramamıza neden olan İŞÇİ ÖYKÜLERİNİ yazan güzel insanların da artık bittiklerini düşünürken, yıllar sonra senin şu güzel öykün, senin şu içten, samimi ve bilinçli "kısa öykün" edebiyatın geleceğine dair, öykülerin güzelliğine dair, işçi edebiyatına dair, ve atlarına binip giden güzel insanların güzel yazarların yeniden geri geldiklerine dair kalbimizdeki umudun yeniden yeşermesine neden oldu.
Ve üstelik de sadece işçileri değil şu sıralar gündemde olan çingen kardeşlerimizi de aklımıza düşürdün.
ORHAN VELİ: Güzel kadınları severim / işçi kadınları da severim / ama işçi güzel kadınları daha çok severim... diyor ya :
işçileri severiz ama, sendika ağalarıyla mücadele eden ÇİNGEN İŞÇİLERİ daha çok severiz.
Kocaman yüreğine kocaman sevgiler...
Sevgili suskun kardeşim; Duygularımı aktarmışsın. Okuduğum her yazıya eğer anladıysam müsbet yada menfi yorum yaparım.
Bunu yazara katkısı olsun diye yaparım. Ama bizler eleştiri yapmayı ya kafaya uymanyazıyı yere batırmak yada kafaya uyanı hak etmesede göklere çıkarmak gibi mi algılıyoruz.
Ya minicik yapı hatalarını büyütüp yazanı ürkütüyor ya da içeriğine göre sevdiğimiz konu arıyoruz. Fevri çıkışlar yapıyoruz.
Eleştiri bir sanattır oysa. Amacı yazarı ve okuyanı bilgilendirmek, geliştirmektir.
Kırarım, not alamam vs. kaygılarla yorumdan kaçınanlar da var sanırım. Sınırlı İnternet kullanıcılarına lafım yok. Onlar biraz daha seçici olmak durumunda olabilir.
Bir de uzun yazıları okumaktan imtina ediyoruz. Ben yapıyorum demiyorum. Kimseyi suçlamamak için çoğul kullanıyorum.
Teşekkür sderim.
Sevgili Serap; başlıkta ne var ki? Sanırım şiirler uzun geldi. Ama konuya uygun şiirlerdi neyse. Başlık dikkat çekmese kimse yorum yapmıyor. Yaa puan falan değil okuyan yorum yazsın kafi. Her gün 30 40 yorum yapıyorum zevkle. Yazıp yazıp geçebilirdim de. İnan sadece kendim için değil herkes için bu böyle. 140 okumaya tek yorum yoktu yazının birinde. Yani Pes.
Allahtan ben yorum yazdım. Bir 140 daha gider öyle.
Sevgiler.
Türkan hanım; hem yazıya yorum yapmış hem de sendikacılıkla ilgili genel kanaatinizi belirtmişsiniz. İşte yorum.
Kutluyorum.
Okuyan ve yazan arkadaşların hepsine saygı ve sevgilerimi sunarım.
Allah'a emanet olun.
Bu gün ki sendikaların işleyişi, sendika ağalarının aynı siyasetçiler gibi, gelip de gitmeyi bilmemesi. İşçinin memurun cebiden çoki seneye nasıl yeniden burada olabilirim diye düşünüp bir kaç yalakayı takibinde tutmak istemesi gibi işlerle uğraşmaktan, işçisine zaman ayıramaz durumdalar.
Ah ne yapsın zavallı sendika baişkanmları. Heps, bağlılar o koltuğa gelen her hükümetlere yalakalaık yaparak yerlerini de sağlamlaştırmaktalar.Bu gün ki sendikalaşma yolunda Birol'un işi çok zor Bunu sendika ile ilgilenen biri olarak söyleyeyim.
Yine güzel ve anlamlı idi yazınız Engin bey. Saygılar yüreğinize
Yazınızı okudum. Ama alttaki yorumunuz bana daha ilginç geldi. O konuda yazmaya karar verdim size yorum olarak...
Bildiğiniz gibi buraya geleli yaklaşık 2 ay oldu. Bu zaman içinde diğer bulundıuğum sitelerdeki davranışların aynısını gözlemledim. Oysa ben buranın ismi edebiyat diye bir başka olur sanmıştım.
Şöyle ki; oralarda da gidersen geliyorlar, gitmezsen gelmiyorlar. Tıpkı karşılıklı ev gezmesi gibi... Oysa burada amaç başka olmalıydı bana göre. Düşünelim ki siz, ya da ben, ya da herhangi birimiz çok hastayız ve o hasta halimizde içimizden koptu bir yazı ya da şiir yayınladık. Ama gidemiyoruz ziyarete... İşte karşılığı da yok ne yazık ki. Halbuki yazıyı yayınlayan, ziyaretçilerin edebi yorumlarını okumak istemiştir. Olsun. Ölse de gitmiyorsa gelinmez. Adeta bir sosyal kural.
Demek ki üzüm yemek değil amaç... Demek ki sadece bağcı dövmek.
Daha öz olarak konuşmak gerekirse "Günün Şiiri, Günün yazısı ya da böceği" olsun ise amaç edebiyat adına yanlış birşeyler var demektir. Biliyorum ki bu yazım tepki de alacaktır. "Hiç seçilemediği için böyle diyor." bile denilebilecektir. Ama bu gibi sözler benim doğrularımı söylememi engellemez.
Dün rahatsızdım ve hiç uyumadım. Hala da uyumadım. Bu fırsatla görmediğim, gezmediğim arkadaşların yazılarını ve şiirlerini okuma fırsatı buldum. Hayretlere düştüm. Mükemmel öyle şiirler ve öyle yazılar vardı ki; ne okuma oranı, ne de yorum sayısı 2 elin parmağını geçmiyordu. Sadece dudak büktüm...
Bu satırları yazarken, hemen belirtmek isterim ki, ben yine Allah sağlık verdiği sürece hergün ya şiir ya da yazı ekleyeceğim. Hiç bir beklentim de olmadan... Elimden geldiğince de yazı ve şiir takip edeceğim.
Gruplaşmalar, hemmşehricilikler, siyasi yandaşlıklar, takımdaşlıklar, klikleşmeler geçici heveslerdir. Kalemimize de asla katkı sağlamazlar.
Yorumlara gelince ben çok önem veririm. Ama burada değil; burada dilediğim yorumu yazamıyorum açıkçası. Düşündüklerimi yazdığım zamanlar tepkileri yaşadım. Oysa ben isterim ki; benim yazım ya da şiirime samimi, içten düşünceler belirtilsin. Basit hatalar olmasa da, keskin hatalar mutlaka söylensin. Hepimizin dikkatinden kaçmamıştır. "Yüreğine sağlık", "Çok güzeldi" ve buna benzer yorumlar. Katkısı ne yazara? Bir yorum fazla olası mı?
Bence değerli yöneticilerimizin bir an önce puanlamaları kaldırıp, yarışma havasından kurtarıp, sadece gizli ve sık sık değişen seçici kurullarla günün şiir ve yazılarını seçmeleri gerekmektedir. Aksi durumda bu şekilde yorumlar, birbirinin dışında ziyarete gitmemeler, gruplaşmalar da devam edecektir.
Sadece edebiyat düşünen kalemler mi? Yazacaklardır. Gittikçe zayıflayan kalem uçlarıyla...
Kerhen...
Saygılar...
suskunbiradam tarafından 1/11/2010 2:57:31 PM zamanında düzenlenmiştir.
Engin Tatlıtürk
Saygılar.
Allah'a emanet olunuz.
Çok mu kötüydü acaba. Tek yorum gelmemesi garibime gitti. Yazmaya biraz ara versen iyi olacak sanırım. Sanırım sıkıcı yazılar yazmaya başladım.
Bir bilsem hatamı.
Haticcay
Aslında çok okunuyor yazılarınız . Bazen yorumsuz bırakmak istiyor insan.