- 4184 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
EVREN VE BEN
Üzerinde yaşadığınız doğa size nimetlerinin sunar. Doğa, nimeti kendi kendine sunamaz, sunduramaz. Nimeti sunduran biri vardır. O da bütün kâinatın hâkimi yüce Allah’tır. Cam kırıldı, cümlesinin eylemi yapan ve eylemden etkilenen nesneyi düşünün. Cam ve kırılmak… Cam hiç kendi kendini kırar mı? Onu kırdıran bir nesne vardır. Eylemin faili cam diye düşünülemez. Onu kıran, ya da kırdıran nesne yoktur ortada. Doğa, size nimetlerini sunar, cümlesinde kast olunan mana, bundan başka değildir.
Doğada bir damla su olup akacağın yerde, suyun önünü kapatan bir göl, baraj ve aklınıza gelebilecek bir engel olup evrenin önüne set çekiyorsun. Kendi kendini boğuyor, sıkıyor hatta kendinin patlayıp, parçalanmasına bile fırsat veriyorsun...
Yüce Allah’ın insanlara verdiği en değerli nimet akıldır. Onunla oturur, onunla kalkarız. Acıktığımızı, susadığımızı onunla anlarız. Onunla sevinir, onunla üzülürüz. O bizim ruhumuzu kuşatan bir olgu, bir sis perdesidir. Yine onunla yıldızlara uçarız. Ancak bize verilen bu akıl nimeti, akıl mesafesinden ayrılıp, düşünüp idrak etme potansiyelini yakalayamamışsa, duygu ve hevesimizin peşinde koşarız. Onu yakalamak uğruna, damdan dama atlarız. Biz; o muyuz? O, biz mi?
Ben, evreni gördüğüm kadarıyla tanıyıp kucaklıyorum. İçimdeki güzellikleri belki de anlamaktan yoksunum. Benim kendimi anlamakta aciz kaldığım da çok olmuştur. Bazen çok aptalca hareketlerim olur, onu hissederim fakat o an, ona mani olamam. Benim o hareketimi en deli diye nitelediğimiz insanlar da bile göremem. Belki de akıllı sayılmamın sebebi aynı hareketi devamlı yapmayışımdır…
Herkesin düşüncesine ve yorum gücüne saygı duyuyorum, ancak beni yaratanın bizlere verdiği özgürlükler kadar. Ben, kendini çözemeyen bir çözülgen olarak, beni çözülgen hale getirip irademi bana veren yüce Rabbime hamdü senalar ediyorum. Onun ilim ve diğer sıfatları, benim anlaşılmaz yanlarımı anlaşılır kılar. O zaman kendimi tanımaya başlarım. Bazen ben bile bunun farkında olmam.
Bakıyorsunuz, hıçkıra hıçkıra ağlıyorum; hıçkırığın peşinden dünyanın servetini verip de alamadığım mutluluklar beni kucaklıyor, bir dost ve arkadaş olarak. Ben evrene kızarım, o bana hiç kızmaz. Ben ona hakaret ederim, o beni sevgiyle kucaklar. Hatta en bataklık yerinden bile bir gül ikram etmeyi asla ve asla esirgemez…
Evrenin ormanlarını acımasızca yakıp yok ederiz. Ormanı yakılan topraklar, ağlar, acı çeker ve gözyaşı döker. Günün birinde; aklımız başımıza gelip de bir fidan dikmek için o topraklarla karşılaştığımızda, dikeceğimiz fidanları yüzümüze fırlatmaz. O, bize yine kucak açar ve bizi sevgiyle kucaklar. Biz evreni kirletiriz, bilerek ya da bilmeyerek, o hep temizler bıkmadan, usanmadan. O, bizi bahar, kış ve yazıyla yalnız bırakmaz. O, hep mutluluklar saçar etrafına, kendine yapılanlara kin tutmayarak…
Doğa, size nimetlerini sunar diye başlamıştım. İşte bu evrene nimetleri sunduran gerçek yaratıcıyı unutmamamız gerekir. O ezelidir, ebedidir. Bize sunduğu evreni koruyup kollamak ve gözetmek de bizlere düşer…
1998/İstanbul
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.