kaç kişi diyebilir ki: "üstü kalsın!"
Cemal Süreya’ya ithafen.
Siz o beyaz sevgilinizin kollarına gideli 20 yıl olmuş, sizden sonra Türkçe’nin tüm sözcükleri biraz mahzun, garip, yetim.
Sizden sonra aşklar cebimizde ufalanan kırıntı, kalbimizde kırılan camlar gibi. Bir erkekle bir kadın arasında ne varsa, o var sizin sesinizde de.
Ama kadınlar, ah onlar, onları öyle çok sevdiniz ki; “bir dahaki gelişimde şiir yazmasam da, eşcinsel olurdum ” diyecek kadar. Her aşka bir imzanızı atıyorsunuz o günden beri, nice sevgili sizin şiirlerinizi okuyor sevdiğine. Aşklara eşik olmak, çok az şaire nasip olmuştur. “Aşk bile bayraklarını yarıya indirmiş ” diyorlar, sizin aramızdan kanatlandığınızı duyunca, “Türkçe süt dişlerini düşürmüş ” diyorlar.
*
Kuşlar toplanmışlar göçüyorlar
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
*
Uzun süredir insan parçalarından kurulu bir insan siperi şiir, kurulu düzene karşı. Bir sokak varsa onu mutlaka görürdünüz, bir kadın yelkenlerini suya indirmişse onu. Bakınız kaç yıl oldu şurada, hâlâ aşklar ve sevgililer, sizsiz yarım, dans devam ediyor ama eski tadı yok o beyaz bulutların.
Uzaklara bir bakışınız vardı Hatay Meyhanesi’nde, orada kalırdık. İki çay söylemiştiniz orada, biri açık, bu birini sevmek için yeterliydi.
İkinci bir parıltı vardı sizin bakışlarınızda, şiirlerinizde.
Yazmam daha aşk şiiri deseniz de, bir göçebe olsa da yüzünüz, aramızdan bir annenin inceliğiyle geçtiniz; aşk önce öptü sonra doğurdu sizi.
*
Bir şey var, ancak makilerin orda söyleyebilirim,
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
*
Babası ölmeden “sizin hiç babanız öldü mü ” diyen, Kars’a gitmeden Kars şiirini yazan bir bilge yaşadı içinizde. Ne güzel söyledi sevgili Özkan Mert, “Cemal Süreya Türkçe’nin abisi” diye. Türkçe bir revizyonda İkinci Yeni’den beri. Laleli’den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız. Adınızın bir harfini attınız, denize attığınız cigara gibi sabaha kadar yandı durdu.
“Dünyanın en küçük devleti ” sizmişsiniz bir azize göre. Sunay Akın “Şiirin dört bacalı şairi ” dedi size.
*
Kaç kez sana uzaktan baktım 5.45 vapurunda;
Hangi şarkıyı duysam, bizim için söylenmiş sanki
*
Her imzanız bir portreydi, bir güvercinin yüreğindeki Akdeniz kentini görebildiniz.
Baharın çiçek dolu şapkası başınızda... Gülün tam ortasında ağlayan kim var şimdi, bütün kelimelerin altında akan kanı gören?
Hayatın alevini ve köpüğünü yaşadınız, bayan en nihayetle muştuladınız en güzel şiirlerinizi. Çünkü aşk ve şiir hep birbirine dönüştü sizde. Umutta mut varsa, umutsuzlukta da umut var, değil mi? Yalnızlık bir ovanın düz oluşu gerçekten. Üstelik aşklar da bakım istiyor, öğrenemedik gitti!
*
Bütün çocuklar anladı da, bir Milli Eğitim anlamadı sizi ve eklediniz: “Ben hangi şehirdeysem yalnızlığın başkenti orası”.
Şimdi şelalenize düşmüştür zeytin dalı
Celaliyim...
Celalisin...
Celali...
Gittiğinizi söyledikleri gün, bıraktılar gökyüzü ikiye böldü kendini. Ansızın soğudu o sıcak nal.
*
Bir şehir söyle bana bir şey anlatmasın
Kuzeye çıkmanın coşkusundan başka
*
Bir şehir efsanesine döndü, “Üstü Kalsın ”nın son şiiriniz olduğu. Oysa ne demiştiniz son şiiriniz “Göller Denizler ”de:
Ölüm mü,
Bir gölün dibinde durgun uykudasın.
Denizler?
Tanrılar karıştırır durur denizleri…
*
Cins şairsiniz, gözünden hakladınız imgeyi.
Kırmızı, ipek bir mendil var cebinizde. Gümüş bir pusula, mavi bir atlas. Hep bir ıslık olarak kalacak geçtiğiniz sokaklar.
Üstelik, biliyor musunuz, “sonunda sen bir gün gelirsin diye / çok şeyin adı küçük yazıldı ”. Sizi çok özledik...
En güzel bahşişi siz verdiniz Tanrı’ya.
Üstü kaldı şiirlerinizin, üstü kaldı...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.