- 2029 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ÜŞÜDÜM
ÜŞÜDÜM
Ben Güzel miyim? Adlı öykünün devamıdır.
Bay K Bayan Nez’ in de çok çabuk üşüdüğünü bilirdi. Naz’ın avukatı Bayan A’da o gün çok üşüdüğünü söyleyerek anlatmaya başladı. Çocukluğumda kız ve oğlanlar karşılıklı birer dizi teşkil ederlerdi. Bir erkek çocuğu kızlara dönerek (1) numarada gösterildiği üzere söylemeye başlar. Kızlar da (2) numaralarına gör cevap verirlerdi.1-Üşüdüm, üşüdüm, al beni canım üşüdüm. 2-Kürkünü giy, kürkünü giy, al beni canım kürkünü giy1-Kürküm yok, kürküm yok, al beni canım kürküm yok2-Alsana, alsana, al beni canım al sana1-Param yok, param yok, al beni canım param yok2-Çalsana, çalsana al beni, canım çalsana1-Tutarlar, tutarlar al beni canım tutarlar2-Duydurtma, duydurtma, al beni canım duydurtma1-Asılırım, kesilirim, ben bu güzel kızı alırım2-O güzelin, o dilberin adını bildirsene1-Adı da kendi de …dır.2-… Nazlıdır, gizlidir, kılavuzsuz o varamaz hiçbir yere. Bunun üzerine erkek çocuk adı söylenen kıza doğru ilerler. Onu kolundan tutup dışarı çeker ve karşılıklı oynamaya başlarlar.”Ahırdan atlar boşanır, üstüne kızlar atılır, güzeli böyle seçerler, gül suyu üstüne serperler.”sözlerini söyleyerek eşlerini bulanlar oyundan birbirlerinin bellerine sarılarak ayrılır ve oyun böylece sıra herkese gelip, geçerek sona erinceye kadar sürerdi. Oyunun sonunda artık herkesin bir eşi vardır. Ben hep oyunlarda en sona kalır, en zor seçilirdim. Eşsiz kalır, oyunun sonunu hiç oynayamazdım! Çünkü çok güzelsin seni seçmekten korkuyorum! Derlerdi erkekler! Bu yüzden güzel kadınları seçemeyen her erkeğe kin duyardım! Estetik ve sanat harikası her nesneye ve insanlara bayılırdım. Güzel olan bu insanların ruhları hep üşürdü. Ruhun üşümesi hiçbir şeye benzemezdi. Ruhun derinlik boyutu hiçbir zaman ölçülemezdi. İşte bu gelgitler, gitgeller ruhu üşütürdü. Çok çabuk hastalanırlardı. Ruhum üşüyor! Diyerek yardım isteseler de kimse onlarla ilgilenmezdi çünkü onlar zaten çok güzeldiler neye ihtiyaçları olurdu ki onların. Ruhlarında üstün insan ögelerini barındıran insanlara hizmet etmek ve onlar için var olmak isterdim. Bu yüzden Amazonlar ekibine katıldım. Amazonlar ve ben insanların dünyaya bakış açılarını değiştirmek için bilmeleri gereken kuramsal bilgileri insanlığa vermek için var olmuşlardı. Bu umut yolculuğunda zihinleri verimli hale getirerek, fikirleri aydınlatıp aralarında bir bağlantı kurmak, düşüncelerin, olguların ve değerlerin sürekli bir etkileşim içinde birbirleriyle ne kadar ilintili olduklarını farklı bakış açılarıyla anlatmaktı. Birey olarak kadınlarla başlatılan bu yolculukta evren ile olan beraberliğini derinleştirip güçlendirirken, kopmuş olan tüm bağları ile organik bir bütün oluşturmak ve kendisiyle, insanlıkla ve toplumla olan ilişki kurmak zorunluluğunu hissettirmekti. Böyle bir anlayışı yerleştirmek düşünce ve davranışlarına yansımasını sağlamaktı. Çünkü bu kaçınılmaz bir gerçekti. Yüzleşmeydi bunun adı! Nesneler dünyasındaki her şeyde de güzellik, estetik ve perspektif arardım. Estetik harikası bir konakta doğmuştum. Tüm arkadaşlarım ruhun ve insan güzelliğinin estetiğiyle uğraşan doktorlar ve estetikçilerdi. Bende bu güzelliklerin adaletli bir şekilde dağılıp dağılmadığına yardım edendim. Üstün insanların var olduğu ülkenin hayalini kurar mesleğim gereği adaletin terazisini doğru tartmak için elimden geleni yapardım. Estetikçiler ve sanatçılar için ileri sürülen önemli iddialardan biride onların nevrozlu bir hasta olduğu yönündeydi. İşte intihar eden kocasının savunmasını üstlenen yakın dostum Naz ailesi bunlara bir örnekti. Kadın, kocası ve kızları estetik harikası, çok güzel üç kişiydiler. Naz’da konakta büyümüştü. Bu konakları anlatmazsam hikayem anlaşılmazdı. Şaşalı görünen ama içlerinde ruhları çöküntülere uğramış insanlar barındıran mekanlar olarak görüyorum onları. Zaten başlangıçta olan taş temelleri kimse yıkamazdı ama binalar hep ahşap olan üst bölümlerinden yıkılır veya yanardı. Taş temellerden sonra tamamen kesme taştan olan birinci kat üzerine ahşap çatkılarla kurularak, çatkı aralarının ise moloz taşlarla veya kerpiç doldurulduktan sonra, duvar yüzeylerinin tatlı ve acı kireçle sıvanmış olmasıdır. Genel olarak ikinci kat üzerine daha küçük olarak planlanan yerel adıyla selamlık da denilebilen çatı katı ile üç kattır. Yapı cephelerinde girinti ve çıkıntılardan kaçınmayarak hareketli satıhlar oluşturulmuş birinci kattan ikinci kata geçerken bindirmeler ve sundurmalarla üst katlar dışarıya doğru taşırılmıştır. Saçaklar ahşap işçiliğinin en güzel örnekleriyle süslenerek duvardan yaklaşık bir metre öne çekilmiştir. Girişlerinde kuş deliği bulunan çatılar, kiremitle döşenmiştir. Pencereler çok özenli yapılarak alt katlarda dikdörtgen ve ferforje demirli, üst katlarda ise cami pencereler şeklinde yerleştirilmiştir. Bahçeye açılan binanın kanatlı kapıları demir kabaralarla işlenerek değişik şekillerdeki kapı tokmakları ile tamamlanmıştır. Orta sofalı bu evde bina kapısı sofaya açılır. Sofa girişinde üst kata çıkılan merdivenler ve iki tarafında sofaya açılan odalar bulunur. Bu odalardan birisi mutfak diğerleri ise oturma ve alt yatak odaları olarak kullanılırdı. Odaların içinde ahşap dolaplar vardır. Bu dolaplardan en büyük olanı yatak ve yorganların konulduğu yüklük olarak düşünülmüştü. Bu büyüklükteki bir dolap diğer bir odada banyo, yıkanma yeri olarak(cağ) planlanmıştır. Sevdiklerimle buluşmak ve ısınmak için saklandığım bu yerde hayal hırsızı beni bulamasın rüyalarımı çalamasın! Diye dua ederdim. Hayal hırsızı beni yalnız bırakırdı ama evdeki büyüklerim bir türlü yalnız bırakmazdı. Sürekli bir hareketlilik vardı bu odada. Kimi evlerde çimecek makat tabir edilen odanın bir köşesinden diğer bir köşesin uzanan ahşap sedirin soba kurulan köşesine, makat yüksekliği seviyesinde yapılırdı. Benim dolapta saklı olduğumu bilemeyen büyüklerimin cağ kaplı odalarda yaptıkları o esinlenme anlarını birlikte yaşadığımı hiç biri bilmezdi! Büyüyünce öğrendim! Soba üzerine konulan kazanlarda kaynayan sularda büyüklerimin de yine o esrime anından sonra yıkanacaklarını! Esrime anlarında kadınlar hiç ses çıkarmazdı, yine bütün yaygarayı erkekler yapardı. Bir keresinde cağdan fırlayarak üzerine atıldığım erkeği dövmeye bile kakışmıştım. Çağdan çıktığımın farkında bile olamayan bu buluşmayı hep korkuyla hatırladım. İşte o Odalarda alçı, ahşap süslemeli çiçeklikler ve lambalıklar bulunurdu. Buluşma anından sonra lambaya ‘püf’ derler ve lambayı söndürürlerdi. Ben biliyordum ki kadınlar içlerinin yangılarını hiç söndürmeden kalkarlardı bu buluşmalarda. Çok çabuk ve acele olmalıydı ya bir gören olursa ne yaparlardı. Üst katlarda bulunan büyük odalarda ise en değerli halı ve kilimlerle daha özenli döşenirdi. Nakışlı örtüler raflarımızın vazgeçilmez süsleriydi. Motiflerin diliyle anlatılan bu yaygılar kızların da vazgeçilmez olan çehizleriydi. Ben bu çehizleri kendime hiç hazırlamadım. Mutfakta ahşap çatkılı kireçle sıvanmış ocak bulaşıkların yıkanabilmesi için cağlar yapılmıştı. Avluya sofadan geçilir. Avlunun bir köşesin de ahır. Ahırda atlar, koyunlar ve inekler vardı. Bir köşesinde bulunan odalarda bakıcılar kalırdı. Bir köşesinde tuvalet bulunur, çam vişne, elma, akasya, kuşburnu ve gül ağaçları ve hatmi çiçekleri bahçeyi süslerdi. Çocukluğum bu hiç ısınmayan evlerde geçmişti. Isınmak içinde kendimi kapadığım o yüklüklü cağlı odalarda uyuyakalır, saklanırdım. Hep öyle olmuştu. Ne zaman üşüse kendini o dolapta zannederdi. Bu ürperişler büyüyünce bedeninin fark edilmesine, varlığının hissedilmesine yaramıştı. Artık korkmuyor, eğleniyordu bedeniyle. Çocukluğundaki o tekerlemeler aklına geliyor en sona kalacağını fark edilemeyeceğini biliyordu. Birden içinde yaşadığı o derin uyuşukluktan biraz olsun çekip çıkaran o ürperişleri duydu. Yürüye, yürüye kendisiyle aynı yaşta olan müvekkili ile Taksime inmişler bir açık hava bahçesinde oturmuşlardı. Yıllar içinde birbirini eskitmiş anne oğul a benziyorlar, Taksimin o donuk büyüsüne kapılmış sessizce çaylarını içiyorlardı. Adam spor giyimiyle kendinden daha genç görünüyordu, sürekli konuşuyor, anlatıyordu durmadan, sıraladığı sözcükleri dinlemek için çok çaba sarf ediyordu.‘ Yolculuktur önemli olan! Nasıl yolculuk ettiğin, nerede durduğun, hangi sapakları kullandığındır önemli olan! Ne zaman yavaşlayıp, ne zaman hızlandığındır! Bak! Nasıl da vakit geçti ikimizde bilemedik. Her yol fare kapanları ile dolu! İstersen birlikte Olmak Şehrine doğru yola devam edelim. Bizi üzen tüm çirkinliklerden öç alalım! İkimizde birbirimizin çaresizliğini birlikte kullanırız. Bazen kötü bir yol insanı iyi bir sona ulaştırır. ”Hayat dersi” dedikleri iş işten geçmeden bunların farkına varmaktır’. Hatta tanıdığı bir şairde ‘hayat dersi iki kere iki beş edendir! Asıl olan odur! Onu arayıp yaşamalısın! Dördü herkes yaşıyor!’ Demişti.’ Sana talip olan müstakbel bir koca adayı değilim! Asıl olan senin bakire olup olmamandır. Hissettiğim kadarıyla sen bakiresin değil mi? Normal zamanlarda yüzüne bakmayacağı nice çirkin, cılız, şişman çarpık, çurpuk kızlar sırf bakire olduğu için çok değerlidirler erkekler için! Benim için de bu böyle değildir diyemiyorum! İlk ve tek geceliktir onlar diyemeyiz nadir bulunurlar ama ben arar bulurum onları. Bilinmez değillerdir! Hemen anlaşılırlar hareketlerinden. Asıl bilinmez olan sekstir. Kimle ne yapacağını hiç başlangıçta keşfedemezsin! Seks de ölüm kadar bilinmezdir aslında! Ben neden böyleyim hiç sorma arıyorum! Sekste hiçbir şeyi açıklamayız. Sadece kabul ederiz. Hayallerimi sekse emanet etmedim. Seks öyle uzun boylu hayalleri kaldırmaz zaten, sınırlı bir şeydir. Sınırlı fantezilerle idare edilebilecek dar bir alandır. Dar alanda önemli olan kadroyu geniş tutmaktır. Senin hiç kadronun olmadığını biliyorum! Sekse dayanan her şey bir orgazm kadar kısa sürelidir. Orgazm, bir işarettir. Marka gibi! Orgazm seksin değil insan hayatının da bir işaretidir. Yaşamak zevki de tıpkı orgazm gibi, ne kadar kısa sürer. Aradığım! Bu! Bütün kadınların ortak bir yanılgısı var, hepsi diğer kadınlardan farklı olduklarını zannederler. Kendilerinde olup ta diğer kadınlarda olmayan bir şeye sahip olduklarını düşünüler. Bu yüzden de başka kadınların yaşadıklarına pek kulak asmazlar, tecrübelerinden yararlanmazlar markalaşmak istemezler senin anlayacağın! Her biri, her şeyi diğerlerinin yaşadıklarına aldırmaksızın, bir de kendileri denemek ister bunun sonucunda uğradıkları yenilgi karşısında durumu enayilikleriyle değil kaderleriyle açıklamayı tercih ederler. Patentleri almak için uğraşıp durular. Bilmezler ki en iyi olan farklı olandır. Sende onlardansın farklısın! Sende olup da diğer kadınlarda olmayan hiçbir şey yok bakireliğinin dışında! Kızlığını bozan adamla evleneceksin diye bir şey yok. O zaman benim işimin adına zevk ticareti ve kadın sarrafı diyebilirsin! Hayattan alacağın en büyük intikam zamanı en iyi biçimde kullanmayı, onlara yaklaşmak için öğrenmeyi bilmektir. Sana ortaklık teklif ediyorum. Sadece ahlakımın değil mesleğimin de işini yapıyorum. Bir tek ahlak vardır meslek ahlakı başka ahlakları tanımam ben! Her şeyi kaybedebilirsin ama onu asla kaybetme! Mesleğinin bütün inceliklerini öğrenmelisin! Mesela erkeklere rüya satmayı öğreteyim sana! Evlenme! Evdeki kadın erkeğin kaderidir. Rüyayı değil sen o erklerin rüyası olmaya bak! Söylenenlerden nefesi kesilmişti. Üşümesinin dinmesine karşılık, varlığını dipdiri hissetmeye devam ediyordu. Dünya içinde görünmeyen bir dünyanın ilk işaretlerini almıştı! Kendimden kadınların dünyasına yeni bir marka yaratabilirim belki! Böylelikle de Olmak Şehrine doğru bende artık yola çıkmalıyım! Dedi içinden. Kalktılar yolda neredeyse hiç konuşmadılar ikisi de kendi rüyalarını kuruyorlardı. Ayrıldılar. O gece uyumak istedi, rüya görmek istedi ama nafile! Uyumadan kayboluyorum! Kayboluyorum! Diye kilitli kaldığı o çocukluğundaki evdeki banyo niyetine kullanılan (cağ) aklına geldi! Umutsuzluklarından bir türlü kurtulamıyor, uyuyamıyordu. Rüya satmakmış! Bana göre bir iş değil bütün bunlar! Ben uyumayı bile bilmiyorum dedi. Uyumadan görülen rüyaların içinde, rüyalarına ulaşamayanların sabahları gibi yatağından nasıl fırladığını, adliyeye nasıl koştuğunu, marka, patentçilerle olan randevusunu nasıl unuttuğunu sekreterine söylerken hayli yorgundu. Yüzünde kendinin olmayan bir dirilik vardı. Hal bu ki üşümüyordu. O adamla birlikte tüm dünyada iyi bir marka olmaya kendi içinden yemin mi etmişti. Hatırlamıyordu. Saklambaç adlı öyküsünde buluşmak dileğiyle. Sevgilerimle.
Nezihe ALTUĞ 02.01.2010