- 546 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Adalet - SİZ
Kudüs’ü Müslümanlara teslim etmek isteyen Yahudi ve Hrıstiyan din adamları, şart olarak şehrin anahtarını sadece Halife Ömer’e verebileceklerini söylerler. Bunun üzerine yanındaki yardımcı ve bir tek deve ile yola çıkan Halife Ömer, yardımcısıyla deveye nöbetleşe binerek, uzun çöl yolculuğunu gerçekleştirir. Fakat bu sırada ilginç bir şey olur. Tam Kudüs’e gelindiğinde, deveye binme sırası Halifenin yardımcısına gelir. Şehrin girişinde Halifeyi karşılamak için bekleyen halk ve din adamları, halife diye devenin üzerindeki yardımcıya çiçekler uzatırlar, sevgi gösterisinde bulunurlar. Halife Ömer’in, devenin yularını tutan şahıs olduğunu ve bunun sebebini öğrenen halk gözyaşlarına hâkim olamaz ve ‘işte biz ancak böyle bir insana, Kudüs’ün anahtarını teslim edebiliriz’ derler.
Toplumsal barış ve düzen; kuvvetin adaletle kontrol edilmesi sonucu sağlanabilir.
Adaletin hâkim olduğu dönemlerin tarih sayfalarındaki yeri; insanı imrendiren, düşündüren, özendiren ibret levhalarıyla dolu. Fakat adaletin kuvvetin emrinde olduğu dönemlerde tarih sayfaları, ne hazindir ki sadece kan ve vahşet tabloları olarak düzenlenir oldu. İşte Irak, İşte Filistin!
Toplumların en büyük çıkmazı; kuralların, kanunların güçlü ve nüfuzlu insanlar tarafından belirlenmesidir. Haklı olanların güçlüler yanında çaresiz kalmasıdır.
Hâlbuki önce adalet yıkılır sonra devlet… Devleti koruma adına hukukun askıya alınması mazereti ise, günümüzde Afrika Kabilelerini dahi ikna etmeyebilir.
Bireylerin kalplerinde, gönüllerinde yıkılmış bir devlet, artık resmiyetini ve ciddiyetini yitirmiş, dış ülkelerin sefaretlerince yönetilen, deniz aşırı ülkelerden telefonla idare edilen bir yığın olur çıkar. Ülke ‘Devlet’ adına hareket ettiğini söyleyen mafya ve çetelerin arenası olur.
İşin en acı noktası ise; bizzat yargı mensuplarının terazinin ölçüsünü kaçırmalarıdır.
Ben bu tür insan ve oluşumları; bindiği gemiyi kemiren farelere benzetiyorum.
Adaletin özellikle adalet temsilcileri ve siyasiler tarafından ayaklar altına alındığı dönemler toplumlar için en tehlikeli dönemlerdir.
Çünkü bilgisi ve yetenekleriyle hak ettiği makam ve maddiyatı yakalamış örnek insanların azlığı, diğer insanlar üzerinde olumsuz etkiler bırakabilir. Bizi bazen yanlış şeyler yapmaya sevk edebilir.
Toplumdaki yerinizi, zekânızdan ziyade karakteriniz belirler gibi güzel sözler, sadece kitaplarda kalır, kitapları da zaten çoğumuz okumamaktayız.
Basında, televizyonda kısa yoldan bir şekilde köşe dönmüş, şöhret ve servet sahibi olmuş insanların reklâmlarının yapılması, insanların dürüst bir şekilde çalışmalarını zorlaştırabilir.
Toplumdaki ‘yarın endişesi’ insanlarımızı ‘bugünden’ bunalıma sokar ve insanlarımız hayatlarını; doğruluk ve dürüstlük ilkesine göre belirlemesi gerekirken; maalesef etiketler, kartvizitler, tanıdıklar, delege kartları üzerinden yürütmek zorunda kalabilirler.
Hakkınızın yendiğini veya nasıl olsa bir gün yeneceğini düşünmek, sizi de dürüstlük sınırına itebilir.
Herkes böyle yapıyor, ben ne yapayım!?
İşte tehlikenin en zirvesi…
Mustafa Kemal Samsun’a çıktığında, Havza yakınlarından geçerken yolun kenarında bir köylünün ekin ektiğini görür. Arabayı durdurur. Ve köylünün yanına gider. Ne ektiğini sorar; Köylü; ‘ ekin ektiğini söyler’ Atatürk; ‘ ülkenin dört bir yanı düşman işgali altındayken, bunu yapmanın doğru olup olmadığını sorar’ Köylü; ‘Valla Paşam, düşmanı aha tarlamın şu sınırında görmediğim müddetçe savaşmam’ der.
İşte Mustafa Kemal, böyle bir milletten Kuva-ı Milliye Hareketi doğurdu. İnsanları inandırdı ve güven verdi.
Toplumların ve insanların doğasında var olan farklılıkları tanıyan, saygı duyan, bu dengenin garantörü olan, bu yolda toplumu özendiren, eğiten ve hakem konumunda olan bir devlet, tüm toplumu adalet ve hukuk çizgisinde toplayacak, kuşatacak ve meşruluk kazanacaktır. İşte size; Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu 1. Meclis ve 1921 Anayasası…
Neden olmasın. Neden, yarım kalan Milli Mücadele devam etmesin. Siyasette, ekonomide, ticarette dış politikada yarım kalan inkılâplarımız neden gerçekleşmesin.
Bir ülke yasalarla, belgelerle, izleme ve fişlemelerle korunamaz.
Dürüstlük kendinize inanmaktır. Kişiliğinize, şahsiyetinize, ülkenize ve geleceğinize inanmanızdır. Hiç kimse sizi vicdanınıza uymaya zorlayamaz. Ülkenizi seviyorsanız aleyhinize de olsa adaleti ayakta tutarsınız.
Hüseyin PAŞA