- 1247 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
275 - EL MÜMİN
Onur BİLGE
Feride Abla, çocuklarını uyutup geldiğini söylemişti. Uyanıp kendisini göremeyince ağlayacaklarından endişe ettiği için evine gitmişti. Işıl, yerinden kalkıp, sıkıntılı bir yüz ifadesiyle yanıma geldi. Dedeyle ve benimle bir konu hakkında konuşmak istediğini söyledi. Defiine’ye, kendisiyle özel olarak konuşmak istediğimizi söyledim. Beraberce üst kata çıktık. Çocuklar aşağıda, yemekte olduklarından salonda ders çalışan kalmamıştı. Masalardan birine oturduk. Dede:
“Anlatın bakalım! ” dedi, bize bakarak. Ben de Işıl’ı işaret ettim. “Anlat bakalım, Işıl! ” diyerek, dirseklerini masaya dayadı, ona doğru döndü, dinlemeye başladı.
“Nereden başlayayım, nasıl anlatayım, bilmiyorum. Dede, kısacası, ben korkuyorum.”
“Neden korkuyorsun? Bir sebebi olmalı. Önce onu bilelim, sonra da giderme yollarını arayalım, beraberce.”
“Biliyorsunuz, başımdan geçen o korkunç olayı. Tecavüze uğradığımı... Anlatmıştım ya... Tekrara lüzum yok. Hâlâ tesirinden kurtulamadım. Ara ara hastaneye yatıyorum. Deliler gibi Bakırköy’e... Tedavim devam ediyor. Aradan yıllar geçtiği halde kendimi rahat hissedemiyorum. Herkese şüpheyle bakıyorum. İnsanlara güvenimi kaybettim. Durduk yerden içime bir heyecan geliyor bazen de ölüm korkusu çöküyor. Aniden nefes nefese kalıveriyorum. Çarpıntı başlıyor. Elimin ayağımın canı kesiliyor. Hemen yatıvermek, uzanmak istiyorum. O zamanlarda nefes almakta güçlük çekiyorum. Üç harfli bir sözcüğü söylemekte bile güçlük çekiyorum. Böyle durumlarda on dakika kadar yatıp istirahat edersem biraz iyileşiyorum. Çarpıntımın azaldığını, nefes alış verişlerimin normale döndüğünü hissediyor, kendimde konuşacak gücü bulabiliyorum. O zamanlarda ölüvereceğimi zannediyorum! Canım, ağzıma geliyor sanki! ”
“Ben, doktor değilim. Anlamam o işlerden ama galiba sende evham var. Asabi bir mizaca sahipsin zaten. Farkında olarak veya olmayarak bir şeye sinirleniyor olmalısın. Asabi tansiyon mu derler, ne derler... Öyle bir olay var galiba. Bu arada, insan psikolojik bir varlık. Sadece etten kemikten ibaret değil ki! Hepimizde bu tür rahatsızlıklar zaman zaman olur. Biraz yatar dinlenir, kendimizi iyi hissetmeye başladığımızda kalkarız.
Bende de çarpıntı olur. Eskiden beri... Bir doktor ahbabım vardı. Ona danışmıştım. Bu gibi durumlarda, öksürmemi, su içmemi, ellerimi soğuk suya vurmamı, dümdüz uzanmamı, nefesinim ve nabzımın normale dönmesi için sakinleşmeye çalışmamı tavsiye etmişti. Bazen uyguluyor bazen uygulayamıyorum. Çarpıntı geldi mi, olduğum yere kıvrılıveriyorum. Kim kalkacak da su alacak! Suyu nerde bulacağım da ellerimi içine sokacağım! Yanımda birisi varsa, bir bardak su rica ediyorum. Yatamazsam, arkama yaslanıyorum. Olur öyle şeyler... Benim yaptığım gibi yap, çarpıntı gelince.”
“Dede, sorunum sadece çarpıntı değil ki! Sadece o olsa, onun ilacı var, çaresi var. Sorun, kendimi güvende hissedemeyişim. Bir de o olay nedeniyle Allah’a karşı suçluluk duyuyorum. Ya ben de cehennemliklerden olursam! Bu korkum da var.”
“O olayda senin suçun, arkadaşlarına güvenerek ve tedbiri elinden bırakmak. Sen onlara tecavüz etmedin. Onlar sana saldırdılar. Kendini koruyamadın. Çünkü güçsüzdün ve yalnızdın. Onlar birkaç kişiydi. Her neyse... Bu olayı unutmaya çalışmanı, tekrar tekrar düşünerek kendini harap etmemeni, bunun da nefsine zulüm olduğunu sana kaç kere söyledim, Işıl! Bana da tekrar ettirdin. Ne gereği var! Olan olmuş, biten bitmiş, gitmiş. Onlar çeksin cezasını! Vicdanları varsa, vicdan azabı içinde kıvransınlar, bir masuma yaptıkları eziyet nedeniyle! Sen neden kendini yiyip bitiriyorsun? Yeter artık! Kendini yerden yere vurmayı bırak! Günahkâr olduğunu hissediyorsan, Allah’tan af talep edersin, tövbe edersin, bir daha o günaha dönmemeye azmedersin, olur biter. Bunu bu kadar büyütme! Kaldı ki sen, o olayı kendi isteğinle yaşamadın. O içkiyi üretenlerin, alanların satanların Allah cezasını versin! Belki o çocuklar içmeselerdi, bu olay meydana gelmeyecekti. Her neyse, kapat artık o mevzuu ve bir daha da açma! Aklına gelirse de başka şeyler düşünmeye çalış! ”
“Ya Allah affetmezse? ”
“Dönüp dönüp dediğini deme! Besmeleyi inceledik ya! Affedeceğini bildiriyor, Zatını Rahman ve Rahim olarak tanıtıyor ya bizlere... Daha ne? Abartma! Hem o olayda senin suçun yok. Senin suçun güvenmek ve tedbiri elden bırakmak... Bundan sonra tedbirli olursun, o kadar. Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki babana bile güvenmeyeceksin! ”
“Ya, dede! İşte ben de sana onu söylüyorum ya! Anlatamıyorum. Derdim bir değil ki! Ondan, şimdi hepsi birbirine karıştı! İnsanlara güvenemez olduğumu söyledim ya az önce. Ondan şikâyet ettim ya.”
“Güvenme zaten. İyi ediyorsun, güvenmemekle. Herkes peygamber değil.”
“Güvenmiyorum zaten. Mesele burada ya... Kim arkadaşlık teklif etse, benden faydalanmak istediği için zannediyorum. Sempati duyamıyor, düşman gibi görüyorum. İnsanlara güvenimi kaybettim.”
“Önüne gelenle arkadaş olunmaz ama herkes de kötü niyetli değildir. Bir ayet vardır. Orada Allah-ü Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Birisine iyidir diye kapıyı ardına kadar açmayın, kötüdür diye iyice kapatmayın; aralık bırakın! Çünkü kulumun iyi mi kötü mü olduğunu ancak ben bilirim.” Yani, karşımıza çıkan bir insanın iyi mi kötü olduğunu, asla Allah’tan iyi bilemeyiz. Bakarsın, anlamaya, tanımaya çalışırsın… İyi midir kötü müdür, onu zaman gösterecek. İyi mi kötü olduğu, kimsenin alnında yazmıyor. Kapıyı tamamen kapatırsan, kimsenin hayatına girmesine izin vermezsen, onu tanıma fırsatını da kaçırmış olursun. İyidir zannıyla kapıyı sonuna kadar açarsan, kötü olabilir, zarara uğrarsın. O zaman ne yapacaksın? Kapıyı aralık tutacaksın.”
“Öyle yapmaya çalışıyorum. Tanıştığım birisi, aslında kötü niyeti olmayan bir insan ama içimde bir şüphe beni yiyip bitiriyor! ”
“Şüphe, vesvesedir. Şeytandandır. Şüphe gerektiren bir davranışı yoksa durduk yerden vesveselere kapılıyorsan, Euzü Besmele çek, günde en az yüz kere. Bir tespih, yani... Fakat inanarak! O zaman şeytan senden elini çeker. Yani negatif düşünceleri beyninden uzaklaştırmayı başarabilirsin. Eskiler öyle der. Denemişler, iyi sonuç vermiş. Onlar bu yolla, Allah’ın Rahman ve Rahim isimlerinin korucu kanatları altında huzura kavuşmuşlar. Ben de öyle yapıyorum. Huzur ve sükûn buluyorum. Çünkü ben müminim. Allah’ın varlığından, birliğinden, O’na sığındığımda beni koruyacağından eminim. Mümin demek, emin demek. İçi huzurlu, tamamıyla Allah’a güvenmiş, kendisini teslim etmiş demek. İslamiyet de teslimiyettir. Öyle değil mi, Işıl? ”
“Mümin demek emin demek mi? Ya... Bilmiyordum. İslamiyet’in teslimiyet olduğunu duymuştum.”
“Mümin, Allah-ü Teâlâ’nın iman, güven ve iman nuru veren, iman nurunu yaratan, iman nedeniyle emniyet sağlayan, gayb âleminin sınırsız gizlerini açıkça anlamayı bahşeden ismidir. Allah, El Mümin ismiyle, iman edenleri hidayete erdirir, içlerinden şüphe ve tereddütleri yok eder.
Allah, korkanların korkularını giderir. Onlara güven verir. Ona tam anlamıyla iman edenin yani tam anlamıyla inanıp güvenip kendisini O’na teslim edenin, Allah’tan başka kimseden ve hiçbir şeyden korkmasına gerek kalmaz. Zaten o şekilde, iman eden, böyle korkular hissetmez olur. Bizi yaratan, varlığı ve her şeye kadir oluşuyla içimizi rahatlatan ve emniyete alan, Allah’tır. Yeter ki O’na, tam bir teslimiyetle sığınma şeklini bilelim ve o şekilde teslim olalım! O zaman kalplerimiz, iman nuruyla parlar. İçimizde şeytani vesveseler kalmaz. Şüphe ve asabiyet, kedere sebebiyet verir. Kalbimiz inşirah anahtarıyla açılır, ferahlar. İçine sıkıntı çökünce, böyle daraldığın zamanlarda, samimiyetle İnşirah Suresini oku! O zaman dileklerine sema kapıları açılır. İçin açılır. Emin ol! ”
“Tamam, okurum da dede... Diyelim ki bu korku, şüphe ve sıkıntılarım yok oldu. Ya ölüm korkusu? Onunla nasıl baş edeceğim? ”
“Allah’a döneceğimiz günün korkusu kalbimizden çıkarsa yan gelir yatarız. İbadet ve iyilik etmeyiz. Mümin, korkuyla ümit arasında olacak. Havf ve Reca... Ölünce, hesaba çekileceğiz. O günden korkmayan var mı! Kalplerimizi, Mümin adıyla tam anlamıyla imana açması ve içimizi iman nuruyla nurlandırması için dua edeceğiz. İbadet ve iyilik yapmaya devam edeceğiz. Korkmamız için henüz çok erken. Azrail gelip, kapıya dayanmadı. Vaktimiz var. Allah diyen, mahrum kalmaz! Buna da inancımız var. Zikretmeye, fikretmeye, idrak etmeye ve Hamd etmeye devam edeceğiz. Akıbetlerimizin ne olacağını yalnız Allah bilir.”
“Ya helak olanlardan olursak? ”
“Efendimiz. “Kişi, sevdiğiyle beraberdir.” demiş. Biz de onu seviyor, şefaatini umuyoruz. İyiler hürmetine, İnşallah hepimiz kurtulanlardan oluruz! Mevlana’nın sözünü hatırlasana! ‘Bu kapı, umutsuzluk kapısı değil! ’ “Lebbeyk! Allahümme Lebbeyk, Lebbeyke lâ şerike leke lebbeyk, Innel hamde Vennimete leke Velmülke laşerike lek!” diyerek Allah’-ü Teâlâ’nın kapısına giden, “Allahım! Davetine uyarak Sana geldim. Senin eşin ve ortağın yoktur. Mülk ve nimet Senindir. Hamd Sanadır. Şerikin yoktur! ” diye, yürekten yani tüm samimiyeti ile af isteyerek yalvaran yakaran, O Yüce Huzurdan elleri boş döner mi! Yeter ki isteme şeklini bilelim, ısrarla o kapıyı çalmaya devam edelim, hatta ölünceye kadar o kapının önünde yatalım! O kapı, kapıların en emini, en güzeli! O kapı, huzur kapısı...”
Define, konu hakkında aklına gelen, Işıl’ı rahatlatabileceğine inandığı ne kadar bildiği varsa, saydı döktü. Sonra ben de açıklama gereği duydum ve söze karıştım.
“Dedeciğim, babam demişti ki: “Mümin, Emn kökünden gelir. Emn ve emân mastarındandır. Allah’ın birliğine, Hazreti Muhammet Sallahü Aleyhi Vesselam’a ve İslam dininin temellerine inanan demektir. Yani İslam, Müslüman... Emin, Efendimizin ilk özelliklerindendir. İslamiyet öncesinde de El Emin olarak tanınırdı. Dost düşman herkes ona, tam anlamda güvenirdi. Çıkarını düşünmez, kimseye zarar vermez, kötülük etmez, kötülüğe karşılık vermezdi. Herkes, her şeyini kendisine gözü kapalı emanet eder, akıllarına en küçük bir şüphe gelmezdi. Çünkü hiç yalan söylememiş, emanete ihanet etmemişti. İslam’ı tebliğ ettiğinde, o nedenle başarılı oldu. Onu tanıyan herkes, Hazreti Ebubekir gibi her söylediği söz için: “O söylediyse, doğrudur! ” derdi. Müminlerin birbirlerine güvenmelerini ve güven telkin etmelerini isterdi. Bu konu çok uzun...”
“Genel olarak, inanan, yani tasdik eden ve güven veren demektir.”
“Hangi anlamda güven veren? İki anlamı var.”
“Genel ve özel, iki anlamda da... Genel anlamda, hak edene de etmeyene de... Özel anlamda, hak ediş derecesine göre...”
“Ben de onu kastettim. Her yarattığına güven vermiş. Büyük bir bombanın üzerinde rahatça geziyor, dolaşıyor, yiyor içiyor ve uyuyoruz. Yer emin, gök korumalı...”
“Tabi bir de özel olarak verdiği güven duygusu var. Kimseye zulmetmeyeceğini söylüyor. Yasaklardan sakınıp, emirleri yerine getirenler için korkuya gerek olmadığını... Her konuda olduğu gibi o konuda da zatına güvenilmesini istiyor.”
“Bir Kudsi Hadis okumuştum. Orada: “Ey kullarım, zulmü kendime haram kıldım, siz de birbirinize zulmetmeyin! ” buyuruyordu.
“Bir de Sünnetullah’ı belirlemek suretiyle ve Ahrette, tevhidi imanla tekrarlayanların azap görmeyeceği konusunda güven vermiştir.”
“Kısaca, ‘Mümin’, ‘Emin Kılan’, yani Allah’tır. Bütün emn ü eman O’na dönüktür. Emniyet duygusunu veren O’dur. “Lâilâhe illallah sözü benim kalemdir, her kim kaleme girerse azabımdan emîn olur!” diyerek, kendimizi koruma yolunu göstermiştir.”
”Şimdi: “Tesadüfe bakın!” diyeceğim ama tesadüf diye bir şey yok, tevafuk var. Bugünkü okuduğum takvim yaprağını katlayıp cebime koymuştum, yeri gelirse size de okumak düşüncesiyle. Onları atmıyorum, ayakaltında gezinmemeleri, çöpe atılmamaları için biriktirip yakıyorum. Bakın, sanki özellikle seçilmiş de bugüne konmuş gibi aynı konuyla ilgili orada neler yazıyor! İbn-i Ömer den rivayet edilen, Kütüb-i Sitte’de yer alan şöyle bir hadis… “Allah, bir kulu helâk etmeyi murat edince ondan hayayı alır. Haya alındığında herkesin nefret ettiği biri olur. Böyle olunca da ondan emanet alınır. Emanet alınınca hain tanınan biri olur. Bu defa da ondan rahmet alınır. Rahmet alınınca da lânet edilen kovulmuş biri olur. Böyle olunca da İslam bağı alınır.” Çok acı… Öyle değil mi?”
“Çok bilinen bir hadis daha var. “Müslüman; elinden, dilinden, belinden emin olunan kimsedir.” Aksi halde, Mükemmel bir Müslüman sayılmıyor. Emin olmak o kadar önemli! ”
“Bir de: “Nefsimi elinde tutana yemin ederim ki, komşusu tehlikelerinden emin olmayan kul cennete giremez!” dediği söyleniyor.”
“İman konusu, en önemli konudur. İmanı parçalayan en önemli baltanın, şüphe olduğu söylenir. İman, emin olmak demektir. Mümin, şeksiz şüphesiz inanan, iman eden demektir.”
Dede, yerinden kalktı. Hiç üşenmeden aşağıya indi, odasından Kur’an Mealini ve notlarını kaydettiği defteri getirdi. Önce defteri açarak, iman bahsinin geçtiği yeri açtı. Oradan sure ismi ve ayet numarasını buldu:
“Tevbe Suresi, 25 ila 27. Ayetler...” diyerek; açtı, aradı ve okumaya başladı: “Ant olsun, Allah birçok yerlerde ve Huneyn gününde size yardım etti Hani çok sayıda oluşunuz sizi böbürlendirip gururlandırmıştı, fakat size bir şey de sağlayamamıştı Yer ise bütün genişliğine rağmen size dar gelmişti, sonra arkanıza dönüp gerisin geri gitmiştiniz Sonra Allah, elçisi ile müminlerin üzerine güven duygusu ve huzur indirdi, sizin görmediğiniz orduları indirdi ve inkâr edenleri azaplandırdı Bu, inkarcıların cezasıdır. Bunun ardından Allah, dilediği kimseden tövbesini kabul eder Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.” ve devam etti: “Özetleyecek olursak, Mü’min; emin, emniyet, güven veren, şüphe ve tereddütleri kaldıran, korku, zorluk, sıkıntı içinde olanlara emniyet veren, demektir. Allah, iyi kullarına eminlik, güven ve huzur verir müminlere, az önce okuduğum ayetlerde olduğu gibi yardım eder, imanlarının pekişmesini sağlar. Allah’ın eli, mümin kullarının üzerindedir.”
*
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 275
YORUMLAR
“O olayda, senin suçun; arkadaşlarına güvenerek, tedbiri elinden bırakmak. Sen onlara tecavüz etmedin. Onlar sana saldırdılar. Kendini koruyamadın. Çünkü güçsüzdün ve yalnızdın. Onlar birkaç kişiydi. Her neyse... Bu olayı unutmaya çalışmanı, tekrar tekrar düşünerek kendini harap etmemeni, bunun da nefsine zulüm olduğunu sana kaç kere söyledim
evet bazi olaylarda insanin sucu yoktur asla.
kendini suclu hissetmemeli hesabini acizi ezen ödeyecek Allah huzurunda azabini da illaki cekecek.
ama körü körüne de insanlara arkadaslara güvenmemeli bencede.
_ “Çok bilinen bir hadis daha var. “Müslüman; elinden, dilinden, belinden emin olunan kimsedir.” Aksi halde, Mükemmel bir Müslüman sayılmıyor. Emin olmak o kadar önemli!”
evet cok güzeldi yine okunasi yazilar her zaman icin bir seyleri ögreten..
yüregine saglik
sonsuz sevgimle