- 1490 Okunma
- 15 Yorum
- 0 Beğeni
Korkuyorummmm!
Annem küçük odamıza yer yatağını sermiş, beni yatırmak için uğraşıp duruyordu.
-Gel hadi kızım; yat artık. Gecenin yarısı oldu. Halâ gözlerin faldır faldır. Uyku zamanın geldi. Yat artık!
Annemin çığlığı beni korkutsa da, yatmak daha fazla korkuttuğu için, bir türlü yatamıyor, sürekli etrafımı inceliyordum. Ocak, yani yeni adıyla şömine, tam yatağımın baş ucunda, ocağın iki tarafında küçük dolap gibi delikler, dolaplardan birinin kapağı olmasına rağmen diğerinde kapak yoktu. Kapaklı dolap sürekli kilitli durduğu için, babamın düğünlerde ateşlediği silahının o dolapta saklı olduğuna karar vermiştim. Diğer dolapta, iğne iplik, makas gibi, günlük lazım olan araç gereçler vardı; ama benim dikkatim hep o kilitli olandaydı. Çok merak ediyordum, acaba ne vardı içinde?
Yatağımın sağ tarafında, ufacık bir penceremiz, pencerenin önünde, ancak bir sandalye genişliğinde bir divan, zaten dar olan odanın, daha da daralmaması için bu kadar dar yapılmıştı sanırım. Yatağımın ayak ucunda, yani tam karşımda da, yataklarımızı koyduğumuz yüklük vardı. Zaten ne oluyorsa, bu yüklükte oluyor, beni inanılmaz derecede korkutuyordu. Yüklükte, zemini açık yeşil, üzeri beyaz kelebeklerle süslenmiş bir perde vardı.
Yüklüğün hemen yanında ise, tahtadan çakılmış, arkasından demir tırkazlı oda kapımız vardı. Odayı iyice inceleyip, ortalıkta korkulacak bir şey olmadığına karar vererek yatağıma uzanmıştım; ama bir gözüm açık, bir gözüm kapalı. Yüklüğün perdesini izliyorum sürekli. Şimdilik korkacak bir şey gözüme takılmamış, ağır ağır gözlerimi kapatıp uykuya dalarken,
-Oda neee!
Perdedeki kelebekler ağır ağır büyümeye başlamış, o kadar çok büyümüşlerdi ki; köpeğimiz karabaştan bile büyük olmuşlardı. Ellerini bana doğru uzatıp, yüzümü gözümü tırmalamaya başlamışlardı. Ben korkudan, yorganı başımın üzerinden çekip, onlardan saklanmaya çalıştıkça, perdenin kenarlarından bir sürü dev kelebekler çıkıp, yatağıma doluşmuşlardı.
Ellerimle yüzümü kapatmaya çalışıyorum, ama ellerimi ısırıyorlar, korkuyorum! Nefesim kesilmiş, konuşamıyor, bağıramıyordum. Binlerce kelebek yatağımı istila etmiş, bir ayaklarıyla beni çiğniyor, bir ayaklarıyla tavana örümcek gibi yapışmış, sallanıyorlardı.
Çıldıracağım, korkuyorum, bütün gücümle bağırmaya çalışıyorum.
-Anneeee! Anneee! Anneee!
Sesimi duyan yoktu. Beni yiyorlardı, tıpkı karabaşın kemik yediği gibi… Çıtır çıtır seslerini duyuyordum. Dayanamıyordum. Bir daha bağırmaya çalışırken, her yerimden kan akıyor gibi geliyor, bakmak istiyordum; ama gözümü açmaya korktuğum için bakamıyordum.
Kapının gıcırtısını duyuyordum. Ağır ağır kapı açılıp, içeriye dev gibi biri giriyordu. Ocağın üzerindeki, gaz lambasının gölgesi, yaratığa vurduğu için, gözümde daha da büyümüştü dev. Bana doğru gelmeye başlamıştı. İşte yanımdaydı. Eğilip yorganı kaldırarak bana dokunuyordu.
-Eyvahh! Acaba bu gelen, canavarın annesi mi? yoksa babası mı?
Yataktan kalkıp kaçamıyor, bütün gücümle tekrar bağırmaya çalışıyorum.
-Anneee! Anneeee! Anneee!
Derinden bir ses duyuyordum. Annemin sesine benziyordu.
-Korkma kızım. Ben yanındayım. Korkma!
Annem beni kucaklayıp yataktan kaldırmış, ama ben onu benim annem değil de, yaratıkların annesi sandığım için, yüzünü tırmalamaya çalışıyordum. Annem beni sarsarak uyandırmıştı. Tekrar uyutmak için ne kadar uğraştıysa da, uyumak istemiyor, sıkı sıkı anneme sarılıyordum. Yanımda yatması için ona yalvarıyordum. Annem de benimle yatmıştı. Annem yanımda olduğu için, kendimi güvende hissedip, perdeye baktığımda, yaratıkların perde de hala yapışık olduklarını görmüştüm; ama annemin beni onlara vermeyeceğini düşünerek rahat yatıyordum.
Sabah olmuş, annem beni uyandırmak için uğraşıp duruyordu. Bense, gece uyuyamadığım için, uyumak istiyor, gözlerimi açamıyordum. Ebemin odasına sofra kurulmuş, herkes beni bekliyordu. Annem beni uyandıramayınca, kucaklayarak abdestliğe götürüp yüzümü yıkayarak uyandırmıştı. Sofraya oturtup, elime çorba kaşığımı verdiğinde, ben başımı bir öne, bir arkaya sallıyor, gözlerimi uykudan açamıyordum. Ebem benim başımın sallandığını görünce:
-Biraz çorba ye. Zurna boyunlu şey! Yemezsen boynun işte böyle zurna gibi uzar!
Annem bana kıyamamış olacak ki:
-Ana imine (Emine) gece hiç uyumadı. Korkutuyolar herhalde. Bi hocaya falan mı götürsek?
Ebem:
-Ne olacak? Abdestliğe işemiştir. Korkuturlar ya! Ben onu okurum. Bişeyciği kalmaz!
Annem çaresiz… Sofrayı toplayıp, işe gitmek için hazırlanırken, ben ocağın yanındaki ebemin kaba minderine kıvrılıp yatmıştım. Bu odayı çok seviyordum. Minder kaba, odada da öcüler yoktu. Ne kadar uyuduğumu bilmiyordum. Öksürerek uyandığımda, ebem elindeki küreğin içine yaktığı üzerlikleri bana doğru tutup, dumanını üzerime üfürüyor, dudakları mırıl mırıl dualar okuyup, bana doğru üflüyordu. Ben çıldırmış gibi, bağırmaya başlamıştım.
-Akşam öcüler, sabah duman; ben ne zaman uyuyacağımmm!
Ebem:
--Evahh! Bu çocuk essahtan dellenmiş. Tez zamanda bir hocaya götürmeli!
NOT: Aslında delilenmemiş, sadece o perdeden korkuyordum. Kimse bana, neden ve kimden korktuğumu sormamıştı. Allah’tan, o evden kısa zaman sonra ayrıldığımızda, perde orada kaldığı için, yeni gittiğimiz evde artık korkmuyordum. Değerli anne babalar, size çok sevimli ve şirin görünen nesneler bile, çocuklarınızın gözünde birer canavara dönüşebilir. Çocuklarınızı dinleyip, korkularını öğrenin. Ne kadar pahalı olursa olsun, korktukları nesneyi evden uzaklaştırın. Gerekirse, evinizi değiştirin. Hiçbir şey, çocuklarınızdan değerli değildir.
Saygılarımla. Emine Uysal
YORUMLAR
Emine UYSAL (EMİNE45)
sevgiler...
Sayın yazarımız bu gün yine toplumumuzda sıkca görülen bir konuyu gündeme taşımış
Maalesef bir çoğumuz çocuklarımızın sadece yemesinegiymesine bakarız
çocuklarımızın iç dünyalarını bilmeyiz en kötüsü çocuklarımızın bize gülünç gelen sorularınıda hedi be ne biçim soru dediğimiz olmuştur
Bir çoğumuz çocuklarımızın davranış biçimlerimizin onları nasıl etkileyeceğini bilemediğimiz oluyor
Bir çoğumuz çocuklarımıza öz güven duygusunu vermesini bilmiyoruz
Bir çoğumuzun bu ve buna benzer yazılardan ders almamız gerektiğini bilmemiz lazım.
Güzel bir konuyu işlediğiniz için teşekkürler sayın yazar.
....................................saygımla.
Emine UYSAL (EMİNE45)
Özgüven. Zaten özgüveni tam olan çocuk, her şeyi başarır.
sevgiler...
Hepimizin küçükken ve hatta bazen büyüyünce bile yaşayabileceği korkular.
Sevgilerimle ablacığım...
Emine UYSAL (EMİNE45)
O korkularımızı büyüklerimize bir anlatabilsek...
Sevgiler...
çocukken isder isdemez bişeylerden korkabiliyoruz çok güzel bişeye deyinmşsiniz
önemli olan bişeylerden ders almalıyız kutlarım....tebrikler.....
Emine UYSAL (EMİNE45)
sevgiler...
Korkular ve insanlar.
Yüzleşmemiz gereken durumlardandır ne yazık ki.
Çok net dile getirmişsiniz.
Samimi ve anlaşılır bir uslup.
Bazeb kısacık yazılarda inanılmaz yoruluyorum anlayabilmek adına. Fakat bu uzun yazıda hiç yorulmadım.
Tebrik ederim.
Tam puan.
Emine UYSAL (EMİNE45)
Teşekkürler...
sevgiler...
Hepimizin yaşadığı korkular.Çocuklaraın karabasanlı geceleri yaşamları,okul başarılarını olumsuz yönde etkiler..
Bunun nedenleri çeşitlidir.Odasında korkuya neden olacak eşyalar kaldırılmalı,gece odası aydınlık olmalı..
Gerekirse odası değiştirilmeli...
Korkularımızın güzel anlatımı......Umarım o korkularınızdan tecrube edinerek,çocuklarınızı korkusuz büyütmüşsünüzdür....
Saygılar...
Emine UYSAL (EMİNE45)
sevgiler...
o yaşlarda...... hem korkar.....hemde kendimizi....korkuturduk....her yerde okunursa....geçer der hacı hoca aranırdı....
geçmişe bir yolculuk yaptırdınız.....o güzel... anlatımınızla....o güzel...kaleminizle kutluyorum....çok içtendi.....saygılar
Emine UYSAL (EMİNE45)
Bazen de bu korkularımız yerleşip, bizleri korkan korkaklar yapardı. Her şey dozunda olursa güzel oluyor değil mi?
sevgiler...
Çok beğendim, çok güzel anlatmışsınız...
Altına düştüğünüz not çok değerli...
Bende çocukluğuma gittim, Allah 'tan evimizdeki bütün nesneler, hayal gücümü zenginleştirmişti...
Kaleminiz daim olsun...
Saygı ve selamlarımla
Emine UYSAL (EMİNE45)
sevgiler...
Bu duyguyu gerçekten çok iyi bilirim. Çocukluğumuzda odamız hiç olmadı köy evlerinde kalabalık ortamda kalırdık. Gaz lambasının aydınlattığı, kara ocaklarda ateşlerin yandığı odalardı yattığımız odalar. Kış aylarında ocağa, koca koca kütükler atılır, ışık olmayan evlerde o kütüklerin çıkardığı alevlerin yanıması duvarlara yansır ve orada canavarlaşıp üstümüze üstümüze gelirdi.Aklımıza bin birtrlü düşünce takılır ve korkudan yorganın altına girerdik.
O günleri tekrara yaşadım yazınızı okuyunca. Umarım çocuklarının odasına onları korkutmayacak güzel materyelelr asar, uykularının korkulardan uzak geçmesini sağlayabiliriz.
Kutluyorum Emine hanım kaleminizi ve sevgiler duyarlı yüreğinize
Emine UYSAL (EMİNE45)
sevgiler...
yine yazınız herzamanki gibi çok güzel olmuş.çocuklarımız bizim herşeyimiz onları herzaman bütün kötülüklerden elimizden geldiğince korumalı ve kollamalıyız.sevgilerimle.yazdıklarınıza gönülden katılıyorum.
Emine UYSAL (EMİNE45)
sevgiler...
Psikologlar en çok, cinsel istismara uğrayanlar ve korku yaşayanlarla dolup taşmakta. işte bu doluluk iyiye haber. Eskisi gibi olsa, sizin de örnekte görüldüğü gibi "Okurum geçer" denirdi. Kimbilir bu şekilde kaç çocuk feda edildi bu dünyada...
Alttaki açıklama yazınız muhteşemdi...
Sevgiler...
Emine UYSAL (EMİNE45)
Ayrıca da beğeniniz için çok teşekkürler...
sevgiler...
Emine UYSAL (EMİNE45)
teşekkürler...
küçükken buna benzer bir şey de ben yaşadım
evimizin terasında akşam karanlığında yere düşen bir çarşaf, bana yerde sürünen bir yaratık olarak görünmüştü
nasıl korkarak ve ağlayarak merdivenlerden indim aşağıya
şu gün olmuş o an aklıma geldiğinde gözlerim hala nemlenir, gerçekten çok korkmuştum
korktum ama okurken, beğeni ilede okudum can yüreklim
kutluyorum güzel yüreğini
sevgilerimle
Emine UYSAL (EMİNE45)
Sevgiler...
Çocuklarımızın korkularına sebebiyet verecek nesneleri etraftan uzaklaştırmalıyız.
Yazar arkadaşımın görüşlerime katılıyorum.Güzel ve anlamlı bir konuya değinmiş...
Selamlar...
Emine UYSAL (EMİNE45)
teşekkürler...
sevgiler...