- 1504 Okunma
- 9 Yorum
- 1 Beğeni
Gerçeğim...
Ebruya düşen sarı boya damlası...
Sarı hasret, serapa hasret...Sarı... Yalnızca hasret...
Yollar çiziktiriyor ebruya , suda kader...
Haydi gel gir şimdi gözlerimin hülyalarına, zararsızım.
İstanbulda sonbaharın rüzgarlı koşusu, tarihi yapıların emektar ağaçlarından, vefalı yaprakları bir bir koparıp gözden kaybediyor. Senli düşümek bir mekanı, bunun adı...Bu arada bende -çok iyi bildiğin- rüzgar sancısı...Yazılarına iniyorum "bir an için"...Yüreğini çırılçıplak gördüğüm yazılar...Bir serzeniş cümlesini izleyen çocuksu sevinçlerini okudukça, ruhunu ruhuma çekme isteğim de o denli karşı konulmaz bir hal alıyor.
Anlıyorum, esatirik söylemle dumanladığım yazılar gibi değil senden okuduklarım.
Ayak uçlarıma basarak yazılarında dolaşıyor, "Sen Gerçeği"ne çarpıyorum, biraz hayran, biraz hissiz, çokça sersem bir vaziyette.Yine böyle de alıyorsun bak, ellerimin ayaklarımın yönetimini benden. İşte diyorum kaçtığım, hep kaçtığım şey. Kaçışlarıma uygun bir gerekçe bulamadım biliyorsun.
Sen gerçeğine değdiğimde, dinginlik, umarsızlık kaplıyor içimi, karıncalar basıyor usumu. Bilmediğim bir ilacın tüm bedenime yayılıp, bedenime sensizlikten gelmiş her sayrılığı sağalttığını hissediyorum. Saatlerce böyle kalabilirim. Hiç ayrılmak istemez benliğim.
Gerçeğinle bir ömür yaşamak, gerçeğinle hiç karşılaşmadan.
-Korktuğum cümleler bunlar.-
Yapabilecek bir şey varken; yapabilecek bir şey yokken...
Yanıtsız sorular, sonu çıkmayan sokaklar, bıktıran labirentler, hayatın gerçeğinden neş’et etmekte...Peki koca bir yaşam sürer mi böyle?
Gerçeğini seviyorum, hala yüzünün aydınlığı aklımda.
Sonra yazılardan medet ummuşuz yıllarca, hüküm versin diye acılara.
Yazılara bakmışım, bakmışsın, gerçeğimize yollar çizmiş sözcükler...
Yazılar yazı olmaktan öte değil, gerçeğin, gerçeklerin hepsinden beri ve yakın.
Gerçeğini seviyorum, ilk görüp ilk sevdiğimi.
Sevdikçe hırpalayışını, sözcük kalburlarında eleyişini, ayıklayışını hayatından beni.
Hep yazılarından, kaleminin ikliminden aldım.
Gönül borcunu ödediğinde sırra kadem basıp, bir acı gerekçenin gölgesinde soldu gidişin.
Söylenmiş sözler, söylenmemiş sözler...
Artık bir önemi var mı?
Kapattın biliyorum, aşk kapısını; gelemem...
Yorgunsun biliyorum, gelemem...
Oysa hep misafirinim bilmesen de...
Her özlediğimde, kızıl gün batımlarında, elimde incebelli çay bardağı.
Gerçeğine sığınıyorum.
Gel gerçeğim, gel.
Sevgilim...
YORUMLAR
deniz_tayanç1
Çok teşekkür ederim. Çok saygımla.
"Gerçeğim"in özlemi; sevgiliye çağrısı...
Yok yok; sevgilinin sevgisindeki gerçeğe çağrı. Varlığının gerçekliğine çağrı.
Aslında "çağrı" da değil: Aslında belki de olmayan bir gerçek yaratmak ve o gerçekte kendini bir yere oturtman; var etmek. Yani "ben varım, gör beni, duy beni, sev beni"yi detirtmek o özlenen sevgiliye.
Peki O duyuyor mudur? Görüyor mudur? hıssediyor mudur? belki hepsi de var. Ya da yok hiç bir zerresi. Objektif bir kanıya varmamız olası mı; mümkün mü?
Bilinçli ya da bilnçsiz. İstemli ya da istemsiz uzak kalmayı tercih etmek de var işin içinde...
Ne çetrefelli bu sevmeler? Karşılık bulmamaları; çekilen acıların renkler, kıvamı, süreci ve sonuçsuz kalması... ne çok yıpratıcı, değerli Yazarım.
Yazar ne dokunaklı ifade etmiş her bir sözcüğün gücünü ve seçkinliğini. Ve metaforların karekterlerini, yükümlülüğünü... Kısa ve şiirsel yazarak vurguları hançere dönüştürmek sanatı; Ve o ıcıyı okuyucunun göğsünde hissettirme yetisi; ustalığı ve birikimi...
Hani, her bir sözcüğü bir yudum su kılmak sussuzluğun dayanılmazlığında ve hayata geri döndürmek adeta... Karanlıkta seçemeyen gözlere ışık tutmak, misali...
Özlemiştim bu mahir kalemin tılsımını. Okurken her bir kelimeyi, cümleyi duyumsayabilmeyi peşi sıra gelebilecek olan yan cümleylen olan muhabbetini.
Ve soluksuz kalmayı hemhal olmuş satırların aralarında... Ve yine yaklaşırken metnin sonuna, "n'olur bitme"yi detirten edebi üstünlüğünü, teninde hissedecek kadar güçlü oluşunu duyumsayabilmek.
Tüm yazılarında da karşılaşıldığı gibi, bu eserde de ruhuma şavkıyla inen çok sayıda ifade var "koynuma" alıp da gitmek istediğim...
Örneğin:
"Sen gerçeğine değdiğimde, dinginlik, umarsızlık kaplıyor içimi, karıncalar basıyor usumu. Bilmediğim bir ilacın tüm bedenime yayılıp, bedenime sensizlikten gelmiş her sayrılığı sağalttığını hissediyorum. Saatlerce böyle kalabilirim. Hiç ayrılmak istemez benliğim."
Tezatlıkların ve umudun anatomisi gibi...
Ve
"Sevdikçe hırpalayışını, sözcük kalburlarında eleyişini, ayıklayışını hayatından beni."
Aşkın, gözünün içine baka baka acımazılığıyla sırtını dönüp gidişinin tasviri gibi, kanımca.
Var olsun mahir kalem; var olsun değerli Şairim, Yazarım.
Mekanınızda eksiksiz olsun sıhhat ve sevi.
Çok teşekkürler verdiğiniz öğretici duyguya.
Bakı selamlar, sevgiler ve çokça saygılarımla.
deniz_tayanç1
Nitelemelerinizin çoğu yerinde.
Hakkettiğimden aşkın.
Öyle hissetmiştim, şimdi hala üşüyorum.
Çok saygımla.
"Gerçeğinle bir ömür yaşamak, gerçeğinle hiç karşılaşmadan. "
"Gerçeğini seviyorum, ilk görüp ilk sevdiğimi.
Sevdikçe hırpalayışını, sözcük kalburlarında eleyişini, ayıklayışını hayatından beni.
Hep yazılarından, kaleminin ikliminden aldım."
Şiirsel bir yazı ama aynı zamanda kendi kendimizi sorgulatan mısralar. Bizler de hiç bir zaman hayallerinden değil hep gerçeğini istemişizdir.
Gerçek olmayan düşler bir gün akıl sağlığımızı da bozabilir değil mi?
Üstünde düşünülmesi gereken bir yazı.
Hayal aleminden kurtulup gerçeğe ulaşabilmek dileği ile. Saygılar yüreğinize
Aslında,
yitip giden her şeye olan isyan, kendimiz içindir çoğu zaman.
Giden için değil, kalan olduğumuz için üzülüyoruz çoğu kez. Yitiklerinizi aramaya koyulduğunuzda koskoca bir yalan çıkıyor karşınıza
dünya!
Yaşanmış onca şeyi, aradan bir kişi eksilince, kalana hiç yaşanmamış gibi gösteren bir dünya
Giden gitmiş ,yeni gelenler gidenlerin boşalttığı yerlere dizilmiş birer birer…
Ne olursa olsun, en çok vedasız terk edişlere yanıyor içimiz, yalnızlığımızı vedalı yaşamak istiyor gönlümüz…
Vedasız bir yalnızlık hiç çekilmiyor.
doğrumudur bilmemki....
kutladım....duamla.....