Karanlık Şehrin İçinde ki Ürkek Sevdalı...
Uzağımdaydın... Bir sevda yankısı, bir sobanın duyulması zor çıtırtısı, bir çocuğun büyüme telaşında ki sancısı gibiydi özlemek seni. Ama alışıyordu insan, mutluluk kadar hüzne de, bir süre sonra...
Dalgalandırdın, bulandırdın denizlerimi. Kış güneşimdin... En çok bu şekilde seslenirdim sana. Oysa ne soğuk kış ayazlarında ısıtacak bir bedene sahiptin, ne de bir yüreğe... Tam senden umudumu kesmişken yeniden beliriverdin ömrümde. Bir sabun köpüğü gibiydin, burnumun ucuna konup, sönüp giden. Uzağımdaydın... Aynı şehrin havasında, aynı hayallerle büyüsek de farkında olmadan, düşlerin tuzağındaydın.
Karıştırdın zamanlarımı, allak bullak ettin saatlerimi, günlerimi. Yoktun... Ve ben kıyasıya kabullenmiştim bu fikri. Ya şimdi yenilenen varlığınla hayallerimin dışında seni yaşatmaya alışırsam? Ya beni alışılmışlıklarım içerisinde yine yalnız bırakırsan? Bu zamana kadar bir surettin aynalarda. Kaybetmekten korkmadan, gözlerimi kapattığım anda hayat bulan... Özgürlüğüm, dahiyane hayallere ortaktı senli düşler kurarken. Geceler bir şölendi. Tanımadığım bir ‘sen’ şekilleniyordu ışık danslarının gölgelendiği tavanda. Kıyasıya, doyasıya gülümsüyorsun bana.
Ama geldin... Seni sensiz yaşamaya alışmış biri için ne zor varlığına alışmak. Ne garip seni kabullenmemişken henüz, kaybetmekten korkmak...
Ne olur, beni hayatın gerçeklerine alışmak zorunda bırakma. Hayat hep acıtır sevdaya yakın yanlarımı. Geldiysen, hoş geldin demeli belki de. Ama o gelmenin içerisine al beni de. Ve madem geldin, bir daha gitme. Bırakma beni bu ışıkları her gece sönen kentte...
09/12/03
Elif SEZGİN