kalk gidelim...
Öyle zamanlar vardır ya her şeyden bıkarsın en baştada kendinden; işte öyle bir duygumun içinde sürüklenip dibe doğru gidiyorum ne doğruyu ne de yanlışı seçebiliyorum. Artık hepsi birbirine karıştı. Nerde, ne zaman, nasıl bekliyor beni hayat ya da olana şükredip yutkunmalı mıyım yine, yine bir yumruk daha boğazıma bir düğüm atsın öylemi?
Hayat ne garipsin kime istediğini vermişinki bana lütfedesin. Omuzlarımda nedenini bilemediğim bir yük var ne dersin buna geçmişin pişmanlığı, geleceğin kaygısımı yoksa?
Ne çok soru var kafamda ne cevabını verebildiğim nede başkasına sormaya cesaret edebildiğim. Sorular, kaygılar, endişeler, serzenişler hiçbir şey yapamıyorsun ne sorulara cevap ne de yaralara merhem bulabiliyorsun. İçinde cevabını bulamadığın soruların, gerçekleşmeyen hayallerin, kırılmış ümitlerinle bu hayattan göçüp gidiyorsun belki gerçek âleme belki de başka bir hüzün şehrinde acılı başka bir hayata adapte olmaya. Sen acılarına merhem ararken birde bakmışsın başkasının acısında kendininkini unutmuşsun. İşte bazen yenilgiyi kabul etmek gerek ağlamadan alışmak her şeye, herkesin acısı kendi içinde büyüktür.
Asla bir başkasınınkini anlayamazsın ne kadarda anlıyorum aynı şeyleri bende yaşadım desende, senin yangının başka benim yandığım.
Şimdi kalkıp toparlanmak gitmek var bu şehirden ama acı içinde olduktan sonra her şehir sana hüzünlü her yol yalnızlığa çıkıyor.