- 675 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
BİZ AYRILAMAYIZ - 1
Mahalleden iki gencin hayatlarını birleştirmek üzere olduğu bir salon düğünüydü.
Salon ışıklarının söndürülüp yerine gençlerin yaktıkları mum ışıklarının altından geçerek, kol kola giren gelin-damat umudu, neşeyi ve mutluluğu temsil ediyorlardı. Çalan müzik eşliğinde, düğün danslarını yaparken, kimbilir kaç yılın hasretiydi o birbirlerine sarılmaları.. Alkışlarla girmişlerdi salona ve yine alkışlarla son verdiler danslarına.
Sıra takı törenine gelmişti. Sahnenin önüne yan yana dikildiler. Arada bir birbirlerine bakmadan edemiyorlardı. Sanki, uyanmak istemedikleri bir rüyada gibiydiler ve uyanmaktan korktukları için, birbirlerine sık sık bakıp, yeniden başlamasını, uzamasını istiyorlardı, yaşadıklarının.
Salonun tenha köşelerinden bir masada oturan ana-kız, gözlerini gelin ve damattan ayırmıyor,kimseye belli etmeden ağlıyorlardı. Her ikisi de gözlüklüydüler ve gözyaşlarını gözlük camlarıyla gizlemeye çalışmaktaydılar. 40-50- yaşlarındaki annenin başı kapalıydı. Sade, makyajsız, mütevazi bir yüzü ve giyimi vardı. Kızı da yirmili yaşlarda olduğu halde yaşından çok daha fazla bir olgunluk, durgunluk sergiliyordu etrafındakilere. En basitinden bir makyaj dahi yapmamıştı yüzüne.Kapamadığı saçlarını bile, en basit şekilde
taramış, fakat güzelliğini, sadeliğini, temizliğini gizlemeyi becerememişti. Hani kalbinin güzelliği dışa vurur derler ya, o söz sanki onun için söylenmişti. Bir masumluk, günahsızlık ama bir de çaresizlik okunuyordu, yeşil gözlerinden.
Onları karşıdan gören bir masada, anne-baba ve kardeşleriyle oturan bir gencin gözleri onlara takılıverdi. Delikanlı farkına vardı anne-kızın ağlamakta olduğunun. Sade, saf güzelliği de dikkatinden kaçmadı. Herkes merakla takı törenini izlerken, o bütün dikkatini onlarda topladı.
Biraz sonra anne-kız takı törenine katılmak için yerlerinden kalktılar. İkisi de gözlüklerini çıkartıp göz yaşlarını kurulamaya çalıştılar önce. Sonra da kuyruktaki yerlerini aldılar.
Delikanlı da yerinden kalkıp peşlerine düştü ve kuyruğa girdi. Ailesinin takacağı takıyı yanına almıştı.
Hemen kızın arkasında sıraya girdi. Gözlerini ondan ayıramıyor, söz atmak için fırsat kolluyordu. O dalgınlıkta eli kıza çarpınca, kız birden ona döndü. Gözleri bir anda birbirlerine takılmıştı.
- Affedersiniz, diyebildi ancak.
- Önemli değil, diye karşılık verdi kız, çok tatlı, fakat ağlamaklı sesiyle.
Allah’ım ne tatlı bir sesi var. Fakat niçin ağlıyor halâ ? Delikanlı kendine sıra geldiğinde halâ onu düşünüyor ve onu seyrediyordu. Kız belki de bir şeyleri fark etmiş olacak ki, giderken şöyle bir arkasını dönüp baktı delikanlıya. Neredeyse peşinden gidiyordu yine delikanlı dalgınlıkla. Sırada bekleyenlerin de dikkatini çekti ve gülüştüler. Sonra da uyardılar, sıranın ona geldiğini. Mahçup oldu, heyecanlandı. Oradakilerden özür dileyip, takısını çabucak takıp, tebrik edip gelin ve damadı, hızla uzaklaştı oradan.
Yerine giderken halâ gözleri anne ve kızını aradı. yerlerinde olmadıklarını görünce de oyuncağını kaybetmiş çocuk gibi hissetti kendini. Anne, baba ve kardeşlerinin şaşkın bakışları arasında, salonun her tarafını didik didik etti bakışlarınla. Neden sonra lavabodan döndüklerini fark etti . Gözlerinin içi parlayıverdi bir anda. O anda gözleri birbirlerine takıldı.
- Hayrola ağbi , diye seslendi, yanında oturan kız kardeşi. O da genç bir kızdı ve en kolay o anlamıştı ağbisinin o kıza ilgi duyduğunu.
Yanına iyice yaklaşıp, kulağına;
- Şu karşı masada annesiyle oturan güzel kızı tanıyor musun ? diye sordu.
- Vaay ağbi ! Aşk halleri ha ! Hayret , sen bilir miydin bu işleri ? deyip, eğlendi biraz kız onunla.
-Bırak şimdi dalgayı. Tanıyor musun onu, söyle ! diye heyecanla tekrar sordu.
- Tanımaz olur muyum, bizim Zeynep. Daha geçen sene mezun oldu bizim liseden.
Sevindi delikanlı buna. Kızkardeşinden aralarını yapmasını isteyecekti. Daha bir başka bakmaya başladı kıza doğru. Kızın annesi de durumu fark ettiğinde, kızmadı, sevindi. Kızına hayran hayran bakan, çok düzgün görünüşlü bir delikanlı vardı karşılarında.
Fakat biraz sonra, içi kabarmaya başladı kızın. Öylesine ağlamaya başladı ki, saklaması, gizlemesi mümkün olmadı.
Kendini tutamadı delikanlı. Yerinden kalkıp, hızla kızın oturduğu masaya gitti.
- Ne oldu, bir şey mi var ? diye sordu merakla annesine. Kız şaşırdı onu karşısında görünce, utandı. Ağlamayı bırakıp, göz yaşlarını silmeye çalıştı. Etrafın dikkatini çekmemek için yanlarına oturdu.
- Şu sizin liseden Ayşe’nin ağbisiyim ben. Adım Taner.Kardeşim tanıyormuş sizi deyip, sohbet etmek istedi bir süre. Bu arada takı töreni sona ermiş, yeniden müzik çalmaya başlamıştı. Çiftler pistteki yerlerini almaya başlamış, dans ediyorlardı. Birden onun da aklına geldi.
- Teyzeciğim, kızınızla dans etmeme izin verir misiniz ? diye sorduğunda, kızmadı kadın, sevindi. Kanı kaynamıştı bu gence. İçinde ona karşı olumlu hisler canlanmıştı. Kızının yüzüne bakarak, cevabı onun vermesini istedi. Kız da annesine bakıp, ondan cevap beklerken, delikanlı çoktan ayağa kalkıp, kızın ellerinden tutmuştu bile.
İki sevgili gibi geldiler piste ve yılların hasretine son vermeye karar vermişcesine sarılarak birbirlerine, müziğin ritmine teslim ettiler kendilerini ve doyasıya dans ettiler.
Müzik onlar için seçilmişti sanki. Bu ilk tanışmalarında yaptıkları ilk dansta, o müzikle tüm dünyaya seslenmek ister gibiydiler :
’ Biz ayrılamayız !’
(Devam edecek)
Fikret TEZAL
YORUMLAR
Müzik onlar için seçilmişti sanki. Bu ilk tanışmalarında yaptıkları ilk dansta, o müzikle tüm dünyaya seslenmek ister gibiydiler :
’ Biz ayrılamayız !’
Fikret Bey ne yalan söyleyeyim, yine şu politika yazılarınızdan sanmıştım ,ama sayfayı okuyunca bayağı bir keyif aldım öykünüzden. Güzel bir giriş. Harika bir anlatım. Eh! biraz usta işi olmuş.
Tebrikler...
Sevgiler...
Başlığı okuyunca Fikret beyin her zamanki marjinal yazılarından biri daha dedim içimden. Ama okumaya başlayınca, devamı geldi.Aşkı çok güzel anlatıyorsunuz.İnsanlara yansımasını da. Hikayenizi fırsat buldukça takip etmeye devam edeceğim. Ben yazamıyorum, bari eski arkadaşların yazdıklarını değerlendireyim.Saygılarımla.