- 2113 Okunma
- 15 Yorum
- 1 Beğeni
Düğün Ve Kültürümüz
Düğün Ve Kültürümüz
Sevmem pek düğünleri. Hatta hiç sevmem. Sıkıntı basar, “Offf pufff” derken yanımda benimle giden de işkence altına girmiş olur.
Yeni değil bu huyum. Çocukken de, çok gençken de, şimdi de böyle…
“Vardır sebebi” dedim ve sanırım keşfettim. “Neler oldu hayatımda da, ben bir düğün düşmanı oldum çıktım?” şeklinde uzun uzun sorguladım kendimi. Oysa çok iyi bilirim düğünlerin de öz kültürümüz olduğunu, folklorik önemini, insanları kaynaştırdığını…
Bu durumda ben kültür düşmanı ya da folklorik bir katil miyim ki?
Asla! Tam aksi. Kültürümüzün zenginliği için canla başla çalışma hırsı olan birisiyim.
Yıllar öncesine gittim. Henüz okula başlamadığım döneme. Evimizin yanındaki bahçede kına gecesi yapılmakta. Şimdi bile o gecenin kına gecesi olduğunu bilirim; çünkü gelinin başını kırmızı, allı pullu bir örtü ile kapatmışlardı. Seyrediyorum masumca. O ne güzel ağıtlar, o ne güzel deyişler… Şimdi gibi hatırlıyorum. Boyum da minicik.
Yanımda belirdi dev bir cüsse. Tanımam. İlk görmüşüm hatta. “Bu çocuğun da kınası şerefineee!” diyerek öyle bir nara attı ki, o an ile ucundan alev çıkan bir aletin tok ve ürkütücü sesleri arasında saniyeler bile yoktu. Kafama düşenlerin kovanlar olduğunu şimdilerde anlıyorum tabi.
“E be adam!” desem saygısızlık sayılır mı ki? Hayatta değildir şimdi muhtemelen de ondan diyorum… O zamanlar 60 civarıydı. Yine de diyeyim…
E be adam! Sen o yaşınla bir küçücük çocuğun, hatta daha kim bilir nice çocukların, hatta hatta kim bilir senin gibi nice adamların nice çocukları bu kültürümüzden korkutup uzaklaştırmaya ne hakkınız var ki? O an şişede durduğu gibi durmayanın aciz cesaretine sığınıp nice canlar aldınız biliyor musunuz?
İşte düğün korkularımın ilk nedeni… Ve en büyük nedeni!
Diğeriyse müzisyenlerimizin kendilerini gösterebilme ve reklam yarışı... Sesi çılgınlık derecesinde ve kapalı mekânda açıp, eğlence adına insanlara işkence tarzları…
Hangimiz düğünlerde orkestra yanına oturmak isteriz ki? Hangimiz konuştuğumuzu anlayabiliriz?
O gece ben düğünün müziğinde kaybolmadım sadece. Hatta uzun süre müzik tüm yüksek ses yoğunluğu ile devam ederken inanın ben duymadım bile…
Müzik ve kültürümüz…
Düğünlerimiz ve kültürümüz…
Şölenlerimiz ve kültürümüz…
Hep bunları düşündüm. Müzik seslerinin çıldırmayıp ve çıldırtmayıp, insanlarımızı figürlerden figürlere koşturuşu geldi gözlerime resim resim… O figürlerin folklorik anlamlarını süzdüm beynimde. O folklorik anlamların, bir ulusun değerlerindeki önemini vurguladı yüreğim.
İşte böyle bir atmosferde orkestramız, görüntüdeki orgu; ama arka plandaki cankurtaranı, o canım laptopundaki remikslenmiş nice MP3 harikaları ile coşuyor ve coşturuyordu. İnsanlar sallanıyor sürekli aynı figürlerle ya da elele verip geniş bir halka oluşturuyor, hafif de kıpırdayarak ayaklarıyla, pistin çembersel kenar uzunluğunu ölçümlüyorlardı. O ölçümlemeyi izleyen kısılmış gözlerimde dalıp gidiyor, figürsüz ayakları hayalimdeki figürlerle oynatıyordum. Düğün salonundaki düğün ve beynimdeki düğün karşılıklı cephelerde savaşıp durmaktaydılar.
Düğün salonu da hani tek bölgeli değildi… Hatay, Antalya, Ankara, Uşak karışımı idi. Bu karışımdan da benim yöresel folklorik doyum beklentim haklı idi bana göre.
Derken saat 23.00 oldu… Sanki benim düşüncelerimi okuyan orta yaşlı bir bayan orkestrayı susturdu işaretle, aldı mikrofonu; “Burada yörelerimiz ayrı ama hep aynı şeyleri yapıyoruz. Neden yörelerimizin oyunlarını gelin ve damatı da alarak sergilemiyoruz ki?” dedi.
Ne kadar güzel sözlerdi bunlar…
Geçti başa kahramanımız. Yörelerden örneklemeleri kendisi işaret etti, orkestramız notalandırdı. Ne muhteşem figürlerdi onlar… Doyumsuz haz veriyordu. Dört yörenin de oyunları tüm güzellikleri ile sergilenmekteydi. Hem de dört yörenin insanları hiç çalışmadan, birbirlerine bakıp, o an öğrenip sergiliyorlardı. Düğün adeta yeni başlamıştı.
Bitimde, yakın akrabalar resimler çektirirken ben düşünüyordum cevabını bulamadığım soruları beynimde uçuşturarak. Nedenleri sorguluyordum.
Neden düğünlerimiz hep böyle geçmezdi ki?
Bu sorunun cevabı şimdilik meçhul… Ben bulduğumda cevabı söz yazacağım.
Ama bulursam…
YORUMLAR
Sanırım ben de pek sevmiyorum düğünleri. Sosyalleşmeyi seviyorum ama en fazla on kişilik grupla. O kalabalıkta tam olarak kimseyle görüşülmüyor bile. Bir de düğünün ruhunda var olan gösteriş ve takı merasimi de çok itici oluyor. Salonlarda film yıldızları gibi salınan hanımlar, doğallıktan çok uzak oluyor. Takı merasimi ise tam bir vahşet oluyor. Gelinle damat için maddi anlamda iyi bir şey olsa da hediye verme şekli farklı olmalı bence. Daha nazik bir şekilde de olabilir. Hiç bir çift, evliliğinde yaşanan düğün problemlerini unutmaz. Taraflar düğünü beğenmez, gelin birşeylere takar kimse bu merasimden memnun ayrılmaz. Birbirimizi kandırmak gibi bir şey bu. Çapımızı gücümüzü kabullenip sade törenler ve doğal ortamlarda da gerçekleştirilebilir aslında. Fakat ille biri çıkıp itiraz eder, o da sözü geçen kimse olur. Aynı sahneler tekrar eder durur.
Ne zaman aykırı bir kişi çıkıp kafasına göre birşeyler planlar o zaman düğün yapılmaz. Çok eleştirilir aykırı kişi ve onu seven kişi ama bunu umursamaz. Çünkü evlilikler iki kişinin mutlu bir şekilde bir arada yaşaması için yapılır. Ailelerin gövde gösteri için değil. En iyi çiftler bilir nasıl mutlu olacaklarını.
Ne zaman ki başkaları için yaşamayı bırakırız ancak o zaman yaşamaya başlarız, gerçek anlamda.
Saygılarımla.
hayal deniziii tarafından 9/28/2012 11:29:15 PM zamanında düzenlenmiştir.
hayal deniziii tarafından 9/28/2012 11:32:18 PM zamanında düzenlenmiştir.
hayal deniziii tarafından 9/28/2012 11:33:10 PM zamanında düzenlenmiştir.
Turgay COŞKUN
Ama beni en ürküten şey sarhoş kafalarla, titrek ellerle, düşünmeksizin ateş edilmesi, mermi harcanmasıdır. hayatım boyunca bunun anlamını kavrayamadım. O "Tak tak tak" sesleri neden o doyumsuz zevki veriyor? Yoksa biz insanların bilinç altında öldürme ve vahşet mi yatmaktadır...
Ne diyelim? Folklorik değer taşıyan düğünler olsun dileklerimizi sunalım bari...
Saygılar...
en mutlu günde, gelinle damat saatlerce dikilir ayakta
tankır tıngır bir taverna ,kavga gürültü ses şamata...kim kiminle ne alemde. hiç belli değil....
bu eğlencede herkes çok mutludurya,en çok kim mutludur diye merak ederim hep.
bu kadar gösteriş, böylesi eğlence neyi ifade eder, hiç anlamam doğrusu....hepsi boşa....helede bu kadar çok sıkıntının ardından, günümüzde üç gün içinde son bulan evlilikler yokmu.....işkencenin alası....yorulduklarıyla dahi kalmıyorlar ne yazık ki....
Sevgi suskuda gizli....düğünler suskun ve duygulu olmalılar....eskilerden anlatıldığı gibi...
güzel çalışma kutladım....duamla.....
Turgay COŞKUN
Selamlarımla...
Mecbur kaldığım zaman düğüne giderim. Kıramadığım bir akraba ya da bir dostun düğünüdür, uzak bir masada oturup izlemeyi yeğlemişimdir çoğu zaman. Bir süre sonra müzik ve oynanan oyunlar bana anlamsız görünür.
Eşim egeli benim. Onun memleketinde düğünler çok farklıdır, oyunlar folkloriktir zevk verir. İnsan izlerken keyif alır
Yine güzel ve akıcı bir yazı buldum sayfanızda
Kutluyorum
Saygılarımla
su_misali tarafından 1/6/2010 2:45:33 PM zamanında düzenlenmiştir.
Turgay COŞKUN
İşte benim de hayalimde folklorik figürlü, asıl geleneklerimizi içeren düğünlerimiz...
Selamlar...
Turgay COŞKUN
Selamlar
Ben belli bir yaşa gelene kadar düğünlere gitmeyi isterdim ama yaşım ilerleyip, sorgulamaya başladığımda düğünler çok itici gelmeye başladım.
Düşünün bir kere. Bir genç kız hayatı boyunca hep öcü gibi gösterildiği erkeğe, o gece annesinin, babasının, dayısının, amcasının ve bir sürü insanın önünde, o gece birlikte olması ve hayatı boyunca saklaması gereken bekaretini vermesine tüm insanlar şahitlik ediyor, hatta baba ve anne, o akşam kızının başına gelecekleri bildiği için zil çalıp oyunlar oynuyor.
Bunu ilk düşünmeye başladığımda çok fazla tepki gösterdim ve sonrasında kaçmaya başladım düğünlerden. Ardından silah ve alkol. İşte bizi çileden çıkartan ikinci nedendi. Ve ne yazık ki aynı delenekler devam ediyor.
Ben bu yazınıza sayfalar dolusu yazı yazarım ama biliyorum ki çok fazla tepki alacağım en iyisi susmak galiba.
Çok güzeldi ve düşündürücüydü yazınız. Saygılar yüreğinize
Turgay COŞKUN
Ama bunların da doğallığını kabul ediyorsak, ya da o gelin ve damada bunun terapisini veriyorsak o sıkıntıyı duymazlar sanırım. çünkü aynı tezle gidersek olaya bakışa, bir karı kocanın da evine ziyarete gittiğimizde, ziyaret bitip vedadan sonra onların birliktelkleri akla gelebilir. böyle düşünüyorum.
O nedenle evlilik öncesi annelerin ya da bu işte ehil kişilerin terapisi yararlı olacaktır.
Ayrıca ben sizi bu sayfalarda "Tepki de çekse" gözünü budaktan esirgemeyen, kalemini dilediğince oynatan bir cesur yazar tanıdım. Lütfen tepki çekmeyi hiç dile getirmeyin. Birileri için değil, kendi düşündüklerimizi dile getirelim. Ki siz öyle bir kalemsiniz. çok yazılarınızı okudum. Ve seviyorum da sizi okumayı...
Selam, sevgi ve saygılarımla....
Ben o çeşit düğünleride sevmem. Ben düğün sevmem hele de sokaklardaki şamatalı kargaşalara isyan ederim.
Elimde olsa düğün salonlarını kaldırırım.
Sokakta düğün yapanlara 2000 lira ceza keserim. Göz yuman emniyet amirini ve zabıta amirini hemen görevden alırım.
Nikahtan al götür kızı.
Sevgi ve selamlar.
Yazı güzeldi, zevkle okudum.
8 puan.
Turgay COŞKUN
Şaka bir yana, gösteriş kavramı olmadığı takdirde düğünlerimiz gerçek bir şölen ve kültür merkezimiz olur inancındayım.
Selamlar...
düğünler kalabalık ve gürültü nedeniyle bana da işkence gibi gelmeye başladı.
yazınızdan sonra ben de sorgulamaya başladım kendimi.
çok severdim genç kızken.her düğüne annem babam istemese de ablam hiç gelmese de bir yolunu bulur giderdim.
ama ya şimdi neden diyorum ,
gürültü kirliliği baş neden tabi ki,yaşlanmış olmam bir başka neden.ama eşimin siz gibi düğünleri sevmemesi bu nedenle her düğünü bana işkence nedeni haline getirmesi esas neden sanırım.
çok sevdiğim bu seronomiye gidip arkasından kırılıp üzülmektense hiç gitmemeyi tercih ediyorum.
:)))
eser hanım bir kitap eleştirisin de
--yazı demişti yada hikaye bittiğinde okurunu düşündürtüyorsa sorgulatıyorsa amacına ulaşmıştır--
teşekkürler paylaşımınıza
Turgay COŞKUN
Teşekkürler güzel yorumunuza... Saygılar...
Düğünleri severim...
Bizim yöremizde ,düğünlerimizde ben görmedim tabanca ,ve silahlar.
Hiç anlam veremedim, mutlu güzel bir günde silahın ve tabancanın ne işi olabilir, buna neden gerek duyarlar?
Güzel anlatmışsınız duygularınızı...
Saygı ve selamlarımla
Turgay COŞKUN
Bu yorumu yazarken aklıma geldi... Gerçi insan mutluluğu adına mücadele edip insan öldürenler de var ya. Onların yanında düğünlerimiz yine de masum :)
Selamlarımla...
Düğünleri ve kuru gürültüleri bende hiç sevmiyorum.
Düğünlerde silah atılması konusuna biraz daha girmiş olsaydınız keşke. Belki birilerinin kulağına girerdi.
Turgay COŞKUN
Anlamışsınızdır öfkemi bu konuda...
Selamlar...
Aslında güzel olan adetlerimiz bazı kendini bilmezler tarafından hoyratça katlediliyor.
Bizleri de bu güzel adetlerimizden soğutuyorlar. Artık salon düğünlerine be de gitmiyorum.
Çünkü o gürültüye dayanabilecek bir kulağa sahip değilim.
Güzel ve anlamlı bir yazıyı kaleme aldığınız için kutlarım.
sevgiler...
Turgay COŞKUN
Ama gerçekten bir yarış var...
Sevgiler...
Salon düğünlerini ve gürültüyü sevmiyorum.
Köylerdeki tabancalı düğünlere de şahit oldum, alışkın olmayınca ürkütüyor.
Ben gençken akraba düğünlerine katılıp oynardım aslında ama şimdiki gibi müziğin gürültüsü aşırı değildi.
Oğlum ise hiç birini istemiyor, evlenirsem sadece bir nikah olsun ya da kokteyl olsun diyor.
Kişiye göre, zamana göre değişiyor beğeniler.
Paylaşım için teşekkürler..
Turgay COŞKUN
Oysa şimdi yardımlaşmayı bırakalım yarışa dönüştü işler. En lüks yerlerde falanca yaptı diye daha gösterişlisini yapma çabaları var artık.
Anılarımda da belirttiğim gibi folklorik bir zenginlik de yok. Keşke o zenginlik olsa...
Selamlar...
Yanımda belirdi dev bir cüsse. Tanımam. İlk görmüşüm hatta. “Bu çocuğun da kınası şerefineee!” diyerek öyle bir nara attı ki, o an ile ucundan alev çıkan bir aletin tok ve ürkütücü sesleri arasında saniyeler bile yoktu. Kafama düşenlerin kovanlar olduğunu şimdilerde anlıyorum tabi.
Hiç anlam veremem düğünlerde patlayan silahlara. Bu olguyu At, Avrat, Silah ekseninde açıklamaya çalışan geleneksel yaklaşımlar olabilir ama nedense akla ve mantığa aykırı geleneklerini sürdürme konusunda gösterdiğimiz inat ve kararlılığı keşke güzel geleneklerimizde ve kaybolan değerlerimizde gösterme yeteneğine sahip olabilseydik.
mükemmel yazınız için teşekkürler turgay bey..sevgi ve selamlar......
Turgay COŞKUN
Sevgiler...
Düğünler akrabaların çağrısını geri çevirmemek için gelen davetiyelerden başka birşey değil günümüzde.Tabi bu yakın arkadaşımız veya akrabamız değilse ;).İnsan genç yaşlarda düğün düşmanı olduysa sevemez bir türlü düğünleri,annelerinin yanında giden bayan arkadaşların bazılarına koca aranması onları da sıkar aslında.Zorla kesişirler bazıları ve bazıları da aslında kadınlık kozunu oynar.Sonra piyanist şantör '' mahallemizin gençleri dans pistine'' o zaman erkekler mest olur artık.Mahallede sevdiği kızın önünde serpilmesi heyecanlandırır kimseleri.Anneleri de bir taraftan ''sen eve gidince görürsün'' bakışı atar :)...
yazınız için teşekkürler :) Emeğinize sağlık
Turgay COŞKUN
Gerçekleri dile getiren yorumun için Teşekkürler...
Selamlar...
Yazının başlarında belirttiğim tabanca ve silahlar hep oldu ve bende nefret yarattı. Hala devam ediyor.
Eskilerde müzisyenlerde yapaylık yoktu; bizzat icra ediyorlardı. Şimdi ise MP3 koyup, sadece org çalar gibi görünüyorlar. Köroğlu silahı görünce mertlik gitti demiş... Ya müzik? Yoksa bilgisayar çıkınca mı gitti? :)
Ve takıp takıştırmalar... İnanın bunun bile düğün özelliklerine olumsuz katkısı var. Terleyip makyaj akar diye piste çıkıp maharetini göstermeyenlerin sayısı kabarık...
Sevgi ve selamlarımla...
Yaz aylarına denk gelmemişse, severim düğünleri. O aylarda, tak-takıştır, yap-yakıştır çok zor geliyor. Sıcak bir yandan. Saç-baş-makyaj. Yazarken bile sıkıntı bastı.
Ev işlerinde, yardımcı olan hanımla 28 senelik birlikteliğimiz oldu. Annesi de annemin yanında çalışmıştı. Oğlunun düğününe gittik. Oğlan tarafı, Kars'lı. Kız tarafı, Yugoslav göçmeni. Gecenin ilerleyen saatinde, önce kız tarafı çıktı, piste. Kendi, yöresel, oyunlarını sergilediler. Biz " Aman ne güzel " diyorduk ki, erkek tarafı çıktı. Anadolu Ateşi'ni izliyor gibi hissettim. İçten dışa doğru, 4 halka oluşturdular. En içte, bekar kızlar. Sonra, bekar erkekler. Anneler ve babalar. Muhteşem bir halay çektiler, zılgıtlar eşliğinde.
Sanırım, 5 sene oldu. O düğünden, maddi olarak, daha şatafatlı düğünlere gittim. Ama daha güzeline gitmedim.
Selamlar, sevgiler.
Turgay COŞKUN
Yukardaki yorum sizin yoruma idi..