- 1305 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
BAHAR KOKULU BİR KADIN DEVAM( 6 )
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Kasabalıda bu fedakar doktorlarına zaman zaman ev yapımı peynir reçel ve süt ve petek bal getirirler ama bizim Doktor her seferinde bunları reddeder yada ücretini vermek ister fakat kasabalının artık gelenekselleşmiş bu minnet dolu davranışını bir türlü değiştiremez onları kırmamak adına hediyelerini yüzü kızararak almak zorunda kalır doktorumuzu bir miktar tanımış olmalısın.Neyse gelelim olanlara..
<<Teşekkürler dedektif nasıl olalım işte uğraşıp duruyoruz,iş güç anlayacağın>> doktorun bu yarı bıkkın konuşmasından sabahın bu erken saatlerinde sağlık merkezinin yoğun olduğunu anlamıştım lafı fazlaca uzatmadan
<<Bir ara müsait olduğunda sana uğrayacağım biraz rahatsızım doktor>>dedim
<<okey dedektif hem burası da biraz sakinleşir sohbet ederiz ayrıca senide çok özlemiştim hem şehirden birkaç kitap getirttim beğendiğin olursa veririm geldiğinde unutturma .>>diye karşılık verdi.
Doktorun yanına ancak akşam iş çıkışında uğrayabildim. Çok yoğun bir gün geçirmiştim ve başımın ağrısı da hafiflemişti.
Doktor çok yorgun olmasına rağmen beni coşku ile karşıladı << azizim nerelerdesin yahu uzun zamandır görüşemiyoruz hasta filan olmasan yüzünü görmek ne mümkün aşk olsun yani>> dedi.
Ardından hemen boynuna asılı steteskop u kulaklarına doğru götürdü bana konuşma ve şikayetimi anlatma imkanı vermeden
<<sırtını aç bir dinleyelim dedektif neler oluyormuş içerilerde bir bakalım>> deyiverdi.
Bende onun bu işkolik halini görünce birden kendimi tutamadım gülmeye başladım
<<Ya hu dur hele dostum daha neyim olduğunu bile sormadan beni soymaya kalkıyorsun anlaşıldı bu gün gelen hastaların tamamı grip yada nefes darlığı çekiyor ama azizim benim yalnızca başım ağrıyordu o da seni görünce geçti yinede doktor sensin istersen hemen soyunabilirim.>> dedim ve pantolonumun fermuarını açar gibi bir hareket yaptım dudak yarısı bir gülümsemeden sonra her ikimizde kendimizi kapıp koyuverdik kahkaha tufanına tutulmuştuk günün yoğunluğunun yarattığı gerilim ikimizin de zembereği boşalmış saat gibi sinirlerimizi boşaltmıştı.
Kapı aralığından meraklı bir çift gözün içeride olanları anlamak için bize doğru baktığını gördüğümüzde kendimizi bir miktar frenleyebildik.
Tmoty efendi hayırdır begim bu ne neşe böyle diyerek odadan içeri adımını attı.
Evet bu gün kötü bir gelişme olmamıştı öyleyse neydi bu telaş durduk yerde bu habersiz gelişte neyin nesi üstelik bu fırtınaya rağmen diyen soru soran gözlerle onlara doğru baktım.
<<Bu akşam çok kötü olaylar oldu.>> birkaç saniyelik düşüncelerimden doktor Ripnes in sesi ile sıyrıldım.
<<Bu.. bu.. akşam sen gittikten sonra çok kötü şeyler oldu.>>
bir türlü anlatmak istediğini söyleyemeyen çocuklar gibi lafı ağzında eveleyip geveleyerek çeviriyordu.
<<Heyecanlanma dostum sakin ol ne olduğunu bilmeliyim ki size yardımcı olabileyim>> diyerek doktoru sakinleştirmeyi umdum..umduğum gibi de oldu. Benim kendisine yardım edebileceğime inancı tamdı anlatmaya başladı.
<<Bu aksam muhtemelen 19, 45 civarıydı tam lojmana çıkmayı düşündüğüm bir sırada sağlık merkezini kapıları tekmelerle kırıldı içeriye elerinde uzun namlulu silahlarla birkaç adam ve beraberlerinde kanlar içinde bir yaralı geldi..>>
<<Doktor acele arkadaşımızı kurtaracaksın..! diye sert bir tonda emrettiler hatta tehdit ettiler silahlarını bana doğru çevirerek..onun yaşaması seninde yaşaman ona göre ha!.. dediler.>>
<<Tmoty efendi ile birlikte mecburen boyun eğdik söylenenlere,ayrıca aldığım eğitim insanların hayatını kurtarmamı gerektirdiği için hemen duruma müdahale ettim ama buraya gelmeden öncede, uzun uğraşılarımız sırasındada yaralı şahıs çok fazla kan kaybetti..>>
Çok ciddi bir durum söz konusu idi. Buna rağmen doktorun söyleyeceklerini bitirmesini bekledim.
<<Yaralının acilen kana ihtiyacı var dedim.>>Kesik kesik nefes alarak heyecan içinde anlatıyor adeta olayı yeniden yaşıyor gibiydi çok korktuğu her halinden belliydi hiçbir yorumda bulunmadan dinlemeyi sürdürdüm. <<Ama onlar kanı şimdi boş ver sen hastayı iyi et yeter dediler.bu tipte insanlara laf anlatamazdım bende damar yolunu açmak için 300ml % 5 lik serum taktım.>> aslında hastanın derhal tam donanımlı bir ambulans ile hasta haneye kaldırılması ve acilen ameliyata alınması gerekliydi
<<Mermiyi bulunduğu yerden çıkarmak hiçte kolay olmadı ardından altı tane stür atıp hastanız kurtuldu diyebildim.>>Doktor masanın üzerindeki sürahiden bir bardağa su doldurdu birkaç yudum içti elleri hala titriyordu
<<Bu durumdaki birisinin bu imkanlar ile yaşatılamayacağını bile bile hastanız kurtuldu dedim>>Rusel anlıyormusun
O sırada Tmoty efendi doktoru destekler gibi söze girdi <<begim Yaralıyı atın üzerine attıkları gibi gittiler bizde doğruca sana koştuk çünkü Polise giderseniz kendinizi ölmüş bilin dediler.>>
Doktor yeniden söze girdi <<olay bu dedektif elimizden geleni yaptık ancak o yaralı birazdan şok haline girecek ardından da ölümü kaçınılmaz olacak. Yapabileceğimiz fazlaca bir şey yoktu ..>> kaçarcasına sana geldik.
<<Bu durumda polis merkezini arayamazdınız gözcü dikebilirlerdi iyi yapmışsınız bana gelmekle neyse dediğim gibi bana geldiğiniz iyi oldu>>diyebildim onları sakin tutabilmek için
Doktor mahcup bir ifadeyle başını öne eğdi.<<Peki ne zaman gittiler>> diye sormamla beraber..Tmoty efendi heyecanla atıldı<< onlar gider gitmez sana kaçtık Begim>>
Vakit geçirmeden telefona doğru yürüdüm.Bana korku dolu gözlerle bakan doktor Ripnes e dönüp<< karakolu bilgilendirmemiz gerekli bunu ihmal edemeyiz >>...dedim..
Benim telefonumla birlikte Polis merkezinin içinde olağan üstü bir hareketlilik başlamış.Kasaba içinde devriye gezen araçlara telsiz anonsu ile çağrı yapılmıştı takibin yapılması gereken bölge ise askeri sorumluluk alanında olduğundan private operation komutanlığı ile nöbetçi savcılık konu ile alakalı olarak derhal bilgilendirilmişti….
Yoğun bakım hemşiresinin gelişi ile okumayı bıraktım.<<Rusell in herhangi bir tepki verip vermediğini sordu bende herhangi bir gelişme olmadığını söyledim.
Rusell in sürekli yenilenen serum şişesine her zamanki gibi bir iğneyi enjekte etti ve ekrandan kalp atışlarını bir süre izledi bir tuşa bastı ve kalp grafisini alarak bana döndü <<durumunda değişiklik yok ama korktuğumuz gibi başka bir problem de oluşmadı umutlanmak için hala çok fazla sebebimiz var bayan inanıyorum ki sizin çabalarınızda boşa gitmeyecek ve dedektif yeniden aramıza dönecek ayrıca çok güçlü bir bünyesi var ve direniyor>>
Dedikten hemen sonra geldiği gibi kendinden emin adımlarla odadan dışarı çıktı.
Öylesine içtendi ki içimdeki kurumaya yüz tutmuş çiçeğim su verilmişçesine yeniden yeşerdi bu duygu beni yeniden güçlendirdi ve günlüğü elime alıp yeniden kaldığım yerden yenilenmiş olarak yüksek sesle Rusell’in bana ithaf ettiği günlüğünü okumaya devam ettim…
Kısa bir süre sonra üçümüz birlikte karakola intikal ettik suçlulara ait bilgi fişleri ve resimlerinin olduğu dosyalardan zanlıları tespit etmeye çalışıyorduk.
22 20 civarında telsiz anonsunda kasaba çıkışında 30 35 yaş civarı esmer ve 1 70 1 75 boylarında bir erkek cesedi bulunduğu bilgisi geldi ve savcının bölgeye intikali için bilgilendirilmesi istendi.
Bu anonsla birlikte bizim doktoru da bir titreme sardı. Dediğine göre Kulağında bir ses yankılanmıştı
……. <<onun ölümü seninde ölümündür ha ona göre doktor>>…..
Doktorun psikolojisini çok iyi anlamıştım ve başımla her şey düzelir endişe etme der gibi bir hareket yaptım...
Doktor ve Tmoty efendi sabıkalı teşhis fişinde bir suçluyu kuşkuya yer vermeyecek netlikte teşhis ettiler. .
Bu şahıs uzun zamandır çeşitli suçlardan GBT ile aranan dodo lakaplı kendo black peperci idi.
Doktor<< işte bu adam, reisleri bu adam... beni tehdit eden de buydu>>diyebildi.
Ardından yutkunuverdi. Yeniden göz göze geldik.Bakışlarında benden medet uman küçük bir çocuğun yakarışları gizlenmişti.
Aynı anda telsizden 150 m de. Twin hill mevkiinden kasaba yönünde taciz atışı olduğu ve görevli dört memurun yoğun ateş altında olduğunu acele takviye ekipler gönderilmesi gerektiği haberi geçildi.
Bende emre uyarak alel acele takviye ekibi ile birlikte olay mahalline doğru yola koyuldum.Doktoru ve Tmoty efendiyi polis merkezimizde bırakarak. Aracımız kendisinden beklenmeyecek kıvraklık ve süratle kontrol altına alınan Twin hil mıntıkasına vardı.
Bir zamanlar kasabalının kilise olarak kullandığı tepedeki yıkık bir binadan kısa aralıklarla kasabaya doğru ateş ediliyordu.
Takviye polis gücü ile birlikte hemen kendimizi koruma altına alabileceğimiz ağaç dibi ,duvar kenarı ve çukur alanlara sipere attık. Ben bir tümseği kendime korunak olarak seçtim..
Bir süre sonra siper almış arkadaşlarımla benim üzerime doğru Twin hil yönünden inanılmaz yoğunlukta bir mermi sağanağı başladı sanki yerimizi ezbere biliyorlardı..
Bu ateş gücünün yalnızca 3 kişiden gelemeyeceğini artık anlamıştık yukarılarda bir yerlerde çok sayıda silahlı insanların bulunduğu kesindi. Polis telsizlerimiz sürekli olarak durumun acili’ yetini bildiren anonslarına devam ediyordu ve bir an önce tepelere yönelik operasyonun gerektiği bilgisini ilgili tüm merkezlere geçiyorlardı.
Yaklaşık yarım saat boyunca karşılıklı müsadere devam ederken Twin hil in beş kilometre kadar arkasına düşen sıradağlardan bize doğru yaklaşan helikopterin seslerini duymaya başladık.
Beklediğimiz yardım yakındaydı bu gelişme ile birlikte karşıdan gelen silah atışlarında belirgin bir azalma meydana geldi ,zifiri karanlıkta eski kilise kalıntısında nelerin olup bittiği pek seçemiyorduk.Gergin bir bekleyiş dört bir yanımızı rehin almış gibiydi.
Motor sesleri ve pervanelerin çıkardığı homurtuların bulunduğumuz mevkie doğru helikopterlerin son derece kararlı yaklaşmalarına bir işaretti sonrasında bir noktaya doğru yoğunlaşan ve sabitlenen seslerden indirme yaptıkları izlenimine vardım.
Fakat bu indirme harekatı bize bir miktar uzak bir tepede yada vadide cereyan ediyor gibiydi. yer yer sesler azalıyor sonra yeniden yoğunlaşıyordu. Ne kadar bir süre geçti bilemiyorum sesler kesildi ortalığı derin bir sessizlik sardı.
Tepelerden birinin 100 fett kadar üzerinde keskin bir ışık parladı ve söndü ardından bir el atış sesi duyuldu.
Evet bir el atış yapılmıştı ama ne tarafa doğru ateş edildiğini anlayabilmek mümkün değildi bu atış sesinin biri birine karşı tepelerden yansıyıp tekrar tekrar yankılanması bu geçici suskunluğunda sonu oldu.
Nasıl bir sona doğru gidileceğini bilen titrek bir el ne olacaksa olsuncu bir anında beklenen sonun başlangıç mekanizmasını tetikledi.
Artık ölümün sessiz çığlıkları ile kurulu saatler işlemeye başlamıştı etraf kan ve barut kokularının esaretine girileceği bir atmosferin kuşatılmışlığında patlamak üzereydi.
O ana kadar operasyon timlerinin bulunduğumuz yere kadar yansıyan teslim olun olun ve sizlere bir zarar gelmesini istemiyoruz çağrılarına verilmemesi gereken bir yanıttı bu bir el ateş.
Operasyon timleri hep birlikte atışın yapıldığını düşündüğümüz ışığın parladığı bölgeye doğru yaylım ateşine başladı bu yoğun ateş dalgası karşı tepeleri adeta esir almıştı yıkık dökük kilise kalıntısının duvarlarında parçalanan mermiler ortalığı cehenneme çevirmeye başlamıştı duvarları çökmeye başlayan eski yapıyı terk eden ve tepeciklerde sürekli yer değiştirmeye başlayan komşu ülkenin kanu gerillaları olduğunu sandığımız haydutlar zaman zaman sınırlarımızı geçerek kasaba ve köylerimizde yağmalama faaliyetlerinde bulunup iç savaş yaşayan yoksul ülkelerine dönüyorlardı birkaç ayrı noktadan timlere ve bize karşılık veriliyordu yağmur gibi yağan mermiler ortalığı savaş alanına çevirmeye yetti aslında bu haydutlar bu güne kadar her çatışmada ortadan kaybolur ülkelerine dönerlerdi bu defa farklı davranıyorlardı…..
Private operation birlikleri ise kısa bir zaman içerisinde helikopterlerle bölgeye intikal etmiş ve gerekli konumlanmalarını almışlardı bu yoğun ateş dalgası içerisinde onlarda harekata başladılar..
12 şer kişilik üç gurup çembere aldıkları şahıslar ile sıcak temasa girdiler olayı saniyesi saniyesine telsizden dinliyordum sipere yattığım tümseğin arkasından.
Private operation birlikleri Twin hil mevkii ne doğru farklı birçok tepe ve tepecikten tahkim ateşi yapıyordu..
Çok yoğun bir çatışma başlamıştı göz gözü göremez olmuştu kanular roketatar ve uzun namlulu silahlar yada havan topu ile karışlık veriyorlardı sonuna kadar direnecekleri anlaşılmıştı ve bu defaki yağmadan öte bir şeydi.
Bizi hiç ilgilendirmeyen bir ülkenin iç kavgasındaki kaçınılmaz sefalet ve açlık dalgasındaki kavgada zorunlu aktörler oluyorduk ister istemez.
Bu arada bizim bulunduğumuz yere doğru kasaba çıkışına yakın bölgedeki bazı evlerden de tüfeklerle ateş başlamıştı kasabanın içinde de konuşlandıklarını anladık çok zor durumdaydık ama yinede karşılık vermeye devam ettik masum kasabalıya zarar vermemek için çok dikkatli davranıyorduk.minibüsümüz delik deşik olmuştu ama bizi kasabanın kıyısındaki evlerden gelen atışlardanda koruyordu o bölgedeki vatandaşlarımızın durumundan endişe ediyorduk.
Twin hile de ise Durum sanıldığından çok daha ciddi idi.Private operation birlikleri kendi koordinatlarını kriptolu telsizleri ile bildirirken ana harekat merkezinden derhal güvenli mesafe hudutlarına çekilmeleri yönünde emir aldılar.Ben ve arkadaşlarım bulunduğumuz yere çakılıp kalmıştık bir adım bile atacak durumda değildik üzerimize sürekli yağmur gibi mermi yağmaktaydı anlaşılan kendi ülkelerinde ses getirecek eylemler yapabilme kabiliyetleri zayıflamış olduğundan hedef olarak bu coğrafyayı seçmişlerdi ve burası onlara çok cazip gelen zenginlikte bir yerdi.Bu bölgede yaşayan insanların bazıları ile ticari bağları vardı ve zaman zaman ahaliden bir miktar destek aldıkları biliniyordu savaşın yarattığı bir Pazar oluşmuştu kendi kuralları ile bu sefer bu destek çok fazla olmalıydıdoğal olarakta rant çok yüksek olmalıydı.
Twin hile in adı bun olaydan sonra kasabalı tarafından cehennem tepeleri olarak anılmaya başladı neyse o gece gerçekten ölüm herkese çok yakın mesafedeydi. Yaklaşık iki saat uzaklıktaki hava kuvvetleri üssünde de olağan dışı bir hareketlilik başladığını daha sonra öğrendik üslerden birbiri peşi sıra kalkan Jetler gecenin karanlığına doğru yol alırken kulakları sağır eden canhıraş motor sesleri olmasa varlıklarından bizimle birlikte kimselerin haberi olmayacaktı.
Uçakların bölgeye varmak üzere oldukları anonsu bizim telsizlere düştüğünde private operation birlikleri vurulacak bölge üzerine doğru birbiri ardı sıra aydınlatma sevk fişekleri attılar.Ortalık bir anda gündüz gibi aydınlandı.
Zaten gece görüş sistemleri ile donatılmış teknolojinin en gelişmiş bu savaş makinelerinin bu aydınlatmaya ihtiyacı yoktu kaçmaya çalışan olursa onların görülmesi için aydınlatma gerekliydi uçaklar tepelere bir anda kabus gibi çöktü görevlerini hatasıza yakın bir isabet oranıyla yerine getirerek ölüm yağdırdı ortalık alev alev yanıyor gibiydi civarda ki ormanlık arazi tutuşmuştu ve kesif bir duman tabakası bulunduğumuz yere kadar ulaşmıştı çiseleyen yağmur üzerimize kurum ve kül benzeri şeylerle birlikte yağıyordu yüzümüz gözümüz kapkara olmuştu.
Panik halinde sağa sola kaçışan kanular tam bir bozgun halindeydiler. Bir elin parmakları kadar sayıda hayatta kalmayı başarabilenler ise sağa sola umutsuca koşuştururlarken çevrede tertibat almış timler tarafından bir bir yakalanıyorlardı.
Daha sonra çatışmanın bitiminde yaralı ve sağ ele geçenlerle yer yer karla kaplı zemin üzerinde yatan cesetler üzerinde yapılan inceleme sonucu bulunan harita ve krokilerden ve sorgulardan hedeflerinin aslında ülkelerindeki takipten sınırı geçip buraya kaçtıklarında kendilerine zorluk çıkartan Private operation timlerinin kasabaya yakın sayılabilecek bir mesafedeki karargahı olduğu anlaşıldı ve buraya düzenleyecekleri bir harekat ile mühimmat elde edebileceklerini düşünmüşlerdi.
Bartminsk’e geleli 15 ay kadar olmuştu.Ülkemizin bu batı bölgesine zorunlu rotasyon uygulaması vardı. Beş tercihimden ilk sıraya burayı yazmıştım sende biliyorsun. Bu çetin, bir o kadar da zor coğrafyadaki görevimi daha genç bir memurken yaparsam iyi olacağını düşünmüştüm Bu düşüncemi tercihimi yapmadan önce hayattaki yegane varlığım biricik karım Karen im sana açmıştım ve olurunu almış, bir miktar rahatlamıştım aylar önce.
<<Sen bilirsin aşkım>> demiştin ya bana ne kadarda güzel gülümserdin gözlerimin içine bakarken. Bu kararımız her ne kadar belli bir zaman için ayrılık demek olsa da...
Tayinimin çıktığı günün akşamı evde derin bir sessizlik hüküm sürüyordu.Her ikimizde konuşmaktan korkar gibiydik. Karen Yüreğinin yerinden fırlayacakmış gibi olduğunu söylemiştin...yan yana oturduğumuz kanepede bir kedi gibi kıvrılıp iyice sokuldun bana.Başını göğsüme yaslarken derin bir iç geçirmiştin...Göz göze bakıştık.
Günlüğü okumayı birkaç saniyeliğine bıraktım ve Rusell in yanağına sevgi, dolu bir buse kondururken gözlerimi kapattığımı.ve bu anların bitmesini hiç istemediğimi hatırladım.Yeniden sesli okumama devam ettim Rusell i yaşama yeniden döndürene kadar çabalarımdan asla vaz geçmeyecektim.
<<Böyle anlarımda ellerim elimde olmadan, neredeyse her milimetresini ezberlediğim upuzun ipeksi, başak sarısı saçlarını okşardım. Bu senin çok hoşuna giderdi.Sende süt dökmüş kedi uysallığına bürünür öylece kalıverirdin kıpırdamadan……Aşkım..
<<On beş ay>>! dile kolay, nasıl da geçti sensiz Canım Ben böylesine yalnızlık içindeyken senden başka kim anlayabilir ki beni.>> Bu sözlerim dudaklarından usulca dökülürken Yağmur da dışarıda bütün şiddetiyle yağmaya devam ediyordu. Ara sıra çakan şimşekler ve gök gürültüleri yalnızlığımı aynı şiddette yüzüme haykırıyor gibiydi kulaklarım çınlamaya başladı bomboş bakan gözlerim salonun duvarlarına takıldı öylece kala kaldım bir filmi defalarca seyrettiği halde bıkmayan insanlara benziyordum ve her saniyeyi yeniden yaşıyordum.
Otobüs terminalinde sıradan bir gün daha yaşanmaktaydı. Peronlara yanaşan otobüslerden inenler binenler; bir daha kavuşamayacakmış gibi ağlaşıp didinen insanlar zaten canı burnuna gelen canım Karenimin sıkıntısını iyiden iyiye arttırdığını .Of <<Ne kadar da kalabalık? Herkes bir yerlere mi gidiyor?>> dediğinde anladım Karenim senin ağzından fısıltıyla dökülen sıkıntı dolu bu sözcükler aslında benim için duyduğun kaygıdan başka bir şey değildi biliyordum ama yinede gitmeliydim canım.
Terminal binasının devasa büyüklüğü ve hınca hınç kalabalıklığına karşın senin kendini küçücük, kimsesiz bir çocuk gibi hissettiğini adım gibi biliyordum. Gidişimin ardından bir tarafının yarım kalacağını düşünüyordun bunu bana birkaç gün önce açık açık söylemiştin .<<Onun yokluğunda ben ne yaparım Tanrım>> dedin...umutsuzca...benim duymadığımı sanarak.
Her şeye rağmen bu endişeli tavrını benden gizlemek için amatörce bir çabayla tebessüm etmeye çalışıyor içindeki burukluğu hissettirmemeye çalışıyordun,Ama ne kadar gizlersen gizle o eylül bakışlarındaki hicran saklanacak köşe bulamıyordu bu durum senin için çok zordu, çünkü; O yaşama kaynağım, hayatımın pınarı, biricik aşkım dediğin adam yani ben az sonra bilinmeyene doğru yol alacaktım.ardımda sararmış güz yaprakları bırakarak
<<Çıldırıyor olmalıyım>> diye fısıltı halindeki sözlerini sürdürdün kendi kendine terminalin aşırı gürültüleri arasında benim duyamayacağımı sandığın bir tonda ve devam ettin.<< Ben kime sarılacağım, kimin gözbebeklerinde sükun bulacağım? Kime canım diyeceğim? Beni kimler anlar sen gibi? Aşkım ah aşkım..ne olurdu gitmesen>>tek yapmam gereken durumu çığırından çıkarmamak için duymuyor gibi davranmaktı bende öyle yapmaya devam ettim içim yanarken seni seninle baş başa bırakarrak.
İki damla yaş yanağını boydan boya bir çırpıda kat ederek.Aynı hızla yere düştü
Onun hayatını daha bu günden zorlaştırmamam gerek dedin sanki ben yanında değilmişim gibi gözlerini sildin bir çırpıda.
Bir yandan senin bu gelgitlerini takip ederken diğer yandan biraz heyecan ve biraz da endişe ile terminale girip çıkan otobüslere bakıyordum.
Koca bir dev homurdanarak geldi hemen yanımızdaki perona yerleşti. Otobüsün, kulakları sağır edercesine feryadımsı kornası, kendi içinde yarattığın bilmiyorum sandığın fırtınalarından hesaplaşmalarından sıyrılmana neden oldu paniklere döndü bakışındaki vurgun çehren nafile direnişlerinde gözlerinde binlerce mum söndü sanki
Niye korktun der gibi baktım aslında yaşadıklarını bildiğim halde kollarıma. Daha bir sıkı tutundun beni kaybetmemek ister gibiydin. senin bu ürkek biraz da korkmuş halin içimi sızlattı.Güç bela sarsılmışlığımı belli etmemeye çabaladım gözlerine karlar yağarken.
Karenim canım sevgilim başını göğsüme doğru çekerken alnına bir buse kondurduğumu Kulağına <<Seni çok seviyorum Aşkım>>dediğimi hatırlıyormusun?içimdeki yıkıntılar arasından sesini duyabildinmi kalbimin....