- 884 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
GECİKMİŞ BİR PAZARTESİ SOHBETİ
Dün, malum, Pazartesiydi. Dört günlük bir tatilden sonra, çalışanlar, iş başı yaptılar. Kim bilir ne zor gelmiştir? Biz, ev hanımları için, değişen bir şey yok. Her zamanki gibi, hafta başı işleri. Ortalık toplandı, çamaşır yıkandı, yemek yapıldı.
Benim evim, kapısı kapanmayan evlerdendir. Allah da kapatmasın. Adeta bir terapi merkezi. ( ev sahibinin, ruhsal durumu, dört dörtlük ya! ) Kim kocasına kızdıysa, bendedir. Ki, bu genellikle, annemdir. Çocuğuna kafan mı bozuldu? “ Buyur, bekleriz “. Diziyi yalnız izlemek istemedin mi?” A, ne demek? Lafı bile olmaz. Al çerezini, gel.”
Yalnız, bir kural var; Ne içeceksen, yanında getireceksin.
Hal böyle olunca da buzlukta, bir şeyleri, hep hazır bulundurmam gerekiyor. Bir diğer olumlu taraf, yemek yapmayı seviyor olmam. Yüz kişilik yemek yapayım ama bir kişilik sofrayı toplamayayım.
Mutfağa girmiş, çılgınlar gibi, yemek yapıyorsam, bunun iki açıklaması vardır:
a- Dolapta yenecek bir şey kalmamış.
b- Kafam, bir şeylere, takık.
Bu Pazartesi için, her iki seçenek de geçerliydi.
Biliyorsunuz, oğlum evli. Yani yemekler, iki ev için yapılıyor. İyi de oluyor. Kızım da ben de, öğlen yemeği, yemeyiz. Bir kilo ıspanak, günlerce sürükleniyor. Elim, az’a alışık değil. Hemen bölüp, ikinci eve gönderiyorum. Onlar ve misafirlerimiz de olmasa, salata yemekten, yakında meleyeceğiz.
İlk makine, çamaşırı koydum. Ardından, ortalığı toplamaya başladım. Ben işimle ilgilenirken, aklım da vazifesini yapmaya, konuşmaya başladı:
Eskiden, dört kişi olduğumuz günlerde, ortalık toplamak, türlü sürprizlere gebeydi. İki minderin arasında bulduğum, çorap teki ile, saatlerce, salonda dört dönerdim. Diğer tekini, bulmak için. Sonunda, en alakasız, en uzak yerden çıkardı. Eşime, iç çamaşırı almıştım. Marka ya! Jest yapacak ya! Teneke kutu içine koymuşlar, çamaşırları. Aldım, eve geldim ve çamaşır yok oldu. Günlerce beynim döndü. Yok. En sonunda “ Demek ki ben, öyle bir çamaşır almamışım “ dedim. Yoksa, delireceğim. Hafta da bir gün gelen, yardımcım geldi. Kahvelerimizi içerken, sohbet sırasında, olayı anlattım. “ A! Ben onu konserve sandım, buz dolabına koydum “ demez mi?
Nelerle uğraştığımı anladınız, değil mi?
Eşim, evin gelirini, kendi işinde çalışarak sağlıyordu. İşi, pazarlama gerektiren bir işti. Bu işi de, kendisi yapıyordu. Yani, ay içinde, üç hafta yoktu. Olduğu bir haftada da yokluğunda biriken işleri, toparlardı. Sonuçta, hiç yok gibi bir şeydi.
Hani bir dönem, Türk filmlerinde, “ cik “ takısı, türemişti. Ömer-cik, Ayşe-cik, Sezer-cik, hatırladınız mı? Ömercik in, babası yoktur. Sokağa çıktığında, diğer çocuklar; “ Piç piç, baban kim? “ diye tempo tutarlar. Ömercik de, “ Ben piç değilim, benim babam var. “ diye ağlayarak, bağırır. Sonra da, babasının, göğsünde sakladığı, 25x35 ebadındaki, çerçeveli ( çerçeve, beyazdır ), portre fotoğrafını çıkartır “ Canım babacığım “ diye, okşardı. O koca, çerçeveli resim, göğsünde, her daim hazır olurdu. Ama, o resim, oraya nasıl sığardı? Hala, anlayabilmiş değilim.
Çocuklarım, birer Ömer-cik, Ayşe-cik olma yolunda, emin adımlarla ilerliyorlardı.
Benim yaş grubumda olanlar, hatırlayacaklardır. Bir zamanlar, Zafer, Banu, Hülya diye, bir grup vardı. Banu ve Hülya, şarkı söyler. Zafer, gitar çalardı. Sahnede değil ama televizyonda, çokça izlerdik, o günlerde. Televizyonun, siyah-beyaz olduğu, dönemlerdi. Banu ve Hülya, bir tarafta, kendilerini paralarlar, hem şarkı söyler hem de dans ederlerdi. Zafer, sanki onlar yokmuş gibi, diğer tarafta, kendi halinde, ciddi bir yüzle, sakin sakin gitarını çalardı.
Eşim ve ben, hayat sahnesin de, aynı onlar gibi şarkı söylüyorduk. O, bizim grubun Zafer’i idi. Ve bizim, şarkımız bile aynı değildi.
.../...
O sırada, kızım kalktı. Mutfak bankosunun üstünü, tepeleme, naylon torba görünce:
“ Hayırdır, stoklar mı bitti, kafamız mı takık? “ dedi.
“ Cevap veriyorum: C- Hepsi. Bir yere kaybolma, bana lazımsın. Şinitzel yapacağım ( hiç de böyle demem, günlük konuşmamda. Yapıcam, derim. Ama eksik olmasın, word, hemen altına kırmızı çizgiyi çekiyor.).”
“ Haa! Asistan lazım yani? “
“ Evet, şekercim, aynen öyle. Sen kahvaltını yap ben de şu havale ve eft işlerini halledeyim. “ dedim.
Tam bilgisayarı açmıştım ki, içerden bir gürleme geldi:
“ Sakın o siteyi açma, sonra kalkamıyorsun başından .“
“ O site “ ye konu olan, gizli özne, sizlersiniz.
Eser Aslanlı
izmir.
YORUMLAR
valla günlük telaşları iyi işlemişsiniz yazınız da, bilgisayar tutkusundan günlük rutin işleri bile ihmal eder olduk,allah sonumuzu hayretsin,kefifle okudum,yüreğinize sağlık.
Eser Akpınar
Teşekkür ederim. Saygılar
Çok kadının içinde bulunduğu durumu öyle güzel ve öyle akıcı bir şekilde anlatmışsınız ki Eser hanım, ne demem gerektiğini unuttum bir anda.
Ben yirmi beş çalışmadan sonra emekli oldum. İki yıldır evdeyim ama sanırım yirmi beş yılın alışkanlığını bırakamadım. Yine sabahın yedisinde kalkıyor. yine yemeklerimi akşamdan yapıyor, yine akşma olduğunda toz alıyor, günlerimi kendime ayırıyorum.
Oğlum yok beş senedir, Bir kızım var yanımda o da zaten ilk okul beşinci sınıfta. derli toplu olmayı öğrettim. Küçük bir dağınıklıkta hemen " onu oaradan kaldırı mısın" diye çıkışıyorum. O da bana " ama anne evdesin, sen alırsın olmaz mı? " olmaz diyrum hemen. Evdeysem evdeyim. sen kendi üstüne düşeni yap, sonra ben üstüme düşeni yaparım.
Sanırım gün içinde ymek yapma alışnalığını kazanamayacağım bu gidişle. Bir tek çorbamı ve salatamı yemeğe az bir zaman kala hazırlıyorum diğerleri yine geceden.
Çok özeldi yine. Sevgiler yüreğinize
Eser Akpınar
Siz benden iyisiniz, kızınız konusunda. Kızım 25 yaşında. " Sen galiba prenses filandırn, önceki hayatında " diyorum..:-))
Teşekkür ederim. Sevgiler.
Pazartesinin tamamı değil sanırım bir saati idi. Harika bir anlatımdı. Ben yine çok sonra okumaya geldim...
Anlatımınıza, anlatımlardaki satır arası espritüel özelliğinize, konuları seçişiniz ve birbirine atlatışınıza hayranım...
Siz hep yazın. Ve o siteyi yine de hep açın... :)
Selamlar...
Eser Akpınar
Bizim evin eski hali geldi gözlerimin önüne. Anlatım harikaydı.
Bu arada annem de bana yasakladı. Ben seni özleyip geldim sen benimle ilgilenmiyorsun diye :)
Ne yapacağız bu yasaklarla :))
Sevgilerimle...
Eser Akpınar
ne güzel eser hanım.sanki karşımdasınız .sanki sohbet ediyoruz sizinle.
güzel yemekler yaptığınız yemekli misafirlerin çokluğundan belli.
dolu olması, geleni gideni çok olması ne güzel evin.ben de bayılırım.bizde ben çalıştığım için yemekleri can bey yapar.eh sanırım değme ahçılara taş çıkarttığını söylemem gerek.hatta kızlar baba ne olur yemek kitabı çıkar diyorlar.kızlar deyince açayımmı size:))
önce bizim iki kızımız.sonra arkadaşım ,patronum ve iki kızı,yine dönem dönem sırf can beyin sofrasını tatmak için gelen bir başka arkadaş grubumuz .ve haftada en az üç gece bizde yemekte olan onların kızları.
bazen evde 6 -7 kız oluyor.onlar can beyin yemeklerine ben de onların cıvıl cıvıl hallerine bayılıyorum.
teşekkürler pazartesi sohbeti salı akşam sohbetine döndü.
hoşçakalın
Eser Akpınar
Eser hanım, keyifle okudum bizbize tatlı bir sohbetti...
Yer yer üzülsemde, siz yaşamı olduğu gibi kabullenişinizi bize o kadar iyi yansıtıyorsunuz ki,
her olaya tatlı bir tebessümle bakmamızı sağlıyor, sıradan gibi görünen olaylar kaleminizde büyük özellik kazanıyor...
Saygı ve sevgilerimle