- 1381 Okunma
- 11 Yorum
- 0 Beğeni
KİMLİĞİMİZ KİMLİKSİZ....
Devlet, bütün soğuk canavarların en soğuk olanıdır. Yalan söyleyişi de buz gibidir ve şu yalan dökülür dudaklarından. Ben Devletim ve halkın ta kendisiyim. Nietzsche.
Geçmişimiz.../
Türkiye, Osmanlıyı sadece tarihte yaşatacaktı artık...Oysa osmanlı, dünyanın dahi önünde diz çöktüğü,müslüman, asil ve adil bir devlet modeliydi...Fatih karadan gemileri yürütünce,Bizans fatihin gözlerinde yıkılıyordu. Demokrasi Fatihin ülkesinde akçeleri kadar bol ve bereketliydi. Hocası Akşemsettin hazretleri, Fatihin akıl süzgeciydi. Ona sorar, ona danışır ve kararları da öyle verirdi.
Daha 21 yaşında olan Fatih, müjdeci Peygamberin sözünü yüceltip, Konstantiniyeyi avuçlarında armağan ediyordu tüm Türk Miletine. İstanbul, fethin sarhoşuydu şimdi. Ama, kendini asla unutmadan ve özünden asla sapmadan. Tevazu ve vakar yüklü bir sarhoşluktu bu.
Savaşın ardından nihayet şehre giren Fatih, doğruca Ayasofya’nın önüne gelmişti. Tüm dünyaya emsalsiz bir demokrasi dersi verecekti...Ayasofyanın önünde rütbeli papazlar, keşişler ve halk padişahın atının ayaklarına ağlayarak kapanıyorlardı.
O zamanlarda bir hükümdar,her hangi bir şehri ele geçirdiği zaman yağma ederdi. O şehrin insanlarını kılıçtan geçiriridi. Bizanslılar da bunu bekliyorlardı zaten fakat büyük Türk Sultanı bu yerlerde sürünen Bizanslılara şu nuhteşem sözleri söyleyecekti...
’Kalkınız ve müsterih olunuz. Ben Sultan Mehmed; hepinize söylüyorum ki, bu andan itibaren ne hürriyetleriniz, ne de hayatlarınız hakkında gazap-ı şahanemden korkmayınız. Kimsenin malı yağma edilmeyecektir. Kimseye zulüm yapılmayacaktır. Hiç kimse dini inanışlarından dolayı cezalandırılmayacaktır.’
Bu müthiş konuşma Rumları şaşırtmıştı. Bu ne büyük kumandandı ve ne inanılmaz sözlerdi! Evet,şükür ki tarihinde üstünde,tarifsiz bir tarihimiz var gururla andığımız...
Allahın yasalarıyla yazılan tarih,Allahın yaşattığı eşsiz ve ebed bir devlet ünvanı kazanır.
Bu günümüz.../
Hilafet devrinin kapatılıp Cumhuriyet ile yönetilme şekline geçilmesinin asıl sebebi, demokratik hak ve hürriyet özgürlüğünün insanların kendi ellerine verilmesi ve hakimiyetin kayıtsız şartsız Türk miletinin elinde olması içindi...
Türkiye Cumhuriyet’i kurulurken nice insanlar mağdur edilmiş,diğer yandan etnik kimliğe sahip nice insanlarda düşünce mağduru olarak, ölüme gönderilmişlerdi.
Tarihin şahit olduğu bu dönemde, insanların birbirlerinden kopması,etnik kökenlerin kendi aralarında guruplaşması,özgürlüğü gerçek anlamından saptırıp,çok farklı algılayıp,örgütleşmenin temel atma yasasıda,bulanık zihinlerde kabul edilmiş oluyordu böylece...
Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması,zorunlu kılık kıyafet değişimi,millete yabancı bir(Avrupa modeli) yaşam tarzının kabul ettirilmesi ve yüz seksen bir dönüşle, yeni bir devlet yapılanmasının benimsenip kabul ettirilmesi, ülkeyi yeni bir yaşam ve inanç kimliğine sürüklüyordu.
Bir yandan,din ve devlet kopuyor,diğer yandan insanlar latin harfleriyle tanışıp, yeni bir lisan ile yeni bir kültür telaşına düşüyorlardı. Atatürk en tepedeydi ve dokunulmazdı. Cumhuriyet tarihinin sadece 15 yıllık bir döneminde Atatürk var olacaktı...Anlatamamış ve anlaşılmamıştı belki.
Onun kurmuş olduğu Partinin başındaki CHP başkanı İsmet inönü,sözüm ona Atatürkçü ve laikti. İsmet İnönü bu ülkeyi tam 26 yıl yönetti. Bu dönemde yapılan icraatlardan eleştirilecek o kadar çok şey var ki aslında… Atatürk dahi vefatına bir kaç yıl kala İsmet İnönü’yü başbakanlıktan azledip yerine Celal Bayar’ı getirmişti. 27 Mayıs’ın cuntacı CHPcilerinin darağacına asmasından kıl payı kurtulan Celal Bayar’dı bu.
7 Ocak 1946’da kurulan, 1946 seçimlerinde 62 milletvekilliği kazanarak TBMM’deki tek parti uygulamasına son veren Demokrat Parti, 1950 seçimlerinden büyük bir zaferle çıkmıştı. 393 milletvekili çıkararak, senelerdir milletin inancı ve yaşayışı üzerine baskı uygulayan Cumhuriyet Halk Partisi CHP iktidarına son vermişti böylece.
Adnan Menderes ülkesine hizmet ediyordu. Cumhuriyet Halk Partisiyse, senelerce elinde bulundurduğu iktidarı kaybetmeyi bir türlü kabullenemiyor, bu öfke ve hırçınlık içinde yapılan faydalı çalışmalara sürekli olarak eleştirip,karşı çıkıyordu.
Bu asılsız iddialar, sonunda TBMM dışına taşıyor ve ülke derin bir iç çatışmanın içine sürükleniyordu.CHP’yi destekleyen basın, basit olayları büyütüp, tek yanlı bir tutum takip ederek tansiyonu yükseltiyordu durmadan.
1957 seçimlerindeki kısmi başarısından cesaret alan CHP mecliste kavga gürültü çıkarmakla yetinmeyip, siyasi münakaşaları sokağa taşırıyordu. İnönü ve beraberindeki heyet, iktidar yanlısı vatandaşları tahrik edici söz ve hareketlerde bulunarak, halkı kin ve nefretle,iç çatışmaya sevk ediyorlardı.
Muhalif basının, iktidar ve icraatını kötüleyici yayınları, had safhaya ulaşıyordu. ’Zalimleri yıkmak için gereken cesaret bizim ordumuzda ve gençliğimizde vardır’ şeklinde sloganlar yayan CHP, orduyu ve üniversite gençliğini de yanına almaya çalışıyordu.
Ve ne yazık ki bir zaman sonra bunuda başaracaktı.
1958’de ’Dokuz Subay hadisesi’ diye bilinen bir askeri komplo yapılanması gün yüzüne çıkmıştı.
22 Mayıs’ta Harp Okulu öğrencileri Ankara’da sessiz yürüyüş yaparak olaylara yeni bir boyut kazandırmıştı. İktidara karşı gelişen, gizli ordu muhalefeti, böylece açığa çıkmış oluyordu.
Bu süreç işliyor ve bir başbakanın ipin ucunda sallanmasına kadar ulalşıyordu.Ve artık asırlar boyunca asla silinmeyecek olan, nesilden nesile ulaşacak bu kara leke, tarihe düşüyordu. Türkiye Cumhuriyeti başbakan katili oluyordu.
Ve onun sürecinde, 12 eylül Askeri darbesinin getirdiği yine o utanç verici sonuç meydana geliyordu.
Bu güne kadar çok fazla şey yazıldı çizildi. Ama köstebek hep iş başındaydı. Sinsi ve gizli olarak uygulanan mekanizma, siyasi ve hukuki tüm birimleri kalenin içinden esir almıştı. Anayasa,Yargı,Baro,Yök,Tsk ve bütün bürokratik makamlar, iş birliği içinde,milletin var ettiği devlet kurallarını tümüyle esir alnış oluyordu böylelikle. Devleti var eden millet, devlete mahkumdu.
Ülkeyi bir askeri kışlaya çeviren cunta,korkutan,kırdıran ve öldüren bir örgütün liderliğini siyasete iliştirip,demokrasi katili oluyordu. Özgürlük, darbeci ve cuntacı zihniyetin kirli beyinlerinde özgürsüzleşiyordu. Oysa, askerin siyeste müdahale hakkı asla olamazdı. Onun görevi sadece ülke sınırlarını ve vatanını korumaktı.
Devlet kafası taşıyan, bağnaz resmi tarih ve resmi ideoloji tarafından beyinleri dağlanmış, bilinci köreltilmiş, Avrupa merkezli ideolojik yabancılaşmayla şerbetli ’aydınların’ kendi gerçekliklerine yabancılaşmasında şaşılacak bir yan yoktur aslında. Zaten,sorun sadece ideolojik yabancılaşmayla açıklanabilir bir durumda değildir. Sorunun bir tarafıda maddi,sınıfsal çıkarlarla ilgilidir.
Türkiye’de ’modern’ söylem, kurum ve mekanizmalar, yeninin değil çok eskinin hizmetine dayanmaktadır. Bu duruma açıklık getirmeden 27 Mayıs, 12 Mart,12 Eylül, 28 Şubat darbelerini, cuntacılık geleneğini ve aynı şekilde 6-7 Eylül utancını, Kanlı Pazar,Maraş,Çorum, 1 Mayıs,Susurluk, Sivas katliamlarını,Şemdinli ve sayısız siyasi cinayetleri anlamak mümkün değildir.
Velhasıl, karanlık bir siyasi geçmişimiz var. Ancak,şunu asla unutmamak gerekir ki,Cumhuriyet, Cumhurun var ettiği bir kurumdur.
Yukarıda kısa kısa düştüğüm dip notlar,bu sürecin bizlere hiçte yabancı olmadığnı ve geçmişimizde derin bir hesaplaşmanın var olduğunu ifade ediyor...İster kabul edilsin ister kabul edilmesin. Bu ülke müslüman bir Türk devletidir. Fakat kimliğine yabancı bir yönetim şekliyle var olan,özüne yabancı bir rejim sistemi işlemektedir.
Kışlalarımızda Mescidlerimiz var; ama hiç bir kışlanın mescid kapısı, orada görevli olan bu millet evladına açık değildir.Namaz kılan her asker ordudan ihrac edilir derhal.
Ülkeye insan yetişirmek adına okullarda ilim öğretilir sözüm ona. Ancak hiç bir öğrenci başörtüsü var olduğu için,okul kapısına dahi yaklaştırılmaz.
İmam hatiplilere kat sayı zulümü yapılıp, ünüversite yolları tümüyle kapanır. Bunun gibi daha nice bürokratik engel ve yasaklar var saymakla tükenmeyen. Peki bu din adına uygulanmış ırkçılığın ta kendisi değilmidir?
Kuranın ifadesiyle,ırkçılığı en hızlı savunanlar,savundukları ırkın mensubu değildirler. Oysa insanlar,ya dinde veya yaratlışta birbirlerinin kardeşidirler. Bu büyük hesaplaşma bir bu günün değil, geçmişinde derin bir sancısıdır.
Bu yolda kurban verilen iki büyük Peygamber hz. Davud, ve hz. Süleyman, iki sultandı. Ama hz. Zekeriya ve hz. Yahya’da bu yolda iki kurbandı. Yıllarca yer yüzünde hüküm süren bu zulmün karşısına,İslam dini ve hz.Muhammed aleyhisselam çıkacaktı. Ayaklar altında çiğnenen hukuk, işte o gün insanlık adına işlemeye başlayacaktı.
Günümüzde herkes kendince vatan sever ve kendince milliyetçi olarak açıklıyor kimliğini. Ama unutulan bir şey var. Yer yüzünün ilk milliyetçisi,ilk ırkçısı,ilk materyalisti ve ilk faşisti, şeytandır.
Allah (şeytana) buyurdu ki: ’Sana emrettiğim vakit seni secde etmekten alıkoyan nedir? (İblis’Ben ondan daha hayırlıyım. Çünkü beni ateşten yarattın, onu da çamurdan yarattın’ dedi.
Evet,çok açık bir yüreklilkle şunu ifade edebiliriz ki,dünya ve ülkemizde yaşanan bütün kanlı ve katli olayların tek sebebi, şeytanı görmeyip, bilmemekten, veya şeytanı dost edinmekten kaynaklanaktadır.
Peygamber aleyhisselamın bir hadisini paylaşmadan geçmek istemiyorum burada...Buyururlar ki; Irkçılık irticadır. İrtica cahiliyeye geri dönmektir. İslam irticanın tedavisidir. Bana ne oluyorki sizleri cahiliyeye geri dönmüş görüyorum.
Ey insanlar, gerçekten,sizi biz yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah Katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır.
İlikle yakanı ey insan! Seni yarartan Allah konuşuyor. Bilmediğin bir şeyle övünme sakın. Helak olursun. Allahın’Oku’emri ile öğretip bildirdiği şeyle övün, insanlığınca yücelirsin.
Allah güvenilir ve güvenilir olmayı ister.
Evet, aklı olan her insan,Allahı unutmayan ve ona tabi olan insandır. Kaldı ki, deli olan bir insan dahi,deliliğinin içinde bir akıl barındırır öğle değil mi? .
Nasılmı? Mesela aklını kaybetmiş görünür ama,yemek yerken de kaşığı kulağına değil,ağzına götürmesi gerektiğini bilir. Yani deli,ağzından besleneceğini bilir.
Bir deli kadar olsun aklımız yokmu bizim? Delininde bir kimliği var; peki biz kimiz.?
YORUMLAR
HANGİ KULAMPARA YA DA ZAMPARA PADİŞAHIN BİLMEM NESİNE HAYRAN OLURSANIZ OLUN FAKAT ATATRK'Ü VE YAPTIKLARINI, KENDİSİNDEN SONRA GELENLERİN YAPTIKLARI İLE KARŞILAŞTIRIP DA TAKİYYE YAPMAYIN; BU MİLLETE YEDİREMEZSİNİZ!!! YEDİREMEZSİNİZ!!! YEDİRMEZSİNİZ; YOKSA TARİH SİZİNLE DÜN HESAPLAŞTIĞI GİBİ YARIN DA HESAPLAŞIR!!!
Şaban Aktaş tarafından 12/14/2012 10:18:19 AM zamanında düzenlenmiştir.
FİKRİ TEZAL VE GÖKTÜKMENE ÖĞRETİ ...
70 yıllık bir oligarşiden bahsediyoruz burda olaylara tarihe objektf yaklaşım çok önemlidir ne istiyoruz ne savunuyoruz yada ne diyoruz bunları lisan-ı münasip ile ifade edebilmeliyiz 70 yıllık bir yapılanmanın ve onun putlaştırdığı mustafa kemal(ci)'in tartışılmalızğını öne sürmek elbetteki sistemin yetiştirdiği bireylerin yapacağı işlerdendir ki bunlardan iki model üstde bulunmaktadır FİKRİ TEZAL ve GÖKTÜRKMEN bu arkadaşlara aslında pekde yabancı değiliz bunlar ÜLKE'nin her tarafında görebiliriz LAİK KEMALİST MİLİTARİST zihniyeti (alçaklığı !!!)
Resmen saltanatın kaldırılmasının ilanına rağmen, Kemalist kadrolar "halka rağmen halk için" sloganıyla, modern bir saltanat oluşturmuşlar, halkı/cumhuru ve halkın değerlerini, kültürünü aşağılayarak kendi tercihleri olan Batılı emperyalist devletlerin seküler kültürünü bütün halka dayatan bir politika izlemişlerdir. Batının seküler hayat tarzını, kültürünü, kıyafetini ve düşüncesini esas alan resmi ideoloji, zamanla bireysel ve toplumsal hayatın bütün alanlarını kuşatıp dönüştürmesi gereken bir "din" haline getirilmiştir. İşte bu uygulama "Cumhuriyet"i rafa kaldırmış, oligarşiyi ülkenin efendisi modern sultanlar, halkı da köle haline dönüştürmüştür. İlkokuldan üniversiteye kadar, emperyalist Batının paganist seküler kültürünün ulaşılması gereken çağdaş kültür olarak empoze edilmesi, pozitivist Batı düşüncesinin eğitimi, kültürü ve insani olan her alanı kuşatması, insanımızı kendine ve Rabbine yabancılaştıran eğitim/öğütüm programlarının uygulanması, özgün kültür alanında yozlaşmaya, batılı da, kendisi de olamayan niteliksiz ve kimliksiz nesillerin ortaya çıkmasına ve sonuçta toplumsal çürümeye yol açmıştır. İnsanın hayvandan geldiğini iddia eden Darwinizm'in "yaratılış inancı" yerine ikame edilmesiyle gerçekleştirilen, insanın tanımı ve konumu hakkındaki büyük sapma sonucunda insani ve fıtri erdemlerde kirlenme ve çürüme yaşanmış, insanlık onuru ayağa düşürülmüştür. Akıl ve ilim devre dışı bırakılıp, batının seküler paradigmasının ve ideolojik önyargılarla kuşatılıp kirletilerek selim olma vasfını kaybetmiş aklının ürünü olan basit ve sapkın anlayışlar dogmalaştırılarak dayatılınca, tıpkı Batıdaki gibi "insan insanın kurdu" haline dönüştürülmüş ve yaşanmakta olan büyük yozlaşma kaçınılmaz bir sonuç olarak ortaya çıkmıştır.
Kemalist sistemin yol açtığı bu büyük erozyon, yozlaşma, gerileme ve derin çürüme, aslında sistemin yetiştirdiği kendi aydınlarının da itiraf ettiği bir husus olmuştur. Mesela 1962 yılında Kemalizm'in ideologlarından Şevket Süreyya Aydemir : "Türk inkılâbı güçlü bir fikir sistemi geliştirememiş, güçlü bir edebiyat yaratamamış, çaplı aydınlar, nazariyeciler, sanatçılar yetiştirememiştir". (İnkılap ve Kadro, s. 11-28) diye itirafta bulunmuştur. Yine aynı şekilde Atatürkçü olan Niyazi Berkes, kendince ve kısmen de olsa, bu gerilemenin sebeplerini şöyle ifade etmiştir: "Türk devrimi, toplumdan, halkın kültüründen kopuk, yabancılaşmış bir okumuş yazmışlar, aydınlar sınıfı yarattığı için, aydınlar, topluma öncülük edecek büyük fikirler, eserler ortaya koyamadı. Aydınlar sadece devlete bağlı kaldı; topluma yabancılaştı. Bu yüzden sığlaştı." (Türk Düşününde Batı Sorunu, Bilgi Yay., Ankara:1975, s.227-28) tespitini yapmıştır. Kökteki aydınlığın kaynağı "vahiy"den uzaklaşan pozitivist kadrolar, aydınlar, halkın dini olan İslam'la ve İslami kimliğiyle savaşarak, modern paradigmanın "ilerlemeci" tarih anlayışından kaynaklanan çağdaş olanın mutlaka ileriyi temsil edeceği gibi bir yanlış anlayışla, kaçınılmaz olarak, aydınlanma sandıkları yeni karanlıklara doğru savrulmaktan kurtulamamışlardır. Muharref geleneğin ürettiği hurafelere karşı olduklarını iddia etmelerine rağmen, aslında vahyin aydınlık saçan değerlerine karşı olanlar, sonuçta kendi ürettikleri Batı kaynaklı yeni hurafelerin esiri olmuşlardır. Üstelik bu modern hurafelerini resmi ideoloji haline dönüştürüp bütün topluma dayatma vahşetinin altına da imza atmışlardır. Aklı ve ilmi rehber edinme iddiası ile yola çıkmalarına rağmen, vahye düşmanlıkla kirlenmiş seküler akıllarıyla ürettikleri dogmalarla, basit ve geri ilkelerle selim aklı ve ilmi baskı altına alarak, esir edip kuşatarak, akla ve ilme bizzat kendileri ihanet etmişlerdir. Böylece, akletmenin, düşünmenin, tefekkür etmenin ve fikir ve düşünceleri özgürce açıklamanın önünü keserek, olumlu tüm gelişmeleri engellemişler, toplumun giderek gerilemesine, niteliksizleşmesine, sığlaşmasına yol açmışlardır. Sözüm ona geleneğin hurafelerinden kurtardıklarını iddia ettikleri toplumu, Batının seküler paradigmasına dayanarak, hatta onu bile saptırarak ürettikleri modern hurafelerin karanlıklarında boğmuşlardır.
İşte bütün bunlar, eğitim, medya ve kültür programları kullanılmak suretiyle gerçekleştirilerek, çıkarcı, hazcı, egoist, cinselliği sapkınlık ölçülerinde tüketen, şiddeti, şehveti belirleyici kılan, başkalarının haklarına tecavüzü kendisi için hak sayan bir çürüme ve yozlaşma, gençliği ve toplumu kuşatmış, sonuçta da niteliksiz, sığ ve bunalımlı nesillerin ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Halkı ve halkın değerlerini öncelemesi, saltanat ve monarşiyi dışlaması gereken "Cumhuriyet" anlayışına aykırı olarak, kuruluşundan hemen sonraki süreçte ortaya çıkan Kemalist resmi ideoloji dayatması ve bunu dayatan Kemalist kadroların oluşturduğu zulme, despotizme ve sömürüye dayalı düzen hegemonyasını ısrarla ve her şeye rağmen sürdürmektedir. Asker ve yargı bürokratlarının kendi anayasa ve yasalarını bile tanımayan bir keyfilik ve ideolojik dogmatik bir taassupla halka tahakküm ettikleri bu düzen, lügat anlamıyla "Cumhuriyet"i dışlayıp aşağılayan, cumhuru (halkı) edilgenleştirip sindiren, cumhurun hak ve özgürlüklerini yok edip köleleştiren faşist bir düzen, laik bir diktatörlüktür.
Resmi ideolojiyi dayatarak, kendilerine iktidar ve rant sağlayan statükoyu korumaya çalışan ve eğitim sistemini de bu sınıfsal çıkarlarını korumada payandalık yapacak nesiller ve egemen sömürü düzenine itaatkâr vatandaşlar yetiştirmek için kullanan diktatör oligarşi, sivil-asker bürokratlar ile halkın kaynaklarını talan ederek semirtilmiş büyük sermayedarlar tarafından oluşturulmaktadır. İşte "Cumhuriyet" adı altında sürdürülen bu despotizme itiraz edip, Devletin çürütülmesine ve bir elit kadronun çıkarları için kullanılmasına, halkın ise köleleştirilmesine yol açan bu modern saltanata karşı çıkıp, tüm halk kesimlerinin hak ve özgürlüklerini savunanlar suçlanıp mahkûm edilmektedir. İlk kuruluş safhasındaki, halkı önceleyen, halkın değerlerine saygılı anlamıyla "Cumhuriyet" anlayışına sahip çıkan ve üstelik yine sistem içi görece bir özgürleşmeyi savunan siyasi kadrolara bile tahammül edemeyen bir faşist oligarşinin hegemonyası Cumhuriyet olarak yutturulmak istenmektedir. Türkiye'de egemen kılınan bu askeri vesayet sisteminin kalkmasını, Devlete sahip çıkan, onu halkın elinden alan oligarşinin halka efendilik, sahiplik taslayamayacağını, egemen bürokratların da bu ülkenin sahibinin halk olduğunu ve kendilerinin ise maaşlarını halkın ödediği hizmet kadroları olduklarını kabul etmeleri gerektiği kabullenilmeden gerçek anlamda Cumhuriyet'ten bahsedilemez.
Egemen bürokratik oligarşi, "devlet iktidarı" ve "siyasi iktidar" ayrımıyla, halkın seçtiği yetkisiz "siyasi iktidar"ları vesayet altında tutmak suretiyle etkisizleştirerek, "devlet iktidarı"nı halktan korumak için darbeler yapıp baskı politikaları uygulayarak hegemonyasını sürdürmeye çalışmaktadır. Bu sebeple, Cumhuriyet diye yutturulan 85 yılın neredeyse 2/3'ü darbeler, müdahaleler, muhtıralar, sıkıyönetim ve olağanüstü hallerle geçmiş bulunmaktadır. İşte bu şekilde ve diğer zamanlarda da MGK eliyle, halk ve ülke üzerinde vesayetini sürdürmüş oligarşinin, ülke insanları üzerindeki tahakkümüne karşı çıkıp, halkın/cumhurun özgürlüğünü ve kaderi üzerinde söz sahibi olmasını ve Devletin de, oligarşinin çıkarlarını koruma vasıtası ve halka tahakküm etmelerinin bir aracı olmaktan kurtarılarak halka hizmetkâr kılınmasını savunan düşünce açıklamaları bile, hukuka ve mevcut yasalara da aykırı bir keyfilikle "Cumhuriyeti ve Devletin askeri güçlerini aşağılama" suçu sayılarak susturulmaya çalışılmaktadır.
"Harp okullarında okutulan 'Atatürk'ün Görüş ve Direktifleri (İdeolojisi)' adlı kitapta, Atatürkçülüğün bütün beşeri faaliyetleri kapsayacak genişlikte bir ideoloji olduğunun altı çiziliyor. Silahlı bürokrasinin vesayeti altındaki sistemde, askerin en fazla yönlendirdiği alan da eğitim sistemi olmuştur. (Aynı kitapta)… 'Atatürkçülük, devletin temeli olarak gördüğü Türk Silahlı Kuvvetlerine' (ifadesi yer almaktadır)…. (Bu ifadeler açıkça ortaya koymaktadır ki, Atatürkçülük ya da Kemalizm, hayatın bütün alanlarını kuşatan bir din gibi eğitim sisteminden başlayarak bütün hayat alanlarında dayatılmakta, bu dogmatik zihniyetle ve TSK'nın 'devletin temeli' olduğu anlayışıyla militarist bir eğitimden geçirilerek devletin ve halkın efendisi, sahibi konumuna oturtulan asker bürokratlardan kaçınılmaz olarak despot ve darbeci yaklaşımlar sadır olmaktadır). İşte bu sebeple de, kuruluşundan beri bu ülkede Cumhuriyet kavramı asla sınırlardan içeri girmedi, lügatlerden dışarıya çıkmadı. Bu ülkede halkın yönetimi var mı? Saltanatı asker bürokratlar devraldılar ve sürdürüyorlar… "Askeri bürokrasi ve yandaşı büyük sermaye, özellikle de resmi ideolojinin yaşatılması bakımından büyük önem arz eden eğitim alanına giren konularda çok daha duyarlı ve tavizsiz davranmaktadırlar…. Gelin, bırakın elinizdeki yetkileri ve silahları bir tarafa, gelin özgür ortamlar oluşturalım, bu ülkenin insanlarının önünü ve özgürlük imkânlarını açalım ki, baskılar sebebiyle bu ülkenin insanları ikiyüzlü olmasınlar. Şahsiyetli olsunlar, onurlu olsunlar. Hangi dini, ideolojiyi tercih ediyorlarsa etsinler, ama özgürce tercih edebilsinler. Kimse kimseye bir din veya ideoloji dayatmasın. Bırakın silahları, bırakın makamları, mevkileri, rütbeleri, gelelim özgür ortamlarda bir araya. Yüreğiniz varsa, düşüncenize güveniyorsanız, buyurun özgür ortamlarda tartışalım. Silahlar konuşmasın, şiddet konuşmasın, kitap, kalem, düşünce ve fikirler konuşsun"
"Özgür bir eğitim sisteminde, şahsiyetleri ve fıtratları korunmuş özgür nesiller yetiştirmek için, eğitimin, öncelikle temel insan hakları zeminine oturtulması, askeri vesayet ve militarizmden soyutlanıp sivilleşmesi gerekiyor. Sivillerin, askeri bir kültürle askerler tarafından eğitildiği bir toplum, militarize olmaktan, bağnaz, taassup ehli, dar ufuklu ve sığ düşünceli olmaktan asla kurtulamaz. Bu sebeple, sivilleşme ve özgürleşme yolunda ilk adım milli güvenlik derslerinin müfredattan çıkarılması ve eğitimin askeri vesayetten kurtarılması ve ideolojik kıskaca son verilmesi gerekmektedir." "…devlet gerçekten yetkileri azaltılmış, fonksiyonları azaltılmış ve halkın hizmetkarı olan bir konuma çekilmelidir. Asker de, devletin sahibi modern sultanlar olmaktan vazgeçmeli ve ordusunu kışlasına çekmelidir bir daha çıkmamak üzere. Bu ülkenin insanları özgür kalmalı, özgürce tercih yapabilmeli ve özgürce kendi çocuklarını istediği eğitime tabi tutabilme hakkına kavuşturulmalıdır".
gıfarlı tarafından 4/22/2010 11:18:51 AM zamanında düzenlenmiştir.
gıfarlı tarafından 4/22/2010 11:20:27 AM zamanında düzenlenmiştir.
gıfarlı tarafından 4/22/2010 11:26:52 AM zamanında düzenlenmiştir.
((-: Hainlik.....bizdemi varmış....şükür ki Apo ile çekilmiş bir fotoğrafım ve ziyafetim yok sayın TEZAL....
aslında size daha kaliteli cevaplar yazabilirim bundan emin olun.
ama anlamadığınız bir nokta var BEN KUR"ANIN PENCERESİNDEN BAKIP OLAYLARA ÖYLE YAKLAŞIYORUM...
size daha fazla yazmıycam çünkü benim sayfam EDEPLİ bir sayfadır ve inancım saygımı gerektirir....okuyucular ve sayın yöneticilerime saygımla polemiğe girmiycem sizinle.
Engin beyin ifade etmiş olduğu gibi..... özgürlük hakkımı kullanarak,düşüncelerimi açıkca ifade ettim zaten...
aynı şeyleri tekrar ve çok konuşmak bilgisizliği,çokca sesini yükseltmek suçluluğu ifade eder....fikir paylaşımında sonuna kadar açığız.itham adına bir polemiğe muhatab değiliz....
selam ve duamla.....
Hayretler içinde kaldım.
Bir kaç satır yazı içinde fırtınalar kopuyor.
Bu atışmaya lütfen son veriniz.
Saygı sınırlarını zorlamanın anlamı yok.
Yazar fikrini yazmıştır.
Daha iyi fikirleri sizde yazın okuyalım sayın tezal.
Ona gerici, buna yobaz, ötekine ırkçı gibi yaftalar yapıştırmanız da hoş değil.
Bizler burada müsafiriz. Fikrimizi söyler gideriz.
Kimseyi ikna etmek görevimiz değil. Zaten mümkün de değil.
Lütfen arkadaşlar; bu işe burada nokta koyalım. Tadında kalsın.
Saygılar.
Bu Cumhuriyetin kurulmasında, benim dedelerimin ve atalarımın kanı aktı. Siz bu cumhuriyete olan düşmanlığınızı itiraf ederken, bizlere ve şehitlerimize hakaret etmiş oluyorsunuz. İslâm adı bahane edilerek bunu yapmaya kimsenin hakkı olamaz.
Cumhuriyete hakaret etmenin adı ; hainliktir, müslümanlık değil ! Karşınızda zır cahiller yok. Dini duyguları bahane ederek ancak geri kafalı cahilleri kandırabilirsiniz. Bunun adı kahramanlık falan değil, kuru gürültüdür ancak. Bu ülkede o Cumhuriyete sahip çıkacak, koruyacak, sizin gibi sahte kahramanlara karşı mücadele edecek nice Cumhuriyet kadınları vardır. Üstelik onlar, din sömürücüleri falan değil, gerçek müslüman Türk kadınlarıdır.
Fikret TEZAL tarafından 1/4/2010 4:32:25 PM zamanında düzenlenmiştir.
ve ayrıca şunuda yazmak istiyorum
bütün bu olayların başlama noktası Cumhuriyetin kurulduğu yılların akabine dayanıyor...
biz çağımızın kuşağı olarak araştırıp,öğrenip yazıp ve yargılamak zorundayız....buna mecburuz....kozmik odaları Mülletten saklayamzsınız....
devlet sırrı diyerek gerçekleri örtbas edemezsiniz....
kaldıki,Askeriye bir memuriyet sınıfıdır....siyaset ve yönetimle ne ilgi ve alaksı olabilir...
vekil değilki dokunulmaz olsunlar....vekil dahi olslar suçluysa eğer yargılanmak ve mahkum edilmek zorundadırlar....
ben bir TÜRK olarak ordumun içinde devlet sırrının barındırılmasını istemiyorum...ben Askerin siyasete bulaşmasını istemiyorum...ben Askerin üzerime korku salmasını istemiyorum ve kabul etmiyorum....ben devleti var eden MİLLETTEN gerçeklerin saklanmasını istemiyorum...
herkes kendi yerini ve haddini bilsin.....
sayın Fikret TEZAL..... Ben bu ülkede Müslüman bir TÜRK KADINIYIM VE BUNUNLADA ONUR VE GURUR DUYUYORUM...
BEN TÜRKİYE CUMHURİYETİNE CANIMI FEDA EDECEK KADARDA TOPRAĞIMI SEVER VE KORURUM...BİR ÇOK ERKEKTE MEVCUT OLMAYAN BİR YİĞİTLİK TAŞIR YÜREĞİM.... BUNUDA BU KADAR AÇIK VE NET İFADE EDER VE BÖYLEDE BİLİNMESİNİ İSTERİM.
yazıma gelince asla her hangi bir suç unsuru oluşturduğunu düşünmüyorum açıkcası...
DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜ DİYE BİR FAKİRLİĞİMİZ VAR NE YAZIK Kİ....yine üzülerek diyorum ki, işte bu yazıda tehtitvari açıklama ve sen susmalısın,sen susturulmalısın ifadeleri,bunu imzalamktadır.
biz sizlere düşman değiliz. sizleri tam manasıyla bilemem tabi....
İslam vatanıma ve Bayrağıma düşman ve bir tehdit unsuru değildir. biz her şeyden önce bu topraklar üzerinde Bayrağımız gibi DİNİMİZİDE tanıyıp bilmek zorundayız. Müslüman bir Ülke ve TC kimliğimizde MÜSLÜMAN YAZAN BİR MİLLETTİZ. kim çıkıpta bunu inkar edebilir bana birisi açıklayabilirmi bunu.
neden bu kadar çok nefret dolusunuz. neden bu kadar çok yargılayıcı bir tavır takınıyosunuz...bizlerin inançları aynı olmasada insanlık olarak ya dinde kardeşizdir,veya yaratılıştan benzerliğimiz vardır.
eğerki sizin ifadenizle,bu bir kaç satır bana mahkeme yolunun açıpta mahkun edecek bir gerekçe olabiliyorsa, benin ülkemde adalet mum ışığından daha fesizdir derim ben.
eğer her gelen bu ışığı üfleyip söndürürse, asla ve asla adil bir hukuk ve demokrasiden bahsetmeye hakkımız yoktur öğle değilmi...karanlık yaşamaya mahkum olmamızı istiyorsunuz dmektir. asıl suç bence budur. hayır diyecek bir yürek varsa çıksın karşıma ve buyrsun yazsın...
ayrıca Sayın yöneticim HABİP DAĞ beyefendiye buradan şu notu düşmek istiyorum....özellikle yazımda Cumhuriyetim ve Atatürke karşı asla bir müdahelem olmadı ve olmazda.
Atatürk yeni bir yönetim şekli getiren vu bu Ülkeyi resmi olarak yönetim şekline çeviren bir insandır .
ama onun dahi hayattayken kabul görmediği,kabul edemediği entirakalar dönüyordu etrafında ve ben yalnızca işte buna parmak basmak istedim...
tekraren ve tekrar söylüyorum ki...Bu gün ATATÜRK HAYATTA OLSAYDI EĞER CHP YÖNETİMİNDE TEK BİR İNSANI BARINDIRMAZDI VE MUHATAB DAHİ ALMAZDI. ÇÜNKÜ CHP ATATÜRKÜ DEĞİL ,KENDİNCE KURGULAMIŞ OLDUĞU,İDEOLOJİK BİR KAVRAMA DÖNÜŞTÜRDÜĞÜ,KEMALİZMİ SAVUNUYOR...
AMA BİZ MUSTAFA KEMAL ATATÜRKÜ TANIYORUZ....KEMALİZM ŞU HALİYLE BİZLERE YABANCI BİR İFADE...
CHP, ATATÜRKÜN ÖNCÜLÜĞÜNÜ YAPMIŞ OLDUĞU BİR PARTİ.. AMA ŞU HALİYLE ATATÜRKÜ YAŞATACAK BİR DEMOKRASİ VE DÜŞÜNCE ANLAYIŞINA ÇOK ÇOK YABANCI VE KARŞI.
bu günkü yönetim Atatürkün tek bir düşüncesini dahi barındırmıyor ne yazık ki...Atatürkü anlamamışlar ve anlatamıyorlar....
bu konuda bir yanılgım veya yanlışım varsa eğer buyurun ve bana açıklama yapın sayın TEZAL....
biz diyoruzki ülkemiz üzerinde oynanan oyunlar, artık tüm çıplaklığı ile gün yüzüne çıksın...daha geçtiğimiz günlerde bu ülkede Cumhurbaşkanlığı yapmış olan Kenan evren,tehditler savurarak DARBE DARBE isterim mesajları vermedimi...
bütün kamuoyunun bundan haberi oldu siz duymadınızmı... neden suçsuz olan devlet reisleri yargılanıp asılıyorda,ülkeye bölücülük tohumlarını ekip insanı insana kırdıranlar özgürce dokunulmaz oluyorlar...
biz diyoruzki bir BAŞBAKAN ASILDI....suçu neydide asıldı. veya bu günkü pişmanlık hangi MENDERESİ GERİ GETİREBİLRKİ..
Cumhur başkanımız hakkında dahi suç duyurusunda bulunan hukukçular var ülkemizde hangi hakla...bu ne cüret böyle...
güneydoğuda halkın çok sevip saydığı bir paşa olan EŞREF BİTLİS , SİSLİ BİR ÖLÜMLE VEDA ETTİ ÜLKESİNE VE ŞEHİT OLDU BU YURDA. failler kimdi ve neden gün yüzüne çıkmadı...GAFFAR OKKAN Güneydoğunun gözbebeğiydi....kim ve kimler tarafından kurban seçildi....
yine ülkenin ender yetiştirdiği insanlardan sayın ÖZAL ani bir kırizle şaibeli olarak hayata veda etti...NEDEN???????
hepside ,PKK terörüne müdahele ettikleri zaman dilimnde hayata veda ettiler.sizce bunların hepsi rastlantımı....
şimdi bu olayları genel anlamda topladığımız vakit karşımıza ERGENEKON adı altında bir yapılanma çıkıyor. herkes bütün ülke insanı,hukuk,bürokrasi,Türk silahlı kuvvetler hepsi anladıda bir Chp liler ve kemalistlermi anlamadı...
herkes yalan bir Chp ve onun yandaşlarımı gerçek...
insaf diyorum yani artık....kör sultan dahi gödü ve sağırlığına rağmen öğrendi ve anladı....anlmayanlara yazık diyorum sadece.
kusura bakmayın... Müslümanım diyorsanız eğer ,Allahı unutarak veya unutturmaya çalışarak müslümanın bende diyemezsiniz...
biz Kuranla var olduk ve onunla topraklarımıza veda edebiliriz ancak...bir insan Dini,Bayrağı,Vatanı,Namusu ve şerefi uğruna yaşar ve ölür...
Allah konuşunca sen susmalısın insan....edeple susmalısın.....Allahı yok sayamazsın....Allah seslenince aklını örtmemelisin insan....duymasanda sana anlama kabiliyeti vermiş yaradan....
tabiiki inancı var olan insanlar için geçerli bu ifadelerim...şayet inanç yoksa çırpınışlarda boşa...
HAKİMİYET KAYITSIZ ŞARTSIZ TÜRK MİLLETİNİNDİR... BENİMDİR!!!!!!!
Mehtap S.Hümeyragül DALLI tarafından 1/4/2010 3:59:03 PM zamanında düzenlenmiştir.
120 okuma var neden başka yorum yok?
Neden kadınlar alaka göstermiyor siyasete?
Bir makyaj ya da diyet yazısı olsa 40 kişi meydane inerdi...:)
Mehtap Yıldız
evet gönlüm arzu ederki KADINLARIN SESİ DAHA ÇOK ÇIKSIN...
TÜRK kadını bende varım desin ve özgürce düşüncelerini ifade edebilsin....
tekrar teşekkür ederim....Rabbim her iki cihanda yüzünüzü ak eylesin inş....
saygılar sunuyorum....
güzel alıntılarla dizayn edlmiş, çok çok ustaca kaleme alınmış bir yazı.
Şimdi soruyorum; Hangisi yalan?
Onu yazma , bunu söyleme, şu kanuna o anayasaya aykırı.
Sözde de "demokrasi var canım, düşünmek serbest" deriz.
Ne güzel demokrasi! düşün ama sus.
Mehtap Hümeyra Hanımefendiyi candan kutlarım. Yazısına 0/0 100 katılmam şart da değil.
Siyasetle ilgilenen ve bu kadar detaylı ve doğru bilen kaç kadun çıkar Türkiyede.
Kadınlarımız siyasete zaten alakasızlar.
Kalemi kalabalıkların içinde bir mücevher gibi parlıyor.
Yazıyı ayrı
Yazarı ayrı
KUTLUYORUM.
sAYGI, SEVGİ VE SELAMLAR.
Dinî bilgiler ve duygular kullanılarak, kesin bir Cumhuriyet düşmanlığının yapıldığı, TCK - 301. maddeye muhalif olarak değerlendirilmesi ve yazarın hakkında soruşturma açılması gereken, suç unsuru ve sitemize de zarar verici nitelikte bir yazı !
Benim için sürpriz değil tabii. Günümüz iktidarı ve onu savunanlarının aynı fikirde olduklarından zaten şüphem yok. Bu anlamda, onların adına yapılmış, açık bir itiraf yazısı aslında.
İnançlı insanları galeyana getirebilecek kadar da etkili kaleme alınmış. Sayın Yazar aslında çok sağlam bir kalem. Edebî yönünün takdir edilmesi gerektiği de inkâr edilemez.
''Türkiye Cumhuriyet"i kurulurken nice insanlar mağdur edilmiş,diğer yandan etnik kimliğe sahip nice insanlarda düşünce mağduru olarak, ölüme gönderilmişlerdi.
Tarihin şahit olduğu bu dönemde, insanların birbirlerinden kopması,etnik kökenlerin kendi aralarında guruplaşması,özgürlüğü gerçek anlamından saptırıp,çok farklı algılayıp,örgütleşmenin temel atma yasasıda,bulanık zihinlerde kabul edilmiş oluyordu böylece... ''
Suç unsuru olan paragraflar !
Fikret TEZAL tarafından 1/4/2010 9:47:10 AM zamanında düzenlenmiştir.
Bir eleştiri de, yukarıda yaptığınız gibi Fetullah Gülen Hocaefendi ve Said-i Nursi (Kürdi) hz.lerine yazabilirseniz. Çok yeri dezenformatif ve asıl amacı söylemekten takiyye eylenmiş bu yazınıza saygı duyacağım.
Sizinle aramızdaki emperyalizm-antiemperyalizm farkını temel alıp, gerek Atatürk gerekse ardılları olan İnönü, Bayar,Demirel, Özal ve RTE ve Akp'yi ve dönemlerinde olan bitenleri, antiemperyalizm ve tam bağımsız ülkeyi sömürgeleştirme işbirlikçiliği ölçütüyle değerlendirmeye ise hiç değinmiyorum, değerli Mehtap Hümeyra hanımefendi kardeşim...
Osmanlı ve demokrasi, Osmanlı ve cuntacılık,Osmanlı ve dinsel hoşgörü ve diyalog (!) yaklaşımınızı ise; Türkler ve Türkmenler hariç şerhiyle ve devamında da Berkeley ve sosyalizm asenkronizasyonunca benzeterek, gülümsüyor ve size saygılar gönderiyorum.
İyi geceler dilerim.
Göktürkmen tarafından 1/4/2010 8:26:59 PM zamanında düzenlenmiştir.