İlişkiler
Dökülenler nereye gidecek, ne tarafa çekilecek bilmiyorum. Sanırım söyleşi gibi olacak. İsteyen, dileyen nereye koyarsa o tür olsun...
Günümüz aşkları da, sevgileri de, ilişkileri de artık mantıklı ya da öyle görünmeye çalışan ilişkiler silsilesi tadında devam ediyor. Doya doya, içinden geldiği gibi, hissetiğin gibi yaşıyabilmek ve yaşatabilmek imkansız. Ne dürüst olabiliyoruz olmamız gerektiği gibi ne de sevdiğimiz insana karşı bir adım yaklaşmak için cesaret bulabiliyoruz içimizde. Kendimizce veya yakın çevremizdeki sevdiklerimizin (öyle olduğunu umuyoruz) öngörülerini dikkate alıyoruz. Yakın arkadaşların aforoz etmesi, en önemlisi ailenin bizi defterden silmesi ne büyük korkudur.
O ve benzeri korkulardır ki, zamane insanları yani bizleri mahrum eder bir çok duygusal güzellikten. Anneler, babalar… evlatları için en iyisini, en uygununu ister. Nedir en iyi? Kimdir en uygun? Eğer kafalardaki şablona öyle ya da böyle kuyruk dışarıda kalmadan sığıyorsanız uygunsunuzdur… Ne uygunluk ama. Sadece uygunsunuzdur gerisi boştur. Taraflar az çok isteklerini doyurur ve yeni bir döngü başlamak üzeredir. Büyüklerin göğüsleri öyle kabarır ki hayattaki en büyük görevi tamamlamanın vermiş olduğu kibirden, yanlarına yaklaşılmaz. Çoğunun içinde, derinlerde kalmış çılgın aşk tortuları vardır ama acıdır ki kendilerine bile itiraf edemezken farklı davranmaları da beklenemez sanırım. Kendi elleri ile yağmurlu bir resimden aldıkları canlarını yine kendi elleriyle fırtınanın içine atarlar.
Kim diyebilir bana "O gözlerde görebildiklerimize, hissedebildiklerimize değmez, boşa giden zamandır. Sonu bellidir." diye? Hiç bir şeyin, bizler kadın ve erkek olarak, insan olarak nefes aldıkça sonu belli değil, olmadı da. Nice mantıklı, gıpta edilmiş ve güzel görünen ilişkiler, evlilikler var… fillerin ölüm vadilerine ağır ağır gidişlerine benzeyen ve niceleri var imkansız olmuş ama inadına olmuş, ama her şeye rağmen olmuştur. İmkansızları değerli kılan da emeklerimiz ve uğruna vazgeçebildiklerimiz değlmidir? Hayat bizlere zaman verdiği sürece yaşayabileceğimiz ne varsa yaşamalıyız bence. Savaşacak güc her zaman var içimizde yeter ki isteyin. Her zaman sakin sularda kalmak isyetenler gökkuşağının renklerini bilmeyecekler.
Bir türlü kıramadık şu benliğimizin sınırlarında kendi ördüğümüz ve diğerlerinin ördüğü duvarları. Diğerleri derken aile, dost, arkadaş, çevre ne derseniz artık...
Bir kırıntı cesaret gerekli değil mi? Süresini bilemeyeceğimiz o duyguları tatmak, yaşadım diyebilmek, duygu ve yaşamışlık eşiğimizi yükseltebilmek için. Yaşanmışlıkların acıları sonuçları yaşanmamışlarınkine göre daha düzgün daha delikanlı olmuyor mu? Yaşadığınız için mi üzüleceksiniz yoksa yaşamadığınız için mi? Karar sizin.
Gidilmesi imkansız gibi görünen uzaklar için inanın zaman içinde duyulan acı,keder,isyan... giderek büyüyor insanın içinde, kemiriyor içten içten. Kimseye anlatamaz, bildiremezsiniz. Sancılı bir süreçtir, bitmek tükenmek bilmez. Şans vermediğiniz, değerlendirmediğiniz o küçücük duygu parçacığı aslinda canınızdır, bir buz dağıdır göremediğiniz, bir anı bile bedelsizdir. Kimsenin ödeme gücü yetmez o bir için. Her ne kadar benliğinizin en arka odalarına, mağaralarına sıkıştırmaya çalışsanız da o sığmayacaktır sizin gösterdiğiniz yere. Kendi yerini yapacaktır. Her fırsatta tekrar sahneye çıkacak, akıtacaktır sizi. Kimileri gönlünce ağlarken, kimileri de akan yaşlarını içine atacak, yüreğini akıtacaktır içten içten. Son kullanım tarihi sonsuz kullanım tarihi olmuştur. Bir ceza bitmiş öbür ceza başlamıştır artık.
İnsanların öncelikleri, seçimleri, büyük ve görkemli doğruları var. Biliriz hayat seçimlerden ibaret ama doğru-yanlış yok. Hiç bir zaman olmadı.
Hepimiz aslinda kendimizce, bildiğimizce mutlu ve huzurlu olmak istemiyor muyuz? Mutlu ve huzurluysanız içinizde ve dışınızda, sahne kaygısı yoksa bir yerlerde, saygınız tükenmeden devam edebiliyorsa, sevginiz her sabah sizi yeşertebiliyorsa, alışmıyorsanız eğer doğrusunuz. Ne kadar yaşayabiliyorsanız yaşayın. Rahat rahat atın imzanızı altına korkmadan, çekinmeden, elinizden geleni yaptığınızın bilinci yanınızda. Ama sadece mutlu edeceğiniz insanların matematiğine düşüyorsanız boğulurcasına, düşmeden bir daha düşünün derim.
Gün geldiğinde altında olan imza taklit de olsa, vekaleten atılmış da olsa fatura hep çıkıyor. Uzun yıllar geçse de aylık gelen faturalarımız gibi bedel otomatik olarak hep ödeniyor. Toplu ara ödemeleri de düşünürseniz zayıf bedenlerimize ve kurumaya yüz tutan ruhlarımıza ağır geliyor. Bizler duygularımızdan arttırdıklarımızla bu faturayı öderken de kendi doğrularını bize dikte eden insanlar hayat sahnesinden çekilmiş oluyorlar çoktan bıraktıkları büyük miras arkalarında.
Yazıktır ki, işin özü bir dostun söylediği gibi ne kadar planlasak da, ne kadar planlamasak da hayatın planını yaşıyoruz ve yine çok yazık ki yaşatıyoruz.
Maddi şeyler kazanılıyor, kaybediliyor ve tekrar kazanılıyor çok önemli değil ama önünüze candan bir duygu çıka gelirse hiç ummadığınız bir gün, arkasından gidin. Kaybettikten sonra çalışıp tekrar kazanabileceğiniz veya hayatınızda her gün karşılaşabileceğiniz türden bir şey değil çünkü.
by BY