İLAHİ SES
Derin bir uykunun tatlı rüyaları içinde beyin dimağlarına ulaşan tarifi imkânsız lezzeti bambaşka bir nida
İnsanoğlunun yaratılış gayesi; İnsanoğlunu varlıkların en şereflisi olarak nitelendiren Yüce Yaratanımız. Biz kullarına verdiği değeri açıkça ortaya koymuştur. İnsanoğlunun yaradılışından bu güne dek geçen her dönemin zaman dilimlerinde mutlak olarak din objesi var olmuştur. İnsanların taptığı varlıklara inançlarını ifade edebilmek için çeşitli şekillerde muhtelif yanıtlar aramıştır. Bazen kendi elleriyle yaptıklarından, bazen de ulaşamadıkları güneş, ay gibi kainat varlıklarından, medet ummuşlardır.
Yaşadığı evrende İNSAN
Yüce Allah, kâinatın gerçek sahibidir. Bütün mahlûkatı yaratmış ve aralarında insanı en şerefli kılmıştır. İnsan dışında kalan bütün yaratılanları da direkt veya dolaylı olarak insanın hizmetine sunmuştur. Ancak buna rağmen insanı başıboş bırakmamış ve sorumluluklarını kitaplar, peygamberler göndermek suretiyle desteklemiştir. Ancak, nefsinin esiri olan, şeytanın vesveselerine açık olup çabucak kapılan insanoğlu, Yüce Allah’ın göndermiş olduğu kitaplara ve peygamberlere inanmayarak batıla düşmüştür.
Bugün ne yapmalıyız? İnanç konusunda insanlar hür iradelerine bağlıdır. İsteyen inanır, isteyen inanmaz. Ancak yapı itibarıyla inanma ihtiyacına sahip insan mutlaka kendinden üstün bir varlığa inanmak durumundadır. İnançsızlara sorduğunuzda hiçbir varlığa inanmadıklarını ifade ederler. Biraz inceleme yapıldığında ise “Hiçbir şeye inanmama inancına” inandıkları ortaya çıkar.
İnanç sermayesini değerlendirmek;
Bizler Allah’ın lütfü ile son din İslam’ın mensupları olarak, inancımızın kuvvetlenmesi için üzerimize düşen görevleri yerine getirmeliyiz. Kulluk bilinci içerisinde Yüce Allah’ın takdir etmiş olduğu ömür sermayemizi değerlendirmeye gayret gösterelim.
Başkalarına da inançlarından dolayı düşmanlık beslemeden anlayacakları dilde ikna etmeye gayret edelim ancak Allah dilemedikten sonra hiç kimse hidayete de eremez. Bunu da unutmayalım.
İlahi düzenin kurucusu insanlara hoşgörülü davranarak, ibadetlerinin yanlışlıklarını düzeltmelerine, gerçek olarak yaradılış gayesini anlayabilmelerine yardımcı olması için son kez tüm peygamberlerin ve kulların onun ümmeti olabilmek için çırpındığı iki cihan güneşi, insanlığın zişani hz peygamberini ve en anlaşılır kitabı ve peygamberimizin onun en büyük mucizesi olan kuran-i kerim azimüşanıyla İslam dinini göndermiş ve tebliğ etmiştir.
Kendi kendimizi sorgulamak,
Bizler kendi kendimizi sorgularsak elimizdeki imkanlar dahilinde son peygamberin ümmeti olarak yaptıklarımız nelerdir. Neler yapmaktayız.
İlahi düzende o tatlı tatlı tarifi imkansız nidaya ne derecede uymaktayız.
Faziletinin anlatılmasının mümkün olmadığı sabah ezanından beş vakitte bizleri ibadet etmeye çağıran bu ilahi seslere yani ezanlara ne kadar riayet etmekteyiz.
Yaratılış gayesi
Yüce Allah kainattaki her şeyi ilahi bir gaye ve belli ölçüye göre yaratmıştır. Bütün varlıklar bize Rabbimizi tanıtmakta ve yaratılan her şey O’nun isteği doğrultusunda yaratılış gayesine uygun olarak varlığını sürdürmektedir.. “Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar Allah’ı tespih ederler. Her şey O’nu hamd ile tespih eder. Ancak, siz onların tespihlerini anlamazsınız.” (İsra 17/44)
Yaratılmışlar içerisinde insan özel bir gaye için yaratılmış, en güzel sıfatlarla donatılmış ve dünyaya gönderilmiştir. Dünyayı bir imtihan yeri olarak düzenleyen Yüce Allah, insanın buradaki sorumluluğunun ne olduğunu belirtmiş ve onun önüne bir de hedef koymuştur. İnsan sorumluluk bilinci içerisinde yaşadığı takdirde dünyada ve ahrette mutlu olur. O halde insan, Allah’a kul olduğunun farkında olmalı ve ona göre bir yaşam sergilemelidir. Rabbimiz, insanın yaratılış gayesini; kainatın yaratıcısını tanımak, O’na iman edip ibadet etmek olarak belirtmiştir.
“Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zariyat, 59/56)
Bu gerçekler ışığında halen insanların entrikalar peşinde olmaları çağımızın çağdaş yaşantısında Firavun fantezileriyle onun saplantıları içinde olmalarının gayretleri anlaşılır gibi olmamakla birlikte pişmanlıklarıyla secdeye kapanmaları da Firavun cinliğinden başka bir şey değildir. Yani Firavunun gerçeği görmesi ve anlamasından sonra son çareyi secdeye kapanmasıyla ibret olarak yüzyıllara aksettirilmesidir. Bu da zariyat süresinin 37. ayetinde açıkça “Orada, elem dolu azaptan korkacakları için bir ibret bıraktık.” denilerek insanlığın son çırpınışları ile yüce yaratanın yine zariyat süresinin 46. ayetinde de belirttiği üzre” Bunlardan önce de Nûh kavmini helak etmiştik. Çünkü onlar fâsık bir toplum idiler.” Demesi ve bir çok ibretlerini bize zariyat süresi 60. ayetinde” Uyarıldıkları günlerinden dolayı vay o inkar edenlerin haline!” diyerek uyarmaktadır.
Ne olur!!!
Bütün bunlara rağmen inançlarından sapkın insanların “ey yücelerin yücesi” bizleri ne olur yeniden dünyaya gönder sana kulluk edelim nidaları boşuna olacaktır. Yaşamsal devinimde yüce Allah (cc) son pişmanlık duygularını yaşayanları yeniden faniliğe halk edip dünyaya gönderse bile bu zavallılar 360 derecelik dönüşleriyle yine aynı sapkınlıklar peşinde olacaklarının oranı % 100’ ün üstünde olacaktır. Ve asıl gerçeği unutup sapkınlıklarına devam edecekleri de aşikardır. Ödün vermeyen mühürlenmiş kalpleri o ebediyet cenderesindeki cehennemi görmelerine rağmen fani dünya nimetleriyle kanmış geçici zevk dimağları nedeniyle yumuşamaz. Bunu evveli ahırı zaten bilen yüce Allah(cc) onların bu dileklerini kesinlikle kabul etmeyeceği de gün gibi ortadadır. Ebedi hayatın mizanından sonra artık gerçeklerin gerçek görüntüsünden kaçmak mümkün olmayacaktır. Bu nedenle, Ancak onlar ne kadar yalvarıp yakarsalar, bağışlanma dileseler de artık dönüşü olmayan ve azapla dolu bir hayata başlamış olacaklardır. Onların tövbeleri kabul edilmeyecek, dünyaya dönme istekleri ise asla yerine getirilmeyecektir. Dünyada defalarca uyarıldıkları halde iman etmeyen inkarcılar, Allah’a şirk koşanlar, taştan, tahtadan heykellerin önünde secde edenler, sadece insanlara gösteriş yapmak ya da ilgi çekmek için boş felsefelerin peşinde gidenler ve Allah’tan gereği gibi korkup sakınmayanlar ölüm melekleri ile karşılaştıkları andan itibaren sürekli bir aşağılanma içine gireceklerdir. Canlarının sırtlarına ve böğürlerine vurularak alınması, perçemlerinden tutulup yerde sürüklenmeleri, cehennemin içine atılmaları ahret hayatındaki aşağılanmanın bir başlangıcı olacaktır. Allah onların konuşmalarına izin vermeyecek, seslerinin bir hırıltıdan öteye çıkması mümkün olmayacaktır. (Taha Suresi, 108
Bu gerçeklere fani dünyada ermiş olanlar ki Firavun son hamlesiyle secdeye kapanmasına rağmen sapkınlığı nedeniyle kubrayi mahkemeye kadar vucüt hali secdeye kapanmış vaziyette insanlara ibret olarak yüce Allah(cc) tarafından Kızıl denizde sergilemiştir. Sapkınlıklarının cezasını fani dünyada ödemeye mahkum edilen Lut kavmi ile lanetlenen İsrail oğulları ile çağımızda bu gerçeklerin ilahiliğine mazhar olan ünlü bilim adamı kaptan Kusto gördüğü manzara karşısında ilahi gerçeği görmüştür. Astronot Neil Armstrong dünyada duyduğu ezan sesini dünyanın uydusunda duyması onu şaşkına uğratmış bu nedenle ilahi düzenin kurucusuna yönelmiştir. Gördükleri ve duydukları ilahi düzenin gerçekliği karşısında tövbeye gelmekten başka yapabilecekleri bir şey yoktu.
Kaptan Cebelitarık derinliklerinde birbirleriyle karışmayan sularla şaşkına dönmüş ve ilahi düzene inanarak gerçeğe yönelmiştir. Uçsuz bucaksız evrenden uzaklaşarak bir başka gezegene Ay’a ulaşmayı başaran Astronot Neil Armstrong da dimağlarına işleyen ilahi ses’e kulak verip, kaptan Kusto gibi gerçeğe yönelmiştir.
Bu nedenle her yönümüzle o’na sığınarak “Rabbim bu gerçek görüntüde bizleri en iyi poz verenlerden eyle” (Amin) demekten başka şey ne olabilir ki!!!!
kaynaklar&faydalanılan eserler.
Görseller www.google.com.tr/
Yazınsal eserler www.diyanet.gov.tr/
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.