- 1974 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
AKLIM FİRARDA
Yeryüzünde yaşayan hemen hemen herkesin, kendisinde mevcut olduğunu sandığı yegane şey, akıllılıktır.. yani, herkes kendisini daha akıllı zanneder. Bunu, "herkes kendi aklını pazara çıkarmış, herkesin aklı kendinde kalmış.. herkes kendi aklını almış.." sözleri doğrular.
Düşünme, anlama ve kavrama gücünün, zayıf, yetersiz, yanlış oluşu veya hiç olmaması akılsızlıktır.. bunun tam tersi ise akıllılık..
Gücüne hiçbir engelin karşı duramayacağı ifade edilen akıllılık, kabul edilemez görüneni kabul etmesiyle güçlüdür.. ancak, insanın aklı çoğaldıkça can sıkıntısı artar.. eski bir Türk atasözünde şöyle denildiği gibi..: "göz odur ki dağın arkasını göre, akıl odur ki başa geleceği bile.."
Akılsızlık bitmez tükenmez sıkıntılar yaratır.. akılsızlar akıllıların, hem zamanını hem neşesini çalar çoğu zaman.. oysa akılsızın son yaptığını ilk yaparak aklını kullananlar, ne yazık ki, zamanın bir yerinde yapayalnız kalırlar.. mutlaka, her akılsıza hayran olacak başka bir akılsız, başka bir aptal kolayca bulunur.. birinden diğerine, öbürüne kolayca bulaşıverir aptallık.. çoğunluk olurlar..
Eşek Bile Akıllanır da..
Köyün bilgesi, köyün aptalının eşeğini kıyasıya dövdüğünü görünce derhal müdahale eder.. "Ne yapıyorsun böyle, kendine gel! Öldüreceksin zavallı hayvanı.. bu kadar öfkeli olursan, bu kadar şiddet gösterirsen, sen de şiddet görürsün bir gün.." diye uyarır.
Aptal, yaşlı bilgeye cevap verir: "İşte ben de bu eşşeğe, tam da bunu öğretmeye çalışıyorum.. lanet olası eşşek.. biraz önce beni öyle bir çifteledi ki.. canımın acısını çıkartıyorum şimdi.."
Bilge kişi, oradan hızla uzaklaşırken yanındaki öğrencisine şunları söyler: "Aptalların hayat felsefesi, akıllı insanlardan daha derin, daha anlamlı, daha gerçekçi olamaz.. buna hiç kuşku yok.. ama bunu dile getiriş şekilleri, akıllılardan çok daha inandırıcı ve etkileyici.."
Arzular ve hınçlar aklın sesine sağırdır.. böyledir..
Akıl Suskundur, Bilse Dahi..
"Bilmediğimi bildiğim için daha akıllıyım" sözünde, tuzağa düşme tehlikesi vardır yarım akıllılar için.. akıllı görünme çabası, akıllı olmayı daima engeller.. aklıyla övünen kişi, hücresinin genişliğiyle gururlanan mahkuma dönüşür..
Kesinlikle akıllılık, ne zaman akıllı olunamayacağını bilmekten geçer.. akıllı olanlar, zayıf taraflarını bilirler, yanılmayacaklarını ileri sürmezler.. Akıllılar, kendi akıllarını kullandıkları gibi, başkalarının aklını da kullanabilme yeteneğine sahiptirler.. en akıllılar ise, düşmanından, en akılsızdan bile, akla dair öğrenme payı çıkarabilenlerdir..
Peki, akıllı olmak ile akılsız olmak arasındaki fark nedir? İnsanın gelişimi, olanakları şartları, mutluluk ya da mutsuzluğu, akıl ve akılsızlığın içiçe geçmesine sebep olabilir mi? Kişinin doğuştan, akıllı bir ana baba seçmesinin olanaksızlığı, çevre etkisiyle gelişen bir kişilik oluşumu, akıllılık başarısı ya da akılsızlık suçu mudur?
"Başkalarını bilen kişi bilgili, kendini bilen kişi akıllıdır.." sözünden yola çıkarsak, kişinin diğerleriyle olan ilişkisinin, akıllılığa götüren bir adım olduğunu görürüz.
Düşündüğü her şeyi söylemeyen, dilini tutabilen akıllı insan, söyleyeceği her şeyi, düşünerek söylemeyi tercih eder.. çünkü konuşurken, konuştuğu şey kadar kiminle konuştuğuna da dikkat eder.. bu sebeple pişman olacağı hiçbir şeyi söylemez.. hatta, dürüst bir insanın her zaman gerçeği söylemesine karşın, akıllı olan, bunu sadece "zamanında" söyler..
Zeka kavramı çoğu kez akılla birlikte kullanılır.. ama zeka, aklın kullanımındadır aslında.. yani zeka sahibi zeki bir insan, bir şeyi yapmaması gerektiğini detayları ile fark edebilir.. ancak akıllı bir insan görür ve asla yapmaz..
Bu, sigara tiryakilerinin affına sığınarak, şu örnekle daha iyi anlaşılır.. mesela, zeki bir insan sigara içmemesi gerektiğinin, sigaranın zararlarının farkındadır, bilir.. ama akıllı bir insan, sadece ve basitçe, içmez.. gibi..
Zaten bununla ilgili olarak, zeki ve zekiye adında birçok insan vardır fakat, doğan çocuğuna akıllı adını vermeyi göze alabilen anne babaya pek rastlanmaz.. işin ironisi budur işte..
Delilik ise akılsızlıkla aynı şey değildir.. bazen deliliğin, "aklı fazla geldi.. çok akıllı olduğundan deliriverdi.." şeklinde varsayımlarla, akıllılıkla ilintisi olduğu da ileri sürülür.. yani "deli olmak için çok akıllı olmak lazım.." iddiası gibi.. Yine de, "delinin biri kuyuya bir taş atar, kırk akıllı o taşı çıkaramaz"..
Herkes akıllı olduğunu söylüyorsa, herkes aynı şeyi düşünüyorsa, hiç kimse fazla bir şey düşünmüyor demektir.. aynısını düşünmeye, nasıl düşünmeye devam ederseniz, öyle düşünmeye alışırsınız.. gidersiniz, o düşünceniz olursunuz.. dönüşsüz, nafile..
Bi’ Islandınız mı, Akıllanırsınız..
Peki, nasıl akıllanılır, nasıl akıllı olunur?
Şirazlı Sadi’nin "Gülistan" adlı kitabındaki insan hikayelerinden birine göz atalım..
"Paşa, genç kölesi ile gemiye biner.. gemi yola çıktıktan az sonra hava patlar, fırtına çıkar.. ilk kez gemiye binen genç köle, dalgalar gemiyi beşik gibi salladıkça, kendini yerden yere atar, dualar eder, bağırır çağırır, adeta vahşi bir hayvan gibi ulur.. efendisi onu sakinleştirmek istese de, korkacak bir şey olmadığını, geminin bu havaya dayanacağını söylese de, genç köle ağlamaya çırpınmaya devam eder..
Aynı gemide yolculuk eden yaşlı bir adam, efendinin yanına yaklaşır.. "izin verirseniz ben onu sustururum efendim" der.. iyice sıkılan paşa, "tamam, ne yaparsanız yapın.. yeter ki sussun" cevabını verir.. bunun üzerine yaşlı adam iki denizciyi çağırır ve köleyi denize attırır.. yüzme bilmeyen köle, bağırışını keser, bir batıp bir çıkarak, can havliyle suda çırpınır.. yalvarır, yardım diler.. yaşlı adam, denizcilere "tamamdır, alın gemiye" der.. gemiye çıkartılan genç köle, bir köşeye oturup soluklanır.. sessizce yerinde durur.. paşa, yaşlı adama "sağolun ama, bu yaptığınızın hikmeti nedir?" diye sorar ve şu cevabı alır..
"Bu genç daha önce denize hiç düşmemişti, ne olduğunu bilmiyordu.. gemide bulunmasının fırtınaya karşı bir selamet olduğunun farkında değildi.. boğulma tehlikesiyle karşılaşınca, gemide olmanın değerini anladı, akıllandı.. huzur ve mutluluk da böyledir.. bir felaketle, olumsuzlukla karşılaşmayanların pek çoğu bunun kıymetini bilemez.. ancak yaşadıktan sonra, akıl ve anlayışa varırlar.."
Kıssadan hisse.. akıllanmak bazen, "bir musibet, bin nasihatten öğreticidir" sözünde gizlidir.. söze kulak asmayan "akılsız başın cezasını, ayaklar çeker"..
Akıl Hayatı Okur
Akıllı olmak, her koşulda kendini inisiyatife bırakacak şekilde hareket etmek, hayatı, olayları, hal ve gidişatı olanca yalınlığıyla görmektir..
Hayatın, dertlerin yükünü taşımak zorunda kalmak.. daha kötüsü, dert ortağı bulma arayışında yalnız kalmak..
Günümüzde insanlar her şeyin fiyatını biliyor, hiçbir şeyin değerini bilmiyorlarsa.. yıllardır bizi bir arada tutan değerlere boşverip, "her şey yolunda" gibi yaşanıyorsa.. konuştuğumuz şeylerde bir yanlışlık yapana kadar, kimse bizi dinlemiyorsa.. herkes parasının yetemeyeceği şeyleri istiyorsa.. kadın veya erkek, karşısındakini anladığını sandığı anda, onun ne söylediğini dinlemekten - önyargılı - vazgeçiyorsa.. vay haline yalnız kalan aklın..
Nihayetinde, müsaadenizle.. aklım ne akılsızlıkta, ne delilikte.. ne de aptallıkta.. ama şimdilik, birazcık.. aklım firarda!
Zeynep A. Edirne
YORUMLAR
ERİNMEDİM İKİ KERE OKUDUM bu yazıyı...
içindekileri iyi anlamaya ve aklımı kullanmaya çalıştım...sonra sevgili Zeynep haklsınn diye geçirdim içimden ve gülümsedim..
geriye dönüp baktığımda
aslında teorilerin hayata hiç sığmadığını,felsefi tanımların her hayata farklı düştüğünü fark etim...
şöyle bir hükme vardım
geldiğimiz noktasında ki hayatın belkileri ve keşkeleri çok olduğuna göre hiçte akıllı yaşamamışız..
otokontrol sayesinde tesadüfi yada hasbel kader gelmişiz dedim bu yaşlara...
çekilen onca kahırlar akla sığmadı hiç
akıl bize istediğimizi verebilecek kadar gerçekçi değildi sanırım...
evet
katılıyorum
elli yıldır benim de aklım firarda
rastlaşırsan yolla bu tarafa doğru)))))
sevgilerimle sevgili zeynep