- 685 Okunma
- 9 Yorum
- 0 Beğeni
DÜNYANIN EN GARİP TEZAHURATI
DÜNYA’NIN EN GARİP TEZAHURATI
Amale Barış, oturup ayaklarını sarkıttığı binanın terasında bir sigara yaktı. Üst üste binen dert ve maddi sıkıntılar yüzünden bunalım geçiriyordu. Arkadaşları, Barışın intihar edeceğini polise bildirdiği için binanın altında tedbir alınmıştı. Evli ve iki çocuk babası olan Barış’ aslında ailesine çok bağlıydı ama onları geçindirecek bir güzel ortam bir türlü oluşmuyor adeta aç ve perişan sürünüyordular yıllardır. Şu gün rahat, bu gün refah masalları yıllardır boş çıkmıştı. Kendisini yetersiz ve gereksiz hissediyordu. Atlayıp bu onursuz yaşamına son verecekti şereflice!
“ Bu olmadı, hem de hiç olmadı.” Diyerek sigarasından bir fırt daha çekti. Yetersiz diye çalıştığı inşaattaki işine son vermiştiler. İş bulmak kolay mıydı? Kim bilir ne perişanlık ve onursuz günler kapıdaydı. Hep aynı olmuyor muydu?
Paran varsa dünya âlem kulun, paran yoksa Cehennemdir yolun.
Bu sefer daha öncekilere benzemiyordu. Kararı kat-i idi. Aşağı zemini beton olan bir bina seçmişti. Ölüm kesindi.
Aşağıda toplanmaya başlayan insanları fark etti bir ara. Endişeli kadın ve çocuklar ona bir şeyler bağırıp yalvarıyordu aşağı in diye. Barış içindeki savaşın kararını vermişti, atlayacaktı kesinlikle. Sigaranın bitmesini bekliyordu.
Yeni gelen gençlerden oluşan bir gurup, protesto edip “ atla lan. Senin gibilerini çok gördük. Atlamazsan şerefsizsin” tarzında bağırıyordular Barış’a.
Yaşlı gözlerle aşağıyı son bir defa daha süzerken Barış, eşi ve oğlunun da apar topar oraya getirildiğini fark ediyordu. Ağlayarak yalvaran en sevdikleriydi şimdi. Acısı ikiye katlanmıştı. Utancı daha da artmıştı. Toz kadar değersiz hissediyordu kendisini.
Sigarası bitmişti. Ayağa kalktı ve iyice uca geldi. Ortalıkta büyük uğultu koptu bir anda. Salâvat getirip Rabbinden af diledi. İntiharın en büyük günahlardan olduğunu biliyordu ama çaresizdi.
Eşi ve oğlu da yırtınıp kendilerini yerden yere atmaya başlamıştı. Ucube gurup yine tempo tutuyordu “Atla, atla, atla,” diye.Ailesini son kez seyreden Barış’a intiharı geciktirdiği için kızıyorlardı. Dağıldıklarında anlatacakları bir olay görmek istiyordu sadist topluluk.
Barış’ın eşi, tempo tutanların öncüsüne öyle bir çanta vurdu ki hem adam hem çanta öteye savrulup gitti. Toparlanan adam, kadının yanına yaklaşarak sıkı bir tokatla yere yıktı. Ayağını ısıran çocuğu da tekmeyle yere düşürdü. Kadın yerden kalkıp bir panter gibi saldırıyordu adama tekrardan. Ortalık fana karışmıştı. Polisler duruma müdahale için o yöne gidiyordu. Fakat yürümek hayli güçtü kalabalığın arasından. Kadını iterek ve tokatlayarak hırpalamaya devam ediyordu sadist adam. Kendisine, polisin yaklaştığını görünce kadını bırakıp kaçmak için geri dönüyordu.
“ Adam atlamış! Adam atlamış!” bağırtıları ile yeni bir uğultu duyuldu kalabalıktan. Başlar yukarı döndüğünde Barışın yerinde yeller esiyordu. Barışın karısı kaçmaya çalışan adama çılgınca bir daha saldırdı. Kocasının atlamasının sebebi onu görmüştü bir defa. Tırmalayarak adamın yüzünü kanlar içinde koydu. Adam da geri durmuyordu ve tekrar esaslı bir tokat aşk edecekti ki; çenesinde patlayan müthiş yumruğun etkisiyle yere yığıldı. Barış, çocuğu ve karısı birbirine sarılmış oracıkta duruyordu. Polis otosu ile sorguya giderlerken memurun biri sordu neden vazgeçtiğini. Sevgi dolu gözlerle eşine bakan Barış, eşine hitaben; “ Sana tokat atan piçin elini kırmak için” dedi. Ve Devam etti:
“ Korkmayın düşmanlarımı sevindirmeyeceğim. Simit satacağım ayakta kalacağım.” Yüreği nasırlı yılların polislerinin bile gözleri yaşarmıştı. Her şey kısmen yoluna girmişti. Ama acı fakirlik daha da çığırından çıkmıştı. Düzeleceği de yoktu. Çünkü ülke yöneticileri basiretsizdi ve fakirlikle ilgili hiçbir endişeleri ve planları yoktu. Fakirlik kader değildi, olamazdı da. Ama ekmek düşmanlığından büyük paralar kazanan odaklar vardı ve iyice palazlanmışlardı. Her şey yoluna girene kadar çok sömürüler ve çok acı sonlar yaşanacaktı. Simitçiler bile aç kalacaktı güzel ama ihanete uğramış ülkemde.
YORUMLAR
Şu an, şu saniyede, ülkemde, kaç kişi düşünüyor, hayatına son vermeyi, biliyor musunuz ?
Çoğumuz dahiliz ve bir kısmımız da günden güne ekleniyoruz o karamsar çoğunluğa !
Mutlu azınlık, neredeyse küfür ediyor, insanların bu duruma düşmesine. tembellik, acizlik ve basiretsizlik olarak bile nitelendirebiliyorlar, hem de hiç utanmadan !
Ülkemin acı ama gerçek gündemi etkili bir şekilde hikâye edilmiş. tebrikler.