- 1583 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Abdi Beğ Divanı ile Muhammet Ortak / Hikmet OKUYAR
Çukurovaşat Başkanı Adanalı Harika Şair Harika Ufuk imzalı ’Şebingülü Sensiz Edemiyorum’ isimli bir şiir ile yeni yıla merhaba diyecekken, Mehmet Nuri Parmaksız Zehra Birsen Yamak ile Öngün Yıldırım’ın şiiri şahlandıran etkinilklerine vurgu yapacakken, Sivas Aşıklar Bayramı
geleneğinin yüzlerce yıl önceden başlatıldığı ve ara verilmeden bugüne getirildiği iddasında bulunacakken, Şair Şiir Yorumcusu Foroğraf Sanatçısı Meral Uludağ’ın yeni eserini tanıtacak Gaziantep’teki imza gününden söz edecekken, Burdur Bucak’tan Eğitimci Şair Şiir Yorumcusu Osman Tekerci ile Balıkesir Bandırma’dan Hülya Sönmez’in yeni yayınlanmış eserlerinin tanıtımını yapacakken, Tekirdağ Ulaş Şiir Etkinlikleri Tekirdağ Kumbağ Şiir etkinlikleri ile Tekirdağ Edirne Kırklareli kültür sanat ortamlarında şiir yorumcusu öğretmen ve öğrencilere duyulan ihtiyacın sevindirici boyutlarını sergileyecekken, Eğitimci Şair Şiir Yorumcusu Bestekar Hasan Öztürk ile Eğitimci Şair Vahit Kaya’nın RumeliTv’de birlikte olduğu şiir müzik beste şarkı türkü proğramına övgüler gönderecekken Edebiyat dünyamıza şairlik mesleği ile şiir yorumcusu olarak giren İzmirli İremşair’den ’SEVDALIM ’ şiirini aktaracakken; bir de, 2009 öncesi yaşanan aykırılıkların felaketlerin umutsuzlukların yaşanmamasını dileyecekken; aşık ozan şair şiir yorumcusu bağ bahçe üreticisi canlarımızın 35-40 yıldan beri bekledikleri Abdi Beğ Divanı ile ilgili bir çalışma başlatılacağı hususunda bir müjdeli haber aldık. 25 Aralık 2009 tarihili yazsında Yard.Doç. Dr.Salih Okumuş şöyle diyordu:
’ Sayın Hikmet OKUYAR
Araştırmacı Şair/Yazar
Ordu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı’nda 953010015 numara ile kayıtlı Muhammet ORTAK benim danışmanlığımda yüksek lisans yapmaktadır. Öğrencimiz Abdi Beğ üzerine bir araştırma yapmak istemektedir. Abdi Beğ ile ilgili materyal taraması ve gerekli dökümanların toplanması hususunda adı geçen öğrenciye yardımcı olmanızı rica eder, ilginiz için şimdiden teşekkür ederim.
Yrd. Doç Dr. Salih OKUMUŞ
Ordu Ün. Fen-Ede. Fak.
Türk Dili ve Edebiyatı Öğretim Üyesi ’
Yıllardan beri üniversitelerimizin Fen ve Edebiyat Dekanlıklarına yazarak Dünyaca Ünlü Şair Abdi Beğ’in; Şebinkarahisar, Kütküt’teki doğduğu konak, Avutmuş’taki mezarı görev yaptığı vilayet eyalet ve sancak beyliklerindeki arşivlerde kalmış makaleleri mektupları ile ilgilenilmesini; hatıralarının özdeyişlerinin ve öğütlerinin derlenmesini istemiştik.
Yaza yaza, anlata anlata, dillendire dillendire bu günlere geldik. Giresun Yağlıdere doğumlu olan ve halen Ordu Üniversitesi’nde yüksek lisans yapan Muhammet Ortak ön görüşmelerini, Giresun İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü, Giresun Dernekleri Federasyonu, Giresun Dernekleri Birliği, Kelkit Vadisi Sivil ToplumKuruluşları, Şebinkarahisar Kaymakamlığı, Şebinkarahisar Belediyesi, Şebinkarahisar Tekışık Kültür Merkezi ve ŞMYO yöneticileri ile yaparsa mutlaka daha verimli çalışmalar yapabilir,fazla ekonomik sıkıntı da yaşamaz.Ben tüm bildiklerimi Muhammet Toprak’a ve ondan sonra tez çalışması yapmak için Şebinkarahisar’a gelecek araştırmacılara aktarmaya devam edeceğim.
Atatürk’ün, Namık Kemal’in, Mehmet Emin Yurdakul’un, Sadri Maksudi Arsal, Bayburtlu Zihni ve Aşık Veysel’in Dünyaca Ünlü Şair Abdi Beğ’e duyduğu hayranığı da kayıtlara geçireceğiz.Tarih kültür sanat hazinelerimizin gün ışığına çıkarılması için ot eşek hikayelerine takılmadan özveriyle yoğun emek harcayan duyarlı insanlarımız çoğaldıkça proje çalışmalarının uygulamaya konma süreleri de o nispette kısalacaktır.
Şimdi Muhammet Ortak çalışmalarına Abdi Beğ’in en meşhur şiirlerinden birini ustaca ve özenle tahlil eden Çelebi Öztürk’ün değelendirmeleriyle başarılar diliyor ve mutlaka beklenen sonuçların alınacağına inanıyorum.
’ Sayın Hikmet OKUYAR
Araştırmacı Şair/Yazar
Ordu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı’nda 953010015 numara ile kayıtlı Muhammet ORTAK benim danışmanlığımda yüksek lisans yapmaktadır. Öğrencimiz Abdi Beğ üzerine bir araştırma yapmak istemektedir. Abdi Beğ ile ilgili materyal taraması ve gerekli dökümanların toplanması hususunda adı geçen öğrenciye yardımcı olmanızı rica eder, ilginiz için şimdiden teşekkür ederim.
Yrd. Doç Dr. Salih OKUMUŞ
Ordu Ün. Fen-Ede. Fak.
Türk Dili ve Edebiyatı Öğretim Üyesi ’
Yıllardan beri üniversitelerimizin Fen ve Edebiyat Dekanlıklarına yazarak Dünyaca Ünlü Şair Abdi Beğ’in; Şebinkarahisar, Kütküt’teki doğduğu konak, Avutmuş’taki mezarı görev yaptığı vilayet eyalet ve sancak beyliklerindeki arşivlerde kalmış makaleleri mektupları ile ilgilenilmesini; hatıralarının özdeyişlerinin ve öğütlerinin derlenmesini istemiştik.
Yaza yaza, anlata anlata, dillendire dillendire bu günlere geldik. Giresun Yağlıdere doğumlu olan ve halen Ordu Üniversitesi’nde yüksek lisans yapan Muhammet Ortak ön görüşmelerini, Giresun İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü, Giresun Dernekleri Federasyonu, Giresun Dernekleri Birliği, Kelkit Vadisi Sivil ToplumKuruluşları, Şebinkarahisar Kaymakamlığı, Şebinkarahisar Belediyesi, Şebinkarahisar Tekışık Kültür Merkezi ve ŞMYO yöneticileri ile yaparsa mutlaka daha verimli çalışmalar yapabilir,fazla ekonomik sıkıntı da yaşamaz.Ben tüm bildiklerimi Muhammet Toprak’a ve ondan sonra tez çalışması yapmak için Şebinkarahisar’a gelecek araştırmacılara aktarmaya devam edeceğim.
Atatürk’ün, Namık Kemal’in, Mehmet Emin Yurdakul’un, Sadri Maksudi Arsal, Bayburtlu Zihni ve Aşık Veysel’in Dünyaca Ünlü Şair Abdi Beğ’e duyduğu hayranığı da kayıtlara geçireceğiz.Tarih kültür sanat hazinelerimizin gün ışığına çıkarılması için ot eşek hikayelerine takılmadan özveriyle yoğun emek harcayan duyarlı insanlarımız çoğaldıkça proje çalışmalarının uygulamaya konma süreleri de o nispette kısalacaktır.
Şimdi Muhammet Ortak çalışmalarına Abdi Beğ’in en meşhur şiirlerinden birini ustaca ve özenle tahlil eden Çelebi Öztürk’ün değelendirmeleriyle başarılar diliyor ve mutlaka beklenen sonuçların alınacağına inanıyorum.
’ŞAİR ABDİ BEĞ’İN "Bülbül ve Gül" şiirinin tahlili
Çelebi Ö Z T Ü R K
BÜLBÜL VE GÜL
Bülbül bağa girmiş yapmış yuvayı
Görmüş ki gülleri cümle har almış
Bozulmuş gülşenin abı havası
Gülün her yanını mur-u mâr almış
Bozmuşlar yuvasın yabancı kuşlar
Yavrularını çekmiş mâr ile mişler
Kurmuş otağların bağa baykuşlar
O zaman bülbülü ah û zar almış
Öfkelenmiş kambur felek bülbüle
Pejmürdelik vermiş güle, sümbüle
Düşürmüş gülşene büyük gulgule
Sanki bu âlemi sitemkâr almış
Bülbül bakıp ah eder ağlar
Hasret odu ile bağrını dağlar
Gözlerinden yaşlar su gibi çağlar
Gülün harmanını sanki nar almış
Abdi bana derdin söyler iken gül
Gördüm boynun eğmiş bir yana sümbül
Küskün küskün gezer zavallı bülbül
Benzer ki felekten bir azar almış.
ŞAİR ABDİ BEĞ
“BÜLBÜL VE GÜL” ŞİİRİNİN TAHLİLİ
1-DİL: Şiirde kullanılan dil sade ve anlaşılır bir dildir. Kullandığı dil yapısıyla her dönem okunabilir bir özelliğe sahiptir.
2- ZAMAN: Şairin içinde yaşadığı zamanda gelişen bir olayı anlatmakla birlikte, şiirde tüm zamanları kapsayan geniş bir özellik vardır. Bülbül bağa girmiş yapmış yuvayı/ Bozmuşlar yuvasını yabancı kuşlar/ Öfkelenmiş kambur felek bülbüle/ Bülbül bakıp ah eder ağlar/Hasret odu ile bağrını dağlar/Gözlerinden yaşlar su gibi çağlar mısraları bu düşüncemizi doğrulamaktadır. Abdi bana derdin söyler iken gül mısrasında şairin içinde yaşadığı zamanın varlığı anlaşılmakta, şiirdeki zamanın boyutları hakkında bilgi vermektedir. Şairin içinde bulunduğu zaman anlaşılmakla birlikte, bu mısralar incelendiğinde şiirin belli bir zamanı kapsamadığını, özellikle tüm zamanlara hitap eden bir özelliği olduğunu gösteriyor. Şiirde kurulan bir yuvanın bozulmasından duyulan elem ve üzüntü dile getirilmektedir. Buradaki duygu ve düşüncelerden yola çıkarak şairin kendisini ya da çevresinde yaşanmış bir olayı anlatıyor veya gerçek manada bir kuşun yuvasını yaptıktan sonra bozulması nedeniyle yaşadığı üzüntü dile getiriliyor, izlenimi edinilebilir. Buradan şairin iyi bir gözlemci olduğunu da anlayabiliyoruz. Şiir hem insan yaşamı, hem de kuş olarak bir hayvan yaşamı üzerinde anlaşılabilir ve bu şekilde değerlendirilebilir. Her iki anlamda da ortak bir düşünce mevcuttur: Yuvanın yıkılışı karşısında yaratılan tepki… Bu nedenle şiir geniş bir zamana hitap etmektedir. Zaman ve mekân arasında kusursuz bir ilişki kurulmuştur.
3-MEKÂN: Şiirdeki mekân, yuvanın kurulduğu ve bozulmasına yol açan olayların yaşandığı bağ’dır. Şiir o kadar geniş boyutludur ki, şairin kendi iç âlemidir, diye de düşünülebilir. O’nun yüreğini hüzünlendiren olayı ya kendi yaşamış ya da yaşadığı dönemde yaşanmış bir olay nedeniyle sitemkâr bir insan olmuştur. O, yüreğini bülbül tasviri ile ifade etmekte ve bülbülün yuvasının yıkılışını lirik bir tarzda anlatmaktadır. Veya yalın haliyle, bir bülbülün bağ da kurduğu yuvanın yıkılışını gözlemci bir insan (şair) yönüyle dile getirmektedir.
4-İNSAN: Şiirde öne çıkan insan profili şairin kendisidir. Kendi “Ben” duygusu ile tasvir edilen bülbül arasında bir ilişki kurulmuştur. Şiirde “ben” duygusu bülbül tasviri ile karşımıza çıkmaktadır. Şiirin dördüncü kıtasında şairin benlik duygusunun net bir şekilde ortaya çıktığını görüyoruz. Bülbül bakıp ah eder ağlar/Hasret odu ile bağrını dağlar/Gözlerinden yaşlar su gibi çağlar/Gülün harmanını sanki nar almış mısralarını incelediğimiz zaman, bülbül tasviri ile karşımıza çıkan şairin kendi öz benliğini ifade ettiğini açıkça görmekteyiz. Hayvanlar içgüdüleriyle hareket eden yaratıklar olduğuna göre, bülbülün ah edip ağlaması, hasretlik çekmesi, gözyaşlarının akmasının mümkün olamayacağı düşünülebilir. Bu nedenle insan gibi düşünen bir varlıktan söz etmemiz mümkündür. Bu da şairin kendisidir. Beşinci kıtanın birinci mısrasında Abdi bana derdin söyler iken gül, diyerek gül ile konuşan şair, gül tasviri ile de kendi öz benliğini ön plana çıkarmaktadır.
5-DUYGU VE DÜŞÜNCE: Şiirdeki temel fikir, kurulan bir yuvanın bozulmasıdır. Şiirin genelinde gördüğümüz bülbül tasviri şairin kendisidir. Şair, bülbül tasviri ile kendi iç âlemindeki hezeyanı dile getirmektedir. Bu hezeyan kurulan bir yuvanın bozulmasından kaynaklanmaktadır. Bu da şairi üzmekte ve sitem etmesine neden olmaktadır.
Birinci kıta, birinci mısrada yeralan “bağ” kelimesinden anlaşılması gereken, bülbülün yuvasının kurulduğu mekândır. Bağ kelimesi ile dar anlamda “yer” kast edilmektedir. “Bağ”, şairin içinde yaşadığı zaman ve mekân olarakta değerlendirilebilir.
Ancak, şiirdeki duygu ve düşünceyi dar anlamda incelemek zorundayız. Çünkü duygu ve düşüncelerin anlatış tarzını daha sonra ele alacağımızdan geniş olarak açıklama fırsatımız olacak…Bu nedenle, burada bülbülün yuvasını kurmasını ve yuvanın bozulması sonrasında yaşanan duygu ve düşünceleri ele alacağız.
Bütün kuşlarda olduğu gibi bülbülünde özelliği ağaçlık, yeşil yerleri sevmesi ve yuvasını kurmak için tercihini bu yerlerden yana yapmasıdır. Bülbül genel olarak ağaçlık yerlerde yaşar. Ağaçlık ve yeşil ortam bülbülün daha içli ve güzel ötmesine neden olur. Hatta yeşil ortamda saatlerce ötebilir. Bu nedenle ağaçlık ve yeşil bir yer olan bağ, yuva kurmak için bülbül tarafından seçilmiştir. Özellikle serçegiller kuş grubunda yer alan kuşların yuvalarını ağaçların tepelerine, gül arasına, direk tepelerine, evlerin çatı aralarına yaptıklarını biliyoruz. Bülbüller, ağaçlık alan dışında insanların yaşadığı yerlere nadiren yuva yaparlar. Genel olarak açık olan yuvalar her türlü tehlikeye karşı korumasızdırlar. Bu nedenle yuvaları ve içindeki yavrular her türlü tehlikeye maruz kalabilirler: Vahşi hayvan, kuş saldırısı, insan saldırısı, yangın gibi… Bülbül de yuvasını bağa yaptıktan sonra, bütün güllerin yakıcı, kızgın bir sıcak tarafından kavrulduğunu görmüş. Gül bahçesinin yaşamasına neden olan o güzel hava bozulmuş ve aşırı sıcaklık nedeniyle ortaya çıkan karınca ve yılanlar tarafından gül sarılmıştır. Bu duygu ve düşünceleri “Bozulmuş gülşenin abı havası/ Gülün her yanını mur-u mâr almış” mısralarından anlıyoruz.
İkinci kıtada bülbülün kurduğu yuvanın bozulduğunu ve yavruların yılan ve çeşitli yaratıklardan tarafından yuvadan alındığını “Bozmuşlar yuvasını yabancı kuşlar/Yavrularını çekmiş mâr ile mişler” mısralarından anlıyoruz. Halk arasında Baykuş’un uğursuz olduğu söylenir. Şiirde de Baykuş’un uğursuzluk getirdiğini anlayabiliriz. Baykuşlar yuvalarını bülbülün yuvasının bulunduğu bağa kurarak uğursuzluk getirdiğini “Kurmuş otağların bağa Baykuşlar” mısrasında dile getirilmiştir. İkinci kıtanın 3. mısrasında geçen “otağ” kelimesinin yer, yuva olarak anlaşılması gerekmektedir. Bülbülün yuvasının yanına yuva kuran Baykuşlar, uğursuzluğun ve kötü haberlerinde simgesidirler. Bunu gören bülbül üzüntüye kapılır ve inlemeye, ağlamaya başlar.
Üçüncü kıtada geçen “kambur” kelimesi çirkinliği ve ucube bir yaratığı temsil etmektedir. Kambur feleğin bülbüle öfkelenip kızması herhalde bülbülün izinsiz olarak bağa yuva kurmasından ileri gelmektedir! Bu nedenle felek, bağ da bulunan gül, sümbül gibi çiçekleri kızgın güneş veya ateşle yakmış ve oksijen almasını engelleyerek havasını bozmuş ve soldurmuştur. Bu yüzden bağdaki gül ve sümbül gibi çiçekler eski diri ve canlı hâllerinden uzaklaşarak dağılmış, pörsümüş bir hale bürünmüş, ayrıca yarattığı rüzgâr ve fırtına ile gül bahçesini büyük bir gürültü kaplamıştır. Şair, bu duygu ve düşünceleri “ Öfkelenmiş kambur felek bülbüle/Pejmürdelik vermiş güle, sümbüle/Düşürmüş gülşene büyük gulgule” mısralarında dile getirmektedir. Gül bahçesinin güzelliğini bozan ve bülbülün yuvasını yıkan ve bülbülü elem ve kedere sürükleyen bu olaylar nedeniyle gül bahçesi sitem eder hâle gelmiştir.
Dördüncü kıtada, yuvası dağılan, yavruları elinden alınan ve büyük bir üzüntü yaşayan bülbülün bu elem karşısında inlediğini ve sevdiklerini kayıp etmenin acısı ve üzüntüsü ile ağladığını, yavrularının hasreti ile yüreğinin yandığını görüyoruz. “Bülbül bakıp ah eder ağlar/Hasret odu ile bağrını dağlar” mısralarında bu duygu ve düşüncenin ifade edildiğini görüyoruz. Bağ da yetişmekte olan gül tomurcuklarını sanki bir ateş almıştır! Bağ da her şey birbirine karışmış ve solmuştur.
Beşinci kıtada, “Abdi bana derdin söyler iken gül” mısrasında şairin, gül ile konuştuğunu görüyoruz. Bağ da hazin bir olay yaşayan gül, derdini Abdi’ye anlatırken, sümbülün boynunun büküldüğünü görür… Bu sırada, gülün boynunun büküldüğünü gören bülbül, meczup gibidir. Hayattan zevk almamakta ve öylece boş yaşamakta, çevresinde ne varsa ilgisiz ve küskün gibidir. Böyle gezip dolaşmaktadır. Kaderi kötü yazılmış bir yaratık gibidir. Feleğin hoşuna gitmeyen bir olay nedeniyle hışmına uğramış gibidir.
6-KENDİNİ AŞMA: Bülbül ve Gül şiirinde derinlik vardır. Bülbülü şairin kendisi olarakta düşünmek mümkündür. Şair, ya kendi yaşadığı veya çevresinde yaşanan bir olayı mısralarında dile getirmiş ya da iyi bir gözlemci olarak bir kuşun yuvasının bozulması karşısında duygu ve düşüncelerini anlatmıştır. Kullanılan tasvir çok güçlüdür. Şairin kendisi mi, yoksa gerçek bir bülbül mü anlamak zordur. Lirizm şiire büyük bir derinlik kazandırmış, okuyucuyu içine çeken ve o duygusal derinlikte hüzünlendiren, kimi zaman elem ve kedere boğan güçlü bir yapı ile karşılaşıyoruz. Zaten şiirin genel yapısı itibariyle şairin kendini aştığını görebiliyoruz.
7-ANLATIŞ TARZI:
Bülbül bağa girmiş / yapmış yuvayı
Görmüş ki gülleri / cümle har almış
Bozulmuş gülşenin / abı havası
Gülün her yanını / mur-u mâr almış
Bozmuşlar yuvasın / yabancı kuşlar
Yavrularını çekmiş / mâr ile mişler
Kurmuş otağların / bağa baykuşlar
O zaman bülbülü / ah û zar almış
Öfkelenmiş kambur / felek bülbüle
Pejmürdelik vermiş / güle, sümbüle
Düşürmüş gülşene / büyük gulgule
Sanki bu âlemi / sitemkâr almış
Bülbül bakıp / ah eder ağlar
Hasret odu ile / bağrını dağlar
Gözlerinden yaşlar / su gibi çağlar
Gülün harmanını / sanki nar almış
Abdi bana derdin / söyler iken gül
Gördüm boynun eğmiş / bir yana sümbül
Küskün küskün gezer / zavallı bülbül
Benzer ki felekten / bir azar almış.
Bülbül ve Gül şiiri 11’li hece kalıbıyla 6+5 duraklı yazılmıştır. İkinci kıtanın 1. mısrası Bozmuşlar yuvasını / yabancı kuşlar, 7+5=12, ikinci mısrası; Yavrularını çekmiş / mar ile mişler, 7+5=12, dördüncü kıtanın 1. mısrası; Bülbül bakıp / ah eder ağlar, 4+5=9 durak şeklinde yazılmış olmasına rağmen, bir şiirin bütünü içinde bir-iki durağın farklı olması durak yapısını bozmaz. Mısralar kendi içinde duraklardan bölünebilmektedir.
Kafiye örgüsünün; a-b-a-b- sarma uyak (kafiye), ikinci kıtada c-c-c-d-, üçüncü kıtada e-e-e-f,
Dördüncü kıtada g-g-g-h, beşinci kıtada ı-ı-ı-i, şeklinde kafiye örgüsü kullanıldığını görüyoruz.
Şiirde kafiye çeşitlerini ve redif’i inceleyelim:
a- birinci kıta;
Bülbül bağa girmiş yapmış yuvayı
Birinci Kıtanın 1. ve 3. mısralarında yeralan yuvayı ve havası kelimelerinde kelime sonlarında tekrarlanan ı sesleri redif, yı ve sı eklerinden önce gelen va sesleri tam kafiyedir. 2. ve 4. mısralarda tekrarlanan almış kelimesi redif, har ve mar kelimelerinde yeralan ar sesleri tam kafiyedir. ^ işareti sesin çift okunmasına neden olur, bu nedenle kafiye zengin kafiye olarak değerlendirilmesi gerekir. Ancak mâr kelimesi içindeki a sesi üzerinde ^ işareti yoktur. Mar olarak yazılmazı gerekir. Burada bir yanlış yazılım söz konusudur.
b- ikinci kıta;
İkinci Kıtanın 1. ve 3. mısralarında yeralan kuşlar ve baykuşlar kelimesinde lar eki redif, kuş kelimesi zengin kafiyedir.
c- üçüncü kıta;
Öfkelenmiş kambur felek bülbüle
Pejmürdelik vermiş güle, sümbüle
Düşürmüş gülşene büyük gulgule
Sanki bu âlemi sitemkâr almış
Üçüncü Kıtanın 1.- 2. ve 3.mısralarında tekrarı yapılan bülbüle, sümbüle, gulgule kelimelerinde e ekleri redif, bül sesleri zengin kafiyedir.
d- dördüncü kıta;
Bülbül bakıp ah eder ağlar
Hasret odu ile bağrını dağlar
Gözlerinden yaşlar su gibi çağlar
Gülün harmanını sanki nar almış
Dördüncü kıtada, 1.-2. ve 3. mısralarda yinelenen ağlar, dağlar, çağlar kelimelerinde lar eki redif, ağ sesi tam kafiyedir.
e- beşinci kıta;
Abdi bana derdin söyler iken gül
Gördüm boynun eğmiş bir yana sümbül
Küskün küskün gezer zavallı bülbül
Benzer ki felekten bir azar almış.
Bozmuşlar yuvasını yabancı kuşlar
Yavrularını çekmiş mâr ile mişler
Kurmuş otağların bağa baykuşlar
O zaman bülbülü ah û zar almış
Görmüş ki gülleri cümle har almış
Bozulmuş gülşenin abı havası
Gülün her yanını mur-u mâr almış
Beşinci Kıtanın 2. ve 3. mısralarında tekrarı yapılan sümbül, bülbül kelimelerinde bül redif, 1. mısra sonundaki gül ve 3. mısrada yeralan bülbül kelimelerinde ül sesi tam kafiyedir.
Seslerin nasıl kullanıldığını inceleyelim: Beş kıtadan oluşan şiirin ses bakımından uyumu şiiri zenginleştirmiştir. Şiirin bütününde en çok kullanılan ünsüz sesler; b-l-g-r-m-y-v-s-ş-k ve en çok kullanılan ünlü sesler; a-e-i-u-ü-sesleridir. Bu seslerin bir ahenk içinde kullanılması şiire musiki havası vermiştir.
Şiirde durağın ikinci bölümünü oluşturan yukarıdaki söz grupları şiire anlam olarak güçlü bir ifade katmaktadır. Aliterasyon, asonans şiirdeki vurguyu pekiştirmektedir. Bu kelimelerdeki a-e-i-ü- sesinden oluşan asonans dikkat çekicidir. Sık sık yapılan asonans ve aliterasyon şiirde uyumu güzelleştirmekte, ahengi güçlendirmektedir. Her kıta sonunda yeralan Gülün her yanını mur u mar almış/ O zaman bülbülü ah-u zar almış/ Sanki bu alemi sitemkâr almış/ Gülün harmanını sanki nar almış/ Benzer ki felekten bir azar almış mısralarında yinelenen sesler şiire anlam olarak derinlik vermiş ve şiire güçlü bir yapı kazandırmıştır. Şiirde sık sık yinelenen bülbül, gül, güller, Gülşen, almış, görmüş, kuş, kurmuş, öfkelenmiş, baykuş, düşürmüş, yaş, eğmiş, güle, sümbüle, bülbüle, gulgule ve küskün küskün gibi kelime grupları şiiri zenginleştiren, aynı zamanda musiki havası veren seslerden oluşmuştur.
Bazı Arapça ve Farsça kelimelerde yer almıştır: Har, cümle, felek, gül, mur u mar, gulgule, Gülşen gibi…
Şiirde edebi sanatları inceleyelim; Kurmuş otağların bağa baykuşlar, mısrasında Teşbih Sanatı, o zaman bülbülü ahu zar almış ve Öfkelenmiş kambur felek bülbüle mısrasında Tariz ve Teşhis Sanatı, Sanki bu alemi sitemkâr almış, Bülbül bakıp ah eder ağlar/Hasret odu ile bağrını dağlar, Gözlerinden yaşlar su gibi çağlar mısralarında Teşhis Sanatı, Abdi bana derdin söyler iken gül, mısrasında İntak ve Teşhis Sanatı, Küskün küskün gezer zavallı bülbül mısrasında Tekrir ve Teşhis Sanatı, Bozmuşlar yuvasını yabancı kuşlar/ Kurmuş otağların bağa baykuşlar mısralarında Tenasüp Sanatı kullanılmıştır. Şiirin bütününde Mübalağa ve Leff Üneşr Sanatının kullanıldığını görüyoruz. Edebi sanatların kullanılması şiire derinlik kazandırmış, anlamı
Şiirin bütününde birbirine yakın seslerin aynı mısra içinde ve çapraz olarak tekrarı ile kullanılması şiirdeki uyumu zenginleştirmekte ve şiiri daha kuvvetli göstermektedir. Şiirde, mısraların kendi içindeki ses uyumu ve asonans şiiri zenginleştirirken, estetiksel, biçimsel ve şiir dili bakımından da farklı bir güzellik katmış, musiki havası yaratmıştır. Şair, şiirdeki ahengi birbiriyle uyumlu seslerin, belli bir ritimle bir arada toplamasıyla sağlamıştır.Genel olarak seslerin yapılandırılmasını incelediğimiz zaman şiirdeki ritimi güçlendiren, ahengi güzelleştiren, şiir dili ve biçimini zenginleştiren, musiki sezgisini kuvvetlendiren bir yapılandırma ile karşı karşıya kalıyoruz. Ünlü ve ünsüz seslerin mısraları kuvvetlendirici bir yapılandırılması vardır.
Şiirdeki dil gündelik konuşma dilinden farklıdır. Şair, seçtiği kelimelerle güzel ve uyumlu bir dil oluşturmuş, bu da mânâ bakımından şiire derinlik kazandırmıştır ’
TEŞEKKÜR:
Bu güne kadar yaptığımız çalışmalara duyarlılıkla katkısı bulunan Çelebi Öztürk, Polat Sabuncu, Erdoğan Altınkaynak, Selami Şimşek ve İrem İşler başta olmak üzere herkese ayrıca Ölümünden beri her 21 Mart ile 20 Mayıs günlerinde mezarı başında şifalı etli pilavlarla Şebincevizli un helvaları ve ayran ikramları ve Fatihalarla anma toplantıları tertipleyenlere teşekkür ediyoruz.
Hikmet OKUYAR
Şair Yazar Gazeteci