0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1180
Okunma
Günler su gibi akıp gidince, kocaman bir yıl daha bitti. Oysa ilk başta, insana geçmez gibi, bitmez gibi görünüyor. Hele bir de ailenizden, sevdiklerinizde ayrı, uzaklarda iseniz hiç geçmez gibi gelir o koca yıl!
Ama, büyüklerin bir sözü vardır. Hani onlar derler ki; ’Sayılı gün tez geçer.’ Bu tez geçme, ne yalan söyleyeyim: Askerde benim için de geçmedi. Hele son günlerin sanki her saati, koca bir ay oldu. Geçmez!!! Ama sayılı olduğundan, mecburdu geçmeye ve geçip gitti. Hatta yirmi yıl oldu... Nasıl geçmiş o koca yirmi yıl... Eee sayılı gün geçip gidiyor işte. Mesleğe başlarken, şu kocaman 25 yıl geçer mi diye sık sık kendime soruyordum. O da ne? Göz açıp kapayıncaya kadar o da geçmiş. Dikkat ederseniz ’Geçti’ demiyorum. ’Geçmiş.... Hani bir şarkıda dediği gibi; ’Nasıl geçti habersiz, o güzelim yıllarım.’ Aynen böyle. Nasıl geçti, vallahi farkında değilim. Eskiden çocukluğumuzda, kış bir gelirdi, geçmek bilmezdi. Yaz bir gelirdi, yine geçmek bilmezdi. İş-güç iyice sıkılır, okulların açılmasını dört gözle beklerdik. Şimdi öylemi ya! Daha dün okulları açtık, birinci dönemin sonuna geldik. Peki nasıl geldik? Bilmiyorum işte, paldır-küldür geldik. Hani bazıları diyebilirler; ’Galiba hocam sen, dişe-tırnağa dokunur, ya da hatırda kalıcı, sahici işler yapmıyor musun, ne?’ Yooo ondan da değil! Vallahi... Eskiden biri bana bunları söyleseydi, ben de aynı şeyleri düşünürdüm onun için. ’Herhalde bu adam, günleri boşa geçiriyor. Doluya geçirse, hatırlanan mutlaka bir şey bulur hafızasında.’ Ama gitgide hafızalar mı eskiyor/yıpranıyor, yoksa zaman mı değişti ne? Günümüzde günler gerçekten, rüzgâr hızıyla geçiyor. Hani zaman da, yeni teknolojiyle yarışıyor sanki. Teknoloji, hızla gelişip-değişiyor, zamanda teknolojiye inat tükenip-bitiyor!
Geçen gün durup dururken aklıma geldi. Sahi şu ezanlar dedim, niye ardı ardına okunuyor. Yoksa imam, hepsini toptan mı okuyor! Yahu ÖĞLE ezanı okundu, (hemen) ardından (iki buçuk saat sonra) İKİNDİ ezanı, onun ardından da (iki saat sonra) AKŞAM ezanı okundu. Hadi akşamın ardından (bir buçuk saat sonra YATSI ezanı... Ne yalan söyleyeyim, imama acıdım. Garibim, eve gidip, şöyle ayağını uzatıp, rahatca dinlenemeyecek. Ya da kısa bir şekerleme bile yapamayacak. Hiç camiden ayrılmasa daha iyi. Hele bir de evi falan uzaksa, ne gerek var onca yola.Böyle kendi kendime mırıldanırken, hanım; ’İsmail Hoca, sen kış aylarında günün kısalığını bilmez misin?’ diye çıkışmaz mı! Yahu bilirim bilmez miyim hiç? Ama ’bu kadar kısasını da bu sene gördüm’ deyince, kendimi elinden zor kurtardım. Nerdeyse bana deli muamelesi yapacak... Bana böyle de, bu zamanın geçmeyen yanları mutlaka vardır. Mesela Kutuplar... Orda altı ay gece, altı ay gündüz. Acaba oraya mı gitsem ne? Orda da gündüz neyse de, geceler uzun. Geceyi ne yapmalı. Satsan satılmaz, alsan alınmaz. Ya da alınır, üstünde kalır. Üstelik de buz gibi soğuk bir gece. Aman kalsın, kısa olsun varsın. Bizim geceden olsun. Gerçi bizim gecelerin de, yazları kısa oluşundan (hatta kışları bile), bilgisayar başında geceyi tüketip, sabah sabah şişmiş gözlerle ev ahalisinin karşısına çıksak da, ben yine yurdumun gecesini/gündüzünü isterim.
Ya... İşte böyle sevgili okuyucular. Demek, ’artık zamanla yarış varmış, yok ekmek aslanın ağzında değil, midesindeymiş’ sözleri doğru galiba. Hatta galibası fazla, çok doğru. Zamanla yarışmak, günümüzün en akıllıca hasleti. Günümüzde zamanını iyi kullananlar her işte başarılı oluyorlar. Bu ister öğrencilik olsun, ister öğretmenlik. İster şehirlilik olsun, ister köylülük... Zaman iyi ve doğru kullanılması gereken en önemli araçtır. Zamanını iyi ve yararlı işlerde kullananlar, her zaman başarılı olurlar, aç kalmazlar, açıkta hiç kalmazlar... Atalarımız boşuna söylememişler: ’Vakit, nakittir’ diye. Vakiti, nakite çevirenlere helal olsun. Bu arada tüm şairlerin ve tüm ’Edebiyatdefteri.com’ okuyucularının yeni yılları mutlu ve kutlu, şansları bol olsun diyorum! 2010, güzel yurduma ve tüm dünyaya barış ve huzur getirsin! Seneye görüşme üzere... :))
Selâm, sevgi ve saygılarımla...
İSMAİL GÖKTAŞ