- 1067 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
HAYATIN P/İÇİ...(12)
Çokça çelişki ve yanıtlayamadığım soru da benimle beraber gittiğim yere geliyordu.Bunu görebiliyordum ama ihtiyacım olanı yapıyordum. Her ne kadar “yalnız kalmak” isteyeceğim son şey olsa da ihtiyacım vardı düşünmeye. Çok ani alınmış bir karardı, farkındaydım ve çok kişinin de tepkisini almıştım fakat bunu yapmamak kendime ihanet gibi olacaktı. En başta annem karşı çıkmış, hastalığından dem vurarak sürekli onu ihmal ettiğimi söyleyip durmuştu. Biliyordum, sevgiye, şefkate ihtiyacı vardı lakin bu halimle ona destek değil ancak ayak bağı oluyordum. Şermin teyzeme sık sık arayacağımı söylemiş ve anneme iyi bakması için adeta yalvarmıştım. En sonunda annem dayanamayıp,
—Git bakalım ne olacak? Son zamanlarda sende bir haller var ya hadi hayırlısı. Kime çektin bilmem ki? Hiç bir şey de anlatmıyorsun ki insana. Gittiğin yerde inşallah sorularına yanıt bulursun. Seni üzgün görmek isteyebileceğim en son şey, biliyorsun bunu değil mi? Anne olunca anlayabilirsin ancak bunu Asya.
Diyerek hem gidişimi onaylamış hem de sitem etmişti.
—Yapma böyle Sermin Sultan. Sonra aklım hep sende kalıyor, biliyorsun. Bir de seni kafama takmayayım olmaz mı şekerparem?
Gülerek ve her zamanki gibi saçlarıma kondurduğu öpücüğü eksik etmeden,
—Hadi git deli kız. Biliyorum ki bu saatten sonra bağlasam durmayacaksın. Aklın bende kalmasın, Şermin teyzen vay ya.
Keyfim biraz yerine gelmişti. En azından gönlünü almayı başarmıştım.
—Benim biriciğimsin sen. Sen de beni anlamasan ne yapardım bilmiyorum inan. Şimdi içim daha rahat.
Onu öpüp koklamış ve hayır duasını alarak ayrılmıştım yanından. Arkamdan ağladığını biliyordum. Sanki hiç dönemeyecekmişim gibi içim birden karardı, geri dönüp tekrar sarılmak istedim, yapamadım. İçine evham düşürmemeliydim. Sonra aklım hep onda kalırdı.
Bir de Suat vardı geride bıraktıklarım arasında. Yavaş yavaş işlerin yoluna girdiğini düşündüğü bir anda “uzaklaşma” fikrinden bahsetmiştim. Çok şaşırmış hatta inanamamıştı. Bunu net olarak ifade etmekten çekinse bile Bitlis’e gidiyor olabilme ihtimalim yüksekti nazarında. O da gelmek istemiş,
—Beraber gidelim, söz sana ayak bağı olmam, istemezsen yokmuşum gibi de davranabilirsin.
Diyerek endişelerini dile getirmişti. Biraz da haklıydı. Düşünmemiş de değildim Bitlis işini ama hala bir ipucu yakalayamamıştık. Suat’ın avukat arkadaşı bu konu ile ilgili bir araştırma için oraya bile gitmişti. Ufak tefek küçük gelişmelerin dışında durum hala belirsizliğini koruyordu. Bu konu ile ilgili sabitlediğim tek karar Ömer’in bıraktığı yeri kabul etmemiş olmamdı. Ancak bunu avukat Zeki beye iletememiştim. O hala beni bu konu üzerinde düşündüğümü sanıyor olmalıydı. Defalarca aramama rağmen ulaşamamış en sonunda kendisinden gelecek talebi bekleme kararı almıştım.
Gideceğim yeri hiç kimseye söylememiştim. Ne kadar kalacağımı da bilmiyordum açıkçası. Gerekli talimatları vererek ofisteki işleri Âdem’e bırakmıştım. Sıkı bir elemandı ve işi iyi kavramıştı. O nedenle içim rahattı işler konusunda. Nasılsa Suat da yardımcı olacaktı ters bir durumda. Evet, Yusuf ile Züleyha vardı birde. Evin anahtarını da vermiştim Suat’a. Onları doyurmasını rica etmiş hatta kalabileceğini söylemiştim hafifçe gülerek.
—Yalnız çok dağıtmak yok, ona göre. Gelince sana toplatırım, haberin olsun.
Çok zor olmuştu Suat’tan ayrılmak. Özellikle de kafasındaki soru işaretleriyle kalması canımı sıkmıştı. O’na gitmem gerektiğini, gitmezsem hep çelişkide kalacağımı ve bunun hem beni hem onu gereğinden fazla yıpratacağını defalarca anlatmaya çalışmıştım. O’nu hiç bu kadar sabit fikirli görmemiştim daha önce. Duygularını bana açmaktan duyduğu pişmanlığı ve kendisinden kaçtığımı düşünüyordu.
—Bunu samimiyetinle söylediğine inanmak istemiyorum Suat. Evet, haklısın, bu gidişin seninle de bir ilgisi var lakin dediğin boyutta değil. Sadece sana şekil vermek ve hayatımdaki duruşunu belirlemek adına.
Ve devam ediyordum hiç aralık vermeden. Söyleyecek o kadar çok şeyim vardı ki aslında.
—Bunu bir kaçış olarak değerlendirmeni istemiyorum canım. Bazı gerçeklerle yüzleşme vakti geldi sanırım. Buna böyle bakarsan hem sen hem ben bu kadar üzülmeyeceğiz. Kaldı ki kaçmıyor, aksine kaçanları bulmak adına bir süreliğine uzaklaşıyorum. Hepsi bu.
Gideceğimi söylemek için işyerine gittiğimde yaptığımız uzun konuşma O’nu ikna etmemiş akşam yine bana uğramıştı. Hiç O’nu böyle görmemiştim. Oldukça titiz biri oluşundan olsa gerek, kravatını gevşetip gömleğinden açtığı iki düğme dikkatimi çekmişti. İçimden yakıştığını geçirmeden de edememiştim hani. Gözlerinde uzak duran bir anlamsızlık ve hüzün vardı. İstemediği bir düşten uyandırılmış gibi bir elbise misali üzerindeydi hayal kırıklığı. Üzülüyordum, çünkü Suat çok üzülüyordu. Elinden oyuncağı alınmış bir oğlan çocuğu gibiydi adeta. Ağlamak istiyor ama “erkekler ağlamaz” diyenleri yalancı çıkarmıyordu.
—Bir daha dönmeyecekmişsin gibi geliyor kadın. “Ya dönmezse” diyorum, “ya dönmezse”. Gözlerine bir daha bakamayacak olmak, o derinlikte kendimi arayamamak, teninin sıcaklığını, kokundaki sarhoşluğu bir daha yaşayamamak düşüncesi deli ediyor beni. Anla lütfen. Ve böyle düşündükçe kendime olan öfkem artıyor, kendimden nefret ediyorum.
Ağlayabilirdim. Bu duruma engel olmak için sözünü bitirmesine fırsat vermeden dudaklarımla kapadım dudaklarını. Uzun ve
İsterik bir öpüşün ardından biraz ondan uzaklaşarak,
—Hatırla… Hani bana “en güçlü halinle gelinceye kadar hayır” demiştin. İşte sana bu duruşla gelmek için, kendimi arzu ettiğim şekilde sana teslim edebilmek için, yüzüne bakarken bana bahşettiğin dünyada kaybolmak, sen gözlerime baktığında kendini bulabilmen adına gidiyorum Suat. Sana “adam” diyebilmek için. Ve ben bunu istiyorum. Hayatımdaki yerin bu olsun istiyorum. Şimdi bana engel olma ve ben gideyim. Döneceğimi ikimizde biliyoruz.
Biraz rahatlamış gibiydi. Tam ağzını açıp konuşmaya başladı ki engel oldum.
—Hayır Suat. kalamazsın. Yoksa gidemem. Anla artık seni gerçekten istediğin boyutta arzu ettiğim için hayatıma almak istediğimi. Kendimi “seni sevdiğim” duygusuna alıştırmalıyım. Biliyorum tuhaf gelmekte sana fakat 10 yılı aşkın bir alışkanlığı yıkmaktan bahsediyorum. Kurduğum cümlelerin öznesine seni yerleştirmek inan kolay olmayacak bu alışkanlık doğrultusunda. Ve ben o cümlelerdeki özne “sen ol” istiyorum. Seni yaşamanın hakkını başka türlü veremem.
Bunlar son sözlerim olmuştu. Başımı göğsüne gömmüş, kokusunu içimde hapsetmek ister gibi derin derin nefes almıştım. Gömlek düğmelerinin açık kalan kısmından teninin sıcaklığı dudaklarıma değiyordu. Bu küçücük dokunuş bile koca bir deprem habercisiydi sanki içimde. O ise tepede toplamış olduğum saçlarımı açmış, incitmekten korkarcasına parmaklarıyla tarar gibi okşuyor, öpüyordu. Aniden saçımdan sert bir şekilde tutup başımı göğsünden ayırarak beni hırpalarcasına, içindeki tüm ateşi dudaklarımdan içime doğru akıtırcasına şehvetle uzun uzun öptü. Nefes alamıyor, aklıma ulaşamıyordum sanki. Ayaklarımın yerden kesildiğini hisseder gibiydim. O gittiğinde ben hala kendimde değildim. Bu kadar etkileniyor olmam korkutuyordu beni.
Başım otobüs camına dayanmış bunları düşünürken muavinin,
—bayan, biletinizi görebilir miyim?
Sesiyle kendime geldim.
—Hayrola! Bir sorun mu var?
—Sadece koltuk numaranıza bakacağım. Sanırım bir yanlışlık olmuş.
Diyerek bileti inceledi.
—Sizden arkadaşlar adına özür diliyorum. Sizi bir ön tarafa, bayanın yanına alabilir miyiz? Burası daha önce bir çifte kesilmiş.
Sorun çıkarmak istemiyordum. Bu nedenle hemen söyleneni yaptım ve bir ön sıradaki cam kenarına oturdum.
Yanımdaki koltukta orta yaşlı hoş bir bayan vardı. Hala güzel görünüyordu fakat gençliğinde çok güzel bir hanım olduğu da gün gibi aşikârdı. Yol uzundu. Onunla sonra ilgilenecektim. Başımı tekrar cama yaslayarak dışarıyı seyretmeye koyuldum.
Yağmur çok inceden yağıyor, otobüsün sıcak olması nedeniyle camlar buğu yapıyordu. Çocukluğumdaki gibi camlara resimler çizmek, yazılar yazmak geçti içimden. Yazmaya kalksam kim bilir neler düşerdi buğulu camlara, hayatın içine düşmek adına çıkılan bu yolculukta. Hem hiçliklerine hem de p/içliklerine dair.
sevgi kaya
devam edecek...
YORUMLAR
Ve şükür ...
Biraz şaşkınım bu bölüm sebebiyle. Biz daha biraz evvel kahvaltıdaydık , yumurta telaşı sarmıştı yiğit delikanlıyı ama birden bire düştük yola. Enteresan bir şey bu ama şöyle bir şey dersek yine bütünlük sağlarız. Hani olur ya I. bölüm işte II. bölüm burada bölüm atladık sanırım - hergün ayırdığın bölümler haricinde düşünüyorum bunu oralar o duruş sayfa atlayışı gibi zira - o zaman devam edelim bakalım.
Ama yine kafam karıştı. Madem gidiyor Asya habersiz gitseydi keşke hani geri gelince diğerlerindeki küslük tamiratı da bizim işimize yarardı romanız ya o bakıma. Sonra bir şey dikkatimi çekti güldüm orada sevinme babında hani annesine Sermin Sultan dedi ya Asya aklıma kendim geldim anneme öyle çok anne dediğimiz görülmez aynen böyle Pelin Sultan deriz :))güzeldi sen de öyle diyorsun herhalde - yani okuyucu kendini görebiliyor bir yerde -.
Suat'a çok üzüldüm ama . Yazık günah kaldı bir başına ama sanki Asya komşuya ateş almaya gider gibi bir hava var bunun habersizce , sessizce olması daha iyi olurdu zira daha Ömer ne etti bilmiyoruz hani ev de Ömer'in olmuş olsun eve el koyulmuş olsun da kız evsiz barksız kalmış da biraz da kalbi ağırmış da gitmiş olsaydı keşke gerçi daha önce gelseydim diyecektim de biliyorsun depremdeyim ama şimdiye şükür bundan sonra ne yapılabilirliğine bakacağız.
Bir de Zuhal takıldı aklıma hani Suat konuşacaktı bir şeyler ya havada kaldı o da Asya gitmemeliydi galiba yoldan mı çevirsek acaba :))) sen bunu düşün bence. Geri gelsin yapamadım ya da gitmemeliydim hatta sen buna Suat'ı bile sebep yap olay biraz çözülsün araya Zuhal'i de kat hatta onu bile geri getir Asya iyice kalsın ortada Zuhal Suat arası biraz gevşer gibi dursun sonra tam Suat eli masaya vurmuşken Asya için onu istiyorum diye ama duymadan o da kaçıp gitsin araya iki yıl falan koyarız Suat'ı Mecnun ateşlerinde kavurup da öyle Kavuştursaydık valla senaryo yazdım gülmekten gözüm yaşardı Allah'tan kimse bakmıyor :))
Hani asla amacım kötü değil sadece sana biraz fikir olsun anlıyorsun biliyorum Havin'e de kızmazsın dimi :))
Ama ciddiyim burada baya boşa düştüm çünkü bunun yarınına ekleyebileceğimiz entrika kalmıyor sen bir daha düşün bence...
Senaryo ihtimalleri Havin'den roman senden :))
Bu arada telveler de pek güzel görünüyorlar bilgine :))
Ayrıca tekrar kutlamak istediğim bir durum var. Ciddi ciddi kaleminde yazarlık vasfı görüyorum bunun senin için bir artı olduğunu pozitif bir nitelikçe bakılabilirliğini biliyorum ama inan ki okurun için çok daha önemli bir şey. Çünkü böylesi az kaldı be ablam. Okuru pişman etmeyen kitaplar nerede ki bu zamanda. Ömrümce aklımda saysam 5 yazar yoktur aklımda kalmış varsa bile çok eskilerimizden oluyorlar yeniler ne bileyim kalemi yutmuş gibiler. Yol göstermek, ışık olmak gerek hatta bak ben bir kalemle görüştüm usta diyebileceğim aydınlardan gerçi alanımızın tuttuğu tek nokta bile yok ama yine de belki alacağım bir şeyler olur diye bakayım dedim ve yazarlık kursu çıktı karşıma neden olmasın diyorum bu aralar uzunca düşünmek lazım hani bir kıvılcım bile olsa kendimize bir şeyler katmak gerek ki senin de bu anlamda azmin takdire değer yüreğim ve de kalemim adına teşekkürü de borç bilirim.
Çok konuştum galiba gideyim gelmeyiz ama arada gelince de pir geliriz :))
Sevgimdesin gelincik.
**Havin_** tarafından 12/31/2009 4:23:15 PM zamanında düzenlenmiştir.
—Bir daha dönmeyecekmişsin gibi geliyor kadın. “Ya dönmezse” diyorum, “ya dönmezse”. Gözlerine bir daha bakamayacak olmak, o derinlikte kendimi arayamamak, teninin sıcaklığını, kokundaki sarhoşluğu bir daha yaşayamamak düşüncesi deli ediyor beni. Anla lütfen. Ve böyle düşündükçe kendime olan öfkem artıyor, kendimden nefret ediyorum
merhaba deli kız helal sana hem aşkta hem işye hem şiirde
hayatın her yerinde bir numarasın
mutlu bir yıl diliyorum
aşkla kal