- 1017 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
NASIL MÜSLÜMAN NASIL İNSANIZ?
NASIL MÜSLÜMAN-NASIL İNSANIZ?
Doğuda Çin ve onun paralelinde bulunan Uzakdoğu kültürü; batıda Roma ve onun paralelinde sosyal, ekonomik ve siyasal hayatın içinde bulunduğu derin açmazlar; kuzeybatıda Mecusi sapıklığına gömülmüş bir toplum… Arabistan coğrafyasında kız çocuklarının bir kısmını diri diri toprağa gömmeden toplumun arasına çıkma cesaretini kendisinde bulamayan aşağılık bir ahlak düzeni… Sınırsız sayıda kadınla ilişkiye girmenin, sınırsız evliliğin ve diğer çirkin adetlerin, karabasan gibi toplumun ruhuna yerleşmiş bir medeni hayat… İnsanı eşya ile eşdeğer kılan, hatta eşyadan daha aşağı muameleyi reva gören; köleciliğin en acımasız ama en yaygın olduğu bir sosyal hayat…
6.y.yılın tedavisi mümkün olmayan böylesine cehaletin hakim olduğu bir dünya… Böyle zor bir dönemde yüce Allah’ın lütfü Risaleyle görevlendirilmişti Hz. Peygamber. Hiçbir şey kolay değildi. Bir insan hayatı için böylesine zor, böylesine acımasız ve amansız sıkıntıların yaşandığı bir hayat.
Hz. Peygamber (s.a.v.) Mekke toplumunun “Emin” adıyla anılacak kadar en güvenilir, en en dürüst insanı. Anacak, Peygamberlikle görevlendirilmeden önceki hayatı da dahil; ömrünün hiçbir döneminde kehanet ve büyüye ilgi duymadığı halde, “kahin” ve “sihirbaz” olduğu ilan edildi. “Kibir ve inat” dolu ısrarın peşine “kör yürüyüşle” takılmayan insanlar, aydınlık hasreti çeken ve karanlıkları yırtarak insanlığın ufkunu aydınlatacak bir oluşumun bekleyişi içerisinde olan insanlar. Hakkı görmeyi, hakikati işitmeyi arzulayan insanlar aydınlık yolun kervanına katıldılar.
Baskı ve işkence ölçüsü, insan direncinin sınırlarını çoktan aşmıştı. Açlık yoksulluk ve horlanma gibi toplum dışı bırakılma eziyetleri normal ve olağan karşılanır olmuştu. Çünkü hayat hakkı tanınmıyordu. Tahammül edilemez noktaya gelen bu baskılardan dolayı evlerini, yurtlarını çoluk çocuklarını bırakıp Medine’ye göç ettiler. Orada da aynı durumla karşılaşmamak için Hz. Peygamber (s.a.v.) “Ahitname” saldırmazlık antlaşması hazırlattı. Medine toplumunu oluşturan hem Müslümanların hem de Yahudilerin siyasal ve sosyal yaşamlarını güvence altına almıştı. Hukuka dayalı “ilk devlet anayasası” oldu.
Madde–2: Müminler, azınlıkta bulunan ve müminler arasında bozgunculuk yapan herkese karşıdırlar. Bütün Müslümanlar bu girişimlere karşı tek yumruk gibidirler. Fesat çıkaran kişi Müslüman olsa bile.
Madde–3: Hiçbir mümin bir mümini öldüremeyeceği gibi, yine bir mümin başka bir mümine karşı kâfire yardım edemez. Allah’ın himayesi herkes için aynıdır. Müslümanlar birbirlerine sahip çıkarlar.
Madde–7: Allah’a ve ahiret gününe iman eden hiçbir mümin dine hurafe ilave edenlere yardım yapamaz.
Bundan sonra, İslam’ın öngördüğü hayati önem arz eden manevi-ahlaki değerler, toplumun idrakine sunulma fırsatı bulmuştur. Madde ile mana, beden ile ruh, dünya ile ahiret arasında dengeli bir bağ kurulmuş; insanların dünyevi ihtiraslarla boğulmalarının ve kendilerini kaybetmelerinin gerekçeleri ayrıntıları ile tebliğ edilmiştir. Çünkü İslam, dünyayı da ahiret’i de ihmal etmeyi men eder. Sadece dünyaya veya sadece ahiret’e odaklanmayı da hoş görmez. Bilakis İslam, dünyayı ahiret için hazırlanan ekin tarlasına benzetir. İyi verim alabilmek için ekin yapmak gerekir.
Toplum ahlakını, sosyal yaşam ve yapısını İslam emir ve esasları öngörüsü üzerine oturtan gerek Selçuklu Devleti gerek Osmanlı Devleti yaygın eğitim kurumaları ile inanç ve ahlaki değeri ve toplumsal kalitesi yüksek insan yetiştirilmesinde son derece başarılı olmuşlardır. Ahilik Teşkilatı bunun en güzel örneğidir. Daha çok iş(esnaf) örgütlenmesi olarak karşımıza çıkan bu teşkilata bütün olarak baktığımızda işe insandan başladığını görürüz.
Temel olarak alınan insanın dünya ve ahiret mutluluğunu sağlamak için oluşturulmuş bir kurumdur. İslam’ın bilinen asgari şartlarını yerine getirdikten sonra tasavvuf öğretisi ile Türk örf ve ananesini birleştirerek esnaf ve ticaret erbabı bu doğrultuda yetiştirilmiştir. Milli terbiye, yüksek insanlık ideali ve çalışma azmi verilerek ekonomik alanda örnek insan tipi ön plana çıkarılmaya çalışılmıştır.
Ahi olabilmek için Müslüman olmak, doğru, cömert, alçak gönüllü olmak, kendisini halka adamak, kudreti varken suçluyu affetmek, hile, bencillik, cimrilik etmemek, yalan söylememek, kusur aramamak, içki, kumar ve zinadan sakınmak, büyüklere karşı hürmetli, küçüklere karşı saygılı olmak, düşmanlık duymamak, kin gütmemek gibi şartlar aranırdı.
İş alanında ustalara itaat etmek, karaborsacılık, haksız kazanç, müşterisini aldatma, çürük-bozuk mal yapmak gibi ahlaka aykırı temayüllerden uzak durmaktır.
Ahi’liğin amacı toplumun bütün fertleri ve kurumları arasında iyi münasebetler kurarak herkesin huzur içerisinde yaşamasını sağlamaktır. Böyle bir ortamın sağlanması için eğitim, iş bölümü, denetim alanlarında düzenlemeler yapılmış zaman içinde köklü teşkilat meydana getirilmiştir. Bu doğrultuda;
1- İş ahlakı düzenlenmiş, toplumun örfleri doğrultusunda hayata geçirilmiştir.
2- Ekonomik faaliyetler, sömürüye, haksızlığa, sahtekârlığa, karaborsacılığa meydan vermeyecek bir yapıya kavuşturulmuştur.
3- Esnaf ve zanaatkâr arasında yardımlaşma, dayanışma sağlanmış ve otokontrol sistemi kurulmuştur.
4- a) Ferde kendini tanıma yolu gösterilmiştir.
b) İnsan fıtratı konmuştur.
c) İyi-örnek insan yetiştirilmiştir.
d) Gizli kabiliyetler ortaya çıkarılmış, sosyal bilgiler verilmiştir.
5- Örnek bir sivil toplum örgütü meydana getirilmiştir. Halkın ve devletin yanında herkese güven veren bir ticari yapı ortaya çıkarılmıştır.
Özellikle Osmanlı toplumunda eğitim kurumları, kendi içinde barışık çevresiyle barışık, uyumlu, kabiliyetleri geliştirici, halkın kültür ve ahlak seviyesini yükseltici bir görev üstlenmişlerdir.
İşte bu günkü eğitim sistemimizde bu özellikler bulunmadığından ticari ahlakın bozulmasıyla tekelleşme, aldatma, dolandırıcılık ve sömürü düzeni, insan ahlakının bozulmasıyla saygısızlık, itaatsizlik, hırsızlık ve gaspçılık, mala ve cana kastetme fiil ve eylemi, uyuşturucu ve başıboşluk batağına sürüklenen bir nesil, bebeklere tecavüz ve taciz aşamasına gelinmiş bir ahlaki çöküntü, yukarıda özelliklerini saydığımız insanlığa ışık tutan İslam’ın doğru algılanıp yaşama biçimine öngörüsüyle uygulanamayıp, hurafe, yobaz ve şekilci bir inanış tarzı. Onurlu bir toplum ve onurlu bir insan olarak yaşamak için doğruları görüp ışığa koşamıyorsak nasıl bir Müslüman ya da nasıl bir insanız?
Ertuğrul TORUN
YORUMLAR
Müslüman ya da nasıl bir insanız?
..Kolaynı bulan müslümanız.İlime,bilime,gerçek inanca koşacağımıza yatırlara koşmayı daha kolay buluruz..
Dini siyasal amaçları doğrultuaunda kullanma,yorumlama bu gün insanlarımız arasında bizden,bizden olmayan söylemlerini geliştirdi...
Güzel tesbitler...Saygılar
İsmi nüfus kaayıtlarında müslüman olan herkes mümin değildir..
Tam anlamıyla islamı yaşamıyordur.
.Müminlerin diğer sıfatıda emin olmak elinden dilinden hiç bir şekilde zarar gelmeyendir Hak yolda olandır..
Bunda da ailede var eksiklikler anne baba islamı yaşamıyorsa bilmyorsa ki ..
Onu yetiştirenlerde öyledir..Kendilerinden olacak nesle ne öğretebilirler..
En etkili olan yaşamak yaşadığını uygulamak etrafına göstermedir bunda gösteriş yoktur..
Çocuk bakar anlattıklarını aileside uyguluyor o ozaman inanır...O şekilde devam eder..
Okulada gitse dışarda da olsa etrafı çok etkilemez..Hak yolda olanı..
Allah yar ve yardımcımız olsun..
Evleneceklerde mevki aranacağına ne kadar islamı biliyor hak yolda bakılsa idi maddiyatçılık aranmaz..
En güzel olan huy edep aranırdı..
Allah hak yolda diliyle yazısıyla bedenen ğraşı verenlerden razı olsun..Allah Habibinden razı olsun ..
Allah şefaatine nail eylesin..
İnşaallah ALLAH NURUNU TAMAMLAYACAKTIR..ALLAH razı olsun konusu güzel di yazınızın.
.Allaha emanet olun.
.Yeni yılın tüm inananlara barış huzur sağlık mutluluk getirmesini dilerim ..
Selam ve dua ile..