- 1364 Okunma
- 15 Yorum
- 1 Beğeni
MUSKA
(Meşhur sakarlığımızla yazılarıma konu olan ablamın gerçek hikayesidir. Ablacığım okursan eğer beni affet dayanamadım yine)
Bir yaz günü başlar benim yeniden diriliş öyküm. Yıl 1980.
Bunu sizlerle paylaşmak zor olsa da elimden geldiğince anlatmaya çalışacağım.
Bazılarınız bu neydi şimdi diyebilirler ve hatta kızabilirler de bana. Ama kızmayın ve beni anlamaya çalışarak sabırla dinleyin.
Önce kısaca kendimi tanıtayım ; biz altı kız kardeşiz ve evin en büyüğü benim. Dolayısı ile de kardeşlerimin ve evin tüm sorumluluğu bende. Annen yok mu da dediğinizi duyar gibiyim. Öyle demeyin! Ne yapsın kadıncağız geçim derdiyle mi, ev ile mi yoksa çoluk çocuklarla mı ilgilensin. O zamanlar korunmaymış neymiş ne bilsinler. Hem var mıymış ta korunma. Neyse konumuz o değil zaten.
Karakterime gelince hem uysal, hem aksi biriyimdir. Uysalımdır; büyüklerimi üzmemek, küçüklerimi kırmamak için sesim çıkmaz.
Aksiyimdir; bir konuda benim doğrularım varsa eğer asla taviz vermem. Siyaha beyaz demem ama gri ben nasıl görmek istiyorsam öyledir. Sana göre kirlenmiş beyazdır mesela ama bana göre kendini beyazlaştırmaya çalışan bir siyah.
Birine yanlış yapılıyorsa eğer hiç düşünmem o kişi hakkında savunmaya geçerim; yeter ki aciz durumda olan haklı olsun.
Kendim için değil de hep başkaları için yaşarım adeta.
Buna rağmen boş konuşmayı sevmediğim ve özellikle de dedikodudan nefret ettiğim için hep kalabalıklardan uzak kalmayı ve kendi halimde yaşamayı severim. Zaten bir konuşmam benim bir yıl konuşmaya bedeldir. Yani az ama öz söylerim.
Siz beni bayağı gün görmüş biri sandınız değil mi?
Hayır!
Ben henüz on iki yaşındayım.
Şimdi biraz da günlük yaşantımdan bahsedeyim; sabah güneş doğmadan kalkmak zorundayım. Köyde falan değiliz şehirdeyiz. Ama babam alışkanlık yapmış; güneş uyurken üstünüze doğmasın günah. Kalkın işlerinizi bitirin yemeğinizi yiyin sonra gene yatarsınız.
Bir kez kalktıktan sonra bir daha uyumak mümkün mü? Yine de güzel bir alışkanlıkmış ama değerini o zamanlar bilememişim.
Camımızın önü çok genişti. Oraya oturur güneşin doğuşunu izlerdim. Müthiş bir manzaraymış değerini şimdi; yıllar geçince ve yıllardır güneşin doğuşunu göremeyince anladım.
Güneş doğarken hayallere dalardım.
Gerçi benim hayallere dalmam için bir bulut kıpırtısı, bir kapı gıcırtısı bile yeterdi. Dedim ya boş konuşmayı sevmem diye; hayallerimde konuşurdum milyonlarca kelime. Hikayeler ve şiirler yazardım beynimin içinde. Kağıtlara dökerdim sonra ama utanırdım ben yazdım demeye. Beğenenlere hemen ünlü bir yazarın veya şairin adını söylerdim. Kitap kimse okumazdı ki mahallede benden başka. İnanırdı herkes. Laf aramızda bana biraz da saf gözüyle bakarlardı. Çünkü ben her şeyimi kendi içimde yaşar dışarıya hiç yansıtmazdım. Benden iki yaş küçük kardeşim ise benim tam aksime oldukça girişken ve gözü açık biriydi. Mahallede çok sevilirdi.
Sevilirdi çünkü kimin ne işi varsa hiç itiraz etmez hemen yapardı.
Bakkaldan bir şey mi alınacak evleri mi temizlenecek yardıma koşardı. Eve gelince bu marifetini pek göremesek te…
Ben ise başkalarının işini asla yapmazdım. Yapmazdım çünkü gerçekten yardıma ihtiyaçları olduğunu asla düşünmezdim. Yapmazdım çünkü onlarında genç kızları, genç oğulları vardı. Onlar dururken niye ben?
Bencillik belki ama ben buyum işte.
İşte sırf bu yüzden komşular ve akrabalar hep kardeşimle kıyaslamışlardır beni. Önceleri hiç umurumda olmazdı fakat artık gücüme gitmeye başladı.
Konuyu dağıttım sanırım. Daha önce de dediğim gibi tüm bunlar bana belki biraz olsun hak vermeniz için anlatıyorum. Ruh halimi bilirseniz, beni daha iyi anlarsınız diye.
Arkası yarın.....
YORUMLAR
Yedi aylık sabırsız Serap ablam diye yazdıkların yoksa senin hikayelerinmi.
Yazının başında ablandan özür diledin okursan kızma diye
sonrada altı kardeşin en büyüğüyüm dedin yoksa benmi anlamadım kendini anlattın biraz seni tanımış kadar olduk bir şeyi atladın ben çok sabırsızım demedin.Dedinmi yoksa
gelelim arkası yarına............
Merhaba genç yazar,yazını bugün fark ettim o yüzden ilk bölümden başlamak istedim.
Başlangıç gayet iyi özellikle yazının şurası " Siyaha beyaz demem ama gri ben nasıl görmek istiyorsam öyledir. Sana göre kirlenmiş beyazdır mesela ama bana göre kendini beyazlaştırmaya çalışan bir siyah."senin karekerinin yansıtılmasında okuyucuya çok güzel yardımcı olmuş.
Genellikle yazarlık otobiyografilerle başlar,sonra kalem yazmaya alışır sen dursan da o uç artık duramaz.
2.Bölümde görüşmek üzere.
SEVGİLERİMLE.
Yanlış anlamadıysam, ablanızın ağzından anlatıyorsunuz. İki yaş küçük, girişken, gözü açık ve sevilen kardeş de sizsiniz.?
Sizin abla-kardeş öykülerinizi okurken, kendi ablamla olan ilişkimiz geçiyor gözümün önünden. O denli zıt karakterleriz ki, annem bile " ikinizi de ben mi doğurdum? " diye kendinden bile şüpheye düşerdi.
Kyifle okuyacağımız bu yazı dizisinin devamını bekliyoruz. Sevgiler.
Sevgili Serap Muska ile ikgili anınızı yazmaya başlamış olmana çok sevindim inan.
Hani yukarıda demişsin ya kendini tanıtırkan " ben buyum diye" evet insanin prensipleri küçük yaşta yerleşmeli yüreğine, sonradan öğrenilmiyor hiç bir şey. Ben bir defasında anneme " deli ve saf desinler, ben bu halimden memnunum" demiştim. Çünkü hep asi, hep kendi bildiğini okuyan, kendi doğrularından taviz vermeyen, herkesle değil, benim için özel olan arkadaşlarımla ilişki kuran biriydim ve bu gün, bu yaşımda bunun meyvelerini alıyorum. Sende alıyorsun zaten bu değerli yazılarınla canım.
Hikayenin devamını bekleyeceğim. Sevgiler yüreğine
onurumsun tarafından 12/31/2009 11:19:51 AM zamanında düzenlenmiştir.
Sevgili Serap, ben seni hep sevdim ve hep seveceğim. Sen harika bir insansın ve harika yazılar yazıyorsun. Arkası yarını görünce çok sevindim. Demek ki daha sık yazacaksın. Çok güzel bir yazı. anlaşılır, hatasız ve su gibi. Kutluyorum...
Sevgiler... Yeni yılını kutlar, sağlık, mutluluk ve başarılar dilerim...