- 610 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
YENİYIL KEK'İ
Vodka kolay bir içecek olarak hayatımdaki yerini çoktan almıştı... Her koşulda içilebiliyodu ve enerjik bi sarhoşluğu vardı...
Arabayı gitmem gereken yerden çok uzaklarda bi otoparka parkettim. Aslında nereye gittiiimdende pek emin diildim. Otoparkçı - ne kadar kalıcan abi - dedi ve bende hafif gergin bi ortam yaratarak, - napıcan ne kadar kalıcaamı parasıyla diil mi - diye çıkıştım...
Lanet Kadıköy’de bu lanet park sorunu her zaman yaşamış biri olarak, kaşarlanmıştım bu konuda... Bahariyeden aşşaıya dooru, tramvay raylarına paralel yavaş yavaş yürümeye başladım. Hava serinlemişti ve montumun fermuarını çekip, ellerimi ceplerime soktum.. Arabam sıcaktı... süperdi... Osmanağa Camiinin yanına geldiimde, hemen hamamın yanından sola dönüp Güneşlibahçe’ye daldım. Balıkçılar yavaş yavaş tezgahları toplarken bi yandan da bana - çinekop taze bak abi - filan diyolardı, hiç oralı olmadan yürüdüm geçtim....
Gittim...
Dışarda bir mekanda oturmak istemiyodum ama sigara içilebilecek bi yer olmalıydı.. Sigara içilebilen ve aynı zamanda sıcak bi yer... Öööle ayazda kalmış bekçi penisi gibi titreyerek kapı önlerinde sigara içemezdim, psikolojim buna müsait diildi bi keree... Zaaten vodka geçici bi sıcaklık ve enerji vermişti ama, iklim şartlarını zorlamak gibi bi niyete sahip diildim...
Kış bahçesi olan bi kaç mekan biliyodum ve onlardan birine girdim. Sigara içilebilen - sıcak ve hoş bi mekandı. Bi kaç eski tanıdıkla ayaküstü - kısa muhabbetten soora, köşede bi masaya oturdum. -Bira mı abi- dedi garson, -bilmiyorum ama bunu düşünmek için bi biralık zaman istiyorum- dedim, dondu. - Taam işte bi bira ver, ben o ara ne içiceemi düşiniym- dedim soora. Anladı.
Yan masada aşktan, hayattan filan bahseden, kızlı - erkekli bi grup vardı ve ben onları dinlemeye başladım. Facebooktanda konuşuyolardı arada, - yok o beni eklemiş, yok onu aramışta bulamamış- vs gibi geyikler işte.
Sıkılmıştım onları dinlemekten ve telefonumdan facebooka girip, bu taslaaı o zaman yazdım.
faceboook bi bakıma hayat gibi, aşk gibi... birilerinin profiline girip, soora gene kendine dönüyosun. Tıklıyoruz bi arkadaşı da, soora kendimizi tıklıyoruz ya, bu işte annattıım şey. Soora yeniden kendinle kalıyosun. Kendi profilin, kendi hayatın ve kendinsin işte... Ahanda kabak gibi karşısındasın kendinin...
Yalnızsın.
Kaç profil seni sana unutturdu, paylaşılan videolar gibi rengarenk mesela.
(Facebook dedimde aklıma geldi, şu ilişki durumunda şu kişiyle ilişkisi var yazanlara imreniyorum yaa, ben bi isim yazamadım oraya, lıke a shit)...
Şööle olsa mesela, yazsam adını büyük puntolarla -ahanda bakın tam bu kişiyle bi ilişkim var aq- desem .Sarılsam adını yazdıım kişiye ööle sık sık ve sıkı sıkı.
Sevgiline ilk sarıldıın an’ı düşündün mü mesela hiç. E sarılmanında çeşitleri vardır. Şematik olarak ele alırsak sarılmak kendi arasında 5 e ayrılır;
1- Şefkat odaklı sarılma
2- Duygu odaklı sarılma
3- Seks odaklı sarılma
4- Güç odaklı sarılma ( motive edici filan, hadi aslanım tarzında)
5- Zayıflık odaklı sarılma ( ağlamaklı filan, genellikle ne bok yiicem tarzında)
Ben hepsini toplayıp sarılmıştım sana ilk seferinde, ortaya karışık tadında.
Bak işte bi yılbaşı da geldi. Bi yıl daa geride bırakmış olmanın verdii duyguyu nası hissetiim konusunda pek bi fikrim yok.
Öööle yılbaşlarında filan deliler gibi eelenmiyorum mesela ben. Pek sıradan geliyo, hergünmüş gibi bi gün gibi. Noel Baba da bi tarafımda olmuyo hatta. Millet kopuyo filan ya, o olay yok bende işte.
Her zamanki gibi bi barda filan takılıyorum işte, her zaman içebildiim kadar içiyorum. Alkol - bugün yılbaşı bu herif 2 kadeh fazla içsin- demiyo ki.
Duygusuz bi adamım ben aslında, hislerini yitirmiş, etkilenmeyen, belki de bu yüzden yılbaşları çabuk geliyo. Belki de bu yüzden ’kop’amıyorum. Belki bu yüzden, ilişki durumumda kimsenin adı yok büyük puntolarla.
Gene geldi işte bak yeniyıl, şampanyasıyla, şarabıyla, pastasıyla, kekiyle... ne milli piyango heyecanım var,-ki hayatımda hiç almadım, ne de ver coşkuyu modum.
Kek, pasta derken bak, Kolpaçino’da space cake yiyen tipe bayıldım ama. Bi de magıc mushroom olayı var finalde. Düşünsene kek yiyosun kafan güzel oluyo, mantar yiyosun kafan güzel oluyo. ÖÖle halüsilasyonlar filan, kopmalar. Yılbaşı kutlaması gibi. Senarist Leman çizerleri tabii, boru diil. Sırf makara olsun, kekli olsun.
Bi de reklamlarda kek star filan bişiiler varya, aslında yapsalar space cake, satış patlaması yapar ülkede, bilmiyolar. Adam hem obua çalar, hemde koşar aynı anda...
Düşünsene, knoordan sihirli mantarlı, kremalı mantar çorbası. Ailecek içiniz, komple güzelleşiniz...
Bi biralık düşünme zamanım çoktan dolmuştu ve garson yanıma gelmeye korkar gibi bana bakıyodu. Bende ona baktım ve parmaaımla gel dedim.
-bacardi-cola- dedim. - Ama içinde bacardi olsun lütfen- dedim soora da... Az bişii damlatıp gönderiyolar çünkü genelde, bunu önlemeye çalıştım kendimce.
Hmm, iiimiş, koymuş bacardi.
Koyuyo di mi ilk sarıldıın an’ı düşününce giden sevgiline...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.