Kadın Ve Leylekler
Eskilere dair bir rüzgâr esti pencereden. Tanıdık, bilindik bir şeyler fısıldadı. Bir kadın vardı buğulu camın ardında. Ölümle dirim arasındaki kavgaya dönüktü yüzü. Birtakım irili ufaklı sevinçlerin sırayla dizildiği, yüreğini açıp bekleştiği; ötekiyle, sıcacık bir odada, daracık bir yatakta bütün olmaya, delirmeye, canlanmaya, coşmaya hazır, zevk ve acının iç içe geçtiği zamana karışıp kaybolmuştu. Adını unutmuştu. Hangi rengi seviyordu? En son ne zaman yürümüştü sahil yolunda? Zorda kalınca kim koşuyordu yardımına?
Doğumla ölüm rüyası içinde bir yerde kalmıştı kadın. Gözleri, bütün sokakların kederini görmüş, kulakları bütün çirkin sözleri işitmiş, diline suskunluğun derin mührü vurulmuştu. Her fırsatta aynadaki haline içkinlikle saldırıyordu. Yaşamın kasıklarında yarattığı sancı, gölgesinin içini oyuyor, delip öteye geçiyordu.
Islak sokaklarda bir başına yürümekten çökmüştü omuzları. Yalın bir hüzünle uzanıyordu parmakları manavdaki sebzelerle meyvelere. Keyifsiz bir esintiyle geziniyordu odalardan odalara. Duvarlarla yapıyordu en uzun konuşmasını. Çoktan umut kesmişti insanlardan yana. Düşlerinin ona yüz çevirdiği zamanda kalmıştı çıplak ayaklarının alil yürüyüşü. Günün tazeliği, kuşların kanatlarına takılıp da gelen habercikler hiç mi hiç ilgisini çekmiyordu.
Sonbaharda her zaman kadından bir şey vardı. Güneşin günün ayazını kırmadığı bitimsiz saatlerde, dudakları yalnızlığa aralanıyordu.
Leylekleri sevdi bir akşamüstü. Elektrik direğine yuva yaptılar. Çalı çırpıları itinayla toplayıp en büyük sevda edasında dizdiler birbiri ardına. Nereden biliyorlardı leylekler yuva yapmayı? Kim öğretmişti onlara bir yuvanın önemini? Biri su taşıyordu nehirden yuvaya, öbürü yumurtaları bekliyordu. Nasıl bir paylaşımdı bu? İnsanlarda olmayıp da leyleklerde olan… Buğulu gözlerle izledi kadın, leyleklerin yuvaya gösterdiği özeni. Hep hayret etti. Şaşırdı hep onların koşulsuzca birbirlerine sarılışlarına. Kadın, bir şiiri dinlermiş gibi dinledi leylekleri. Şiirleri severmiş gibi sevdi. Ne çok şey söylüyorlardı. Derin ve yürekten geliyordu söylemleri. Soyunduğu kış gecelerinde, çıplaklığının tenini acıttığı yalnızlıkta, bir leyleğin dokunuşuyla içinin ısınacağı nereden gelirdi aklına!...
İnce uzun, sırım gibiydi leyleklerin bacakları. Hayatın orta yerine düşen, bembeyaz bir duygu gibi. Hiç duymamıştır kadın, leyleğin kokusunu. Neye benzediğini de bilmez. Yabanıl bir dokunuştur leyleğin cama vuran silueti. Ama bir telaştır işte. Her sabah uyandığında ilk olarak pencereye koşup, leyleklerin yuvasına bakar. Ve mutlulukla dolar içi.
Leyleklerin yavrularını bekleyen artık bir kişi daha vardı. Kadın, bütünselliğinde yaşamın uzanıyordu leylek yuvasındaki yumurtalara. Heyecanla bekliyordu. Ne vakit çıkacaktı, yumurtadan yavrular?
Bir gün çatladı yumurtalar. Göremedi kadın. Hangi vakte denk geldiğini. Ama şafak vakti diye tahmin etti. Olsa olsa şafak vakti çıkmıştır yavrular. Yoksa mutlaka görürdü kadın. Şafak vakti uyuduğu sıra, çatlamış olmalıydı yumurtalar orta yerinden. Tüh, dedi. Üzüldü. Keşke görebilseydim yumurtanın nasıl olup da çatladığını, küçük yavruların yüzünü ilk neyin yaladığını, ilk kez onlara neyin dokunduğunu bilebilseydim diye hayıflandı.
Sonra yavrular daha çok ilgisini çekti. Her gün büyüyorlardı. Yeni bir şey yapmayı öğreniyorlardı. İlk başlarda zordu ayakta durmaları. Kalkamıyorlardı yerlerinden. Sonraları alıştılar. Dört yavru vardı. Yavrulardan biri aşağıya düşecek diye çok korktu. Ama öyle bir şey olmadı. Yavrular günbegün gelişiyor, hayata hazırlanıyorlardı. Sağlıklılardı. Anne ve baba leylek çok çalışıyordu. Yavruları beslemek, onları büyütmek hiç de kolay değildi. Çabayla, hiç usanmadan, direnmeden, şikayet etmeden yaşam mücadelesi veriyordu leylekler. Kadın utandı. Kendine dert ettiği şeyler birdenbire anlamını yitirmişti. O an bir şey oldu kadına. Dışarıdaki ağacın yalın görüntüsü, dallarının her yana açılıp saçılmışlığı bambaşka bir hale büründü. Yaşam dediğin neydi ki?..
Bir sabah kalktığında yuva boştu. Leylekler göç etmişti.
Kadının dili çözüldü. İçinden çok güzel bir şarkı söylemeye koyuldu. İstese de artık hayata olan duyduğu inançtan kendisini alamadı. Leyleklerin yollarını bulup bulamadıklarını bilemedi hiçbir zaman. Bir daha onları görmedi. Ama her sabah söylediği şarkıyı leyleklerin duyduğundan hiç kuşkusu yoktu.
YORUMLAR
Leyleklerle kurduğunuz ilinti son derece güzeldi. Ki ifadelerin kopuk olmaması da öykünüz açısından son derece güzel. Açıkçası öykünüzü beğendim. Süslerden uzak, son derece yalın bir tarzınız var. Tebrik ederim.
derin
Yazdığım öyküyü çok iyi analiz etmişsiniz.
Yalın anlatımı seviyorum. Bana daha samimi geliyor
Saygılarımla....