- 918 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Camekanı şüşeydi ve nazara geldi - TOPAL MEMİ / Ard. Öyk. 76
Çat çat çatırt çıtırtısıyla camın yüzeyinde cırık... kendi izine yetişmeye çalışıyor.
İkiye dörd alanda şimşek gibi çaktı.
Altta merkezinden darbenin peşi vakti cırık... yılan kıvrıntılı güzergah yolu; bir metre boyunda fidan gibi cırık dınkladı kaldı.
"Cırık" kışın avluya suya çıktı. Bidonvari vetra kap’ta su donmuştu. Buz bağlamış cam sedefini kesernen kırar suyu maşrapaya doldurdu. Dedeye bir maşrapa su getirdi.
... ile kırılan buz; yediği darbe neticesinde determine oluyordu.
... camekan darbe ile cırılmaya koyuldu gerçi.
Darbe noktası cam üzerinde belliydi.
Tıklayan neydi?
Onu gören olmadı.
" Göz" dediler. Açıklamayı ’nazarın’ boynuna yıktılar...
Gece müşterileri, kana-kana su içerdi.
Kahve’nenin sahibi Mehmet Yeşilyurt, çırağa su isteyene geciktirmeden servis yapmaları yönünde tembihatta bulunurdu.
Göya kahve’neyi düşünerekten lafetmek isteyen çırağı tekdiren:
- Oğlum su hayırdır hasanettir, etmeyin tutmayın derdi.
Ardahanın ilk kahve’nesi: Memi’nin Kahvesi.
Mehmet Emi: Memi.
Ziraat Bankasının ilk kayıtlı müşterisi.
Maliyenin birinci vergi müşterisi.
İbad Baycan Ardahan’ın zengin manifaturacısı. Mükerrem Derin’in dükkanı onundu.
İktisat bilimi ve Ardahan....
Kobuk yetiştiğinden Ardahan...
İktisat bir,
Ardahan iki,
Kobuk üç,
İktisat ve Ardahan ve de kobuk dört...
Özel idarenin, işhanının eski yer-i yekanında o duruyordu. Şimdiki uzam da yok.
Eskiler eski bomboşlukta mevcutludurlar.
Kahvene bir,
Camekanı iki,
Camekanlı kahvene üç ederdi.
Köylerden mal meydana mozik, düve, inek, öküz, boğa satmaya getiren köylüler camekanı seyir ederdiler.
Büyük camlar Ardahan’da ilk defa merağın bakmasına ayna gibi dikilivermişti. Gözünü alamıyordu köyden şehire inen ahali.
Ardahan’a al-ver maksadıyla yaz- kış gelirdiler. Memi’nin Kahvesinde masalarda, sandalyede oturup çay içmeye bayılırdılar. Camekanların arkasında belirip yiten suretleri yoldan bakanları iştahlandırıyordu.
" Buyrun! Ne alırsınız!" Herkesin hoşuna gidiyordu. Bu laf da yeniydi aynı camekanların yepyeniceliği gibi.
Var, yok ve gerçek üç ayrı şeylermiş.
Meme’nin Kahvesinde Şenlik ve İzani atışmışlardı...
Ondan çok buyan gelince.
Ressam bir astteğmen beş çayında kek’in yanında kahvesini içerken Memi Dayı da seyrediyordu.
Bir elmayı masada... elmayı açtığı yerde portakal ve tütün tabağasıyla şöhler- grenli kağıda suluboya resmetti.
Bardağa andığımız buzun kırılmasıyla; çırağın intikal ettirdiği sukabından samur fırçasına aldığı damlayla kağıdı çimdiriyordu. Tahtaya şöhleri kalın inşaat bantlarıyla kenarı boyunca yapıştırmıştı. Pamuklu kağıt sulanınca şişip endazesini bozmasın diye.
Sigaraları; ağızlarında çizgimsi tel tel uzanıp ruh gibi gaybe gidiyordu.
Memi Dayı asteğmenin çenesinin altını kesmiş, dinliyor.
Sanatçı asker suluboyanın sanatsal değerini anlatıyordu.
Her yüz ressamın on tanesi ney, ancak suluboyacıdır, dedi.
Memi Dayı tasdik etti asteğmeni.
" Ben.." dedi, Memi Dayı:
- Çıraktan az büyüktüm. Burası yine kahve’neydi. Bacağımda romatizma hastalığı amanımı keserdi. Fırsant vermiyor.
Gülcemal Gemi’si Hopa’dan seyr-üsefer halinde. Fakat yetimim, pul-para lazım İstanbul’a gideyim de tedavi olayım. Bilmez değilim yolu erkanı.
Bekarım Bedriye Hanım’la evlenmemişim. Parayı denkettiğim an, Hopa’dan Gülcemal’e mevkiili bindim. Sizin gibi suluboya ressamı bir Rus sanatçıyla tanıştım. Adam Türkçeyi güzel danışıyordu.
Bir suluboya manzara resmini hediye verdi.
Bizim evde duvara asılı, dedi.
Yolun başında büyük çınar ağacı yaşlı.
Krem renkli yol toprağı gösteriyor. Yol birinci tepede daralıyor ve ufaklanıyor. İkinci tepe solmuş mor renk, bağırsalar sesleri işitilmez oradakilerin. Çok uzaklaştırmış mor renk tepeyi, tepedekileri...
Gök hariç: Tablonun benzi tablonun içi yeşilin tonlarıyla bezeliydi. Gözü istirahate garkediyordu. Gerçekçi bir resimdi. Şişkin’nin " Yoldaki yaşlı ağaç" resmini andırıyordu eser. Yaşlı ağaç birini bekliyordu ve beklemekten yorgun, ihtiyar düşmüştü.
Memi Dayı’nın yanan evde Rus Ressam’ın suluboyası yandı.
Ev çok güzel bir evdi. Kafkasya tarzında kerpiç- ahşap iki kat ve badvallı malikaneydi. Dar, uzunlamasına çok odalıydı. Üst kat’a içten merdivenle çıkılırdı.
Yeni sinema’dan çıktığımızda evi seyrederdim.
Alengirili bina olduğunu anlardık. İçine girer. Tahtaların yanmamış kalaslarına basarak odalardan geçerdik. İkinci katta çocuğun teki düşünce korktuk. Büyüklere sorduğumuzda orayı bir daha gitmememiz için " Cin, peri " var diye önleyici korkutmayla gitmemek üzere gitmememizi garantiye aldılar.
Yıkmışlar yeni modern katlı bina yapmışlar. Güzel bir restoran olmuş. İkinci kata iç merdiven koymuşlar. Eski binaya bilerek- bilmeyerek nazire yapmışlar.
Memi Dayıgilin yanan ev: Hikaye sahibi evdi.
Senelerce yıkıntısı seyrettirdi kendini.
Ondokuzuncu yüzyıldan kalmaydı. Gezdiğimizde yanmamış kapıları gördük. Çift kanatlı kapı tavana yakın biryerde biterdi. Çakaturalar dökülmüş ve kireçliydi. Söküp götüren çıkmacılar yıllar yılı taşıdılar.
Asteğmen kahveleri bitirdi.
Kaçıncıyı içti?
Tugay komutanı; Meme Dayıya saat beşten sonra askeri personelin Camekanlı Kahvene’de dinlenmeleri için sivile kapatarak servis vermesini teklif etmiş ve anlaşmışlardı.
Asteğmen resmi beğenmedi. Van Gogh marka suluboya çivite benzeyen tabletlerin teneke kapağında renkleri karıştırdı. Koyu renk ortaya çıktı.
Elma, portakal ve tütün tabağı kağıdın ortasında mevcuden vücud bulmuştu. Memi Dayı beğenerek izledi. Ressam haz etmedi. Koyu renkle kapattı resmi. Elma, portakal, tabak namevcut oldu. Bir anda oldu. Gaybe erdi. Yok etti ressam; varken bir resmi.
Masada elma, portakal ve tütün tabağı mevcut. Üç şey varlıkta var ve gerçek.
Memi Dayı, elini şakağına götürdü.
Var,
Yok,
Gerçek.
Üç şey...
Camekan bir,
Kahve’ne iki
Camekanlı kahvehane üç...
YORUMLAR
SEVGİLİ YALÇINER
"Camekan" kelimesini korka korka ben de kullanmıştım.
Aynı kelimeyi Siz de yazınca rahatladım.
"Vitrin" kelimesi her halde Batı kaynaklı..
Selamlar.