Bizim Çocuklarımız…
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Çocuklar; bizim çocuklarımız… Karagözlü, güler yüzlü, esmer, sarışın… Hepsi paha biçilmez, hepsi birbirinden değerli. Yürekleri kendileri gibi küçük ama herkesi sevebilecek kadar kocaman. Dünyayı sığdırıyorlar içine… Sevgileri karşılıksız, çıkarsız. Seviyor ve öğretiyorlar sevmeyi.
Çocuklar; bizim çocuklarımız… Tek farkları hayatları ve hayatın onlara sunduğu imkanlar. Kimi balı böreği elinin tersiyle itecek kadar doymuşluğa ulaşmışken kimileri bunları hayal dahi edemiyor. Bir giydiğini bir daha giymeyen ; 50 öğrenciye bir öğretmenin düştüğü okulların şanslı sayıldığı günümüzde her ders için ayrı bir öğretmenden özel ders alan çocukla, üç bayramdır istediği giysileri babası alamadı diye bir daha dile getirip onu üzmek istemeyen, sırasını iki arkadaşıyla paylaşmaktan gocunmadığı gibi kalemini silgisini de paylaşan çocuk arasındaki terk fark işte bu imkan eşitsizliği.
Çocuklar, bizim çocuklarımız, aslında yarınlarımız. Onlara yatırım geleceğe yapılmakta. Bu kocaman yüreklerin bedenler büyüdükçe küçülmemesi için önce sevgiye ihtiyaçları var. Ailede, sokakta ve ille de okulda. Her şey sevmekle başlar, sevmekse yürekte. Kendini sevmek, ailesini, arkadaşlarını, okulunu, işini, ülkesini, dünyayı ve bu sevgi paylaşıldıkça büyür; kartopudur çığ olur. Duyarlılık katar insana, bu sevgi tohumu düştü mü yüreklere binlerce yeni fidan yetişir.
İşte güzel Türkiyemizin gülistan olmasının en büyük etkenlerinden biri sevgiyi çoğaltma, paylaşma ve duyarlılığı öğrettiği gibi hayata da geçiren eğitimcilerimizin sayısının hiç de az olmasıdır.
Bu eğitimcilerimizden biriyle bir hafta önce tanıştım. Sultanbeyli İ.Ö.Okulundan gelen bir telefon vesile oldu bu tanışmaya.
-“Ayakkabısız, montsuz yavrularım. Üşüyorlar…!” diye başladı müdüre hanım sözlerine ve uzadı gitti konuşmamız. İmkanlar dahilinde ne gerekiyorsa yapılacağını söylediğimizde çok sevindiler. Okullarında ihtiyaç sahibi kaç yavrumuzun olduğunu sorduğumda… Kocaman bir offf çektiler. Verdikleri cevap kısaydı belki ama ömrümce unutmayacağım kadar da manidar…
“Sizin kaç çocuğunuz var…”
Çok kolay bir soru gibi görünse de cevaplayamadım. Çocuklar, bizim çocuklarımız yarınlarımız onlar… Birini ayırmak mümkün mü bir diğerinden.
Ve bugün ne çok mutluydular. Deniz Feneri Marmara Temsilciliği koridorları kahkahalarıyla şenlendi. Sultanbeyli İ.Ö.Okulu’nda eğitim gören, okul aile birliği ve öğretmenlerince belirlenen 81 yavrumuz misafirimizdi. Gönüllü amca ve teyzeleri eşliğinde yeni ayakkabılarını, montlarını denediler. Beğendikleri oyuncaklar hediye edildi kendilerine ve ihtiyaçları olan kırtasiye malzemeleri de unutulmadı. Öğle yemeğini birlikte yedik, mutlulukları mutlu etti bizi. Biri vardı ki çocukluğuna döndü onlarla, yetmiş beş yaşındaki ihtiyar delikanlı Tayyar amcamız elleriyle giyindirdi onları ve öğle yemeği saati geldiğinde el ele indiler yemekhaneye.
Şimdi daha rahat cevaplayabilirim hocam sorunuzu bağışçılarımızdan aldığımız güçle. Onların ihtiyaçlarına cevap veremezsek endişesindendi duraksamamız.
“Yüz binlerce çocuğumuz var bizim ve bunlara 81 tane de bugün eklendi.”
YORUMLAR
Hiç bir hakikat gizli kalmaz kalamaz...Ömrümüz vefa eder Deniz Fenerine yapılan haksız saldırı için özür dilendiğini görürmüyüz bilmem.
Ama bildiğim biz yanlış bişey yapmadık. Yapmayacağız da...Sizlerle hem bu yazımda hemde öncekilerinde paylaştıklarım bu kurumun çalışmaları ne eksik ne fazla. Bir çoğu önceden kaleme alınan çalışmalar. Sakın ola bunlar savunma ya da duygu sönürüsü olarak algılanmasın.
Deniz Fenerinin adının ya da LÖSEVİN ya da MEHMETÇİK Vakfının adının böyle şeylere karışması çok üzücü. İnanmak istemiyoruz elbette. Yardımlarla ilgili bir kurumun adının sahtekar damgası yemesi ne acı. Kime inanacağımızı şaşırmış durumdayız.Rabbim gerçekleri görebilme yeteneği nasip etsin bize.Böylece iyiyi yanlışı ayırt edebiliriz belki. Böyle bir ihanetin de, eğer iftiraysa iftiranın da vebali çok ama çok büyüktür.
Ben şahsen bu kurumlarda bir kaç kişi yanlış işler yaptıysa da tüm camiaya mal edilmesine karşıyım.Deniz Fenerine de inancım tam, diğer kurumlara da.Biz bu kadar kirlenmiş bir millet olamayız.Olmamalıyız da. Yazınız taktire şayandı.Ben de tebrik ediyorum. Kolaylıklar diliyorum.
Ben şahsen Deniz feneri'nin aklanmasını gönülden isterim. Fakat o suçlamaların gündeme geldiği ilk günlerde, yöneticilerin çıkıp, halkın bilgisi dahilinde yargılanmayı ve aklanmayı arzu ettiklerini bildirmelerini isterdim. Kamuoyundan gizlenmesinin ve çok uzun bir süre sonraya bırakılmasının izahını çözebilen varsa eğer bana da söylesin.
Tüm yorumlar için en kalbi teşekkürlerimi sunuyorum. Bu yazının bu denli sıcak bulunması gerçekliğinden olsa gerek. Fikret Beyin işaret ettiği kurum adı kullanılması konusunda ise sadece şunu söyleyebilirim: Deniz Feneri bu işleri yapan...Evet zihinlerin kirletildiği, açıkcası nedeninin ne olduğunu benim de anlamlandıramadığım bir süreç yaşanıyor. Lakin her olumsuz gelişmeye DF'ni de ekleyerek haber yapan güzide basın organlarımız nedense kurumumun çalışmalarına yer vermiyor ısrarla...Bu çalışmalarının tüm medya ile paylaşılmadığını mı sanıyorsunuz. Msl. bugun Mardin'de Gezici Geyim Mağazası açılacak yaklaşık birbuçuk ay ildeki (önceden araştırılması yapılmış) yaklaşık 750 aileden 4500 ferde giyim ulaştırılacak...Bu gün hangi ya da yarın hangi basın organında yer alacak bekleyip görelim arzu ederseniz...Bu vesileyle hayırlı yıllar...Yeni yılda sağlık yoldaşınız, huzur sırdaşınız olsun...
Yazım olarak şiyi kaleme alınmış, insanî duygulara yer verilen güzel bir yazı.
Fakat kurum adının kullanılması, hiç de doğru değil.
Çünkü son günlerde adı, asrın yolsuzluğuna karışmış, kamuoyunda açık yargılanarak aklanamamış bir kurumun, sanki vicdanlarda aklanması için, çocuklara duyulan güzel duygular suistimal edilmiş.
Deniz Feneri davasının kamuoyundan saklanıp, Ordu' ile ilgili en gizli soruşturmanın bile, en yetkili makamların acımasızca eleştirilerinin bile kulağımıza bağırılması oldukça manidardır.
Eğer dürüstlüklerinde ısrarcılarsa, yöneticelerin bu soruşturmanın kamuya açık yapılmasını bizzat arzu etmeleri gerekirdi.
Bu yazıya bu yorum yapılmazdı. Tabii o kurumun adını kullanarak reklâm yapılmasaydı !
Yazının edebi ve duygusal yönünü ve o yönden yapılan seçkiyi ben de kutluyorum.