- 1574 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Ben güzel miyim?
BEN GÜZEL MİYİM?
Marka adlı öykünün devamıdır.
Bay K nın okuduğu Bayan Zan’ nın öyküsü devam etmektedir.
Bayan Naz güne başlarken içinden geçen sözleri gün içinde de yinelerdi.’ Kaybettiğimiz benliğimizin karanlık dehlizlerinde bizi kendimize davet eden güçlü bir sese kulak vermekle başlamalıyız yeni güne! Esaretin prangalarından kurtulup, bizi kendimize hapseden içsel duvarları yıkmak için koca bir hiçlikten sıyrılıp var oluşa adım atmak için ne bekliyorsun öyleyse! Sor kendine ‘Ayna ayna benden güzel daha var mı? Diye sözlerini tekrar, tekrar söylemek geldi. Adamın ‘çok güzel markalar’ bunlar sözleri ise güzel sözcüğünün anlamını sanki şöyle dile getiriyordu. ‘Güzel, salt güzelin kendisi için arzulanabilir olanıdır. Fiziki güzelliğin kuvvetli bir göstergesi yaygınlık ve eş arama davranışıdır. Kendisine bakanda haz ile beğeni duyumları uyandıran, nesnelerin en belirleyici niteliğini yada yetisini anlatan estetiğin temel kavramıdır. Gönül okşamak, iç gıcıklamak, büyülemek, yaşama sevinci uyandırmak türünden, hep olumlu duygulanımlar doğuran şeylerin yada sanat yapıtlarının en belirleyiciliğini bilmektir’ Tıpkı karşısında güzel bir adam dediği, Birleşik Markalar Dernek Başkanına Naz birden A! Bu bir fok resmi, bu benim işaretim! Afrodit, Artemis ve Apollon da bizim işaretimiz, Amazonlar Venüs gezegeninin küllerinden, foklarda siren yaratıklarının küllerinden doğdu. Peki, seninle ne ilgisi var Naz! Ben bir amazonum. Venüs gezegeninde yaşıyorum. İnsanlık denilen bu gezegende ki yerim ayaklar altında ama dünyada ki kadınlara çok önemli mesajlarım var benim! Biliyorsun gezegenler hareketli, hayat değişken, bende ikizler burcundanım ve çok güzelim. Bugün İkizler burcunda olanların tüm istekleri yerine gelecek özellikle de anneler kız çocuklarına dikkat etsinler, anneler kendilerini bakire gibi hissedecekler yazısı yazıyor gazetelerde. Zaten bu burçtaki tüm kadınlar kendilerini her zaman bakire ve çok güzel hissederler. Bu sabah evden çok kederli çıktım, ihtirasımın peşinden koşmaya hala devam ediyorum. Bütün Amazonlar ve kadınlar birleşin! Diyorum ve seni de karşıma alıyorum! Karşımda durmak isteyen bunca adamların arasından seçildin! Bunu da unutma dedi. Adam birden aklına annesinin işlettiği Mim Kahvehane sindeki yazı panosu geldi gözlerinin önüne ”Bütün dinler evrenseldir, birleşin!’ Bir önceki gün Türk Patent Enstitüsünün düzenlediği toplantıda konuştuğu ilk cümlede de kendisi ‘Dünya markalarına birleşin!’ Diyordu. Birleşin sözcüğü içini gıcıklıyordu. Kadın için iyi bir marka dedi. Kadın biliyor musun? Seni şuan siren kayalıklarında yaşayan Akdeniz foku gibi görüyorum!’ Biliyorsun? Akdeniz fokları dünyanın en nadir 12 memelisinden biri. Dünyada sayısı 400 ü geçmemekte. Foça 1991 yılında Türkiye’de oluşturulan Ulusal Fok Komitesince pilot bölge seçildi. Bu doğrultuda Dünya Doğa Vakfı da fokları korumayı amaçladı. Komite toplantılarına ben de, Foçalı balıkçılar da katılmakta. Siren kayalıklarından çıkan fok balıklarını çağıran o mistik müziğin sesini de benden ve Amazonlardan başka duyan yok. Hatta fokların korunmasında da aktif rol oynamaktayız. Lütfen! Sayfaları çevirmekten yoruldum, düzenlettiğin bu koca kitapta fok resmini çağrıştıran estetik ve güzel başka marka yoksa hiç diğerlerine bakmayacağım, sende benim gibi fok gibi nesli tükenmişlerdensin! Sende biz Amozonlar gibi doğan güne başlarken ’Kaybettiğimiz benliğimizin dizeleriyle başlayan yukarı da söylediğim sloganla işe başlarsın! Dedi. Nesnel kadın dünyasının çeşitliliği adamın düşüncelerinde amblemleri çizeninde bir kadın olduğu düşüncesini tüm vücuduna yaydı. Katologdaki grafiker kadınla da kendinin birleşmesini hayal etmeğe başladı. Venüs, amazon, fok üçgeninden kadın rahminin amblemi olan ters V işareti yaptı. Kendi cinsinin işaretinin de düz V olduğunu şu an onun için önemli olanın bu işaretlerin kalça kısmında birleşmelerini çizmek istediğini hissederken geriye doğru birleştirdiği harflerle birlikte kendinin de kadınla birlikte yaslanmalarını hayal etti, ters bir boşluk oluşturacakları o esrime anını hatırlayarak elini pantolonunun önünde oynarken, kabaran yerini düzeltirken buldu. Son noktayı koymadan bu kadının karşısında daha dokunmadan ikinci kez boşalabilirdi. Sen bir markasın! İşaretin de V dedi. Bayan Naz aslında adamın iç dünyasında tarif ettiği şeklin M işareti olduğunu bildiği halde sesini çıkarmadı. Demek ki iyi bir marka yerine koymadı beni bu adam diye düşünürken adam da, ıslanan pantolonunun önünü kapayarak, gitmem gerek! Pantolonumu değiştirmeliyim, bu gün sende bakireliğini yaşamalısın dedi ve koşar adımlarla uzaklaştı. Marka kitabını orada bırakmıştı. Adamın çizdiği V harfinin yanına üç yaprağı açmış bir gül resmi ve veda sözcüğünü ekledi. Bu adam vedalarda başarısız! Bir dahaki kavuşmada bundan bir şey beklenemez, duygulardan uzak böyle bir adamla yaşanan cinsellik insanın kederden öldüğü bir çöl gibi uzar dedi. Karşısındaki adamı nasılda duygulandırmıştı! Anladık! Bu gün bakire günü idi ama aklının bir köşesinden de hızlı, hızlı çevirdiği kitabın sayfalarıyla kalçasını hareket ettirdiğini nefesinin hızlandığını hissederken nefis bir üçgen kadeh içinde Petrus şarabı getiren “Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu başkanlığından, Birleşik Markalar derneği başkanına hediye!” Diyen garsonun sesi ile irkildi! Kesilen nefesini şaraptan aldığı yudumla ağzının içinde hareket ettirdi, şarabın kekremsi acılığını, nefis tadını hissederken tüm damarlarının da boşaldığını hissetti! Ucuz atlattığı karanlık bir geceyi daha bitmişti. Değer miydi? Güzellik uğruna marka uğruna yapılan tüm bu uğraşlar! Güzellik için keşfedilen vasıtalar faziletli bir gaye için mi keşfediliyordu. İnsan kendinde başlayıp, kendinde bitiyordu. Ben güzel miyim? Diye sorduğu içsel aynası şu cevabı veriyordu. ‘Kendine acıyan yarı ağlamaklı tatlı bir hüzünle öfke yaşayacaksın! İliklerine kadar titreyeceksin bir hiç olduğun için! Tıpkı şu andaki gibi! Ne olmuştu dün sabah, bu gece, şimdi, şu anda! Bu ardına düşüp yuvarlandığı neydi! Neydi ki bu güzellik! Şu gök gürültüsü gibi yeri göğü çınlatan çığlığı neydi! Niçin koşuyordu böyle. Taparcasına sevdiklerin nerede? Sen de bulunduğun yerde misin? Ey Naz! Diyen içsel sesine göz yaşları da karıştı. Göz yaşlarını silerken oda aynasına şöyle seslendi. ‘İnsanların yüzde doksanı gibi bende bulunmadığım yerde az önce bırakıp, kaçtığım yerde olmak istemiyorum tabi ki! Taparcasına seviyorum tüm insanlığı! Taparcasına sevmeyi de doktorum bana şöyle özetledi.’Büyük aşk diye yaşanan sevgi türlerinden biridir. Sevdiği insanı putlaştırma eğilimi de diyebiliriz buna. Böylesine seven bir insan kendi güçlerine yabancılaşmıştır ve bu güçleri sevdiği insana aktarır, sevdiği insana tüm sevgilerin, ışığın, mutluluğun doruğu olarak tapar. Bu süreçte kendi gücüyle ilgili duygularından kendisini yoksun bırakır. Sevdiğinde kendini bulacağına, onda kendisini kaybeder. Zaman içinde hiç kimse, kendisine tapan kişinin beklentilerini karşılayamayacağın dan düş kırıklığı kaçınılmaz bir şey olur ve avuntu için divane, divane dolaşır sevgiyi arar! Arar ama bulamaz! Çünkü onu hiç kimse kendi sevdiği gibi sevmemiştir. Bu zaman, zaman bitmek bilmeyen kısır döngü olarak sürüp gider. Bu sevginin en belirgin özelliği yoğun olması ve aniden doğmasıdır.’Dedi. Bundan yıllar önce çocukluğunda birisi böyle hastalıklı, ölümcül bir çekimin insanı çok geçmeden, mutlak bir deliliğe Sürükleyeceğini, hayat boyu da bu delilikle yaşayacağını söylemişti. Bayan Naz’ın anlattıklarından içi sıkılan Bay K, Bayan A’nın anlattığı ‘Üşüdüm’ adlı hikayeyi okumağa karar verdi. Onun hikayesinde buluşmak üzere. Sevgilerimle.
Nezihe ALTUĞ
27.12.2009
YORUMLAR
sevginin bile markalaştırıldığı bir dünyaya inmek cesaretini gösteren amazon, çok çabuk hayal kırıklığına uğramışa benziyor.tüketim ekeonomisi üzerine kurulu düzen herşeyin içini oyup kendisine benzetmekte. bizler de bundan nasibimizi alıyoruz.markaların arasında kayboluyor doğal güzellikler..
iç konuşmalar hızlı ve şaşırtıcı.. güzel.
dostlukla
nezihealtug
Nez