- 1789 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
NATAŞA
Kocacığım dedi, öptü gitti dilâveri, dilâver hayatı boyunca hiç kimseyi bu kadar yaladık bir şekilde uğurlamamıştı.
Dilâverde ellerini dudaklarına götürerek, sabaha kadar yaşadığı eğitilmiş tazı oyunundan, kalan espriyle öpücükle uğurladı Nataşayı.
Kasabanın meşhur kahvehanesine geri döndü dilaver, anlatacak çok şeyi vardı, sabaha kadar yaşadığı eğitilmiş tazı oyunundan geriye kalanları arkadaşlarına ağzından salyalar akıtarak ballandırıyor, marifetmiş gibi günlendiriyordu.
Sevgili nataşanın cep telefon numarasını da almıştı. Artık cep telefonunu bir sır gibi saklıyordu eve geldiğinde hanımına bir şeyler anlatıyordu, mimiklerinden,hanımı dilaverin bu kurnaz tavrını çözemiyordu, aldatılmış olmak kadar kötü bir duygu şimdiye kadar hiç yaşamamıştı..
Akşam oldu erkence yattılar… dilaver geçen günün yorgunluğundan olmalı, serile serpile uyuya kaldı, ama lakin, kadın kocasında doğu rüzgarlarıyla karışık bir kokunun varlığı hissetti .kıskançlık psikolojisi,sarmıştı ruhunu..
Sabahın güneşi pencerelerin perde aralıklarında sızarken, kadın sabaha kadar çok yorulmuştu, dilavere kalk artık dedi, ,dilaver yorgunum dediyse de yorganı üzerinden alarak senden sabaha kadar tiksindim kızgın bir tavır koydu..
Dilaverin ikinci tilki oyununu sergileme zamanı gelmişti..
Hayırdır…!
Hanım ne demek, ikindin kuafördeydim, orda parfüm sıktılar dediyse de, sen hiç gitmezdin ne oldu, sen iki buçuk kuruşluk jiletle tıraş olurdun şimdi kuaföre gidiyorsun ha!
Akşamları arada bir telefon geliyordu, dilâver telefonu kaptığı gibi dışarı çıkıyor, orda konuşuyordu,
Kadıncağız tüm olacakları biliyor, içine doğuyordu, iki çocuğunu düşünüyor o saf, duru eşine neler olmuştu da birden değişivermişti.
Aynanın karşısına geçiyor kendisine uzunca bakıyor.. şu barakayı yapmak için beş yıl tarlada çalışmıştı,şimdi yuvasına kara kedinin ayak izleri düşmüştü..
Kadın çocukları alıp baba evine gitmeyi dahi düşünür olmuştu.. artık koçası sevgili nataşayı tatlandıra tatlandıra anlatıyordu.
Bu adamın kafası sulanmış diye düşündü, bir çaresi olmalıydı, herkesten yuvasının dağılmaması için medet bekliyordu. Bazen muskacı hocaya gitmeyi dahi düşünüyordu.
Ama kafasının almadığı nokta, ben bu adama ne yaptım sorusuydu.
On yıldır sacımı süpürge yaptım, çorabını giydirdim, aşını hazırladım, ben bunu hak etim mi diye kafasını duvara vuruyor, çaresizlik içinde kıvranıyordu.
Günlerden Salı, namazını kıldı. evin önünde korna sesi duyuldu, perdeyi araladı baktı ki, dilaver yanında sarı saçlı, göğüsleri yarıya kadar açık kadın bozuntusunu gördü, bayılıp düştü..ayıldığında başında çocukları ve komşuları vardı. Dilaverin birkaç parça eşyasını almış, çıkıp gitmişti..
Gök gürlemesiyle sabah uyandı, sağanak bir yağmur yağıyordu,gözyaşları sanki çinko çatılarda tıpıtı seslerine inat,oluklardan boşalıyordu.
Dilaverin yeri bomboştu, neden böyle oldu da, el alemin ağzına düştük, bu kasabadan gitsem iyi olur.. baba evine deyip içlendi ..
Bir ay sonra babası, annesi göçü yüklediler. baba evi ona sığınak olmuştu. çocukların babamız nerde demelerine artık aldırmıyordu..
Bir yıl sonra bir haber geldi, hastaneden bir adam arıyordu, telefonda kısık sesinin arkasında ses tonuna gizlediği, acil hastaneye gelir misiniz diyordu..
Apar topar çocukları annesine bırakıp gitti. acilde iki kişi yatıyordu birisi hayatını mahfeden nataşa öldürülmüştü. Eşi;
Dilaverin erkeklik organı kesilmiş kafayı yemişti..
Bir ay sonra kadın hastaneden eşi Dilâveri çıkardı. artık kafayı yiyen bir koça, çocuklarına anlatabileceği yüz karası bir hikaye, baş başa kaldı hayatın arka yüzüyle……