10
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
10552
Okunma

Nice insanlar vardır; doğar yaşar ve ölürler. Bazıları da vardır ki doğar, yaşar, fakat ölmez, ebedi olarak yaşarlar. Onlar madden ölürler, ama insanların gönlünde sonsuza kadar taht kurarlar. Mehmet Akif Ersoy’un aramızdan ayrılışının 73.yıl dönümünde onu rahmetle minnetle yâd ediyoruz. M.Akif’i iyi anlamak ve söylemlerine kulak vermek, onun sevdasını onurlandıracak, gönüllerde daha da yaşatacaktır. Nice medeniyetler kurmuş yüce Türk Milletinin yakın ve uzak tarihi gönüllerde yaşayan birçok şahsiyetlerle doludur. İşte bunlardan biri, belki de en büyüklerinden biri, onu her zaman andığımız milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy’dur.
Hayatı bizim için örnek alınacak davranışlarla dolu olan bu büyük şahsiyeti, satırlara sığdırmak elbette mümkün değildir. Ancak hayatından kesitler ve söylemleri bize ışık olacak, ufkumuzu biraz daha genişletecektir.
Birçok ülkeleri gezen, Doğuyu da, Batıyı da en iyi şekilde tanıyan Akif son derece doğru, isabetli tahliller yapmıştır. Bazı mısraları yanlış anlaşılarak Medeniyet düşmanı gibi sıfatlarla itham edilen Milli Şairimiz, kendilerine medeni diyenlerin hepsinden daha medenidir.
“Doğrudan Kur’an dan alıp ilhamı / Asrın idrakine söyletmeliyiz İslam’ı.”
Mısraları bu görüşü doğrulamıyor mu?
Akif’in sevmediği, nefret ettiği ve hayatı boyunca mücadele ettiği iki tip insan vardır. Bunlardan birincisi; milli ve manevi değerlerine tamamen sırt çevirip Avrupa’nın her türlü ahlaksızlığını baş tacı edenlerdir. Akif bunu eleştirirken:
Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem / Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem
Üç buçuk soysuzun ardında zağarlık yapamam / Hele hak namına haksızlığa asla tapamam
Yumuşak başlı isem kim demiş uysal koyunum / Çekmeye gelmez fakat belki kopar boynum” diyordu.
Sevmediği ikinci sınıf kişiler ise; İslam’ı hiç bilmedikleri halde, kendilerini çok dindar zannedip din ile bağdaşmayacak hareketler yapan ham sofu ya da yobaz olarak adlandırılanlardır.
Akif bu kişilere de;
“Çalış dedikçe şeriat, çalışmadın, durdun; / Onun hesabına birçok hurafe uydurdun
Sonun da bir de “tevekkül” sokuşturup araya,/ Zavallı dini çevirdin onunla maskaraya.”
“İnmemiştir hele Kur’an, bunu hakkıyla bilin,
Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için.”
Mısralarıyla yeriyordu.
Müslümanların dağınık, bölük pörçük ve perişan halleri, Batı karşısında geri kalışları Akif’i derinden yaralıyordu. Bu nedenle kurtuluş reçeteleri arıyor, Müslümanları başarıya ulaştıracak yollar bulmaya çalışıyordu. Sonunda da kurtuluşun; birlik ve beraberlikte olduğuna kanaat getirerek bunu şu mısralarla en veciz şekilde dile getiriyordu.
“Girmedikçe bir millete tefrika, düşman giremez. / Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez.”
“Tefrika”,yani “ayrılık”! İşte Müslümanları dün de bu günde perişan eden hastalık!
Akif bilim için, teknik için Avrupa ya, Amerika’ya her yere gidilmesini savunmuş, onların ileri oldukları sahada örnek alınmalarını istemiştir.
Avrupa gezilerinden birinde döndüğü günlerden arkadaşları neler gördüğünü sordukları zaman şu veciz sözü söylüyordu: “İşleri dinimiz gibi, işimiz dinleri gibi.”
Başka söze ne gerek var. O, Müslüman Türk milletinde görmek istediği olumlu davranışları Avrupalıda görüp bu sözü söylüyordu.
Akif milletini seven, özü sözü bir, son derece doğru bir insandır. Kurtuluş savaşında milli kuvvetlerin yanında yer almakla kalmamış, yazılarıyla konuşma vaaz ve hutbeleriyle halkı cephelere koşturmuş, milli mücadelenin görünmeyen kahramanlarından biri olmuştur.
M.Akif, i sadece istiklal marşıyla tanımak değil, O’nun eserlerini, en azından “SAFAHAT” ı okumalıyız.
Bu milletin Akif’ten alacağı daha birçok söz, fikir, aksiyon ve yönler var.
Eser ve düşünceleriyle her zaman yeniden doğan bir fikir, sanat ve aksiyon ışığı olarak O’nu anmak, anlamak gerekecektir. Bu yüzden Akif’i bir kez daha rahmetle, hayırla yâd ediyoruz.